İçeriğe geç

Çöküş ve Yükseliş Kitap Alıntıları – Leigh Bardugo

Leigh Bardugo kitaplarından Çöküş ve Yükseliş kitap alıntıları sizlerle…

Çöküş ve Yükseliş Kitap Alıntıları

Sana borçluyum, Alina. Ravka sana borçlu. Bunu ve daha fazlasını. Hayır işlerinde kullan ya da bir opera evi yaptır ya da evlenebileceğin yakışıklı prensi düşünerek ona özlemle bakıp dur. Bu arada ben üçüncü seçenekten yanayım. Yanına bir de sel olup akan gözyaşlarını ve kötü şiirleri de ekledin mi tamamdır.
Güldüm.
Aslına bakarsan, dedim, sana Korol Rezni demeye başladılar bile. Kribirsk sokaklarında insanlar aralarında konuşurlarken duymuştum: Yaralı Kral.
Sonsuz olan nedir? Evrenin ve insanoğlunun açgözlülüğü.
Bu, diğer hiçbir Grisha’nın idrak edemediği bir şeydi ve nihayetinde Karanlıklar Efendisi’ylr aramızdaki özel bağın kaynağı da – güçlerimiz değil, güçlerimizin tuhaflığı değil, ikimizin de sapkın hatta melun olması değil- yine oydu. Bizi birbirimize bağlayan, yasaklı olanı bilmemiz, daha fazlasını arzulamamızdı.
Başını kuma gömüp bütün bunlar olmuyormuş gibi davranamazsın.
Davranabilirim ve davranacağım da.
Sen de asil ve fedakar gibi davranıyorsun. Bu da bende seni gırtlaklama isteği uyandırıyor.
Eh, bu da başlangıç.
Hiç komik değil.
Acılarla dolu uzun bir hayat yaşadım. Gözyaşlarım tükeneli çok oldu. Hala senin gibi hissetsem, senin gibi acı çeksem bu sonsuzluğa dayanamazdım.
Ben parmağıma Nikolai’nin yüzüğünü takarken, Malyen de yeni bir göreve atanacaktı. Yaşaması gereken, bensiz yaşayabileceği hayatı yaşayacaktı. Öyleyse kaburgalarımın arasındaki o bıçak neden hala canımı yakıyordu?
Sana çok param olduğunu söylemiştim.
Ne yani, gökyüzü olayları da mı düzenliyorsun artık?
Ek iş olarak.
İkimizin de istemediği ama bizi pençelerinin içine alan açlığı, kalıcı ve güçlü arzuyu hissettim. Dünyada yalnızdık, eşsizdik. Birbirimize bağlıydık, hep de öyle kalacaktık.
Sepetle onu, dedi Zoya. Kalbini paramparça et. Ben zavallı prensimizi seve seve teselli ederim. Ayrıca benden de harika bir kraliçe olurdu.
Güldüm. Gerçekten olabilirdi, Zoya. Fakat önce bir dakikalığına korkunç olmayı bırakmalısın.
Bu gazla bir dakika idare edebilirim. Hatta belki iki.
Her tartışmayı kazanmayı alışkanlık haline mi getireceksin? Hiç yakışmıyor.
Bu bir tartışma mıydı?
Belli ki değildi. Tartışmaları kaybetmem zira.
Yine de harika bir kral olacaksın.
Elbette olacağım, dedi alayla karışık. Kederliyim sadece, aptal değil.
Benden alıntı yapmana bayılıyorum. Nikolai yüzüğe hafifçe vurdu. Kendini şöyle teselli et: Olur da onu takarken bana yumruk atarsan muhtemelen gözümü çıkarırsın. Ayrıca çok isterim. Yüzüğü takmanı yani. Bana yumruk atmanı değil.
Sen parfüm kullanmazsın.
O kadar enfes bir doğal kokum var ki parfüm sıkmak abartılı olur ama seviyorsan sıkmaya başlayabilirim.
Merdivenlerde Genya’nın elini yakaladım. Ne fısıldadın? diye sordum usulca. Kral’ın kulağına?
Diğerlerinin basamakları çıkmasını bekledikten sonra, Na razrusha’ya. E’ya razrushost. dedi. Ben mahvolan değilim, mahvedenim.
Kaşlarımı kaldırdım. Hatırlat da seninle ters düşmeyeyim.
Tatlım dedi, yara izli yanaklarını sırayla bana dönerek, Düz tarafım kalmadı ki zaten.
Belli olmaz, dedi Nikolai. Ben de boş durmadım. Karanlıklar Efendisi için bazı sürprizlerim olabilir.
Ne olur, bana volcra kılığına girip pastanın içinden çıkmayı planladığını söyle.
Eh, işte şimdi sürprizi mahvettin.
Doğru, dedim usulca. Daha güçlü, daha akıllısın ve sınırsız tecrübeye sahipsin. Öne doğru eğilip dudaklarını kulağının kenarına dokundurarak, Ama ben de yetenekli bir çırağım, diye fısıldadım.
Gözleri birden açıldı. Bağlantıyı koparmadan önce, donuk bakışlarındaki öfkeyi yakalamayı başardım.
O duyguyu, korkmuş bir kızın özlemini hissettim. Yaptığı onca şeyden sonra, şu an bile Karanlıklar Efendisi’ne inanmak, onu affetmenin bir yolunu bulmak istiyordum.
Baghra ve Genya’ya yaptıklarından dolayı Karanlıklar Efendisi’nden nefret ediyordum, fakat ben çok mu farklıydım? Peki, üçüncü büyüteci bileğime taktığımda farklı mı olacaktım?
Kalk, dedim Apparat’a. Hadi barışalım. Bugün hep birlikte mucizelere tanıklık ettik.
Doğruldu. Ona sarılırken kulağına fısıldadım. Misyonumuzu desteklediğini söyleyeceksin, sana verdiğim buyrukları yerine getireceksin. Aksi halde seni ikiye bölüp parçalarını da Karanlıklar Diyarı’na atarım. Anlaşıldı mı?
Hepimiz ölürüz. Ama herkes bir amaç uğruna ölmez.
“Bir daha,” dedi. “Adımı bir daha söyle.”
Kadimdi, biliyordum ama o an sadece bir çocuktu; çok zeki, gereğinden fazla bir güç bahşedilmiş, omuzlarına sonsuz bir yük yüklenmiş. “Aleksander.”
Gözleri kırpışarak kapandı. “Yalnız kalmama izin ver­me,” diye mırıldandı. Sonra son nefesini verdi.
Hepimiz ölürüz ama herkes bir amaç uğruna ölmez.
“Söyleyecek misin?” diye sordu.
Tereddüt ettim, tehlikenin beni çevrelediğini hissedebi- liyordum.
“Aleksander,” diye fısıldadım.
Sırıtışı sönerken gri gözlerini kırpıştırdı.
“Bir daha,” dedi.
“Aleksander.”
“Baghra,” dedi Nikolai, “bu akşam nasılsın bakalım?” “Hâlâ yaşlı ve kör,” diye hırladı.
“Ayrıca çekici,” dedi Nikolai kelimeyi uzatarak. “Çekici olduğunu asla unutma.”
“Köpek.”
“ ‘Aleksander’, diye fısıldadım.Bir çocuğun adıydı bu. Artık kullanılmayan. Neredeyse unutulmuş.”
Sen sadece içinde bulunduğun anda yaşıyorsun. Bense gelecekte de yaşıyorum
Belki de aşk bir batıl inançtı, yalnızlık gerceğini kendimizden uzak tutmak için ettiğimiz bir dua.
“Umut su gibi kurnazdır.Bir şekilde daima yolunu bulur.”
Na razrusha’ya. E’ya razrushots dedi. Ben mahvopan değilim, mahvedenim.
“Tek bildiğim, acısız yaşamanın mümkün olmadığı; hayatın ne kadar uzun ya da kısa olursa olsun.”
“Belki de aşk bir batıl inançtı,yalnızlık gerçeğini kendimizden uzak tutmak için ettiğimiz bir dua.”
“Keder de canlı bir varlık gibiydi ve öyle ya da böyle varlığını idame ettirirdi.”
“Tıpkı nefes ve aşk gibi ıstırap da hayatın bir parçası.Önemli olan bundan ne çıkardığımız.”
“İstemenin, bizi güçsüzleştirmek gibi olumsuz bir tarafı var.”
Belki sen beni daha iyi adam yaparsın.
Belki sen beni bir canavar yaparsın.
‘Tek bildiğim, acısız yaşamanın mümkün olmadığı; hayatın ne kadar uzun ya da kısa olursa olsun. İnsanlar seni yüz üstü bırakır. İncinirsin ve intikam alırsın
Yuyeh sesh diye seslendi Tolya arkasından shuca.
Ni weh sesh diye bağırdı Tamar omzunun üzerinden. Sonra gözden kayboldu.
Birbirinize ne dediniz?
Bunu bize babam öğretti. diye yanıtladı Tolya. Yuyeh sesh: ‘kalbinden nefret et.’ ama bu birebir tercümesi. Asıl anlamı aşağı yukarı şöyle: ‘Yapılması gerekeni yap, gerekirse zalim ol.’
Ya diğeri?
Ni weh sesh mi? ‘kalbim yok’
Tam hayatım daha tuhaf olamaz dediğim anda, daha da tuhaflaşıyordu.
Kayıp. Bu dünyanın denge için talep ettiği bedeldi.
Bütün o öfkeyi ve üzüntüyü içine atmaya devam edersen er ya da geç taşar ya da içinde boğulursun.
Hayatın ne kadar uzun ya da kısa olursa olsun. İnsanlar seni yüzüstü bırakır. İncinirsin ve intikam alırsın.
Bir ay içinde ölmezsek birlikte çok mutlu olabiliriz.
Ben mahvolan değilim.
Mahvedenim.
Yuyeh sesh. ( kalbinden nefret et)
Ni weh sesh.( kalbim yok zaten)
Sıradan şeylerle dolu sıradan bir hayat sürüyorlardı; tabii eğer aşka sıradan denilebilirse.
Hepimiz ölürüz, ama herkes bir amaç uğruna ölmez.
Ben mahvolan değilim, mahvedenim.
İşte Ravka bunu yapıyordu. Çocukları yetim bırakıyordu. Sefalet yaratıyordu. Elde ne toprak var ne de bir hayat, sadece bir üniforma ve bir tabanca. Nikolai çok daha güzel şeylere inanmıştı.
Sevdiklerim öldüğünde, çözülecek gizem kalmadığında hayat neye benzeyecekti ki?
Aleksander, diye fısıldadım. Bir çocuğun adıydı bu. Artık kullanılmayan. Neredeyse unutulmuş.
Na razrusha’ya. E’ya razrushost. dedi. Ben mahvolan değilim, mahvedenim.
Belki de aşk bir batıl inançtı, yalnızlık gerçeğini kendimizden uzak tutmak için ettiğimiz bir dua.
Belki de aşk bir batıl inançtı, yalnızlık gerçeğini kendimizden uzak tutmak için ettiğimiz bir dua.
Tıpkı nefes ve aşk gibi ıstırapta hayatın bir parçası. Önemli olan, bundan ne çıkardığımız.
İnanç en büyük kudrettir. İnancın yönlendirdiği bir ordu da en kudretli ordudur.
Hepimiz ölürüz ama herkes bir amaç uğruna ölmez.
O ilk kış, gitme vakti gelen arkadaşlarını uğurlamak için dışarı çıkan kıza çarpıcı güzellikteki kapkara saçlı bir Rüz­gârın Hâkimi bir hediye daha verdi.
“Mavi bir kefta,” dedi matematik öğretmeni, başını sal­layarak. “Onunla ne yapacaktı ki?”
“Belki de ölmüş bir Grisha’yı tanıyordu,” diye cevap verdi aşçı, kızın dolan gözlerini fark ederek. Üzerinde, daima bizden biri olacaksın, yazan notu görmediler.
Sankta, diye bağırdılar. Sankta Alina.
Duman gözlerimi yaktı. Kokusu son derece hoştu.
Sankta Alina.
İster lanet okumak isterse de yüceltmek için olsun, kimse Karanlıklar Efendisi’nin gerçek adım bilmiyordu. O nedenle ben de adını usulca kendi kendime söyledim.
“Aleksander,” diye fısıldadım. Bir çocuğun adıydı bu.
Artık kullanılmayan. Neredeyse unutulmuş.
Uzanarak elinin üstüyle yanağımdaki yaşları sildi. Kanlı dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm peyda oldu. “Yasımı tutacak biri.” Çok ağırmışçasına elini indirdi. “Kirletecek­leri,” dedi soluğu kesilerek, elimi biraz daha sıkarak, “bir mezar istemiyorum.”
“Peki,” dedim. Gözlerimden yaşlar boşaldı. Geriye hiç­ bir iz kalmayacak.
“Hepi­miz ölürüz,” dedi avını almak için koşmaya başlarken. “Ama herkes bir amaç uğruna ölmez.”
“Üçüncü büyüteç, Malyen.” Sözcükler ağzımdan kulak tırmalayıcı ama sağlam bir sesle döküldü. Öyle ki ben bile bu kadar pürüzsüz ve güçlü çıkacaklarını tahmin etmemiş­tim.
“Sonsuz olan nedir?” dedi ezberden.
Bu metni iyi biliyordum. “Evrenin ve insanoğlunun aç­ gözlülüğü,” diye alıntı yaparak cevap verdim.
Mantıktan çok, coşkun bir heyecanla hareket eden ve geçmişi de pişmanlıklarla dolu biriyim.
Artık üzülmek, birini kaybetmek, suçluluk hissi yaşamak ya da endişelenmek istemiyordum.
Sıkıntılı dönemlerde pek çok hayvan saklanır. Bu şekilde hayatta kalırlar.Aptallar savaştıktan sonra, tarlalar ve kasabalar sıçanlara kalır.
Aleksander diye fısıldadım.Bir çocuğun adıydı bu,artık kullanılmayan .Neredeyse unutulmuş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir