İçeriğe geç

Demian Kitap Alıntıları – Hermann Hesse

Hermann Hesse kitaplarından Demian kitap alıntıları sizlerle…

Demian Kitap Alıntıları

birbirimizi anlayabiliriz, ama kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.
Bir hayvan ya da bir insan bütün dikkatini ve iradesini belli bir şey üzerine yöneltirse, o şeyi ele geçirir sonunda
“Ah, bugün biliyorum ki, insanın kendini kendisine götüren yolu izlemesi kadar dünyada nefret ettiği başka bir şey daha yoktur.”
Uyanık insanları bekleyen tek ama tek bir görev vardı: kendini aramak, kendi içinde bir sağlamlığa kavuşmak, el yordamıyla kendine özgü yolda ilerlemek, yolun nereye çıkacağına aldırmamak. Bu beni derinden sarsmıştı, söz konusu yaşantının meyvesi buydu benim için. Sık sık geleceğin hayalleriyle oynamıştım
Sizin uçmanızı sağlayan itici güç, hepimizin içinde yatan o büyük insanlık hazinesidir. Tüm güçlerin kökleriyle birlik ve beraberlik duygusudur ama çok geçmeden uçmak korkutur insanı. Tehlikesi işte böylesine büyüktür! Bu yüzden insanların büyük çoğunluğu uçmaktan seve seve el çeker, yasal düzenlemelerin yol göstericiliğinde kaldırımlarda yürümeyi yeğ tutarlar. Ama siz böyle yapmıyor, yaman bir delikanlıya yaraşır bir davranışla uçmaktan geri kalmıyorsunuz. Ve derken o mucizeyi keşfediyorsunuz
Hani nasıl derler, bir rastlantı sonucu . Aslında böyle rastlantılar yoktur. Bir kimse bir şeye mutlaka gereksinim duyuyor ve o şeyi ele geçiriyorsa, bunu ona sağlayan rastlantı değildir; kendisi, kendi içindeki istek ve zorunluluk onu çekip ilgili nesneye götürmüştür.
Sevgi, kendi içinde bir kesinliğe, bir olgunluğa ulaşacak gücü barındırabilmelidir.
Herkes için gerçekte bir tek uğraş vardı: kendini bulmak.
Ama bu düşlerden hiçbirine, bu düşüncelerden hiçbirine söz geçiremiyordum; hiçbirini çağıramıyor, hiçbirini dilediğim renklere boyayamıyordum. Kendileri geliyor ve beni alıp götürüyorlardı; onlar beni yönetiyor, beni onlar yaşıyordu.
Kesin olan tek bir şey vardı: içimdeki ses, içimdeki düşsü görüntü. Kendimi körü körüne bu sesin, bu görüntünün yol göstericiliğine bırakmam gerektiğini hissediyordum. Aklımı kaçırmış olmayayım, diye düşünüyordum sık sık. Kim bilir, belki de başka insanlar gibi değildim! Ama başkalarının yaptığını ben de yapabilirdim, biraz çaba biraz zahmet, elimden gelirdi hepsi; onlar gibi Platon’u okuyabilir, trigonometri problemleri çözebilir ya da kimyasal analizlerin nasıl yapıldığına başkaları gibi akıl erdirebilirdim. Üstesinden gelemeyeceğim tek şey vardı: karanlıklarda saklı yatan amacı içimden çekip çıkararak başkaları gibi karşımda bir yere oturtmak.
düşler vardır hani,prensese götüren yolda batağa,pislikten geçilmeyen leş kokulu sokakların çamuruna,çirkefine gömülüp kalır insan,benim de işte böyleydi durumum.
Sürünün peşine takılmaktan kendilerini alıkoyan insanlara her tarafta seyrek rastlanıyor artık. Bizim burada da tek tük kimse var.
İster açığa vuralım, ister vurmayalım, hepimizin içinde yaşattığı açık seçik bir duyguya göre, şimdiki dünyanın yıkılıp giderek bir yeniden doğuşun gerçekleşmesi yakındı ve şimdiden sezilmekteydi.
Masamın üzerinde Nietzsche’den birkaç
kitap duruyordu. Nietzsche’yle yaşıyor, onun ruhunun yalnızlığını hissediyor, onu karşı durulamayacak gibi önüne katmış götüren yazgının kokusunu alıyor ve geçmişte hiç şaşmadan kendi yolunda yürüyüp gitmiş bir kimsenin yaşadığını bilmek beni mutlu kılıyordu.
“Dışımızda gördüğümüz şeyler,” dedi Pistorius alçak sesle, “içimizdekilerin aynısıdır. İçimizdekinin dışında
başka bir gerçek yoktur. İnsanların çoğunun gerçeğe bu kadar aykırı bir yaşam sürmesinin nedeni, kendileri dışındaki görüntüleri gerçek saymaları, içlerindeki dünyaya ise asla söz hakkı tanımamalarıdır. Evet, bu mutlu
kılabilir insanı. Ama insan bir kez işin bilincine vardığında, çoğunluğun izlediği yolu seçmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Dostum Sinclair, çoğunluğun izlediği yol kolaydır, bizimkisi ise zor. Gidelim haydi!”
Hiçbir şeyden korkmamalı, içimizdeki ruhun özlediği hiçbir şeye yasak gözle bakmamalıyız.
İçimizde her şeyi bilen, her şeyi isteyen, her şeyi bizim kendimizden daha iyi yapan birinin bulunduğunu bilmek ne iyi!
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Tanrı’nın bizi yalnız bıraktığı ve içlerinden birini izleyerek kendi kendimizi bulmamıza olanak sağladığı pek çok yol vardır. Bana da işte böyle bir yolu izletiyordu. Kötü bir düş gibiydi adeta.
Ruhlar konusunda hiç bilgim yok doğrusu; kendi düşlerimde yaşayıp gidiyorum.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
tanrı’nın bizi yalnız bıraktığı ve içlerinden birini izleyerek kendi kendimizi bulmamıza olanak sağladığı pek çok yol vardır. bana da işte böyle bi’ yolu izletiyordu. kötü bir düş gibiydi adeta.
“Delikanlı deniz kıyısında dikiliyor, ellerini uzatıyor, yıldıza yalvarıp yakarıyor, onu düşünde görüyor, kafasında hep onu yaşatıyordu. Ama bir yıldızın bir insan tarafından kucaklanamayacağını da biliyor ya da bildiğini sanıyordu. İsteğinin gerçekleşme umudu olmamasına karşın bir yıldızı sevmesine yazgısı gözüyle bakıyordu; el çekişlerden ve sadakat taşan sus­kun acılardan kendine bir yaşam biçimi kurmuştu. Böy­le bir yaşamın kendini doğru yola çıkaracağına, tüm kö­tülüklerden arındıracağına inanmaktaydı. Ne var ki, bü­tün düşlerinde hep o yıldız yer alıyordu. Birinde yine bir gece vakti deniz kıyısında yüksek bir kayanın üzerinde durmuş, yıldızına bakıyor, ona duyduğu sevgiyle yanıp tutuşuyordu. Sonunda ruhunun alabildiğine büyük bir özlemle dolup taştığı bir an, yıldızına kavuşmak üzere sıçradığı gibi kendini boşluğa bıraktı. Daha sıçrarken ka­fasından şimşek gibi şu düşünce geçmişti: Ama nasıl olur! Derken deniz kıyısında serilip kaldı yere, param­parça olmuştu. Sevmesini bilememişti delikanlı. Kayadan sıçrayıp atladığı an, içindeki isteğin gerçekleşeceğine her türlü kuşkudan uzak bir kesinlikle inanabilecek gücü gösterebilseydi, yukarılara doğru uçup gider ve sevdiği yıldıza kavuşurdu.”
Birbirimizi anlayabiliriz, ama kendimizi ancak kendimiz açıklayıp yorumlayabiliriz.
tanrı’yla şeytan arasında bulunan bağdı Abraxas.
Her düşün yerini bir yenisi alır, hiçbir düşü sımsıkı kavrayıp bırakmamaya kalkmamalı insan.
Yeter ki kendisini yakınımda bileyim, yeter ki benim yolum onunkine uzak bulunmasındı .
Her şey belli kalıplara uygun biçimde akıp bitiyor, herkesin davranışı birbirine benziyor.
Her tarafta aynı şey !
Her tarafta insanlar “özgürlük” ve “mutluluk” denen şeyi gerilerde bıraktıkları yerde arıyor .
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Herkes için gerçekte bir tek uğraş vardır; kendini bulmak .
Herkes yalnızlığın tokadını bir bakıma yemek zorundadır .
“Kuş yumurtadan çıkmak için savaş veriyor. Yumurta dünyadır. Doğmak isteyen, bir dünyayı yok etmek zorandadır. Kuş Tanrı’ya doğru uçuyor, Tanrı’nın adı Abraxas’tır.
Ama ne ya­zık ki, kendisine karşı içimde bir direnişin yavaş yavaş büyüdüğünü hissediyordum artık.
“Dışımızda gördüğümüz şeyler,” dedi Pistorius alçak sesle, “içimizdekilerin aynısıdır.” İçimizdekinin dışında başka bir gerçek yoktur.
Kimseye düşlerim, beklentilerim ve içimdeki değişiklikle ilgili bir şey söyleyecek durum­ da değildim, istesem de yapamazdım bunu.
Hem böyle bir şeyi nasıl isteyebilirdim?
İçimde adeta yeraltından yol alan yasak ve karanlık ırmakların çığıltısını dinlemekten başka şey yapamıyordum.
Doğa sizi yarasa olarak yaratmışsa kendinizi nasıl devekuşu yapabilirsiniz ?
Dünya yollarında gezip dolaşmayı denemiş, bu yolların benim için fazla kaygan olduğunu görmüştüm.
İçimde bir yaşam özlemi, daha doğrusu bir sevgi özlemi çiçekleniyor .
Kuş yumurtadan çıkmak için savaş veriyor. Yumurta Dünya’dan . Doğmak isteyen, bir Dünya’yı yok etmek zorunda
Hemen hemen bütün anne ba­balar gibi, benimkiler de ruhumda uyanan yaşam içgü­düleri konusunda bana yardım elini uzatmamıştı; bu gi­bi içgüdülerin sözü edilmiyordu evde.
Ne var ki, beni ilgilendiren bir şey varsa, o da kendi kendime ulaşmak için attığım adımlardır.
Çocuk Dünya’m içimde yıkılıp gidiyordu .
Bütün düşlerimin içinde en vefalısı , o karanlık sevgi düşüydü .
Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır.
Dünya benim gibilerine gereksinim duymuyor .
Kalbim hayli uzun zaman susmuş ve yoksulluk içinde bir köşeye çekilip oturmuştu.
Her insanın yaşamı onu kendisine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır. Hiçbir insan yüzde yüz kendisi olamamıştır, ama yine de herkes gücü yettiğince ilerler bu yolda, kimi biraz daha gözü açık, kimi biraz daha gözü kapalı.
Duygularının bir kısmını düşüncelere dönüştürmesini öğrenmiş büyükler, çocuklarda böyle düşüncelere rastlamayınca, onların bu tür düşüncelerin kaynaklandığı duyguları da yaşamadıklarını sanır
Çünkü Demian annemden ve babamdan fazla, çok daha fazla şey isteyecekti benden; beni teşvik edecek, uyaracak, benimle alay edecek, eğlenecek, böylece beni daha bağımsız bir duruma getirmeye çalışacaktı. Ah, bugün biliyorum ki, insanın kendini kendisine götüren yolu izlemesi kadar dünyada nefret ettiği başka bir şey daha yoktur.
Şimdiye kadar hep uzağında yaşamıştım onun, benim için erişilmez biriydi .
Savaş kopacak. Göreceksin, nasıl birden patlak verecek! Herkes bayılacak bu işe; şimdiden düşman üzerine saldırma düşüncesiyle bayram etmeyen yok. İşte öylesine anlamı kalmamış hayatlarının
Sanki yabancı bir ruh girip yerleşmişti içime .
“Demian, dört bir yandan insanların bir araya gelip sürüler oluşturduğunu, oysa özgürlük ve sevgi denen şeye hiçbir yerde rastlanmadığına belirtti. Öğrenci dernekleri, şarkı ve türkü topluluklarından uluslara varıncaya kadar bütün bu bir araya gelmelerin zorlama bir nitelik taşıyıp, sıkıntıdan korkudan ve ne yapacağını bilememekten kaynaklandığını, içte ise söz konusu beraberliklerin çürüyüp kokuştuğunu, eskiyip yıkılmaya yüz tuttuğunu açıkladı. Beraberlik güzeldir. Ama dört bir yanda yeşerip boy attığını gördüğümüz durum için bir beraberlik denemez asla. Gerçek bir beraberlik yeni doğacak, bireylerin birbirini daha iyi tanımasından kaynaklanacak ve bir süre için dünyaya bir başka biçim verecektir. Şu an beraberlik adı altında gözlemlenen şey, bir sürü oluşumudur yalnızca.
Delikanlı sevmiş ve sevgide kendini bulmuştu. Oysa çokları sever, ama kendi kendilerini yitirir.
Seven biri ne sevdiğine yalvarıp yakarır, ne de ondan bir istekte bulunur, demişti Bayan Eva. Sevgi, kendi içinde bir kesinliğe, bir olgunluğa ulaşacak gücü içerebilmelidir. İşte o zaman çekilmekten kurtulur, kendisine doğru çeker karşısındakini ”
Kendi kendisiyle uzlaşamayan insan korkar yalnız. Şimdikiler korkuyorlarsa, kendi kendilerini tanımak istemediklerindendir. Kendi içindeki bilinmezden korkan bir sürü insanın oluşturduğu bir topluluk!
Şimdiye kadar çok yalnızlıklar tatmıştım. Şimdi daha da koyu yalnızlıkların olduğunu ve bunların elinden kaçıp kurtulmanın düşünülemeyeceğini seziyordum.
Dışımızda gördüğümüz şeyler, dedi Pistorius alçak sesle, içimizdekilerin aynıdır. İçimizde taşıdığımız gerçek dışında bir başka gerçek yoktur. İnsanların çoğunun gerçeğe bu kadar aykırı bir yaşam sürmesinin nedeni, kendi dışlarındaki görüntüleri gerçek saymaları, içlerindeki dünyaya ise asla söz hakkı tanımamalarıdır. Evet, bu mutlu kılabilir insanı. Ama insan bir kez işin bilincine vardı mı, çoğunluğun izlediği yolu seçmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Dostum Sinclair, çoğunluğun izlediği yol kolaydır, bizimkisi ise zor.
– Gidelim haydi!
içimde dışarı çıkmak isteyen bir şey vardı, ben onu yaşamaya çalışıyordum yalnızca.
Dünyayı yalnızca içte taşımak ayrı bir şey, bunu içinde taşıdığını bilmek ayrı şey!
Böyle zamanlarda kaçıp sığınabileceğim acayip bir barınak bulmuştum kendime; hani nasıl derler, bir rastlantı sonucu . Aslında böyle rastlantılar yoktur. Bir kimse mutlaka bir şeye gereksinim duyuyor da, o şeyi ele geçiriyorsa, bunu ona sağlayan rastlantı değildir; kendisi, kendi içindeki istek
ve zorunluluk onu çekip ilgili nesneye götürmüştür.
Yanına sokuldum, üzerine eğildim, yağmur tanelerini öpücüklerimle saçlarından uzaklaştırdım. Gözleri parlak ve sessizdi, yağmur damlalarının gözyaşını andıran bir tadı vardı.
“Seven biri ne sevdiğine yalvarıp yakarır ne de ondan bir istekte bulunur,” demişti bunun üzerine Bayan Eva. “Sevgi, kendi içinde bir kesinliğe, bir olgunluğa ulaşacak gücü barındırabilmelidir.”
Kimse kendisini ilgilendirmeyen bir düş göremez.
Şimdiye kadar çok yalnızlık tatmıştım.
Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur, bir yol denemesi, bir yol taslağıdır .
İnsan bir şeyi yeterince güçlü bir biçimde isterse, istediği şey oluyordu.
Dostum da susuyordu, uzanmış yatıyorduk yerde; yanan odunlar devrilip düşüyor, kıvrılıp büzülüyordu; sönüp giden her alevle birlikte güzel ve içtenlikli bir şeylerin de yanıp kül olduğunu, uçup gittiğini ve bir daha dönüp gelmeyeceğini hissediyordum.
Çoğunluğun izlediği yol kolaydır
İçimde dışarı çıkmak isteyen bir şey vardı, ben onu yaşamaya çalışıyordum yalnızca. Neden böylesine güçtü bu?
Kimseye düşlerim, beklentilerim ve içimdeki değişiklikle ilgili bir şey söyleyecek durumda değildim, istesem de yapamazdım bunu.
Hem böyle bir şeyi nasıl isteyebilirdim?
Yazgı ve ruh aynı kavramın değişik isimleridir. Bunun ne anlama geldiğini artık anlamıştım
Herkesin hayatı kendine giden bir yoldur..
Kimse kendisini ilgilendirmeyen bir düş göremez.
Pek çok yol vardır ki, Tanrı bizi yalnız bırakır bu yollarda, içlerinden birini izleyerek kendi kendimizi bulmamıza olanak sağlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir