Ali Fuad Başgil kitaplarından Din ve Laiklik kitap alıntıları sizlerle…
Din ve Laiklik Kitap Alıntıları
Müslümanlık içkiyi, faizi, kumarı ve fuhuşu men’eder. Müslüman ferdine düşen, dine imtisal ederek, bu gibi menhiyattan kendini çekmektir. Devlet kanunlarının bunlara müsaade etmiş olması buna bir mâni teşkil etmez.
Söz ve yazı hürriyetinden korkan ve bunu kısmağa çalışan hükümetler, hakikatte, doğruluğundan kendilerinin de emin olmadıkları iş ve icrâatlarının yanlışlığının ortaya konulacağından korkmaktadırlar.
İstikbalde hayır ile şerrin mücadelesi çok çetin olacağa benziyor.
İslâm, aslından uzaklaşırsa taassup doğar.
İnsanların en basit ve cahili bile, gülün yapraklarından nefis gül kokusunu duyduğu gibi, eşya ve ecsamın binbir esrarından da Allah’ı duyar. Elverir ki duymak istesin.
İbadet ruhun Allah’a doğru yükselmesidir
O’nun varlığına delil; O’nu duyan vicdanım, O’nu isteyen ve arayan gönlümdür. Düşünen insan için O’nu inkâra mecal yoktur:
Allah’ı ne yolda etsem inkâr
İkrar çıkar netice-i kâr.
Allah’ı ne yolda etsem inkâr
İkrar çıkar netice-i kâr.
En sefil hayat, başkalarının arzusuna bağlı olarak yaşamaktır
İman etmek için delil ve burhan isteyenler, iman etmemek için bahane arayanlardır.
Din ne ilim ve felsefe, ne tarih ve coğrafyadır. Dinde maddenin ve maddeye ircaı kabil fikir ve bilgilerin yeri yoktur. Din insanın bilme ihtiyacını değil inanma ve bir ideale bağlanma ihtiyacını karşılar.
Biz insanlar, sanki aynadan mamul bir dünya içindeyiz. Gördüğümüz ve hakikat diye tanıdığımız şeyler, bize dünya aynasından akseden kendi hayallerimizdir.
Yalnız bilmek, hayat için bir düstur vermez. Hayat yolunda ilim, iyilik için gerilen bir irade ile birleşmedikçe, bir kıymet ifade etmez; çoklarımız alkolün ve diğer uyuşturucu maddelerin sıhhatimiz için ne büyük felâketler sakladığını biliriz de, bunları yine kullanırız. Yine çoklarımız cemiyette yardımlaşmanın ve hayat yolunda el ele tutuşmanın gözlere batan faydalarını biliriz de tepişip boğazlaşmaktan vazgeçmeyiz. Hülâsa, insanların gerek ferdî ve gerek İçtimaî hayatı için yalnız ilim ve ilmin netice ve mu’taları kâfi gelmemektedir.
İlim, ölçüye ve teraziye girmeyen, çünkü eb’adı havi olmayan bu âlemin, ne varlığı, ne yokluğu, ne cevheri ve ne evsafı hakkında hiçbir şey söyleyemez; ne ispat hükmü verebilir, ne de inkâr. İlmin lâ maddi âlem hakkında diyebileceği bir şey vardır o da tetkike imkân bulamadım, binâenaleyh bilmiyorum dan ibarettir
İnsanlığın terakkisine, iyilik yolunda ilerlemesine ve yüksek duygulara yükselmesine mani olan dinin kendisi değildir. Olamaz çünkü bütün büyük dinler, hususiyle İslamiyet, hep iyilik ve insanlık ve ahlak terkin etmektedir. Terakkiye mani olan evvela din fikrine ve saf Allah duygusuna eklenen bir takım hurafe ve esatirdir.
Laiklik sırf devlet hayatına ait bir hareket ve faaliyet prensibidir. Binaenaleyh ferdin hususi ve manevi hayatı ve ailesi içindeki vaziyeti ile tenakuza girmez ve dindarlığı asla nefyetmez. Laikliği dinsizlik sanmak, onu yanlış anlamaktır.
Dini taassup, dedik, cahil dindarın kendi dini akidelerini mutlak surette hak ve başka akide ve kanaatlerin de mutlak surette batıl olduğuna inanmasından doğan bir tuğyan ve hırçınlıktır. Fakat din ve vicdan hürriyetinin düşmanı yalnız bu değildir; bunun kadar siyasi taassup da bu hürriyetin düşmanıdır.
İçimizdeki inanç, cebir ile değiştirilemez. İman ve akidenin kanunu olmaz. Çünkü, tekrar edelim ki, iman ferdin iç aleminde yaşar. Bunun içindir ki İslamiyet “dinde cebir ve ikrah”ı yasak etmiştir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İslamda din ilmi tıp ilminden hemen sonra gelir ve fakat her ikisi elele verip beraber gider. Gayet tabii: İnsan sadece adale ve iskelet değildir, aynı zamanda can ve vicdandır.
Dindeki ibadet, yarın mükafata ermek ve cennete gitmek için değildir; sırf Allah’ın rızasını tahsil etmek ve ona karşı kulluk bocu olan “şükr” ü eda etmektir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hakiki dindar iyi fiilerinin mükafatını dünyada beklemez. Dindara feragat ve fedakarlık kazandıran da budur.
İyinin, güzelin, faydalının ve mecburinin hayat için muhim ve zaruri bir manası ve işareti vardır ki, ilim bu manayı asla bilemez ve işareti göremez.
Eski devirlerin dünyayı öküz boynuzları ortasına oturtan sahtekar din bezirganları yerini bugün, modern ilmin elifbâsından bile haberi olmayan bir takım ilim bezirganları almıştır.
Din iflas etmedi, ilim bugün aczini anladı.
İlmin hareket noktası şekk’tir. Felsefeninki temaşa ve hayrettir. İnkâr ise, mücerred bir cehalettir.
Bir memleket için felaketlerin en büyüğü Allah şuurunu kaybetmektir. Bu şuuru kaybeden bir millet her nevi idealden de mahrum kalır. İdealden mahrum bir millet ise, hayat yolunda istikametini kaybeder ve nereye gideceğini bilmeyen bir şaşkına döner.
Gayet tabii, hükümet elinin ve gözünün girdiği mabedde iman ve akide çürür ve çöker.
Mü’min, iyiliği Allah’ını sevdiği için yaptığı gibi, kötülükten de bu sevgiyi kaybetmekten korktuğu için kaçınır.
Varlığın bilme ne hacet kürre-i âlem ile
Yeter isbatına halkettiği bir zerre bile.
Yeter isbatına halkettiği bir zerre bile.
Hep zulmet-i cehildir ki illet
Dâim kalıyor bu hab-ı gaflet
Dâim kalıyor bu hab-ı gaflet
Ancak cahillerdir ki, inkara cesaret bulur.
Miseriu sest arbitrio alterius vivere
-En sefil hayat başkalarının arzusuna bağlı olarak yaşamaktır.
-En sefil hayat başkalarının arzusuna bağlı olarak yaşamaktır.
Dinen günahkar olmak, dini sevmeye ve dindarın tükenmez saadetine imrenmeye mani değildir.
Taassubun kaynağı kara cahilliktir. Hatta, bundan daha kötüsüdür, çünki hiç okumayıp kara cahil kalan insan, mümkündür ki, insaf eder ve hiç olmazsa, bilmediğini bilir. Halbuki az okuyup yarı cahil ve sığ bildiğin olan, çok kere öyle bir ahmak cahildir ki, bilmediğini bilmediğini de bilmez; ne dediğinin ve ne yaptığının farkında olmaz.
__İlim, ispatına muktedir olmadığı bir şeyi inkâr etmez, Sadece bilmiyorum der.
__ Beni hiristiyanlığı benimsetmekten alıkoyan şey, İsa’dan rivayet edilen nakiller ve metinlerdir; bunlar olmasa çoktan hıristivanlığı benimseyeceğim. diyordu.
_Fakat bu sözü ile Tolstoy ağaçsız meyve olsun istiyordu da farkında değildi.
_Fakat bu sözü ile Tolstoy ağaçsız meyve olsun istiyordu da farkında değildi.
___Dindar olmak ve dini bir hayat yaşamak icin insanın yalnız üc şeye ihtiyacı, vardır:
_Kendini daima Allah’ın huzurunda nazarı ve iradesi altında hissetmek.
_Allah’a ibadet, dua ve münacat yolu ile kulluk edip yalvarmak ve yaklaşmak.
_Allah’ın merhamet ve mağfiretinden ümit kesmemek.
_Kendini daima Allah’ın huzurunda nazarı ve iradesi altında hissetmek.
_Allah’a ibadet, dua ve münacat yolu ile kulluk edip yalvarmak ve yaklaşmak.
_Allah’ın merhamet ve mağfiretinden ümit kesmemek.
__Din bahsinde bugün efkarı kapkara bir cehalet bürümüştür.
__Bugün bu memleket insanlarının, genç ve yaşlı, ilim karşısında kâinatı yoktan var eden bir Allah fikrinin ve bir âhiret akidesinin, hülasa dini inançların yeri bazılarında yoktur.
__Eğer hakkın dili ile konuşmak bir suç sayılmazsa, tereddütsüz diyeceğim ki, Türkiye bugün otuz küsur senelik bir devir içinde dinin devlete bağlanması sistemidir.
__Tekrar edelim ve iyi anlaşalım ki, bugün dinin devletten bekliyeceği bir şey vardır: Gölge etme, başka ihsan iste- mem dir.
__Dinin merkezi yürek, terakkinin merkezi kafadır. İnsanda his ile zekâ, yürekle kafa birbirini nefyeder mi ki, terakkiyi nefyetsin?
___Dini veya başka türlü olsun, her şekliyle taassubun kaynağı da kara cahilliktir. Hattâ, bundan daha kötüsüdür, çünki hiç okumayıp kara cahil kalan insan, mümkündür ki, insaf eder ve hiç olmazsa, bilmediğini bilir. Halbuki az okuyup yarı cahil ve sığ bildiğin olan, çok kere öyle bir ahmak cahildir ki, bilmediğini de bilmez; ne dediğinin ve ne yaptığının farkında olmaz, çiğnediği hakikatleri ve tekmelediği hayratı görmez. Hülâsa, hak, hakikat ve hürriyet için yarı cahil ve sahte bilgin kara cahilden daha zalim ve daha tehlikelidir.
__İbadet mahlûkun hâlikını Yâd ve tezkâf etmesi, onu düşünerek içini minnet hisleriyle temizlemesi demektir.
__Kabul etmek lazımdır ki, ferdin inanma ve iman etme hakkı Kanun ile hudutlanamaz. İman ve akide bir kanun mevzuu olamaz.
__Ancak inatçı ve cahillerdir ki, bazı nevi bilgilerden yılar ve faydayı cehalette Arar.
__Gayet tabii; kötülüğün ve cehlin himaye gördüğü yerden iyilik ve ilim kaçar.
__Kaybeden bir millet her nevi idealden de mahrum kalır. İdealden mahrum bir millet ise, hayat Yolunda istikametini kaybeder ve nereye gideceğini bilmeyen biri şaşkına döner.
__Din ve maneviyat, tıpkı sağlıkta Kadiri bilinmeyen sıhhat gibidir.
__İmansız amel riya ve sahtekarlıktır. Amelsiz iman ise sırf bir felsefi kanaattir.
__Din aynı zamanda insan vicdanının ilk ve doğrudan bir mu’tası ve insanın manevî, yani düşünen ve inanan hir varlık oluşunun bir tecellisidir. Dini, sırf bir cemiyet tasavvuruna ircâ edip, onun sûbjektif yani enfüsî mahiyetine göz yummak dumanı görüp de atesi inkâr etmektir.
__Münkiri hiç bir delil ile iknâ ve ilzam etmenin imkânsız olduğunu biliyoruz. Mü’minin ise delile ihtiyacı yoktur. Onun en büyük delili ve isbat vasıtası (akl-ı selim) idir.
__Filhakika, insan olan insan inanmak ihtiyacındadır. Bu insan ruhunu en temiz ve en derin bir temayülüdür.
__İlim, zekadan. Din ve iman his ve iradeden doğmaktadır.
__Biz insanlar, sanki aynadan mamûl bir dünya içindeyiz. Gördüğümüz ve hakikat diye tanıdığımız şeyler, bize dünya aynasından akseden kendi hayallerimizdir.
__İlim, ameli müstelzim değildir. Yani bir şeyin zararlı veya faydalı olduğunu bilmek, mutlaka o sevden kaçındırmaz veya o şeye kavuşturmaz. Yalnız bilme, hayat için bir düstur vermez.
İnsan, hayat yolunda yürüyüp ilerledikçe, anlar ki, gönlün akide hoşluğunu ne servet, ne mevki ve nüfuz, hülâsa dünya değerlerinden hiçbir değer dolduramaz.
__Binâenaleyh din, muayyen maddi hayat şartlarının bir mu’tâsı değil; bilâkis, insan yaradılışının, maddiyata ircaı kabil olmayan, üstün bir ihtiyacının ifadesidir.
__İnsan, yalnız maddi ihtiyaç duyan ve sırf onun tatmini için hareket eden; yiyip içtikten sonra, hayvanlar gibi yatıp uyuyan bir mahluk da değildir.
___Eğer ben anlamıyorsam, anlayacak seviyede değilim demektir. Anlayacak seviyede olmadığımı da anlamıyorsam, ben kör- kütük bir ahmak insanım demektir. Spinoza, Kant, Bergson ve Bolondel gibi yüksek tefekkür sahiplerinin üstün zeka ve kültüre hitap eden görüşlerini herkes anlamaz. Fakat biri çıkarda anlamadığı için bu filozofları red ve inkara kalkışırsa bu kimseye ahmak denir. Kur’an-ı Kerim’de, her devrin ilmine ve aklının seviyesine göre manalandırılması lâzım gelen bir çok esrar var.
__ Dinen günahkâr olmak,
dini sevmeye ve dindarın tükenmez saadetine imrenmeye mani değildir.
dini sevmeye ve dindarın tükenmez saadetine imrenmeye mani değildir.
Din esasında elbette terakkiye mani değildir. Mani olsaydı, sekizinci asırdan on dördüncü asra kadar bütün parlaklığıyla hüküm süren bir İslam ilim ve medeniyeti doğmazdı. Terakkiye mani olan sapıklıktır ve dinin devlet kuvvetleriyle silahlanıp saltanata düşmesidir.
Hiç okumayıp kara cahil kalan insan, mümkündür ki, insaf ede ve hiç olmazsa, bilmediğini bile. Halbuki az okuyup yarı cahil ve sığ bilgin olan, çok kere öyle bir ahmak cahildir ki, bilmediğini de bilmez.
İnsan için insandan daha korkunç bir mahlûk yoktur.
Din, yüksek ilim ve kültür sahibi insanların omuzlarında yükselir. Bir dini bu türlü insanlardan mahrum etmek, onu cehalete ve hurafelere gömülmeye mahkûm etmektir.
Unutulmamalıdır ki, insanın değeri, yüklendiği bilgi hamulesinden ziyade, şahsiyet ve seciyesindedir.
İmansız amel, riya ve sahtekârlıktır. Amelsiz iman ise sırf felsefi bir kanaattir.
Gördüğümüz ve hakikat diye tanıdığımız şeyler, bize dünya aynasından akseden hayallerimizdir.
Hayat yolunda ilim, iyilik için gerilen bir irade ile birleşmedikçe bir kıymet ifade etmez.
İnsan, hayat yolunda yürüyüp ilerledikçe anlar ki, gönlün akide boşluğunu ne servet, ne mevki ve nüfuz, hülâsa dünya değerlerinden hiçbir değer dolduramaz.
Bir su değirmeni, bir kağnı arabası Bunları önceden hesaplayarak, bir plâna göre yapıp meydana getiren bir ustanın varlığına delildir. Bu hakikati görüp dururken, en yüksek zekâ ve en ince bir sanat eseri olan hayat ve kâinatın maddeden istihale edip, kendiliğinden var olduğuna inanmak için, insanın sırf münkirlik inadına kapılmış olması lâzımdır.
Bazı uğursuz din adamlarına kızıp da, dine hücum etmek, bugün bazı alim kisvesine bürünmüş ilim bezirgânlarına kızıp, ilmi inkâr etmek kadar manasız ve gülünçtür.
Bunlara göre din, küflü bir mazinin nesilden nesile devrolup gelen bir mirasıdır ve mazidir, gericiliktir. İlericilik de yiyip, içip eğlenmektir.
Fakat çoklarına din nedir diye sorarsanız size sadece, bazı politika bezirgânlarından alıp hap gibi yuttukları sözleri tekrar ederler.
Dinen günahkâr olmak, dini sevmeye ve dindarın tükenmez saadetine imrenmeye mâni değildir.