İçeriğe geç

Çok Bi Çocuk Kitap Alıntıları – Can Yücel

Can Yücel kitaplarından Çok Bi Çocuk kitap alıntıları sizlerle…

Çok Bi Çocuk Kitap Alıntıları

Sеvgi еmеkmiş.
Emеk isе vazgеçmеyеcеk kadar, ama özgür bırakacak kadar sеvmеkmiş.
Sevmek diye bir gerçek var da unutmak diye bir gerçek mi yok acaba?
Kimsenin kimsesi yok.
Hücum etti gözlerime
Göğün mavisi
Seni böyle saatlerdir kuru tahta üzerinde
Karakolluk olmuş gibi beklerken
Gözlerinde deniz hâreleri
Nerden geliyor acep
Bu benim garip garipliğim?
Kimsenin kimsesi yok
Yaşıyorum hâlâ
Bu helâda!
Amma dayanıklıymışım
Bir ama!..
Ölmekle silinir mi sandın,
Silinir mi, bre hâyin,
İnsanları sevme suçun?..
Ağlarken gülüyor
ve ağlıyor gülerek
Tuzlu damlalarıyla güneşin,
Sözcükler yanıp yanıp sönerken
Körpecik teninde
Uzaylardan aparttığım yıldız bitleriyle.
Heybeli’de bir kahvede
Masadan masaya bir ses:
-Hangi vapurla geldin ?
– Sana ne !
– Sana ne diye bir vapur yok ki!
Yaşıyorum hala
Bu helada!
Amma dayanıklıymışım
Bir kahvenin hatırı vardır değil mi
Bir kahvenin, bir şiirin hatırı?..
İstanbulu özlüyorum
Gözlerim kapalı…
Geliyorlar işte böyle saatlerde
İçeriden ve dışarıdan geliyorlar
Kimisi böyle ölü
Kimi dipdiri
Dışardan ve içerden geliyorlar
Umudumuzun çocukları
Havada kar sesi var
Eli kulağında
bir kadeh çalınacak kaldırıma
bir kahkaha
Yâni gün boyunca yarın
billur bin yüreğin kırıkları
üzerinde yürüyeceksiniz Attila’nın
O Altınbaşınız sağ olsun diye
Teşviki-ye’den taa Atalanta’ya
Yorgun elmalar derleyerek viranelerde
Güneşsiz bir güneşte
Düşe kalka

Attila ki bir Kar Adam şimdi
Boğulmuş tipisinde boğma rakının

Hangi gün doğdum, hatırlamıyorum, olsun…
Ama şimdiden göreceğim geldi sizi kestane ağaçları
Şimdiden gözümde tütüyorsun karım
Son gözağrım…
İnsanallah ölürüm yarın…
Kuzguncuğun orda Fethipaşa korusunda
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
Taa Eminönü’nden, Yeni Caminin dibine dibine
O ihtiyar, o ayyaş Karaköy Köprüsü yerine
Kurulacak asri, ama üzümsüz o asma oto-köprü için
Demir Kazıklar çakan şahmerdanın gürültüsü geliyor
Güm! Güm! Güm!
İstanbul’u özlüyorum
Gözlerim kapalı
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Tasvir gibi bakma öyle yüzüme
Bakar gibi gökyüzüne
Mahzun mazun
Mazlum, mazlum!.
Ölmekle silinir mi sandın,
Silinir mi, bre hayin,
İnsanları sevme suçun? ..
Deli kedi deli deli
Ne arıyorsun ağaçların üzerinde?
O kuşu tuttun muydu
Başın göğe erecek diğ’ıni? ..
O kuş ki zümrütüanka
bir kahvenin hatırı vardır değil mi
bir kahvenin, bir şiirin hatırı..?
Deli kedi deli deli
Ne arıyorsun ağaçların üzerinde?
O kuşu tuttun muydu
Başın göğe erecek diğ’ mi? ..
O kuş ki zümrütüanka
Yalnızlığı seviyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim
Kendimin kendini sevmiyorum
Bir kahvenin hatırı vardır değil mi ?
Bir kahvenin, bir şiirin hatırı?
Çok sabıkalı ama, çok çocuk bir çocuktun
Hep o ihtiyarlamış çocuk bahçen içinde
Bir gemi geçiyor üstümden çocuk..
Dünyaya dünya gözüyle bakması son..
Seni böyle saatlerdir kuru tahta üzerinde
Karakolluk olmuş gibi beklerken
İNSANlM BEN VE TANIĞIM
KENDİM OLAN O TANIĞA
hay Allah
yine tutuldum galiba
derken bir aşk çocuğu doğuyor
çırpınan denizin karnından
bu şiir
Nerden geliyor acep
Bu benim garip garipliğim?
Kimsenin kimsesi yok
Ağlarken gülüyor
Ve ağlıyor gülerek
Ben şimdi nasıl yaşayacağım, Mefharet
Sensiz?
iNSANlM BEN
Bir kahvenin hatırı vardır değil mi
Bir kahvenin, bir şiirin hatırı?
Nerden geliyor acep
Bu benim garip garipliğim?
Tasvir gibi bakma öyle yüzüme
Bakar gibi gökyüzüne
Mahzun mahzun
Mazlum, mazlum!..
Ölmekle silinir mi sandın,
Silinir mi, bre hâyin,
İnsanları sevme suçun?.
Kuzguncuğun orda Fethipaşa korusunda
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı…
Taa Eminönünden, Yeni Caminin dibine dibine
O ihtiyar, o ayyaş Karaköy Köprüsü yerine
Kurulacak asri, ama üzümsüz o asma oto-köprü için
Demir kazıklar çakan şahmerdanın gürültüsü geliyor
Güm! Güm! Güm!
İstanbulu özlüyorum
Gözlerim kapalı…
Yanlızlığı
sevmiyorum
yalnız kim ola ki
kendim
kendimin kendini sevmiyorum
kediler hariç..
İçerek bahçen içinde defne yapraklarıydı gölgen
hışırtılarla seyrederken üzerlerinde
eflatun bir fino peşinde
Ölmekle silinir mi sandın,
Silinir mi, bre hayin,
İnsanları sevme suçun? ..
Nerden geliyor acep
Bu benim garip garipliğim?
Nerden geliyor acep
Bu benim garip garipliğim?

Evden uzaklaştıkça değil
Ne de uzağında evin
Eve yakınlaştık yakınlaştıkça
Artıyor eve hasretim

Tasvir gibi bakma öyle yüzüme
Bakar gibi gökyüzüne
Mahzun mazun
Mazlum, mazlum!.
Ölmekle silinir mi sandın,
Silinir mi, bre hâyin,
İnsanları sevme suçun?..
1960’larda Kuzguncuk’daki evine
Ziyarete gelmiştik,
Cevat vardı, Teoman vardı
Kapıyı sen açtın,
Gözlerinde deniz hâreleri
İy’ki geldiniz çocuklar, dedin
Sosyalizmi göreceğim gelmişti.
Nerden geliyor acep
Bu benim garip garipliğim?
Kimsenin kimsesi yok
Öyle serseri bir kurşun oldun ki sonunda
Dan dedin kendi kendini vurdun
Gözlerim nasıl ıssız baksana!!!!
Sevmek diye bir gerçek var da unutmak diye bir gerçek mi yok acaba?
Sevmek diye bir gerçek var da unutmak diye bir gerçek mi yok acaba?
Yalnızlığı sevmiyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim
Kendimin kendini sevmiyorum
Kediler hariç
Vakfeyledik nefsimizi diyanete, riyazete
Kifayet etmez oldu üç aylık oruç
Dört ayları tutuyoruz gayri:
Recep
Şaban
Kenan
Ramazan
Evden uzaklaştıkça değil,
Ne de uzağında evin,
Eve yakınlaştık; yakınlaştıkça
Artıyor eve hasretim
Yalnızlığı sevmiyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim
Kendimin kendini sevmiyorum
Kendileri hariç
Gözlerimin içine mütemadi,
Yağmurdan kaçmış yağmur kuşu kadar yanlış
Neydi maksadı bilmem
Bu kadar uçsuz bucaksız
Belki çoğalmaktı
Cinsimiz olan yalnızlığımız
Gelincikler mi yoksa o düşen düşler
Gelecek bahara yaylım ateşler gibi
Dağlarda açacak kır gerillaları mıydı onlar
Tasvir gibi bakma öyle yüzüme
Bakar gibi gökyüzüne
Mahzun mahzun
Mazlum,mazlum!..
Ölmekle silinir mi sandın
Silinir mi,bre yayın,
İnsanları sevme suçun..
‘Bir gemi geçiyor üstümden çocuk
Armasıyla güneşin
Canhavliyle sarılıyorum sulardan
Dünyaya dünya gözüyle bakması son defa
Nasılmış göreyim diye’
Bir kahvenin hatırı vardır değil mi
Bir kahvenin,bir şiirin hatırı
Heybeli’de bir kahvede
Masadan masaya bir ses:
-Hangi vapurla geldin?
-Sana ne!
-Sana ne diye bir vapur yok ki!
Hangi gün doğdum,hatırlamıyorum,olsun
Şaşılacak şey,
Yaşıyorum hâlâ.
Yalnızlığı sevmiyorum
Yalnız kim ola ki
Kendim
Kendimin kendini sevmiyorum
Nerden geliyor acep
Bu benim garip garipliğim?
İstanbul’u özlüyorum
Gözlerim kapalı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir