İçeriğe geç

Dinler Tarihi Kitap Alıntıları – Abdurrahman Küçük

Abdurrahman Küçük kitaplarından Dinler Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Dinler Tarihi Kitap Alıntıları

Cihan Harbi mütarekesinde Loyd George, Türklerin Hıristiyanları katlettiklerini iddia etmiş ve onların Avrupadan kovulmasını, Ayasofya’nın da tekrar kilise yapılmasını istemiştir.
Bütün Hıristiyan mezheplerinde vaftiz ve evharistiya sakramentleri esastır.
Süryanîler de vaftiz olurlar. Vaftizi manevi, sünneti sıhhi bir olay olarak görürler. Ancak Tanrı’nın insanda ne fazla, ne eksik bir uzuv yaratmadığını ileri sürer ve sünnet olmayı reddederler.
Yahudilerde herkesin bir Tevrat’ı vardır. Tevrat’a saygı, her şeyin başında gelir. Bir toplulukta Tevrat yere düşürülürse, orada bulunanların 30 gün oruç tutması gerekir.
Hintliler, Tanrı’nın kendisini tarihin her devresinde çeşitli şahsiyetlere bürünerek insanlara gösterdiğine inanırlar. Böylece Tanrı, kötülüğü yok edecek ve insanlara ihtiyaç duydukları vazifeleri ve kanunları bildirecektir.
Islam’in olduğu yerde başka dinlerden bahsetmenin hem yersiz hem de İslâm’a aykın olduğu gibi kanaatlere sahip olmanın etkisi büyük olmuştur. Halbuki Dinler Tarihi ve Karşılaştırmalı çalışmalar hem faydalı hem de İslâm’a uygundur. Bunu kavrayan Ebu Hasan Ali el Hasan en Nedvi, özet olarak, Mukayeseli çalışmaya olan ihtiyaç büyüktür. Çünkü Müslüman, mukayese yapmadıkça, Islâm’in ve bu ebedi ve kâmil din kanalıyla Allah’ın kendisine verdiği nimetin değerini bilemez. Müslüman, Islâm’ın ibadet ve inanç esaslarını diğer dindekilerle mukayese etmedikçe, İslâm’a olan şükür ve övgüyü hakkıyla takdir edemez diyerek Dinler Tarihi’nin önemine işaret etmiştir. Ayrıca Nedvi; Hz. Ömer’in İslâm’ın içinde büyüyüp de Cahiliye Dönemi’ni bilmeyen bir kimse İslâm’ı merhale merhale bozabilir dediğini naklederek Dinler Tarihi’nin önemini vurgulamıştır.
bir dini savunmak, diğer dinleri iyi bilmeye bağlıdır. Aksi takdirde başarıya ulaşmak mümkün değildir. Bu, bütün dinler ve din mensupları için geçerlidir. Her din mensubu; mensup olduğu dini, daha iyi anlamaya, kavramaya ve diğer dinler karşısında savunmaya önem vermekte, en doğru ve vazgeçilmez din saymaktadır. kimsenin, başka bir dini karalama ve kötüleme yoluna gitmeden, kendi mensup olduğu dine bağlı olmasını ve ona önem vermesini normal saymak lazımdır.Şehristani’nin, el Milel ve’n-Nihal adlı eserini yazmasının sebebini, okuyanlara ibret, bundan ibret alanlara da bir ışık olsun diye bir özette topladım şeklin de ifade etmesi bunun açık bir örneğidir.

İslâm dünyasında ve Müslümanlar arasında Dinler Tarihi ve Karşılaştırmalı çalışmalara karşı ilk zamanlarda, ihtiyaç olmadığı gerekçesiyle, olumsuz yaklaşımlar sergilenmiştir. Günümüzde de bazı yerlerde,dönemlerde ve kesimlerde benzeri yaklaşımların / olumsuz tavırların olduğu dikkati çekmektedir.Türkiye’de Dinler Tarihine, özellikle başka dinlerden

Lao-tzu’ya göre insanlar, doğuşlarında zayıf ve yumuşaktır; öldükleri zaman kuvvetli olur ve asıllarına dönerler. Esasa dönüşe sükunet, sükunete de mukadderat denir. Mukadderata gidişe ölümsüzlük, ölümsüzlüğü bilenlere de akıllıdır denir.
Konfüçyüs’e ‘Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?’ diye sorduklarında şöyle cevap vermiştir: ‘Önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa, kelimeler düşünmeyi iyi anlatamazlar. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler iyi yapılamaz. Gereken yapılmazsa, ahlâk ve kültür bozulur.
Çünkü memlekette ne kadar fazla şey yasak edilirse, millet o kadar fakir olur. İnsanlara karşı alınan tedbirler ne kadar ustalıkla hazırlanırsa, onların arasından o kadar inanılmaz hileler ortaya çıkar. Ne kadar çok kanun ve emirler bildirilirse, o kadar eşkiya ve hırsız zuhur eder.
Ebu Hasan Ali el Hasan en Nedvi, özet olarak,
Mukayeseli çalışmaya olan ihtiyaç büyüktür. Çünkü Müslüman, mukayese yapmadıkça, İslam’ın ve bu ebedi ve kamil din kanalıyla Allah’ın kendisine verdiği nimetin değerini bilemez. Müslüman, İslam’ın ibadet ve inanç esaslarını diğer dindekilerle mukayese etmedikçe, İslam’a olan şükür ve övgüyü hakkıyla takdir edemez diyerek Dinler Tarihi’nin önemine işaret etmiştir.
Yüksek insan adaleti; alçaklar da menfaati anlar.
Konfüçyüs
Geleneksel Türk dininde ibadet karşılığında alkış yükünme ve ötünme gibi kelimeler kullanılmıştır
Come Tanrılar tarafından tayin edildiğini ruhların emrinde bulundurduğunu a tabiattaki bazı sırları bildiğine inanılan geniş hayurli mistik ve Şair tabiatı kimsedir vecd halinde iken ruhunun Gökdere yükseldiğine veya yeraltına indiğini kamlık kudretinin Onun başı üzerine gelip Ebe kuşağı şekline girerek başına ve vücudunu doldurduğuna inanılmaktadır Bundan dolayı Kamın davulun da Ebe kuşağı resmi bulunmaktadır
Geleneksel Türk dininde ibadet amacı ile belirli bir muhabbet anlayışı dikkati çekmese de ibadeti idare eden veya ayini yöneten bir tip ve bir figür olarak kam önemli bir yer tutmaktadır.
güneşe ve aya kutsiyet atfeden güneşi dişi ayı da erkek olarak değerlendiren Türkler birbiriyle ilişki olan yerüstü ve yeraltı şeklinde iki dünyanın bulunduğunu kabul etmektedir.üst yerin birleşik yapılı olduğu bu yapıda güneş ay yıldız ve 9 devrenin bulunduğu yer üstünde Gök Tanrıların ve iyi kimselere ruhlarının yaşadığına inanılmaktadır.yeraltı ise kötülüğün ve kötü ruhların bulunduğu yer olarak algılanmaktadır bu inanış dan dolayı gelişigüzel yerin kazanılmasından kaçınılmış Hatta yürürken Toprak kalkmasın diye ucu yukarıya doğru bakan pabuçların giyilmesi tercih edilmiştir
Türkler dağlarla birlikte ırmakların, ağaçların ve bütün dünyanın canlı olduğuna ve insanlar gibi ruhları bulunduğuna inanmaktadır.
Onlara göre yer-su (yer-sub); yeryüzünde yaşayan iyi ruhların bütünüdür, tanrı tarafından gönderilmiş kutsal bir hediyedir, sonsuz bir varlık ve güzellik kaynağıdır gök türk kitabelerinde kutsal yer su ifadesi ile hem koruyucu ruhlar hem de vatan kastedilmiştir.
Geleneksel türk dini hoşgörüye dayalı bir dindir. Bu dinin inanç esasları; tek tanrı ve o’ nun iradesinin herşeyi kuşattığı etrafında oluşmaktadır.
Türklerin geleneksel dini inanışlarını bazı araştırmacılar şamanizm, bazıları toyunizm, bazıları tek tanrı dini, bazıları da gök tengri/gör tanrı dini gibi isimler ile isimlendirilmiştir.
Günümüzde dünyada, 500 milyon civarında türk soyundan insan vardır. Bunlardan geleneksel türk dini inanışlarını devam ettiren altay-sibirya türkleri (yakutlar,tuvalar, hakaslar, şorlar,altaylar), 2 milyon civarında tahmin edilmektedir.
Türklerin inançlarını ve anlayışlarını yansıtan en eski yazılı belgeorhun anıtları/kitabeleri dir.
İslamdan önce türklerin genel olarak inanış ve karakter yapılarına bakıldığında; türklerin aktif olduğu, tek tanrı Ya inandığı , ahlaki değerlere önem verdiği ve ahiret hayatı ni kabul ettiği görülmektedir.
Zaten şamanizm ne kendine özgü bir din,ne de büyünün bir şeklidir. Her iki alanı da ilgilendiren yanları bulunan çeşitli din ve dünya görüşlerini birleştiren bir inanç ve bir tekniktir.
Şaman kelimesinden Şamanizm türetilmiştir. Yanlış olarak Türklerin eski dini inançlarına Şamanizm denilmiştir. Türklerin Şamanizm diye bir dinleri olmamıştır. Türklerde şaman kelimesi de yoktur.Türkler arasında Bu anlamda kullanılan terim kamdır.
Şamanın faaliyet alanı, genel olarak, uh çağırma, tedavi, büyü ve kehanet gibi alanları kapsamaktadır. Kötü ruhları kovmak, verimlilik veya kıtlık gibi gelecek ile ilgili haberler vermek de şamanın görevleri arasındadır.
şaman kelimesi, tunguzca saman dan; bir kısmına göre de ruhlarla desteklenmiş adam anlamına gelen sanskritçe sramana dan (palı dilinde samana) veya kendinden geçmiş kimse anlamında sibirya menşeli/kökenli bir kelimeden gelmektedir
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
din fenomenolijisi, dini duygunun ve bu duygunun tezahürlerinin hemen hemen bütün dünyada birbirine benzediğine işaret eder; bütün dinlerin aslının ve gayesinin bir olduğunu ispat etmeye çalışır. Bunun yanında, dini sembollerde gizli olan manayı ortaya çıkarmaya ve mecazi sözlerin kutsal anlamını çözmeye uğraşır
Her şey, din etrafında, din için, dinle teşkil olundu.
İnsanlık tarihinde ne kadar gerilere gidilirse gidilsin, dini inançlardan yoksun bir topluma rastlanmamaktadır.
“Dini inanca sahip olmayan bir toplum görülmemiştir..”
“Bir dini savunmak diğer dinleri iyi bilmeye bağlıdır..”
“Uyanır uyanmaz bir Yahudi’nin ilk düşüncesi Tanrı’ya ait olduğudur..”
Önceleri ilkel kabilelere mensup olanların insan olmadıklarını savunan kilise , Papa 2. Paul’un 1512 yılında Amerika yerlilerinin de Adem neslinden geldiğini açıklaması üzerine, kanaatini değiştirmiş ve onların insanlığını kabullenmiştir.
Uyanır uyanmaz bir Yahudi’nin ilk düşüncesi, Tanrı’ya ait olduğudur.
Fetiş kullanma ( kelime anlamı yapılmış’tır. Günümüzde nuska vs gibi insan elinden çıkan şeyler ) fal bakma cin çıkarma büyü ve atalara tapınma da Aiunular’ın dini nitelikleri arasındadır.
Bütün ilkel kabilelerde ifade şekli farklı olsa da yaratıcı bir Tanrı, yüce bir varlık inancı vardır.
Kutsal kitapları ve yazılı kaynakları yoktur.
Büyüye ve büyücüye ilgi büyüktür.
Din kurucusu, peygamber söz konusu değildir.
Fert dinin tabii üyesidir. Ayrı din seçme şansı yoktur.
Mabedler yabancılara kapalıdır.
Dini ayinlerde kullanılan ifadeler nesilden nesile sözlü olarak aktarılan, ifadeler ve dualardır.
Yalnızlık çaresizlik korku keder hastalık musibet ve felaketler karşısında da insanın yegane teselli kaynağı yine din olmaktadır.
Din fertleri mukaddes duygu ve alışkanlıklarda birleştiren, toplumları yükselten ve geliştiren bir kurumdur. O ayrıca insanlara yön veren kanun ve nizamların kavuşmadığı yerlerde de onları iyi ve faydalı şeyleri yapmaya yönelten bir hayat tarzı yaşayış biçimidir.
Din tarihinin her döneminde canlılığını korumuş ve insan hayatının ayrılmaz bir vasfı olma özelliğini sürdürmüştür.
Bir dini savunmak diğer dinleri iyi bilmeye bağlıdır.
Kuran’daki din kelimesi ile daha çok örf ve adetlere vurgu yapıldığı dikkati çekmektedir.
Genel olarak din, inanış ve davranış şekilleri ile insanlar arası ilişkileri düzenleyen ve insanların iyi şeyler yapmasını, barış ve huzur içinde bir arada yaşamasını sağlayan genel kurallar bütünüdür.
Yapılan tariflerde inanılan dinin, yaşanan çevrenin coğrafyanın benimsenen kültürün, kabul edilen gelenek ve göreneklerin etkisi büyüktür Her din mensubunun din tarifinde benimsediği veya içinde yaşadığı dini ve kültür ortamının etkisi şöyle veya böyle kendisini hissettirmektedir.
•Geçmişten günümüze kadar Yahudiler, dinlerine bağlılığı ve
imanlarını Şema İsrael Duası ile açıklamışlardır.
•Şema İsrael Duası’nın bir kısmı şöyledir:

Dinle(İşit) İsrael,
O, bizim Tanrımızdır, O tektir;
Onun için sev
Onu, Senin Tanrını,
Bütün kalbinle, bütün canınla, bütün gücünle

•Baruh’un İlahisi Şöyledir:

Hamdedin Tanrı’ya,
Adı Yüce Olana hamdedin.
Hamdedin, evet Tanrı’ya hamdedin,
Adı Yüce Olana;
Bugün de,sonsuzluğa kadar da.

Yahudilerin hayatında dua ve ilahiler büyük rol oynar. Dualar ve İlahiler, Yahudi ibadetinin esasını teşkil etmektedir. Bunlara en iyi örnek Baruh’un İlahisi ile Şema İsrael Duası’dır. Bu dualar ve ilahiler Yahu­diler tarafından, doğumdan ölüme kadar hayat boyu daima tekrarlanır.
•Haftalık İbadetlerde erkek sinagogdaki ibadetini icra ederken kadın da evinde diğer ev bireyleri ile birlikte çeşitli dualar eşliğinde kandiller yakar. Erkek ibadetini tamamlayıp eve gelince; evdekiler ile birlikte hazır olan masa etrafında toplanılır. Erkek içerisinde şarap olan bardağı alarak günün önemine uygun konuşma yapar ve şaraptan bir yudum alır. Daha sonra bu şarap, aile fertleri arasında elden ele dolaşır. Şarabın yudumlan­masının ardından Sebt Yemeği yenir ve dualar edilir.
•Haftalık İbadet; Cumartesi (Şabat:Sebt) İbadeti’dir, Cuma Ak­şamı Güneş’in batışı ile başlar, Cumartesi Akşamı sona erer. Yaklaşık üç saat süren bu ibadet, Sinagogda yapılır. Sinagogdaki tören son derece sadedir. Sinagog’da ayin dili İbranice’dir, bazı bölümler Aramicedir. Bununla beraber bazı kısımlarda Latince ve Türkçe de kullanılabilir. Haftalık İbadetlerde; Siddur denilen dua kitabından belirli bö­lümler ve dualar okunur.
•Yahudilikte ibadet, günlük, haftalık, yıllık’tır. Günlük, sabah, öğleden sonra, akşam duası vardır.
•Yahudiler, Allah’ın huzuruna çıkmak için lüzumlu hazırlıkları yapmakla emrolunduklarından, İbadet’ten/ Dua Ayini’nden önce ha­zırlık yapar, vücutlarının bazı kısımlarını yıkar. Takdis edilmiş suya el daldırmak veya bileğe kadar el yıkamak abdest almak sayılır. Yom Kipur’da bütün vücut yıkanır. Toprağa el sürerek teyemmüm de var­dır. Özel ayin elbiseleri giyilir.
Yahudilikte İbadet, ferdi ve cemaat halinde yapılır. Ferdi ibadet evlerde; cemaatle ibadet ise Sinagog’da (Havra) 12 yaşını doldurmuş en az on kişinin bulunması ile icra edilir. Ancak kadınlar, ibadete doğrudan katılamaz, sadece başörtülü olarak seyredebilirler. Erkeklerinde başlarında takke ve üzerlerinde de cübbe bulunur. İbadetlerde en önemli an, Tevrat rulolarının bohçalar içerisinden çıkarılması ve ha­ham tarafından okunmasıdır.
•Yahudilikte ibadet, Kudüs’e dönük olarak gerçekleştirilmekte ve buna
Misrah (Doğu Yönü) denilmektedir.
•Haham; dini terim olarak Tevrat ve Talmud üzerine gerekli eğitimi gördükten sonra Yahudi cemaatine ruhani önderlik yetkisini kazanmış kişi için kullanılan bir ünvandır.
•Sinagogdaki dini törenler Hazan (Kantor) adı verilen din gö­revlisi tarafından yönetilir ve Hahamlar da ayinlerde Tevrat’ın bir bölümünün yerel dilde açıklamasını yaparlar.
•Sinagoglarda ayrıca Yahudilerin dini ve milli sembollerinden biri olan Yedi Kollu Şamdan (Menora) bulunur. Onların diğer sem­bolü; Kral David’in mührü olarak kabul edilen ve iki üçgenden mey­dana gelmiş David Kalkanı, David Mührü anlamına gelen Magen David denilen altı köşeli yıldızdır.
•Türkiye’de Havra olarak bilinen Sinagog (Beyt-ha Knesset); ibadet yapılması, kutsal kitapların okunması ve dini emirlerin öğrenilmesi için Mabet merkezi olmuştur. Günümüzde Yahudiler için Bet ha Kneset/ Sinagog, her zaman için büyük bir önem taşımıştır ve taşımaktadır.
•MÖ.63 yılında Roma’nın hakimiyeti ve esaret dönemi başlamıştır. Romalı Komutan Titus, MS.70 yılında Kudüs’ü ve Mabet’i yakıp yıkmıştır. Bu yıkımdan geriye sadece Mabet’in Batı Duvarı kal­mıştır. Yahudiler’in yıllarca önünde ağlamaları ve gözyaşı dökmeleri dolayısı ile Batı Duvarı, Ağlama Duvarı (Hakotel ha-Mavravi) ola­rakta adlandırılmaktadır.
•Sürgünde Yahudi Halkı, Ezra’nın etrafında birleşmiş ve MÖ.538 yılında Kudüs’e dönmüştür. Kudüs’e dönüldükten sonra, MÖ.520’li yıllarda, Mabet yeniden onarılmıştır. (Ezra 6: l 5-l 8)
•Hz.Süleyman Dönemi, Yahudiler için altın çağ olarak değerlendirilmiş ve anılmıştır. Kudüs’ün Babillilerin eline geçmesin­den sonra, MÖ.587 yılında, Mabet (Bet ha Mikdaş) yıkılmış ve Yahu­diler Babil’e sürgün edilmiştir.
•Mabed
Yahudilikte Mabet; ilahidir, vahiy ürünüdür ve Tanrı’nın emri gereğidir. Çünkü Yahudi Kutsal Kitabı’nda Mabet; Rabbın Evi , Tanrının Evi şeklinde Yahve’nin isteği üzerine Hz.Süleyman tara­fından yapılmıştır.
•Sefer Tora’yı yazan ve bu iş için özel olarak eğitilmiş kişiye Sofer denir. Sofer, Sefer Tora’yı yazmaya başlamadan önce Mikve (Tevila) yapar. (Mikve, Yahudi dinini kabulde kullanılan, insan vücudunu tam kapsa­yacak şekilde tasarlanmış bir çeşit havuzdur. Yahudiliği kabul eden kişi birçok zorlu sınavdan sonra Mikve’ye girer. Bu rituel Hristiyanlardaki vaftize benzetilebilir).
•Tora;
Tanrı tarafından Musa’ya verilen temel dini esasları kapsayan bu bölüm; Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye isimli beş kitaptan oluşmaktadır.
•Halakhah, dini kuralları ve kavramları; Tora’daki kanunlar ve hükümler üzerindeki yorumları ihtiva etmektedir. Haggadah; Tora’daki ahlâki ve mistik hikayelere, tarihi olaylara ait yorumları içermektedir.
•Tarihi süreç içerisinde Mişna yeniden ve geniş bir biçimde yo­rumlanmak suretiyle onun yorumu mahiyetinde ve Talmut’un ikinci bölümü olarak değerlendirilen Gemara meydana getirilmiştir.
•Mişna; tekrar ederek öğrenim, bilgi ve ikinci kanun anlamına gelmekte; Yahudilerin Tora’yı yorumlayarak oluşturdukları dini kural ve kaideleri içermektedir.
•Talmut; Mişna ve Gemara olmak üzere iki bölümden meyda­na gelmektedir.
•Vahiy ve ilham mahsulü kabul edilmesinden dolayı Talmut, Yahudiler indinde, Tevrat kadar öneme sahiptir ve, genelde, Talmut’u kabul etmeyen kimse gerçek Yahudi sayılmamaktadır.
•Talmut’ta; To­ra’nın yorumu yanında, hayat ile ilgili dini, sosyal ve siyasal, etimolojik, felsefi, kimyasal ve sistematik bilgiler yeralmaktadır.
•Geleneksel Yahudi anlayışına göre Tanrı; Sina Dağı’nda Musa’ya sadece Yazılı Tora’yı değil onun yorumu olan Sözlü Tora’yı / Talmut’u da vahyetmiştir.
•Tora, hem Musa’ya verilen kitabın adını hem de Yahudi dini öğretilerin tümünü ifade etmek için kullanılmaktadır.
•Tora’nın Musa’ya vahyedildiği ve onun tarafından yazdırıldığı dikkate alınarak Tora’ya Sefer Torat Moşe de denilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir