İçeriğe geç

Deli Gömleği Kitap Alıntıları – Güray Süngü

Güray Süngü kitaplarından Deli Gömleği kitap alıntıları sizlerle…

Deli Gömleği Kitap Alıntıları

Bir insanın hayatını olabildiğince etkileyecek sözler sadece yaşamın insanı getirdiği yerden de destek alan tesadüflerin eseri olabilir mi?
Evin kapısını açmakta zorlandım. Açılmaya açılmaya açılmayı unutmuştu kapı.
Bu bir anahtardı. Yaşamaya yaşamaya yaşamayı unutmuştum ben de…
Bir şeyleri değiştirmem gerekiyordu.
Bir süre kafa dinlemek için bir yerlere gitmek gibi bir şey değildi yapmam gereken.
Daha fazlasıydı.
Neden öyle hissediyordum?
Bilmiyordum. Hiç böyle bir isteğim olmamıştı ama şimdi istiyordum.
Belki istiyor değildim, gerekli olduğunu düşünüyordum.
Belki düşünüyor değildim, gerekli olduğunu hissediyordum. Ne için gerekliydi?
Bunu da bilmiyordum ama gerekliydi.
Ertesi gün daireye gittiğimde o gece Kamuran ağabeyin öldüğünü öğrendim.
Gece kendisini asmaya kalkmış, ama ip kopmuş, ama boynu kırılmış. Garip bir ölüm.
İntihar mı kaza mı? Belli ki intihara kalkışmış ama başarısız olmuş, kazayla anacına ulaşmış.
Neden o şekilde masama geldi ve hangi sohbetimizin samimiyetinden hareketle bana öyle bir şey sordu bilmiyordum. Ama bir taraftan da sanki biliyordum.
İnsan küçük şoklarla hayatını gözden geçirmiyor nitekim.
Yapılması gerekli gözüken birçok işim yapılmamasında kendi adıma bir sakınca görmezdim, ama birkaç etkenin birleşmesi sonucu hayat insanı yapılması fena olmaz kabilinde de olsa bir şeyin eşiğine getirdiği zaman, bunu üzerinde düşünmeye değer bulurdum.
Eve yolculuğum işe gelirken olduğu kadar sıkıntılı değildi. Bunun bir mana taşıyıp taşımadığını bilmiyorum.
İyiye işaret olup olmadığını da…
Bir insanın hayatını olabildiğince etkileyecek sözler sadece yaşamın insanı getirdiği yerden de destek alan tesadüflerin eseri olabilir mi?
İlk bakışta tencere kapak gibiydi, dikkatli bakıldığında limon keşkül.
Acıya değil, hüzne dâirdi. Keskin değil, ağırdı.
Hayatım anlam kazanıyordu işte. Tüm o hayatım boyunca bir şeylere bağlayışım kendimi, aslolan zamanın gelmesini beklerken bilinçsizce giriştiğim bir hazırlıktan ibaretti demek.

Bir şeyi, neden yaptığını bilmesen de yapıyor olmak. Yavru kuşun sürekli olarak ağzını açması havaya doğru, annesi daha gelmeden, yavrunun ağzına yiyeceğini kusmadan.

Hayat, anlamlandırma yeteneğine herkesin sahip olamayacağı kadar müthişti.

Ama gerçekti, düş deyişim düş gibi olmasından ileri geliyordu, var olmamasından değil. Düşte görünen yok değildir ki, var olanın yansımasıdır sadece. O hâlde o da benim içimde aynıydı.
Kavramlar senin için önemli değilse sen bir hiçsindir.
Bırakıp da giden değil, aslında kalandır terk eden diye de bir yazı okumuştum. Benim kaçacak yerim yok. Tüm sınırlarıma kadar kuşatıldım. Sürekli olarak kendi içime doğru koşuyorum. Ne kadar sürecek. Yok olana kadar mı?

Kim yok edecek beni? Ben mi?

Kendinde kaybolan, yiten adam. Ne estetik. Belki bir nota seçmeliydim kendime. Tamamlanır ya da tamamlanmaz hikâyesi. Gerçi her son, bir tamamlanma değil midir? Hikâye henüz yarısındaydı dense de

Yirmi bir gün önce tek bir sigara içmiş olmam sigaraya başlamış olmam demek olamazdı, hayattaki güzel istisnalar çirkin kaideleri bozamazdı.
Yirmi birinci yüzyıldı, artık kaçacak yerin olmadığı çağ. Kaçırıldığında bile kaçmaya sebep olan etkenlerle şekillenmiş zihinlerin, o şeklin gereği oluşan kurguya kaçınılmaz teslim olacağı zaman.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bırakıp da giden değil, aslında kalandır terk eden
Yüzüne bakmaktan çekindiğiniz bir insanı, nasıl bu kadar iyi hatırlarsınız?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hiçbir iş yapmadan nasıl yoruluyorsun bu kadar? Hiçbir iş yapmadan mı? Bekliyorum ben. Beklemek yormaz mı insanı?
Yanili manili konuşuyorlar gevşek gevşek, ağızlarını yayarak, ne yapacağımı şaşırıyorum.
Rüya, rüyalarını satan insanlara tenezzül etmez bir daha,
Benim kaçacak yerim yok. Tüm sınırlarıma kadar kuşatıldım. Sürekli olarak kendi içime doğru koşuyorum. Ne kadar sürecek. Yok olana kadar mı?
Bilmem ne önemi var ki zamanın? Süreyle mi beklenir? Ya beklersin ya beklemezsin.
Mucizeler anlıktır, sonrasında hayat kaldığı yerden devam eder.
Bilmem, ne önemi var ki zamanın? Süreyle mi beklenir? Ya beklersin ya beklemezsin.
Kendime inanmak içimden gelmiyor, öyle çok bahanem var ki, öyle çok kandırıldım ki kendim tarafından.
Zaman zaman beynim bana dil çıkartıyor gibi geliyordu.
Kimsenin bir şey anlamayacağından emin olduğumuz için konuşuruz bazen.
o insanlardan uzak durman gerek. Çürütürler yavaş yavaş, farkına bile varmazsın tükendiğinin. Sonra bir bakarsın ki, yoksun. Bitmişsin
Misafirleri sevmiyorum. Misafir olmayı da misafir ağırlamayı da.
Korku, kin, nefret, tiksinti ve hepsinden üstün umut. Umut tüm bunları yeniyor; her şeyi yeniyor da, insanı da yeniyor, umut.
Hayat çok değişik, okuduğum kitaplardaki gibi değil.
Güvensizlik, kendini zayıf, yeteneksiz, beceriksiz, güçsüz hissetme. Kendini ifadeye çalışma ve hüsran. Ne güzel bir kelime, tam beni anlatıyor sanki; hüsran. Ben bir hayal kırıklığıydım. Başarısız ve mutsuz olmak benim için en doğal haldi. Yakınmaya bile hakkım yoktu.
Bir ben vardım bir de benden içeri depderin bir karanlık.
İnsan kendisini bilen insanlardan ürker.
Çünkü beklenti yok, beklenen var .
Bilmem ne önemi var ki zamanın. Süreyle mi beklenir? Ya beklersin, ya beklemezsin.
Herkesin dili kendi ağzında döner.
Bir şey doğruysa doğrudur, yanlışsa yanlıştır. O öyleymiş, bu böyleymiş, yok durum neymiş, hangi şart içindeymiş. Beni bağlamaz. İşim olmaz. Doğru doğrudur, yanlış yanlıştır.
Aldırmamayı da öğreniyor mu insan ?
Rüya, rüyalarını satan insanlara tenezzül etmez bir daha
Yirmi birinci yüzyıldï, artık kaçacak yerin olmadığı çağ .
Benim kaçacak yerim yok. Tüm sınırlarıma kadar kuşatıldım. Sürekli olarak kendi içime doğru koşuyorum. Ne kadar sürecek. Yok olana kadar mı?
Iki ba-nın yan yana gelmiş haliydi baba. Bir anlamı yoktu.
Bir ben vardım bir de benden içeri depderin bir karanlık.
Kalbe açılan yara ölmekten beter etmez mi insanı?
Sonra Sonra her şeyin eskiye döndüğünü söylemiştim, mucizeler anlıktır, sonrasında hayat kaldığı yerden devam eder.
Bir şeyler olmak gibi bir arzum var mı ? Aslında yok. Belki huzurlu olmak denilebilir. Uçuk bir arzu.
Tüm gemileri yaktım. Ne kadar yüksekten bir söylem, altı üstü gururlusundur, dönemiyorsundur kendine yedirip. Adına tüm gemileri yakmak diyorsun. Gurur
Evin kapısını açmakta zorlandım. Açılmaya açılmaya açılmayı unutmuştu kapı. Bu bir anahtardı. Yaşamaya yaşamaya yaşamayı unutmuştum ben de
Senelerce inşa ediyorsun, bir çırpıda çöküyor.
Gücü her şeye yetmiyor insanın, ben bir zamanlar kendime bile şekil verememiş, durgun göldeki küreksiz, sopasız sal gibi ortada kalakalmıştım. Kolay değil. Öğreniyor insan.
Nasılsın diye sorulunca çalışıyorum diye cevap verilmez. Ne yapıyorsun deyince bile çalışıyorum diye cevap verilmez. İnsansın, çalışacaksın elbet. Ama siz beyinlerinizi çaldırmışsınız. İşiniz hayatınız olmuş, hem de o işi meşguliyet edindiğiniz için bile değil. Size getirileri nedeniyle. Seviyenizi belirlemesi hasebiyle. Sana nasılsın diye sordum ben. Sen bana hala kendine uygun düşecek kefenin parasını biriktirmekle meşgul olduğunu söylüyorsun.
Hangi şartlarda ne şekil davranacağını kestirebilir misiniz bir insanın? Sınırlarını bilebilir misiniz? Dayanma gücü, sabrı, nefreti, sevgisi. Değişir, zamana göre, ana göre, duruma şarta göre.
Başım ağrıyordu hâlâ. Aldırmamayı da öğreniyor mu insan? Uyumuşum.
Bazı insanlar hayal kırıklıklarından kendilerini sakınmak için umutlarını kendilerine bile dillendirmezler.
Günler birbirinin kopyası artık, üstelik sadece yapılanlarıyla değil, yapılmayanlarıyla da.
Yaşamaya yaşamaya yaşamayı unutmuştum bende
Yalnızım ama en azından değerliyim aldatmacası. Bilgiyi içselleştirememiş olmam dolayısıyla bilgiyle övünecek bir platform da bulamadığım için kendi kendime rol keserdim. Başka seçeneğim yok gibiydi.
Bazı insanlar hayal kırıklıklarından kendilerini sakınmak için umutlarını kendilerine bile dillendirmezler.
Açılmaya açılmaya açılmayı unutmuştu kapı.
Yaşamaya yaşamaya yaşamayı unutmuştum ben de
Kimsenin bir şey anlamayacağından emin olduğumuz için konuşuruz bazen.
Sabah erken kalktım. Mutlu insanlar erken kalkmayı becerebilir, mutsuz insanlar beceremez. Benimki zorunluluk.
Bir şeyleri değiştirmem gerekiyordu.
Hayat tuttu beni. Sonra alıştığımı anlayınca, bıraktı yine. Ama düşmedim bir daha.
Kendimi iyi buldum, kısa bir süre. Korkular aynı yerdeydi, her şey aynı yerdeydi ama ben kısa bir süre iyi buldum kendimi.
Zaten biraz da bu yüzden çok kitap okuduğum halde, çok kitap okuyormuş gibi görünmeyi beceremez ve çok kitap okurmuş gibi görünmeye çalışırdım. Aslında kitap okumak benim için yeterliydi ama bir şeyler gibi görünmek zorundaydım. Bunu belki oldukları gibi göründükleri zaman hiçbir şeye benzemediğini düşünenler anlayabilirler. Anlatmak zor dediğim zamanki kastıma geldi konu. Anlatılmaz
Çünkü güzeldi, çok güzel. Çirkin olsaydı bir filozof edasıyla değil, aptal aptal bakıyor olacaktı suratıma, ama güzeldi ve bir filozof edasıyla bakıyordu. Güzelliğini açıklamak da pek zor değil aslında, güzeldi, çünkü ben çirkindim.
Akılsız arzunun kör,arzusuz aklın kısır olduğunu biliyormuş.
Mataramdaki suya tuz ekledim. Azığım yok.
Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir