İçeriğe geç

Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977-1987) Kitap Alıntıları – Nilgün Marmara

Nilgün Marmara kitaplarından Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977-1987) kitap alıntıları sizlerle…

Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977-1987) Kitap Alıntıları

“Her şeyi yazmıyorum,
korkuyorum.
Yazarsam çok dağılacağım gibi.”

Nilgün Marmara

Bize çok, zor yine buluşmak!
Bu deniz, bu gök
Kurumak yeter övüncünde yalnızlığımızın.
Dünyamsın benim, zorbam, düzenim,
Bundan gözlerim göğe çevrili,
ellerim denizde.
Hiç katılmadan sende yaşıyorum,
dirimimsin benim,
doğarken öldüğüm.
Başkaldırı tüm destekleriyle tutuklandı
bir tarihte.
Biz rengin değil
Ara rengin peşindeyiz.
Unutanlardan değil hatırlayanlardık.
Çiçek dediğin kapalı durur.
Yoksa vaktini soğuruyorlar saatinin ya suyla ya karayla, bütün sevgililer.
Böyle düşüş görmemiştim ölgün ve kırık çakılmış kalmıştım / gelecek zamanlı düşler çatıyordum kapladı­ğım şuncacık yerde; / bu ölçümsüz gökyüzünde
Olmayan günlerdi.
Olmayan günlerin saatleriydi kayan
ya da çalmayan.
Bu şehrin insanları dostum
Yokuşları mutsuz çıkıp da
mutlu mu inerler?
Şendim, şendim ben,
Kahkaham insanları ürkütürdü!
Sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir, bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi.
Biz ince yüzlü ince gözlüleri de sevdik,
Yanakları dolgun, yaşları eksik olanları da,
Sevdik toprağa karışma zamanını erteleyenlerin sıkıntılarını da, kuşları da sevdik, böcekleri de!
Üşümüşüm
Bu yaklaşan kışla değil,
Deniz ürpertisi, göğün alacasıyla değil,
Ellerimin soğukluğu hep bir kalabalıkta.
Şimdi gözyaşı ve endişe küplerini gizliyor aşk, kanadında
Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
Şen kahkahalar ulumalar donakalmalar mı?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bak bu yara annemden, işte bu babamdan, buradaki ilkokul öğretmenimden, haaa şu en derin olan mı onu ben açtım bilmeden. En çok da o acıtıyor canımı, en çok o kanıyor
onun bedeni bir kule.
içinde çok basamak, karanlık ve nemli.
güdürerek çıkarır merdivenlerden,
ağlatarak indirir aşağı!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Uzak sevincim ey!
Kırık dökük ülkenin seçkin çiçeği!
Söylerim elbet
tarihimin binbir parçasını
Ağlarım okyanus derinliğince,
Bozgunumu içleştirsem ve bağlansam tutkuyla,
Yanan boğazlara karışarak
Hangi halkayla bağlardım bulanık taşları saydamlığa?
Bir dönüştü tekrarlanan,
Ruhlanan bardaklarda şarap tadardık,
Unutanlardan değil hatırlayanlardık.
‘Yabancıların en yakınıydın sen!
Ey, iki adımlık yerküre,
senin bütün arka bahçelerini gördüm ben..!’
Çok kullanılmış bir zamanın gözlerini kapattım.
Eylül, 84
Mutsuz göğün yakıcı soluğu rüzgâr, Kat erimiş kararımızı kendine ve uzak tut güçsüzlüğü bizden!
Duvar rengi sağanağa tutsak herkes,
Kendi delilik ağının altında
Bütün çiçeklerin iskeletleri gezinmekte şimdi görümünün yörüngesinde
Sen ne getirdin bana çocukluğundan? Şen kahkahalar ulumalar donakalmalar mı?
ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!
Çocukluğun kendini saf bir biçimde
akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte!..
Ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!
Pembe sevgili
Deliliğin oyuncak odasındaydı.
Sanat denli kurmaca gözyaşıyla
Ağlar, ağlardı dünyaya karşı—
Çoraklığımızı katlıyoruz hep birlikte,
Uyandığımızda yalnızlığın yanıbaşımızda uyuduğunu görmek
Dünyamsın benim, zorbam, düzenim,
Bundan gözlerim göğe çevrili,
ellerim denizde.
Hiç katılmadan sende yaşıyorum,
dirimimsin benim,
doğarken öldüğüm.
Uzak sevincim ey!
Kırık dökük ülkenin seçkin çiçeği!
Maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
hepiniz mezarısınız kendinizin
Ey, iki adımlık yer küre
Senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!
Çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
Çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
olduğunu…
Yabancıların en yakınıydın sen!
eskiden bir yıldızmış.
göğünü yitirmiş
Çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
olduğunu
Onun bedeni bir tımarhane.
İçinde çok işçi, deli ve çalışkan!
Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer
Kendimizle oynayan güçsüz mahluklarız biz, yaptırımla ödülü gönlümüzde barışık tutan.
İmgeleriz birbirimizi içsel yakarıyla, bilirim.
Uçurumlar var diyorum.
İnsanla insan arasında.
Kendiyle kendi arasında.
Özleyip de keşişler,”Tanrım ne soğuk” diye
Yazmaya başladıklarında,duyuyor ateş kuşu
Doğuyor yeni bir Karmelites Therese .
—Dilenirken külrengi eşiklerde
Hangi kök anladı dileğini
Böyle ay gelgitinde yalpalayacaksın
Dediler —
Bir avazım yerde bir avazım gökte
Gülüyordum örümcek minesine.
Ey,iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerini
Gördüm ben!
Cücelmiş sezgileri
Bir yanılgı rehavetinde debelenenlere…
Dinliyor o beşik mağarada yankılanan
Avaz avaz gülüşümü,dolduramadığım yaşamımı.
Gök otağı paramparça üstünde onun da,
Kanı yerde kalmaz derin oyuklara atılanların.
Düşünmemiş kısacık erimini alınlık utkuların
İsmin yerini tutanı kullanmış yaşamın
Her kipinde
Yükleyip çarkın tüm zamanlarını ve cam kırıklarını
Bir karavelaya ay rengi,
Yelkenlemeyi körpe bir kıtaya ve
Ulaşmak yıldız topacına babafingodan savurduğumuz sonsuz altın örgü bir kaytanla,
İs te mez miy dik?
Pek çoğu
yaralarıyla dilendiler,
Unutuş duvarına çektikleri fotoğraflarıyla.
Onun bedeni bir kule.
İçinde çok basamak,karanlık ve nemli
Güldürerek çıkarır merdivenlerden,
Ağlatarak indirir aşağı!
Kimin eli daha uzun gecede?
Hangi cinayet daha derin uzak?
Ve hiçliğin kutsal komşuluğunda yaşarız.
Bir bahçe vardır,
Sahip olma yanılsamasıyla aydınlanmış
İnsanlar bekler sırasını
“Zamansızlık duygusu içre çizilen
İyi kardeşlerdik biz:İsis ve Osiris,
Suçumuzdan korkmadan akardık aşk kenarında
Kuş ayaklarımız,boynuz dizlerimiz,kısımsız
etekler,dik yürekler ve beşik gözlerimizle…”
Yeraltında,göküstünde olmamanın
İvmesini hesaplıyor,avluda
Büyüklenme huzurunu erteleyen
Çocuklar adına…
Aşk küçük bir kilimdir;
Duvarlarıyla sayılan küçük bir deniz!
Coşku külü,ben yangınından sonra doymuş inancın kanıtı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir