İçeriğe geç

Din Bu Kitap Alıntıları – Seyyid Kutub

Seyyid Kutub kitaplarından Din Bu kitap alıntıları sizlerle…

Din Bu Kitap Alıntıları

Bugün insanlık genel olarak her döneminkinden daha çok uzaktır Allah’tan!..
Fıtratın üzerine çöken enkaz daha ağır ve daha korkunçtur. Eski cahiliyeler cehalet,saflık ve mertlik cahiliyeleriydi. Çağdaş cahiliyelerse ilim, karmaşa ve vurdumduymazlık cahiliyeleridir.
Insanlık, kesinlikle kendisini diriltecek bir soluğa muhtaç!
insanlık, hayatını kendisine göre yeniden düzenleyebileceği bir değerler manzumesine muhtaç!
insanlık, uygulandığı takdirde insan gibi yaşayabileceği, zulmün karşılıksız kalmayacağı, zorbaların değil hakkın, adaletin hükümran olacağı bir Nizama Muhtaç!
insanlık kula kulluğu ön görmeyen, hayatı tüm yönleriyle ve merhametle, adaletle kucaklayacak bir dine/ hayat nizamına Muhtaç!
ne Kapitalizm ve komünizm! İşte insanlığa verdikleri /verebildikleri!..
Hristiyanlığın insanlığa sunabileceği bir Nizam zaten mevcut değil!.. Yahudilik, Budizm ve benzerleri, bir kavme, bir ırka, bir sınıfa mahsus, insanlığa seslenebilmekten mahrum dinler!..
Daha önce de olduğu gibi insanlığın ihtiyaçlarına cevap verebilecek, ona haysiyetini iade edebilecek bir tek sistem, Bir tek din var!.. İslam!
Sözgelimi yeni bir teori sanılan evrim teorisi Endülüs medreselerinde okutuluyordu
Aynı şekilde İslam, bir İslam toplumunun kurulmasını, müslüman ferdin bu toplumun gölgesinde dini ve ahlakıyla yaşamasının sağlanmasını farz kılar.
İslâm için tek bir şekil vardır: uluhiyet hakkını yalnızca Allah’a tanımak! Yani O’nun nizamını beşer hayatını kontrol edecek tek nizam bilmek!
İslam tüm günah ve rezaletleri, insan nefsini bağlayan, bir kâbus gibi çöken ve onu batakliklara sürükleyen zincirler olarak degerlendirir. Bu aşağılık temayullerin tasmasından kurtulmayı da tam olarak bir özgürlük ve kurtuluş olarak görür. İslam’ın ahlak anlayışı tümüyle işte bu esas üzerine dayanır.
İslam, dış görünüş itibariyle bir takım bağlayıcı kayıtlar, engeller şeklinde beliren bu ahlâk biçimlerini ele alacak olursak, öte yandan görürüz ki, onlar bir atılımı, özgürlük ve hareketi temsil eder.
Nefsin meşru olmayan cinsel şehvetlerden alıkonulması işini örnek olarak ele alalım. Bu, görünüşte bir hapis ve dizginlemedir, o şekilde belirir. Ama gerçekte bu şehvetlere kulluktan kurtulmayı, onlara tutsaklıktan azade olmayı temsil eder. İnsani iradeye yükselmeyi gösterir. Öyle bir iradeye ki, o irade bu şehvetlerin yerlerini İslam’ın bağışladığı temizlik sınırları içinde ve Allah’ın helal kıldığı güzellikler dairesinde arar, seçer.
Zafer karşısında sabırlı olmak, yenilgi karşısında sabırlı olmaktan çok daha zordur
Bugün insanlık kalp nifâkından, za’f tuzağından ve hîle pisliğinden çektiği kadar ciddiyetsizlikten, vurdumduymazlıktan ve her inancı, her görüş ve doktrini hafif görme iletinden de çekmektedir.
Evet, bunlar birer gerçek! Ancak öbür yanda hâlâ hayvanî bir başıboşluk içinde, deli şuursuzluğunu ve kaygı verici bir sarhoşluk hâlini yaşamakta! Belki de gözler fiilen açılmadan, beyinler bu sarhoşluktan ayılmadan ve insanlık bu çöküntüden kurtulmaya kadar vermeden bu asır sona erecektir.
İnsan yalnızca insan olarak Allah katında şereflidir. Ve onun şerefi zâtidir, aslîdir; ırkına, rengine, ülkesine ve kavmine, aşiretine veya ailesine bağlı değildir .
Şüphesiz İslâm’ın ahlâk değerleri bütünü, yalnızca bir takım kayıtlar, önleyici tedbirler, caydırıcı engeller ve koruyucu zâbıtalar toplamı değildir. Hayır, asla! O, aslında ve gerçekte yapıcı bir kuvvettir, sürekli gelişmeye iten bir harekettir, harekete doğru bir atılımdır ve bu hareketin içinde tertemiz bir üslûp içinde kişiliği gerçekleştirmedir.
Bugün insanlık bir uçurumun kenarındadır; dehşetle, tereddüt, hayret ve ızdırapla karşı karşıyadır. Afyon, esrar, alkolü içkiler, cinnet derecesindeki hız, ahmakça ölümlere koşuş ve daha nice gülünç modalar a sığınmakla içinde bulunduğu ruh halinden kaçıp kurtulmaya çalışıyor.
Varlığı yorumlamaya çalışan, insanın varlık içindeki yerini araştıran ve insan varlığının gayesini izah peşinde koşan felsefe kaynaklarına müracaat eden kişi sonunda kendisini bir çıkmazda bulur. Öyle bir çıkmaz ki basit olduğu kadar gülünçtür ve saçmalıklarla doludur.
Tartışma münakaşa şeklini aldı mı, mümin orada yoktur. Bu tür tartışmalar mümine yasaktır.
Kişiye ve onu şekillendirene, sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyetini verene andolsun ki, kendini arıtan kurtuluşa ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır.
(Şems: 7-10)
Kendi müntesipleri Hak Yol’un yolcuları oldukları halde neden bazı zamanlar Bâtıl Yol’un yolcularına mağlup olurlar?
Görüldüğü gibi sorular, sorular ve şüpheler! Hepsi de bu dinin tabiatına ve yoluna ilişkin ön hakîkatın/ön şartın anlaşılmamasından ya da unutulmasından kaynaklanıyor!
Bizim vazifemiz, içinde yaşadığımız cahiliye toplumunu değiştirmek için ilk önce kendimizi değiştirmektir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah o kavmin durumunu değiştirmez.
(Ra ‘d: 11)
Bugün insanlık genel olarak her dönemdekinden daha çok uzaktır Allah’tan!
İnsanlığın ihtiyaçlarına cevap verebilecek, ona haysiyetini iade edebilecek bir tek sistem,bir tek din var!.. İslam!
Eski câhiliyeler cehalet, saflık ve mertlik câhiliyeleriydi. Çağdaş câhiliyelerse ilim, karmaşa ve vurdumduymazlık câhiliyeleridir.
Batılı yazarlar İslam uygarlığını, ‘Arap uygarlığı’ olarak adlandırmaya adeta can atıyorlar. Bu tamamen kötü niyet eseridir ve bir tuzaktır. Çünkü, İslam kelimesi kalplerine ağır geliyor ve böylece de İslam’ı yalnızca Arapların diniymiş gibi göstermek istiyorlar. Oysa İslam bu dar ve küçük sahaya sığmayacak kadar büyüktür geniştir. Ayrıca onlar böylece İlam toplumları arasında, İslam’ın çoktan öldürdüğü iğrenç ırkçılık tutkularını diriltmeyi hedef alıyorlar. Bunların hepsi de tuzağa düşürmeyi amaçlayan pis ve iğrenç sözlerdir!
Şüphesiz İslam’ın ahlak değerleri bütünü, yalnızca birtakım kayıtlar, önleyici tedbirler, caydırıcı engeller ve koruyucu zabıtalar toplamı değildir. Hayır, asla! O, askında ve gerçekte yapıcı bir kuvvettir, sürekli gelişmeye iten bir harekettir, harekete doğru bir atılımdır ve bu hareketin içinde tertemiz bir üslup içimde kişiliği gerçekleştirmedir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Belki de gözler fiilen açılmadan, beyinler bu sarhoşluktan ayılmadan ve insanlık bu çöküntüden kurtulmaya karar vermeden bu asır sona erecektir.
Allah, mü’minlere cihadı farz kılmıştır, ancak mü’minlerin üstlendiği cihad görevi başkalarını İslam’a zorlama görevini vermez onlara. Yapmak zorunda oldukları şey sadece yeryüzünde İslam’ın yüce, adil ve güçlü nizamını kurmak, müslümanı da müslüman olmayanı da tam bir adalet ortamı içinde güvencesi altına alan bu nizamın gölgesinde herkese istediği inancı seçebilme özgürlüğünü sağlamaktır.
Nihayet İslam geldi ve insanlığa şu mesajı bildirdi: Yeryüzünde tek bir insanlık var ve bu insanlık tek bir kökten gelir, tek bir Allah’a yönelir. Değişik ırk ve renklerin olması, mekan ve memleketlerin, soy ve aşiretlerin farklılık göstermesi, bütün bunlar insanların bölünmesi, birbirlerine düşman olmaları birbirlerinden uzaklaşıp ayrı ayrı köşelerine çekilmeleri için değildir. Tam aksine birbiriyle tanışıp dostluk kursunlar, yeryüzünde Allah’a karşı sorumlu oldukları vazifeleri aralarında bölüşsünler ve daha sonra kendilerini bu dünyaya gönderen, kendi adına iş görmelerini isteyen Allah’a dönsünler diyedir.
Bugün insanlık genel olarak her dönemdekinden daha çok uzaktır Allah’tan!
İnsanlığın ihtiyaçlarına cevap verebilecek, ona haysiyetini iade edebilecek bir tek sistem,bir tek din var!.. İslam!
Belki de gözler fiilen açılmadan, beyinler bu sarhoşluktan ayılmadan ve insanlık bu çöküntüden kurtulmaya karar vermeden bu asır sona erecektir.
Yalnızca İslam, insanları Allah’tan başkasına kul olmaktan kurtarır.
Bugün insanlık bir uçurumun kenarındadır
Bugün insanlık genel olarak her dönemkinden daha çok uzaktır Allah’tan!..
Hüküm ancak Allah’ındır.
Bir kalpte iman hakikatının tam olarak yerleşenbilmesi için kişinin bu iman uğrunda diğer insanlara karşı cihad eylemine girişmesi gerekir.
Eğer Vaziyet bu şekilde yol alırsa İslami nizam hayat için son derece kolay bir nizam haline gelir. Burada asıl zorluk bazı fertlerin bu nizama muhalefeti ve şerre/rezalete bulaşarak aşağılık şehvetlere sürüklenmesi noktasında kendini gösterir. Çünkü, bu durumda bozulmamış ve istikametini şaşırmamış fıtri güçlerin de desteğiyle toplumu kontrol eden tüm güçler, onların karşısına çakacak ve tabii bu çarpık gidişlerini. Karşılaşması muhtemel tek zorluk budur.
Bir insanın şerefi ancak kedi insanlığından bir diğer tabirle insan olmasından kaynaklanır. Kimsenin sahip olduğu ırk, renk, toplumsal sınıf, servet, makam gibi geçici özelliklere bağlı değildir.
Allah zulmedenleri en iyi bilendir.
Bu büyük ve muazzam nesil tabii, iktisadi ve ilmi imkanları sınırlı, gelir kaynakları kıt,kupkuru bir çölün ortasından fışkırmıştır.
Ama İslâmî nizâm kolaydır, fıtrata karşı latîf ve yumuşaktır; onu bir yandan yönlendirir, bir yandan da takviye ve himaye eder
İslâm tüm günah ve rezaletleri, insan nefsini bağlayan, üstüne bir kâbus gibi çöken ve onu bataklıklara sürükleyen zincirler/bukağılar olarak değerlendirir. Bu aşağılık temayüllerin tasmasından kurtulmayı da tam anlamıyla bir özgürlük ve kurtuluş olarak görür. İslam’ın ahlak anlayışı tümüyle işte bu esas üzerine dayanır.
İnsanın varoluş gayesi muhakkak ki yeryüzünde Allah’ın halifesi olma görevidir. Allah’ın kendisine verdiği güç ve takati imar ve inşâda kullanma görevidir.
İmtihan ve ibtilaya maruz kalan müslüman cemaat bu hakikati bilmek zorundadır, İlahi irade bunu istiyor. Güç şartlardan, acı tecrübe ve olaylardan geçen müslüman cemaat, böylece hem nefislerin gizli yanlarını keşfedecek hem de saflarını ayıklayıp düzene koyacaktır.
Evet, iman hakikatinin kalpte tam olarak yerleşebilmesi için kişinin bu uğurda diğer insanlara karşı cihad eylemine girişmesi gerekir. Çünkü o, diğer insanlara karşı cihad ederken, aynı zamanda kendisiyle de cihad etmiş olmaktadır. Şayet bu güç ve yorucu tecrübeden geçmemiş olsaydı bu seciyeyi asla kazanamazdı.
Bugün insanlık genel olarak her dönemkinden daha çok uzaktır Allah’ tan..
O halde bize ne oluyor ki ağızlardan çıkanı hemen kapıyor ve onu papağanlar, maymunlar gibi tekrarlıyoruz?
Ve Allah sözün en doğrusunu söyler.
İnsanlar mal, zevk, şöhret, üretim gibi yeni ilahlara tapınmakta ve onları insanın varoluş gayesi olarak düşünmektedirler.
Allah’ın kitabını arkalarına atarak, (din) adamlarından kendilerine öğüt vermelerini, yol göstermelerini istediler !
Amerika’da yeni tanrılara tapıyorlar. Onları insanın varoluş gayesi olarak algılıyorlar. Bunlar mal tanrısıdır , zevk tanrısıdır , şöhret ve üretim tanrılarıdır . Bu yüzden de kendilerini bi türlü bulamıyorlar ! Öteki cahiliyye toplumlarında da durum aynı . Onlarda benzeri tanrılara tapıyorlar , çünkü gerçek tanrılarını bulamıyorlar !
yalnızca İslâm, insanları Allah’tan başkasına kul olmaktan kurtarır.
Allah’tan başka ilah yoktur şeklindeki şehadet, beşer hayatını yönlendirecek sistemi koyma hakkının yalnızca ve tek başına Allah’a ait olduğunu itiraf etmek ve bu sistemin gerçekleştirilmesi yolunda çaba sarfetmekle ayakta durabilir, gerçeklik kazanabilir.
İnsanın varoluş gayesi muhakkak ki yeryüzünde Allah’ın halifesi olma görevidir. Allah’ın kendisine verdiği güç ve tâkâti imar ve inşâda kullnma ödevidir.
De ki: Ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım.
En’am suresi:50
Matlup olan, gayret sarfetmek ve yolda devam etmektir.
İslamiyette, çalışmak, ilerlemek ve icat etmek, bir ahlâk şeklidir.
Sağlam idealden mahrum olan insan hayatı er geç çürüyüp çökmeğe mahkumdur.
Benliğini kaybeden bir cemiyet ise, tıpkı kökünden kurumuş bir ağaç gibidir ki, çok geçmeden devrilmeye mahkûmdur
Fert ve cemiyet bütün kölelik halkasını bizzat kendi eliyle boynuna takar
Kutub’a göre İslam dünyasının gerilemesi iki sebebe bağlanabilir : Birisi, İslam’ı yanlış anlamak, öbürü ise müslümanların mesuliyet duygusundan mahrum olarak yaşamalarıdır.
Insanlığın bu maddeci uygarlığı taşımaktan yorulduğu ve o yüzden mutsuz düştüğü bir gerçektir.
İslamiyette, çalışmak, ilerlemek ve icat etmek, bir ahlâk şeklidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir