İçeriğe geç

Değişen Bir Şey Yok Kitap Alıntıları – Duygu Asena

Duygu Asena kitaplarından Değişen Bir Şey Yok kitap alıntıları sizlerle…

Değişen Bir Şey Yok Kitap Alıntıları

İnsan her şeyi özveri üzerine kurarsa, sonunda kendine acımaya başlayabilir. Dünyada insanı en yozlaştıracak şey de herhalde insanın kendine acımasıdır. Özveriye dayanan bir evlilik güzelliğini yitirir.
“ O babalarımız ki, soğuktular, gülmezlerdi, okşamaz ve öpmezlerdi ve biz onları hep severdik… O babalarımız ki gözlerinin içine gözlerimizi diker, bir sözcük, bir dokunuş beklerdik boşu boşuna… O zamanlar bilemezdik, onlar erkektiler ve erkekler duygularını belli etmemeliydiler. Onlara anneleri böyle öğretmişti, şimdi onlar da çocuklarına katılığı, duygusuzluğu, baskıyı, kısıtlamayı öğretiyorlardı. Erkekler efendi idiler ve herkes onlara saygı göstermeliydi Ve efendiler duygularını belli etmemeliydi. Duygularını belli etmeden, sevmeden, okşamadan birer birer gittiler, gidiyorlar.
“ Yaşamak, sonradan elimizden alınmak üzere, geçici olarak bize verilen, güzel bir armağan gibi.”
“ İkiniz de çalışıyorsunuz. Neden senin işlerini de o üstlensin? Bu nasıl mantıktır? Kadınlar cezalı olarak mı doğdular ? Ev işleri ve erkeklere hizmetle yükümlü olarak mı geldiler dünyaya ? Siz eli ayağı tutmayan beceriksiz yaratıklar mısınız ki kadınlar sizin işlerinizi de görsünler? Yoksa kadınları beceriksiz yerine koyup eve hapseden uyanıklar mısınız? Sırtınıza aldığınız öteki yükleri paylaşmamak, uyanıklıksa tabi… ”
“Niçin erkekler evde kalmıyor da, biz kalıyoruz? Niçin? Bu söz nereden çıkmış?
Bu söz en basit tümce ile “kız almak“ deyiminden çıkmış. Bir şey satın alınıyorsa ve talebi olmayıp alınmazsa, “elde kalmış“ hatta defolu gözüyle bakılır, hoşa gitmez. İşte annelerimiz bizleri, günün birinde alınacağımız fikriyle yetiştirirlerse, biz de alınmayınca“ “Elde” değil ama “evde “kalırız. “
“ Size yalvarsam… Yararı olur mu acaba? Ne olur yaşamımızın tek amacı, “Bir başkası“ olmasın, ne olur onların yüzünden acımayın kendinize, ne olur kendinize kendi gözlerinizle bakın onlarınki ile değil, ne olur bir şeyler yapın, kendi dünyanızı yaratın, o dünyada kendi kendinize kalın, “Bir başkası” nın dünyasına da girin çıkın, girin çıkın. Tıkılıp kalmayın onunkinin içinde. ”
“Gözümün önünden geçen kadınlara bakıyorum. Yaşamlarını tümüyle kocalarına bağlamışlar ve konuşmayı öğrendikleri andan itibaren, kocalarına karşı özverili olmak gereğini öğrenmişler. Hayatları boyunca, kocaları ve çocukları için yaşamışlar, bunun sonucuda hiçbir zaman “kendileri” olamamışlar.
“İnsan olduğumuz için mi bu denli yitirme ustasıyız?”
“Düşündüğümüz için mi bu kadar aptalız?”
“Dayak cennetten çıkmamıştır, kimsenin vurduğu yerde gül bitmez, kızını dövmeyen dizini de dövmez. Barbarlık bu ”
“Ülkemizde milyonlarca kadın dövülüyor. Milyonlarca çocuk da, annelerinin dövüldüğü bir ortamda yetişiyor. Bu kadınlardan hangi üretim gücünü, hangi toplumsal sorunla ilgilenmelerini bekleyebiliriz. Bu çocuklardan yaşama nasıl bir bakış açısı umarız!”
“Tokatlamaktan başka yapacak şey var mıydı? Konuşmak, sorarak anlaşmak neyi çözümlerdi ki? Şşşşrrrrak diye bir tokat ne çok şey anlatıyordu.”
“En eğitimlimizden, en özgürüne, en çok para kazanımıza kadar hepimiz bitmek tükenmek bilmeyen bir çile içerisindeyiz. Kimimiz çok etkileniyoruz, kimimiz hafiften geçiştiriyoruz.
Ve işte, yazıyoruz çiziyoruz.
Ne olacak hâlimiz?”
“Size yalvarsam yararı olur mu acaba? Ne olur yaşamımızın tek amacı, ‘bir başkası’ olmasın, ne olur onların yüzünden acımayın kendinize, ne olur kendinize kendi gözlerinizle bakın, onlarınkiyle değil, ne olur bir şeyler yapın, kendi dünyanızı yaratın, o dünyada kendi kendinizle kalın, ‘bir başkası’nın dünyasına da girin çıkın, girin çıkın. Tıkılıp kalmayın onunkinin içinde.”
“Ah küçük kız, kocan bile olsa hiç kimsenin kirli çamaşırlarını yıkamanın mutluluk olmayacağını, olamayacağını siz ne zaman öğreneceksiniz?”
İhanet dünyanın en büyük alçaklığıdır, tartışması bile yapılamaz.
Aşk sıradan bir kavram değil. Belki geçici ama, iyi davranılırsa ardında gerçek bir sevgi ve saygı bırakabilir.
İçimiz, dışımız kaskatı Hem kendimizi yalnız bırakıyoruz, hem başkalarını mutsuz ediyoruz.
Anlatamadığı için bunalımlardan kurtulamıyor, korkuyor Şimdi hasta.
Aslında bu soruların sorulması gerektiği gerçek kişiler, kalabalıklar arasında olup da yalnızlık hissedenlerdir. Dehşet içinde görüyorum, duyuyorum, fark ediyorum, insanlarımız kalabalıklar içinde yapayalnızlar.
Zaten bu tür düşüncelerin yerleşmesinde en büyük etken etraf ne der. Ne dersin desin, ben yaptığım işler, doğruluğuna inanıyorsam, benden bir şeyler öğrensin.
Kızların yaşamı ya babaya ya kocaya bağlı olarak düzenlenmemeli. Anneler kız çocuklarını belirli değer yargılarıyla, bir şeyler üretmek üzere, kendi gücünü hissettirerek, erkek çocuklarından ayırmayarak yetiştirirlerse, kızların yaşamlarındaki en önemli şey de tazelik olamaz o zaman.
Aşk insana mutluluktan çok acı getirir. Hele tutku haline gelmiş bir aşk daha çok ilkel insanlara özgüdür. Yeryüzünde milyonlarca kişi yaşarken, ondan başka birisini böylesine sevmeyeceğine inanan insan, kendine güvenmiyor demektir. Kendine güvenen insan, aşka yani tek bir kişiye bu kadar gereksiz anlam yüklemez. Çünkü yaşanılan aşkın dozu hiçbir zaman eşit değildir ve dozunu kaçıran tutsak olur.
Oysa bir şeyi bitmeyecek zannetmek, yapılan en büyük yanlıştır. Bozuk para gibi harcanır elde var olanlar.
Şu her şeye çok iyi eren aklımız, aşk konusunda her zaman, her durumda kara cahildir çünkü.
Her bitiş bir yeninin başlangıcı değil midir?
Ama paylaşılınca işler zevkleniyor, daha az yoruluyoruz.
Hiçbir şey sürekli değildir, geçicidir. Çok yoğun yaşadığın mutluluklar da çektiğin büyük acılar da biter. Bittikleri için de onların fazla hükümleri yoktur. Önemi olmayan şeylere fazla anlam yükleme, onlara gereğinden çok değer verme.
Yalnız kalanlara hiç üzülmüyorum, kendi içinde yalnız olanlara acıyorum yalnızca.
Sevgiyi söylemekle gurursuzluk arasında bir paralellik kuranlar nasıl bir yaşamdan geçmişler ki kendi içlerinde böyle taş gibi olabilirler ve karşısındakini de bir gün gelir taş kestirirverirler?
Biri kandırmanın zaferi, öteki kandırılmışlığın ezikliği içindedir.
Daha önceleri, kadının cinsellikten zevk alabilirliği bile yasakmış, konuşulmazmış. Şimdi kadınların zevk alabilmek için neler yapacakları yazılıyor artık.
Ölümü yaşadım, yaşamın ne kadar önemli ve güzel olduğunu anladım.
Kadınların bilinçlenmesi ama bilinçlenmelerine karşın hiçbir şey yapamayıp durumlarını değiştirememeleri onları gerilime mi itiyor?
Dayak cennetten çıkmamıştır, kimsenin vurduğu yerde gül bitmez, kızını dövmeyen dizini de dövmez. Barbarlık bu Hadi sevgili bay ve bayan öğretmenlerimiz Aile bilgisi derslerinde kimsenin dayak yememesi gerektiğini de öğretelim çocuklarımıza
Bunlar cahildir, kitap falan okumazlar, arada bir arkadaşlarıyla politik tartışmalara girerler ve konuşmayı Bunların hepsini asacaksın arkadaş, o zaman bak nasıl adam olur hepsi diye bitirirler, insanca duygulardan haberleri yoktur Bunlar hep döve döve alırlar alacaklarını ama dövüle dövüle de verirler tabii!
Bir iki tokat olsa neyse Lafa bakın Acı gerçeğe bakın. Bir iki tokadı doğal karşılıyor kadın
Toplumumuzda -gelişmiş ülkelerde bile- dayak yiyen kadınların sayısı inanılmayacak kadar fazla. Ama Almanya ve Fransa gibi gelişmiş toplumlar dayak yiyen kadınların barınmaları için özel dernekler, evler kurmuşlar. Bu bile önemli bir aşama. Bizdeyse durum çok farklı, filmlerimizden tutun da gerçek yaşamımızdaki örneklere kadar yoğun bir kalabalık, dayak atmayı ve yemeyi hiç yadırgamıyor. Demek ki dayak yiyen kadınlara yardım dernekleri nin işe başlamasının yadırganma olasılığı çok fazla.
Bu iki kişinin vereceği ortak karardır. Evlenmediğimiz sürece de evde de kalmayız.
Erkekler mal değildir ki alınsın. Ama kadınlar da mal değil, onlar da alınmaz. Her şeyden önce bu gerçeğin kadınların kafasına girip yerleşmesi gerek. Önce ailelerine, sonra tanıdıkları tüm erkeklere bunu yavaş yavaş, sabırla öğretmek bize düşüyor.
Size yalvarsam Yararı olur mu acaba? Ne olur yaşamımızın tek amacı bir başkası olmasın, ne olur onların yüzünden acımayın kendinize, ne olur kendinize kendi gözlerinizle bakın, onlarınkiyle değil, ne olur bir şeyler yapın, kendi dünyanızı yaratın, o dünyada kendi kendinizle kalın, Bir başkası nın dünyasına girin çıkın, girin çıkın. Tıkılıp kalmayın onunkinin içinde.
Hayatları boyunca, kocaları ve çocukları için yaşamışlar, bunun sonucunda da hiçbir zaman kendileri olamamışlar.
Aslında bu arada kendime olan hayranlığım da artıyordu tabii. Ben tek düze bir kadın değildim. Yerine göre çılgın, sıcak, yerine göre asil ve soğuk olabiliyordum. Hem de bunların tümünden zevk duyabiliyordum.
İhanet dünyanın en büyük alçaklığıdır, tartışması bile yapılamaz.
Hepimiz bu durumların içindeyiz, aynı şeyleri yaşıyor, düşünüyor, hak veriyor ama uygulamıyoruz da ondan
Kocası yatarken karısının yanağından akan bir damla yaşı gördü O yaşın neden aktığını hiç anlayamadı Hiç düşünmedi Uyudu.
Onun için iş size düşüyor. Çıkın bu aptalca çarkın içinden. Yeni düzeni siz kurun. Gerçek eşitlik için siz savaşın.
Öyle şaşırıyorum ki şu ölümlü dünyada duygularını sınırlamaya çalışan insanlara. Aşktan korkulur mu hiç?
Çünkü aşk sıradan bir kavram değil. Belki geçici ama iyi davranılırsa ardında gerçek bir sevgi ve saygı bırakabilir. Herkesle yaşanan şey de aşk olmadığına göre, o bulunduğunda, hatta bulundu sanıldığında bile ona özen göstermeli, hafife almamalı. İnsanın yaşamındaki en güzel dakikalar, ona dokunduğu anlardır. O dokumada özel bir duygu yaşandığı hissediliyorsa eğer, o aşktır. Ondan korkmamak aksine onu deliler gibi yaşamak en doğrusudur.
Kadın sevgilisi uğruna kendini başka dünyalardan soyutlamasa, erkek sevgilisi uğruna biraz başka şeyleri ikinci plana atabilse, belki buluşacak bir ortak nokta bulunurdu. Erkeğin bağlanmaktan korkması, aşkı yaşamayı engelliyor. Kadının erkeğe bu denli bağımlı kalması da aşkın özgür olması gerçeğini unutturuyor.
Örneğin bağlanma sözcüğü bir özgürlük kavramı olarak görülmeseydi, insanlar, hazır birbirini bulmuşken, birbirlerine bağlasalardı ama bağlanırken de birbirlerine gelecek için sözler vermeden ve söz istemeden bunu yapabilselerdi daha doğal olmaz mıydı beraberlikler?
İnsanlarla yaşıyoruz, birbirimize bağlıyız. Ben belki(siz belki) kendimizi gerçekten özgür hissediyoruz Ama ya görünmeyen kurallarımızın baskısı Bir yerlere yazılmamış bile olsa, içimize işlemiş, beynimize oyulmuş kurallar Kurallar Bizi fark ettirmeden ezen, cendereye sokan baskılar
Ah küçük kız, kocan bile olsa kimsenin kirli çamaşırlarını yıkamanın mutluluk olmayacağını, olamayacağını siz ne zaman öğreneceksiniz?
Bu kız için ve öteki kızlar için üzülüyorum, içimden sürekli kızla konuşuyorum.
İkinizde çalışıyorsunuz. Neden senin işlerini de o üstensin? Bu nasıl mantıktır? Kadınlar cezalı olarak mı doğdular? Ev işleri ve erkeklere yükümlü olarak mı geldiler dünyaya? Siz eli ayağı tutmayan beceriksiz, yaratıklar mısınız ki kadınlar sizin işlerinizi de görsünler? Yoksa kadınları beceriksiz yerine koyup eve hapseden uyanıklar mısınız? Sırtınıza aldığınız öteki yükleri paylaşmamak, uyanıklıksa tabii
Yaşam biçimi erkeğe ayrı kadına ayrı kurulamaz. Kurallar, her iki cins için de aynıdır.
İhanet dünyanın en büyük alçaklığıdır, tartışması bile yapılamaz.
Ve neden çoğumuz, monotonluktan, heyecansızlıktan eriyip gittiğimizi bile bile, birazcık olsun kalıplarımızın dışına çıkamıyoruz?
Çünkü aşk sıradan bir kavram değil. Belki geçici ama, iyi davranılırsa ardında gerçek bir sevgi ve saygı bırakabilir.
Öyle şaşırıyorum ki, şu ölümlü dünyada duygularını sınırlamaya çalışan insanlara.
Aşktan korkulur mu hiç?
Evet, kadınlar daha duyguludur; birini sevmişlerse, sevdikleri sürece aynı biçimde ilgilerini, sevgilerini gösterebilirler. İçlerine atmazlar, saklamazlar.
Size yalvarsam Yararı olur mu acaba? Ne olur yaşamımızın tek amacı,Bir başkası olmasın, ne olur onların yüzünden acımayın kendinize, ne olur kendinize kendi gözlerinizle bakın, onlarinkiyle değil, ne olur bir şeyler yapın, kendi dünyanızı yaratın, o dünyada kendi kalın, Bir başkası nın dünyasına da girin çıkın, girin çıkın. Tıkılıp kalmayın onunkinin içinde.
Çünkü yalnız yaşamayı bilinçli olarak seçenler, hiçbir zaman gerçek anlamda yalnız kalmazlar.Onlar genellikle ne istediğini bilen, yaşamı tanıyan güçlü kişilerdir.Çevreleri vardır,dostları çoktur,sevenler arasında yaşarlar.İstedikleri zaman tek başınadırlar.Onların yaşamına müdahale eden,onun adına kararlar alan, yaşamlarını kısıtlayan kimseler yoktur yalnızca
(Asıl yalnızlık) ..kalabalıklar arasında olup da yalnızlık hissedenlerdir.
İş hayatı olsun, özel hayat olsun..Sevmedigimiz, saygı duymadığımız şeyden uzaklaşabilmek..
Gurur, insanın içinde, kişiliğinde, prensiplerinde, kendine olan saygısında aranmalı. İnsanın kendine olan saygısı yitirilince gururu kırılmalı. Başkaları için değil, kendisi için gururunu saklamalı. Artık gururu başka yerlerde arayın. Bir insanı istediğini belli etmek, istenmemek, aldatılmak, özlemek, sevdiğini söylemek Bunların gururla hiçbir ilgisi yok
İşte onun bu aldırmazlığıydı kendisini benden koparan.
Size yalvarsam Yararı olur mu acaba? Ne olur yaşamımızın tek amacı, ”Bir başkası ” olmasın, ne olur onların yüzünden acımayın kendinize, ne olur bir şeyler yapın, kendi dünyanızı yaratın, o dünyada kendi kendinizle kalın, ”bir başkası ”nın dünyasına da girin çıkın, girin çıkın. Tıkılıp kalmayın onunkinin içinde. Kendinize sırf kendiniz için bir dünya kurmayı başarabilirseniz, donuk donuk, boynu bükük bakmazsınız onların gözlerinin içine..
Ah küçük kız ah. Senin için çok üzülüyorum. 10 yıl sonraki durumunu gözümün önüne getiriyorum. İşinden ayrılmışsın, 10 yıl boyunca evde bu adamın çamaşırlarını yıkamış, yemeklerini pişirmiş, çocukları büyütmüşsün. Pek çok kadının dediği gibi Sana bir erkek evlat verdim diye kasım kasım kasılmaya çalışmışsın. Dört duvar arasında bu işleri yapıp, yalnızca çocuklarınla konuşarak sen de büyümüşsün. Daha da büyüyeceksin, büyürken bunalacak, sıkılacak, yetersizlik duygularına kapılacak, gerileceksin. Gerile gerile, patlarsan ne âlâ, ama patlamazsan işte böyle gergin kalacaksın. Bu ışıltılı bakışların sönecek. Ama sevdiğin adamın kirli çamaşırlarını yıkamanın gözlerdeki ışıltıyı yaşatamayacağını belki de hiç anlamayacaksın.
Ah küçük kız, kocan bile olsa hiç kimsenin kirli çamaşırlarını yıkamanın mutluluk olmayacağını, olamayacağını siz ne zaman öğreneceksiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir