Alan Paton kitaplarından Cry, the Beloved Country kitap alıntıları sizlerle…
Cry, the Beloved Country Kitap Alıntıları
Barış yanlısı iki siyahi rahip konuşurken biri ötekine, En büyük korkum şu der, bir gün beyazlar bize sevgiyle yaklaşacaklar ama bizden sadece nefret görecekler.
Dünyada acıdan ve korkudan başka hiçbir şey yok
Korkularımızın mirasçısı olan doğmamış çocuk için ağla sevgili yurdum O, dünyayı çok derinden sevmesin. Su, parmaklarının arasından geçtiğinde gönülden çok gülmesin ve de güneşin sıcaklığı ile bozkırlar kızıla döndüğünde sessiz kalmasın. Toprağının kuşları şarkı söylerken de duygulanmasın ya da bir dağ veya vadiye çok fazla bağlanmasın. Çünkü eğer çok fazla bağlanırsa, korku onu her şeyden mahrum bırakacaktır
Dağılan kabile için ağla, kaybolan yasalar ve gelenekler için ağla! Ölen adam için, yasa bürünen kadın ve çocuklar için ağla! Ağla sevgili yurdum, çünkü bunlar sona ermedi daha
Kadının yazgısı böyledir işte. Böyledir kadınların yazgısı. Taşımak, doğurmak, büyütmek ve yitirmek
Herkesin yoksul olduğu yerde, yoksulluk o kadar kötü bir şey değil
The humble man reached in his pocket for his sacred book, and began to read. It was this world alone that was certain.
Seslen küçük çocuk; tepelerin üzerinde yankılanan o uzun, uyumlu çağrıyla seslen. Dans et küçük çocuk. Kendin için, o küçük adımlarınla dans et. Masumiyet, seslen ve dans et henüz olanağın varken. Bu bir başlangıçtır çünkü. Hiç tanımadığın insanlar, hiç bilmediğin yerlerde garip şeyler katacaklar hayatına. Hayata giriyorsun ve bilmediğin için korkmuyorsun. Seslen ve dans et, şimdi zamanın varken
Bırakılmış, bomboş bir rıhtıma çarpan su vardır yine de. Karanlık sessiz ormanda düşen bir toprak vardır. Cilalı kaplamanın altında beyaz kurtlar yer tahtayı. Budalalardan başka hiç kimse sessiz değildir.
Güney Afrika’da insanlar, dürüst olduklarına inandıklarından, yargıçlarından gurur duyarlar. Yasalara her zaman güvenleri yoksa da kara adamlar bile onlara güvenirler. Korku ülkesinde bu hak yemezlik, yükseğe konmuş bir lamba gibidir, evlerindeki bütün insanlara ışık verir.
Artık doktora da gerek kalmadı. Ne karası ne beyazı işe yaramaz artık. Ey benim isteğimin meyvesi yavrucuğum. Yumuşacık yanaklarını okşamak ne kadar da hoştu. Minnacık ağzının süt emerken verdiği haz ne tatlıydı. Kadının yazgısı böyledir işte. Böyledir kadınların yazgısı . Taşımak, doğurmak, büyütmek ve yitirmek.
Dışarıda ateş yakmışlar, çevresinde şarkı söyleyip dans ediyorlar. Nkosi sikeleli Afrika’ yı söylüyorlar: Tanrı Afrika’yı kurtarsın. Bu benim olan Afrika’yı kurtarsın. Sus,yavrum,sus artık. Doktor niçin gelmiyorsun?
– Doktor nerede, Bay Dubula ?
– Sabaha bulacağız doktoru. Parasını komite verecek merak etmeyin.
– Fakat çocuk çıkmaz sabaha. Kan geliyor, bakın
– Sabaha az kaldı zaten.
– Çocuğun sonuna da az kaldı. Yürek korku ile atarken vakit geçmez ki. Şimdi cağıramaz mıyız acaba, Bay Dubula ?
– Sabaha bulacağız doktoru. Parasını komite verecek merak etmeyin.
– Fakat çocuk çıkmaz sabaha. Kan geliyor, bakın
– Sabaha az kaldı zaten.
– Çocuğun sonuna da az kaldı. Yürek korku ile atarken vakit geçmez ki. Şimdi cağıramaz mıyız acaba, Bay Dubula ?
Bir gecede kuruldu gecekondu Mahallesi. Çocuk çok kötü öksürüyor,alnı ateşler içerisinde.
Herkesin yoksul olduğu yerde yoksulluk o kadar kötü şey değil.
Güney Afrika, madenlerin üzerine kurulmuştur derler.
Homurdanmaya başlamıştı, sesi derinden, gök gürler gibi çıkıyordu.
Fakat madenler üzerine kurulmamıştır diye devam etti. Bizim sırtlarımız üzerine, tertemiz, emeğimiz üzerine kurulmuştur. Her bir fabrika, her tiyatro, her güzel ev hepsi bizim tarafımızdan yapılmıştır. Reis ne bilir bunları? Burada johannesburg’ da bilinir bunlar.
Homurdanmaya başlamıştı, sesi derinden, gök gürler gibi çıkıyordu.
Fakat madenler üzerine kurulmamıştır diye devam etti. Bizim sırtlarımız üzerine, tertemiz, emeğimiz üzerine kurulmuştur. Her bir fabrika, her tiyatro, her güzel ev hepsi bizim tarafımızdan yapılmıştır. Reis ne bilir bunları? Burada johannesburg’ da bilinir bunlar.
Düşünmezler ki işte bir fırsat çıktı işçilerimize biraz daha fazla para verelim diye. Sadece, işte daha büyük bir ev yapma, daha büyük bir araba alma fırsatı, diye düşünürler.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yeni altın madenleri bulunduğu zaman da, bütün bu çalışmamıza karşın daha fazla bir şey alan biz değiliz. Gazeteler de okursunuz, yükselen yine de beyazların hisse senetleridir.
Dünyanın her yerinde işçilerin uğruna savaştığı şeyleri istiyoruz.Emeğimizi değerine satmak, ailemizi insanca yaşatmak istiyoruz.Onlar ücretlerin artmasının madenleri kapatmaya yol açacağını söylüyorlar. Ne biçim şeymiş şu madeni sanayi? Yaşamayıversin, eğer bizim açlığımızla yaşayacaksa! Madenler memleketimizi zengileştiyor, diyorlar. Ne görüyoruz biz bu zenginlikten? Başkaları hayatları boyunca zengin kalsınlar diye biz yoksul mu kalacağız
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bundan sonra kendimi, zamanımı, gücümü ve yeteneklerimi Güney Afrika’nın hizmetine adayacağım..Bunu zencileri seven, kendi ırkından nefret eden bir insan olduğum için değil; başka türlüsü elimden gelmediği için yapacağım.Bir şeyle başka şeyi karşılaştırdığımda kayboluyorum.
Ölümlü hayatın gizlerini kim bilebilir ki? Bu yıkımlar dünyasında avunmanın neden var olduğunu kim bilebilir ki? Bir nehrin adı insanların acılarını dindirebiliyor. O nehir artık hiç akmıyor olsa bile
Felaket, bir şeylerin yıkımında değil, bunların yeniden onarılmamasında
Adaletten korkan korkudan kurtarsın hepimizi. İnsanlardan korkan korkudan kurtarsın. Tanrı hepimizi kurtarsın.
İnsanı böylesine kavrayan nasıl bir çılgınlıktır, diye soruyorlar. Bir ulusu böylesine kavrayan, açları sabırlı kılan, acı çekenleri sevindiren, ölenleri mutlu kılan nasıl bir çılgınlıktır bu? Aptallar nasıl da sessiz ve hayran dinliyorlar onu? Sözlerini bitirince, içlerini cekip, aç karınlarını boş sözlerle doyurarak
Bazı an geliyor, gerçekten de Tanrı bu dünyayı bırakmış gitmiş gibi görünüyordu.
.
Trajedi, işlerin kırılması değil.
Trajedi, işlerin kırılması değil.
Trajedi, işlerin bir daha düzelmemesidir.
.
Üzüntü korkudan iyidir, korku insanı yoksullaştırır, üzüntüyse belleği zenginleştirir.
Korku bir yolculuktur, müthiş bir yolculuk, ama üzüntü hiç olmazsa bir noktaya varıştır.
Korku bir yolculuktur, müthiş bir yolculuk, ama üzüntü hiç olmazsa bir noktaya varıştır.
İnsanın içinde nasıl bir fırtına kopar ki onu bir başkasını öldürmeye iter? Bu nasıl bir fırtınadır ki, insana başkasının sıcak etine bıçağı saplattırır, canlı bir insanın kafasına baltayı indirtir, gören gözlerin arasına nişan aldırtır, çarpan kalbi durduracak silahı ona kullandırır?
İnsanlara kötü gelecekler hazırlayanlar söz konusu olunca, nasıl da üzünç, korku ve nefret kaynaşıp bir kül olur gönüllerde, kafalarda. Ağla bölünen kabileye, yok olan yasayla geleneklere. Hüngür hüngür ağla, ölen o adam için, ondan yoksun kalan çocuklar için. Ağla, sevgili yurdum, bu şeylerin daha sonu gelmedi. Güneş, ışınlarını dünyaya yağdırıyor, insanın tadını çıkaramadığı şu güzelim topraklara. O salt kalbindeki korkunun bilincinde.
Niçin doğduk, iyilik yapmak için değilse?
Bazı anlar geliyor, gerçekten de Tanrı bu dünyayı bırakmış gitmiş gibi görünüyordu.
Kadının yazgısı böyledir işte. Böyledir kadınların yazgısı. Taşımak, doğurmak, büyütmek ve yitirmek.
Ve gücün de yüreği yoktur.
Felaket bir şeylerin yıkımında değil, bunların yeniden onarılamamasında
Korku ruhu yoksullaştırır,oysa üzüntü zenginleştirir.
Korkularımızın mirasçısı olan doğmamış çocuk için ağla sevgili yurdum.O, dünyayı çok derinden sevmesin.Su,parmaklarının arasından geçtiğinde gönülden çok gülmesin ve de güneşin sıcaklığıyla bozkırlar kızıla döndüğünde sessiz kalmasın.Toprağının kuşları şarkı söylerken de duygulanmasın ya da bir dağa veya vadiye çok fazla bağlanmasın.Çünkü eğer çok fazla bağlanırsa,korku onu her şeyden mahrum bırakacaktır.
Çevremizde her şeyin yıkılıp döküldüğü bu zamanlarda bizi yaşatan,savaşmaya zorlayan nedir?
Böyledir kadınların yazgısı.Taşımak,doğurmak,büyütmek ve yitirmek.
—Yüreğimde büyük bir korku var:Bir gün onlar sevgiye döndüklerinde , bizi nefrete dönmüş bulacaklar.
Kölelik korkularından ve korkunun köleliğinden kurtuluşumuzun güneşi ne zaman doğacak?
Öʟüᴍᴅᴇɴ ᴋᴏʀᴋᴀɴ ᴋᴀᴛɪʟ, ʙɪʀ ᴢᴀᴍᴀɴʟᴀʀ ɢᴇᴄᴇᴅᴇɴ ᴋᴏʀᴋᴀɴ ʙɪʀ çᴏᴄᴜᴋᴛᴜ.
İnsan bütün iyilik ve kötülük duygularını nasıl kaybeder?
Hᴀʏᴀᴛ ᴠᴀʀꜱᴀ, ʜᴀʏᴀᴛıɴ ᴅüᴢᴇʟᴛɪʟᴍᴇꜱɪ ᴜᴍᴜᴅᴜ ᴅᴀ ᴠᴀʀᴅıʀ.
Nasıl oluyor da bir insan başka insanı öldürebiliyordu?
Korkularımızın mirasçısı olan doğmamış çocuk için ağla sevgili yurdum. O, dünyayı çok derinden sevmesin. Su parmaklarının arasından geçtiğinde gönülden çok gülmesin ve de güneşin sıcaklığıyla bozkırlar kızıla döndüğünde sessiz kalmasın. Toprağının kuşları şarkı söylerken de duygulanmasın ya da bir dağa veya vadiye çok fazla bağlanmasın. Çünkü eğer çok fazla bağlanırsa, korku onu her şeyden mahrum bırakacaktır.
Dağılan kabile için ağla, kaybolan yasalar ve gelenekler için ağla! Ölen adam için, yasa bürünen kadın ve çocuklar için ağla! Ağla sevgili yurdum,çünkü bunlar sona ermesi daha.
Kadının yazgısı böyledir işte. Taşımak, doğurmak, büyütmek ve yitirmek.
Yüreğimde bir korku var : Bir gün onlar sevgiye döndüklerinde, bizi nefrete dönmüş bulacaklar.
Felaket bir şeylerin yıkımında değil, bunların yeniden onarılmamasında
Ne biçim şeymiş şu maden sanayii? Yaşamayıversin, eğer bizim açlığımızla yaşayacaksa! Madenler memleketi zenginleştiriyor, diyorlar. Ne görüyoruz biz bu zenginlikten? Başkaları hayatları boyunca zengin kalsınlar diye biz yoksul mu kalacağız?
Arkadaşım kaygın korkuya, korkun da üzüntüye döndü. Üzüntü korkudan daha iyidir. Korku ruhu yoksullaştırır, oysa üzüntü zenginleştirir..
Artık doktora da gerek kalmadı. Ne beyazı ne karası işe yaramaz artık. Ey benim isteğimin meyvesi yavrucuğum. Yumuşacık yanaklarını okşamak ne kadarda hoştu. Minnacık ağzının süt emerken verdiği haz ne tatlıydı. Kadının yazgısı böyledir işte. Böyledir kadınların yazgısı.
Taşımak doğurmak büyütmek yitirmek
Taşımak doğurmak büyütmek yitirmek
Bir gecede kuruldu Gecekondu Mahallesi. Çocuk çok kötü öksürüyor, alnı ateşler içinde. Çıkarmak istemiyordum dışarı ama ne yapalım taşınmak gerekiyordu. Çuvallar arasından rüzgar giriyor. Yağmur yağınca ne yapacağız? Ya kışın ? Uyu yavrum uyu. Annen yanında korkma. Uyu yavrum uyu, öksürme artık. Bak, annen yanında korkma
Hayat varsa, hayatın düzeltilmesi umudu da vardır
Okul, çocukların yalnız okuma yazma ve hesap öğrendikleri bir yer değil; aynı zamanda ilerde gittikleri herhangi bir yerdeki hayata hazırlandıkları yerdi
bu dünyada yeteri kadar nimet vardır; birine fazla verilmesi, ötekine az kalması sonucunu doğurmaz
Felaket, bir şeylerin yıkımında değil, bunların yeniden onarılamamasında
Hayat varsa, hayatın düzeltilmesi umudu da vardır.
Budalalardan başka hiç kimse sessiz değildir.
Ne yapılması gerektiğini söyleyen sesler var. Yüzlerce, binlerce ses. Fakat insan ne yapabilir, hepsi başka telden çalarken ? Biri der: bu yapılsın, öbürü der: şu yapılsın, öteki kalkar: ne bu, ne de o yapılsın, diye.
Bazı an geliyor, gerçekten de Tanrı bu dünyayı bırakmış gitmiş gibi görünüyordu.
Nasıl oluyordu da bir insan başka bir insanı öldürebiliyordu? İnsanın içinde ne gibi bir değişim oluyordu da, bıçağını canlı ete saplıyor, baltasını canlı bir kafanın ortasına indiriyor, çarpan bir yüreğe ölüm dolduracak tabancayı ateşleyebiliyordu?
Güneş doğdu. Hiç aksatmadan, binlerce yıldan beri doğduğu gibi. Fakat kurtuluşumuzun, kölelik korkularından ve korkunun köleliğinden kurtuluşumuzun günü ne zaman doğacak? İşte o bir sırdır. Bilinmez.
Felaket, bir şeylerin yıkımında değil, bunların yeniden onarılmamasında
Yere çıplak ayağınla bas, toprak kutsaldır çünkü. Yaratan’dan geldiği gibidir. Sakla onu. Koru onu. Bak ona. Çünkü o insanları saklar. İnsanları korur. İnsanlara bakar. Onu yok edersen insan da yok olur.
Güneş doğdu çünkü. Hiç aksatmadan, binlerce yıldan beri olduğu gibi, doğdu. Fakat o güneş ne zaman doğacak? Kurtuluşumuzun, kölelik korkularından ve korkunun köleliğinden kurtuluşumuzun güneşi. O sırdır işte. Bilinmez
Korku bir yolculuktur,kötü bir yolculuk,üzüntü bir yarışmaya girmektir.
Korku,ruhu yoksulaştırır,oysa üzüntü zenginleştirir.
Insanın içinde ne gibi bir değişiklik oluyor da bıçağını canlı ete saplıyor,baltasını canlı bir kafanın ortasına indiriyor,çarpan bir yüreğe ölüm dolduracak tabancayı ateşleyebiliyordu?
Aşıklar yıldızlar altında nasıl sevişir,onların gizliliklerince tehlike de artmışsa?
Hiç kuşkunuz olmasın korkudur bu bütün ülkeyi saran.
Bazı an geliyor,gerçekten de Tanrı bu dünyayı bırakmış gitmiş gibi görünüyordu.
Sırtın gökler kadar geniş,cebin de tıka basa altın dolu olsa,şefkatin buradan cehenneme kadar uzansa,yine de bir şey yapamazsın.