İçeriğe geç

Cuma ya da Pasifik Arafi Kitap Alıntıları – Michel Tournier

Michel Tournier kitaplarından Cuma ya da Pasifik Arafi kitap alıntıları sizlerle…

Cuma ya da Pasifik Arafi Kitap Alıntıları

“Zamanı harcama; o, hayatın dikildiği kumaştır.”
Her sabah uyandığımızda içinde bulunduğumuz o bir tür sersemlik hali Hiçbir şey, uykunun kendine üzgü bir deneyim ve ölümün bir genel provası olduğunu bundan daha iyi kanıtlayamaz.
Zamanı harcama, o hayatın dikildiği kumaştır.
“( ) ve yalnızlığım yalnızca nesnelerin anlaşılırlıklarına saldırmakla kalmıyor, onları, var olma temellerine kadar kemiriyor. Duyularımın tanıklığının doğruluğu konusunda gittikçe daha çok kuşkunun saldırısına uğruyorum. Artık biliyorum ki iki ayağımla üzerine bastığım yeryüzünün sallanmaması için, benim dışımda başkaları da onun üzerinde yürümeliydiler. Görsel yanılsama, serap, sanrı, uyanıkken görülen düş, düş kurma, sayıklama, işitme bozuklukları Tüm bunlara karşı en emin siper, kardeşimiz, komşumuz, arkadaşımız ya da düşmanımızdır ama birisidir, Tanrım birisi!
Kendinize bir parça saflık saklayın. O ruhun kezzabıdır.”
“Sonsuzluk, bize hayatımızı daha derin bir biçimde, daha dikkatlice, daha akıllıca ve şimdiki zamanın itiş kakışında yapılması imkansız bir şekilde, daha nefsine düşkün olarak ele almak için verilmişti.
“Özne, küçük düşmüş bir nesnedir. Gözüm ışığın, rengin kadavrasıdır. Burnum, gerçekdışı oldukları kanıtlandıktan sonra, kokulardan kalan tek şeydir. Elim, tutulan şeyin varlığını çürütür. Öyleyse bilgi sorunu, tarihle aykırılıktan doğar; bu aykırılık, aralarındaki gizemli ilişkiyi ortaya çıkarmak istediği özneyle nesnenin eşzamanlılığını içerir.
Başkası yoksa ben var mıyım?
Zamanı harcama, o hayatın dikildiği kumaştır.
Zamanı harcama, o hayatın dikildiği kumaştır.
Zamanı harcama, o hayatın dikildiği kumaştır.
Zamanı harcama, o hayatın dikildiği kumaştır.
Zamanı harcama, o hayatın dikildiği bir kumaştır.
İçimde, benzerlerimle olan alışverişlerde kurulmuş ve sürdürülmüş yapılar harabeye dönüyor ve yok oluyordu.
.
Bir metafor ormanında el yordamıyla kendimi arıyordum.
Yalnız bir kişiyle yaşamak zorunda kalındığında, rahatsız olmaktan daha tehlikeli bir şey yoktur. Bu birbirine çok bağlı çiftleri bile parçalayan bir dinamittir
Onu coşturan bu oyun için harcadığı güç ve cesarette ne kadar savurgansa, aynı şekilde olağan zamanlarda, tembelliğinde ve umursamazlığında o kadar ölçüsüzdü.
Cuma hiç çalışmıyordu. Her türlü gelecek ve geçmiş kavramından habersiz, şimdiki zamanın içinde kapalı yaşıyordu.
Günlerini iki karabiber ağacının arasına gerilmiş bir örgü hamakta geçiriyordu.
Aşk ve ölüm, canlının yenilgisinin bu iki yüzü, ortak bir atılımla aynı doğal yeryüzü gücüne doğru kendilerini fırlatırlar.
Dünyaya getirmek, bir önceki soyu, kötülük düşünmeden; ama hiç acımadan hiçliğe doğru iten yeni bir kuşak yaratmaktır. Anne baba gerekli olmaktan çıktıkları anda can sıkıcı olurlar.
Birisi bana başkasının yokluğunun bir gün benim varoluş hakkında kuşkuya düşmeme yol açacağını söylemiş olsaydı alaylı alaylı gülerdim!
Sesim kendi kendine konuşmaktan henüz yorulmaya başladığında, onların sesleri çoktan susmuştu. O zamandan beri, içimde acımasızca geliştiğini hissettiğim insanlıktan çıkma sürecini, ürkütücü bir büyülenmeyle izliyorum.
Kendinize bir parça saflık saklayın. O ruhun kezzabıdır.
Cinsel istek de böyledir. Bu istek , doğanın ve toplumun onun hiç umrunda olmayan bir amaç uğruna kölelestirmek için bir değirmenin arkına, bir değirmene , bir makinenin içine hapsetmek istediği bir seldir.  Bu amaç ise neslin devamıdır .
“Dünya bir anahtar yığını ve bir kilit dizisinden başka bir şey değildir.”
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Kimi zaman keşfettiğim şeyin yeniliği beni ürkütüyor, ama yine de bunu kabulleniyorum; çünkü hiçbir dini gelenek içimizde var olan Kutsal Ruh’un sesine baskın çıkmamalıdır.
Robinson için kötülük daha derinde yatıyordu.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
tarih bize, büyük zaferlerin, üstesinden gelinmiş yenilgilerden çıktığını öğretir ve hangi seyis olursa olsun bilir ki yarışı önde götüren, her zaman varış noktasında bir baş farkla geçilir.”
Ve gerçekleştirilmekte olan bir planın art arda gelen basamaklarından ayırt edilmedikleri için, birbirlerine o kadar benziyorlar ki belleğimde üst üste biniyorlar ve bana, hep aynı günü yaşıyormuşum gibi geliyor.
Zaman bu şekilde, hızlı ve yararlı bir biçimde kullanıldığı oranda daha hızlı geçiyordu ve ardında, adı benim tarihim olan bir binalar ve moloz yığını bırakıyordu.
Gecenin uzun sürgününe dayanmamı yalnız uyku sağlayabiliyor. Kuşkusuz var olma nedeni de bu.
O zaman anladı ki yükseklik korkusu, inatla yere yönelik kalmış olan bir adamın yüreğine yönelik bir yer çekimidir.
Her türlü gelecek ve geçmiş kavramından habersiz, şimdiki zamanın içinde kapalı yaşıyordu.
Öfke eyleme iter, ama her zaman yanlış eyleme.
Bir dişi domuzu öldüren onun soyunu bininci kuşağa dek yok etmiş olur. Beş şilinlik parayı harcayan sterlin yığınlarını katletmiş olur.
Alçaklar erdemin faydalarını bilselerdi, alçaklık yoluyla erdemli olurlardı.
Kusurların İkincisi yalan söylemekse birincisi borçlanmaktır; çünkü yalan, borcun üzerinde gider.
Yoksulluk bir adamı bütün erdemlerden yoksun kılar: Boş bir torbanın dik durması güçtür.
Zamanı harcama, o hayatın dikildiği kumaştır.
Beni kendi yüreğinin üzerinde bir mühür gibi,
Kolunun üzerinde bir mühür gibi koy;
Çünkü sevgi, ölüm gibi kuvvetlidir.
Aşk ve ölüm, canlının yenilgisinin bu iki yüzü, ortak bir atılımla aynı doğal yeryüzü gücüne doğru kendilerini fırlatırlar. Her ikisi de toprakla aynı yaratılıştadır.
Dünyaya getirmek, bir önceki soyu, kötülük düşünmeden; ama hiç acımadan hiçliğe doğru iten yeni bir kuşak yaratmaktır.
Cinsel istek de böyledir. Bu istek, doğanın ve toplumun onun hiç umurunda olmayan bir amaç uğruna köleleştirmek için bir değirmenin arkına, bir değirmene, bir makinenin içine hapsetmek istediği bir seldir. Bu amaç ise neslin devamıdır.
Yaptığım şeye inanmadan çalıştığım zamanlar oluyor, hatta çalışmamın niteliği ve niceliği bundan hiçbir zarar görmüyor. Aksine, bazı çabalarda tekrardan doğan öyle bir sarhoşluk var ki bunun da en önemli yanı akla ihanet için çalışması: İzlenen amacı düşünmeksizin, çalışmak için çalışmak. Ancak yine de bir yapının içini, sonunda yıkılmasına yol açmadan sonsuza dek kazmak imkânsızdır.
Eğer insanı hayvandan ayırt eden şey, doğanın hayvana karşılıksız vermiş olduğu şeyleri -giysisi, silahları, rızkı- insanın yalnızca kendi üretiminden beklemesiyse temel sorun, asıl insanlık sorunu budur.
Artık biliyorum ki başkasının varlığı, insanoğlu için temel bir öğe olmasına rağmen, yeri doldurulamaz değil. Evet gerekli ama vazgeçilemez değil.
kötülük her zaman iyiliği taklit etmemiş midir?
Dünyada bir şey çatlamıştır ve bir yığın şey, ben olarak yıkılmıştır.
Yalnızca bir dost gülümsemesi ona gülümsemeyi geri verebilirdi
Bir gün, etrafımda oluşturduğum hiçlik tarafından emilmiş gibi hiçbir iz bırakmadan kaybolabilirim.
Köpek, talihsizliğin, insanlıktan kopartarak dönüştürebileceği o mide bulandırıcı ve soysuzlaşmış yaratığın değil, insanın doğal dostudur.
Ne yazık ki tarihi yapanlar hep paraya kayıtsız kalmış olanlardır; o zaman da ateş her şeyi yıkar, kan çağlayarak akıp gider.
Her türlü üretim bir yaratmadır ve dolayısıyla iyidir. Her türlü tüketim bir yıkımdır ve dolayısıyla kötüdür.
Gün be gün yaşadığım sürece kendimi bırakıyorum, zaman parmaklarımın arasından kayıp gidiyor, zamanımı kaybediyorum, kendimi kaybediyorum.
Ah! Her hareketin bir tutumluluk ve uyum yasasıyla yönetildiği o kusursuz hayattan hâlâ ne kadar uzağım!..
her insan, alışkanlıklar, uyaranlara karşı gösterilen tepkiler, cevaplar, düzenekler, saplantılar, düşler ve benzerlerinin sürekli temasıyla oluşmuş ve değişmeye devam eden sonuçlan kapsayan, kırılgan ve karmaşık bir yapı iskeletini içinde -ve sanki üzerinde- taşır.
Eğitimim bana, kötülüğün içinde bir aşırılık, zenginlik, sefahat, gösterişli bir bolluk olduğunu; erdemin ise bunların karşısına alçak gönüllülüğü, silikliği, fedakârlığı getirdiğini göstermişti. İyice görüyorum ki benim için bu tür bir ahlâk anlayışı, ona uygun davranmayı seçecek olursam, beni öldürecek bir lükstür. Durumum, beni erdeme artı, kötülüğe ise eksi koymaya ve erdemi cesaret, güç, kendimi olumlama, şeyler üzerinde egemenlik olarak; kötülüğü ise dünya nimetlerine sırt çevirme, kendimi bırakma, kadere boyun eğme, kısaca çamur olarak adlandırmaya zorluyor.
Hayatta kalmaya çalışmak ölmektir. Sabırla ve bıkmadan kurmak, örgütlemek, düzenlemek gerek. Her duruş, geriye bir adım, çamura doğra bir adımdır.
Yalnızca geçmişin dikkate değer bir varlığı ve önemi vardı. Bugün, yalnızca geçmişin ürünü anıların kaynağı olarak değerliydi. Yaşamanın sadece bu değerli geçmiş birikimini artırmak açısından önemi vardı. Sonunda ölüm gelirdi. O da bu yığılmış alan madenine kavuşmak için beklenen andan başka bir şey değildi. Sonsuzluk, bize hayatımızı daha derin bir biçimde, daha dikkatlice, daha akıllıca ve şimdiki zamanın itiş kakışı içinde ulaşılamayacak bir duyarlıkla ele almak için verilmişti.
Artık insanın, bir kargaşa ya da bir ayaklanma sırasında, kalabalığın kendisini sıkıştırarak taşıdığı sürece ayakta kalabilen, kalabalık dağılır dağılmaz aradan kayarak yere düşen şu yaralılara benzediğini biliyordu.
Dikkatinin alanı, hem derinleşir hem de aynı zamanda daralır gibiydi. Birçok şeyi aynı anda düşünmek ve hatta bir uğraş konusundan diğerine geçmek ona gittikçe daha zor geliyordu.
Aslında, için için bir endişe onu bu işten alıkoyuyordu: Hayatını koyduğu bu girişimin başarılı olma şansım yok edecek olan beklenmedik bir darbenin ya da bir başarısızlığın korkusuydu bu.
Kuşkusuz ki ne hava sıcaklığı, ne de herhangi bir utanma duygusuydu onu uygar insan giysileri taşımaya zorlayan.
Tek dostları ölülerdi ve onlara hayatında seçkin bir yer vermesi doğru olurdu.
Yılgınlık baş gösterdiğinde, kendisini, penceresinin parmaklıklarının derme çatma bir aletle törpüleyen ya da hücresinin duvarlarından birinde tırnaklarıyla delik açmaya çalışan bir mahkûmla karşılaştırıyordu.
Kendinize bir parça saflık saklayın. O ruhun kezzabıdır.
Bir gün, etrafımda oluşturduğum hiçlik tarafından emilmiş gibi hiçbir iz bırakmadan kaybolabilirim.
( ) Sonsuzluk, bize hayatımızı daha derin bir biçimde, daha dikkatlice, daha akıllıca ve şimdiki zamanın itiş kakışı içinde ulaşılamayacak bir duyarlıkla ele almak için verilmişti. ( )
İhtiyar bir adam için yalnızlıktan daha kötü bir lanet olamaz.
Tarih bize, büyük zaferlerin, üstesinden gelinmiş yenilgilerden çıktığını öğretir.
Öfke eyleme iter, ama her zaman yanlış eyleme.
Alçaklar erdemin faydalarını bilselerdi, alçaklık yoluyla erdemli olurlardı.
Zamanı harcama, o hayatın dikildiği kumaştır.
Her sabah uyandığımızda içinde bulunduğumuz o bir tür sersemlik hali Hiçbir şey, uykunun kendine has bir deneyim ve ölümün genel bir provası olduğunu daha iyi onaylayamaz. Uyuyan kişinin başına gelebilecekler arasında, uyanmak kuşkusuz en az beklediği ve en az hazırlıklı olduğu şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir