İçeriğe geç

Cinsiyet Üzerine Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Cinsiyet Üzerine kitap alıntıları sizlerle…

Cinsiyet Üzerine Kitap Alıntıları

Ruh dinamik bir olgudur; kimi bilinçli kimi bilinçsiz ve birbiriyle ahenk içerisinde olan birtakım ruhsal kuvvetler birbirlerine karşı harekete geçer.
Tek başına hiçbir hedefin tüm eşcinsellik vakaları için geçerli olduğunun öne sürülemeyeceği akılda tutmamız gereken önemli bir gerçektir. erkekler arasında anüs yolu cinsel birleşme katiyen eşcinsellik anlamına gelmez, buradaki tek amaç çoğu zaman yalnızca mastürbasyon yapmaktır; hatta cinsel hedefin kısıtlanmasının -bazen yalnızca duyguların dışavurumundan ibaret olacak kadar- eşcinsellerde, heteroseksüel aşıkların arasında olduğundan daha yaygın olduğu da doğrudur. kadınlar arasında da eşcinsellerin hedefleri farklılık gösterir. ağzın mukoza zarıyla temas etmek gibi özel bir tercih varmış gibi görünüyor.
Piskanalizinin, eşcinselliğin kökeni ile ilgili henüz tam bir açıklama getirmemiş olduğu doğru olsa da girişimciliğin psişik açıdan nasıl işlediğini keşfetmiş ve bu konudaki sıkıntıların belirlenmesine büyük katkıları olmuştur. incelediğimiz tüm vakalarda, ileriki yaşlarında eşcinsel olacak kişilerin, çocukluklarının erken dönemlerinde bir kadına karşı epey yoğun ama kısa ömürlü bir düşkünlük gösterdiklerini; bu evreyi arkalarına bıraktıktan sonra da kendilerini bir kadınla ozdeslestirip kendi kendilerinin cinsel nesneleri haline geldiklerini tespit ettik. başka bir deyişle, narsistik bir noktadan hareket eder ve kendilerine benzeyen, annelerin onları sevdiği gibi sevebilecek genç bir erkek ararlar. dahası eşcinsel olduğunu iddia eden kişilerin kadınların cazibesine kesinlikle duyarsız kalmadıklarını, onlar tarafından uyandırılan hisleri devamlı olarak erkek bir nesneye kaldırdıklarını sık sık gördük. böylelikle yaşamları boyunca, eşcinseliklerinin kaynağındaki mekanizmayı tekrarlamiş oluyorlar. erkeklere karşı besledikleri dürtüsel arzularınin, kadınlardan sürekli kaçışlariyla ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır.
Çocuğun, doğuşunda bazı cinsel filizler getirdiği besbellidir. Bunlar bilinen bir süre içinde gelişmekte, sonra gittikçe ilerleyen, sırasında gelişmenin düzenli itmeleri ile kesilen ya da kişinin özellikleri dolayısıyla duraklayan bir baskıya uğramaktadır. Bu gelişmenin salınımlarının düzenliliği ye zaman zaman oluşu üzerine kesin hiçbir şey söylenemez, fakat öyle görülüyor ki çocuğun cinsel yaşamı üçüncü ya da dördüncü yaşına doğru çoktan onu gözleme elverişli kılan bir şekil altında görünmektedir.
Öbür insanlar gibi sevincimizi ve acımızı açığa vurmuşuzdur, sevgi, kıskançlık ve kimi zaman bizi kuvvetle sarsan başka tutkular göstermişizdir; hatta büyük kişilerin bizim zekâmızın ve anlayış gücümüzün kanıtları olarak tuttukları sözlerimizden kimileri anımsanır. Oysa bütün bunlar, yetişkin olduğumuz zaman hatırımızdan çıkar.
Cinselliğin incelenmesinde çocuğun unutulması — Cinsel dürtünün çocuklukta bulunmadığı ve ancak erginlik döneminde uyandığı genel olarak kabul edilmiştir. Bu, sonuçları bakımından ağır bir yanılgıdır. Çünkü, cinsel yaşamın temel koşulları karşısında içine düştüğümüz bilgisizlik bundan ileri gelmektedir. Çocuğun cinsel gösterilerinin derinliğine inersek, cinsel dürtünün ana çizgilerini açığa çıkarırız; bu dürtünün evrimini anlarız ve nasıl çeşitli kaynaklardan çıktığını görürüz.
Fazla değer vermenin önemi erkekte özellikle iyice incelenebilir, çünkü yalnız erkekler araştırmalar için yaklaşılabilir bir cinsel yaşam sunar; oysa kadının cinsel yaşamı, kimi zaman kültürel zayıflık yüzünden, kimi zaman da toplumsal âdetlere bağlılıktan gelen çekingenlik ve biraz içtenlik noksanlığı yüzünden, hâlâ kalın bir örtüyle çevirilidir.
Erkek olsun, dişi olsun, her kişide karşıt cinsin üreme organlarının izleri bulunur. Bunlar ya ilkel durumda ve her işlevden yoksundurlar, ya da değişik bir işleve uymuşlardır.
Birincisi, dönüklük doğuştan gelmedir; ikincisi, dönüklük bir soysuzlaşma belirtisidir.
Cinsel dürtünün halktaki kavramının en iyi yorumlanmasını bulduğumuz şiir dolu efsaneye göre, insan denilen varlık, kadın ve erkek olarak iki parçaya bölünmüştür; o zamandan beri aşk yoluyla birleşmeye çalışmaktadır. İşte bundan dolayı, kendileri için cinsel nesneleri kadın değil de erkek olan erkekler ve yine cinsel nesneleri kadın olan kadınlar bulunduğunu öğrndiğimiz zaman pek şaşırırız. Bu tür kimselere şu ad verilir: Eşcinsel, daha doğrusu dönükler, oluşa da dönüklük (inversion) denir. Dönükler elbette ki, sayıca hayli kalabalık olmalarına karşın, onları tanımak her zaman oldukça güçtür
İnsanın ve hayvanın cinsel gereksinimlerini açıklamak için biyolojide bir «cinsel dürtümün varlığı kabul edilir; aynı şekilde, açlığı anlatmak için bir beslenme dürtüsü varsayılır. Bununla birlikte halk dilinde, cinsel gereksinim için açlığın karşılığı bir kelime yoktur. Bilim dili ise «libido» terimini kullanır
İlk değerlendirmeler, eşcinselliğin doğuştan gelen sinirsel bir bozukluk olduğu sonucuna varmıştı. Bu, tıp insanlarının eşcinselliğe ilk olarak sinir hastalıklarından muzdarip ya da öyleymiş gibi görünen insanlarda rastlaması ile açıklanabilir. Eşcinselliğin bu şekilde nitelendirilmesi, içinde ayrı ayrı ele alınması gereken iki kanı barındırır doğuştan geldi ve bir bozukluk olduğu.
Eşcinseller aynı zamanda, kendi cinsellik içgüdüsünün alışılmamışligi üzerine olan görüşleri ile de farklılık gösterir. Bazıları, eşcinselliklerini, normal bir insanın kendi libidosunun yönünü kabul ettiği doğallıkla benimser ve eşcinselliğin normal tutum kadar meşru olduğunu hararetle savunur; bazıları ise durumlarına isyan eder ve bunun önüne geçemedikleri hastalıklı bir dürtü olarak algılar.
Dolayısıyla the cinsel nesnesi kadın yerine erkek olan erkeklerin ve erkek yerine kadın olan kadınların olduğunu öğrenmek Büyük bir şaşkınlık yaratabilir. Böyle insanların aykırı cinsel duyguları olduğu söylenir ve kendileri eşcinsel durumları da eşcinsellik olarak adlandırılır hatırı sayılır bir sayıda olmalarına karşın, kesin bir tanımlama yapmak güçtür.
Cinsellik içgüdüsü hakkındaki yaygın fikir, İlk insanların ortadan kesilerek kadın ve erkek olmak üzere iki yarıya ayrılmalarına ve ondan beridir de aşkta birleşmek için çabalamalarını anlatan şiirsel mitte çok güzel ifade edilmiştir.
Bu noktada iki teknik terimi tanıtma gereği görüyorum. cinsel çekimi oluşturan kişiye cinsel nesne diyelim, içgüdüye yönelik hizmet ettiği de cinsel hedeftir bilimsel elekten geçirilmiş gözlemler, hem cinsel nesnede hem de cinsel hedefte sayısız sapmanın ulaşabildiğinin gösterir. bu sapmalar ile normal olduğu varsayılan durumlar arasındaki ilişkinin derinlemesine bir incelemeye tabi tutulması gerekir.
Halk arasında, cinsellik içgüdüsünün doğası ve özellikleri üzerine oldukça kesin fikirler bulunur. çoğunlukla bu dürtünün çocukluk döneminde var olmadığı, yetişkinliğe geçiş süreci ile bağlantılı olarak ergenlik çağında ortaya çıktığı ve kendini bir cinsin diğerine duyduğu karşı konulmaz çekimin belirtileri ile gösterdiği düşünülür; amacının ise cinsel birleşme ya da en azından o noktaya vardıracak eylemler olduğu farz edilir.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Psikanalizin bilinçaltı, bastırma, hastalık nedeni olarak çatışma, hastalıktan sağlanan kazanç, semptomların oluşum mekanizmaları vb. gibi tamamen psikolojik test ve bulguları, gitgide daha fazla tanınır olmuş ve çoklukla görüşlerinize karşı çıkanların bile dikkatini çekmiştir.
Nevroz belirtileri bir yandan libido dürtülerinin istekleri üzerine öte yandan onlara bir tepki ile karşı koyan ben’in itirazları üzerine kurulmuştur.
İnsanların çoğunun cinselliğinde bir saldırma öğesi vardır ; bu, cinsel nesneyi egemenliği altına almayı isteme eğilimidir.
Haz duyarak, daha büyük bir haz istemek nasıl oluyor?
İşte bütün sorun bu.
Halk dilinde, cinsel gereksinim için açlığın karşılığı bir kelime yoktur. Bilim dili ise libido terimini kullanır.
Hiçbir erkek birlikte olmak istemeyeceği bir kızla yakın arkadaş olmak istemez
Uyarılmalar önceki gibi üremiş fakat psişik bir yasaklama ile amaçlarından dönmüşler ve marazi semptomlar şeklinde dışarı vuracakları ana dek başka yollara yönelmişlerdir.
Gençken günahkar yaşlılığında sofu.
Eğer çoçuklarının sonraki cinsel nesneyi seçmelerini belirlemek için anne babalarına karşı olan bağlantıları iyice dikkate alınırsa ,çocukta bu bağlantıları bozan her şeyin ,yetişkin cinsel yaşamı için en ağır sonuçları olacağı kolayca anlaşılır.
Psikanaliz bize ,cinsel nesne seçiminin iki ayrı yolla yapıldığını öğretiyor. Daha yukarıda gördüğümüz gibi kaynakları ile ilk çocukluğa çıkan bazı modeller üzerine dayanabilir ya da kişinin kendi benini aradığı ve onu başka bir kişide bulduğu narsisizm e bağlı karakterler sunar .
Cinsel yaşamın bütün marazi bozuklukları ,haklı olarak ,gelişme sırasındaki yasaklamaların sonuçları diye kabul edilebilir .
Çocuklar ,anne -babalarının ilişkilerini gördükleri zaman (ki bu çok şık olur ,çoçuğun cinsel yaşamı anlamayacak kadar küçük olduğuna inanarak bundan kendilerine fırsat çıkarırlar.), cinsel eylemi bir tür kötü davranma ya da zor kullanma imiş gibi yorumlamaktan geri kalmazlar; yani bu eyleme sadistik bir anlam verirler.
Eğiticiler ,çocuk cinselliğine dikkat göstermenin yanı sıra ,cinselliğin zararına ,savunucu ahlaksal güçlerin oluştuğuna ilişkin görüşümüzü de paylaşmışlardır ve dolayısıyla cinsel etkinliğin çocuğu eğitilmez kıldığını biliyormuş gibi davranırlar.Çocuğun bütün cinsel gösterilerini ,onlara karşı büyük bir şey yapmaksızın kötü huylar olarak görürler.Ama biz ,eğitimin pek korktuğu bu olay ile ilgilenmek için her hakka sahibiz.Çünkü bu bizi ,cinsel dürtünün başlangıç şekli üzerinde aydınlatmaktadır.
Her birimiz için çocuklukta bir tür tarihöncesi yaratarak ve cinsel yaşamın başlangıçlarını bizden gizleyerek ,genellikle cinsel yaşamın gelişmesinde çocukluk döneminin önemini dikkate almayı ihmal ettiren çocuk amnezisidir.
oysa yaşamın derin bir düzensizliği, normal bünyeli bir insanı nevroza düşürebilir.
Cinsel ilişkide acı vermekle haz duyan kimse, duyabileceği acıdan da zevk alma gücüne sahiptir. Bir sadist daima bir mazoşisttir, bu sapıklığın etkin yanının ya da edilgin yanının üstün gelerek cinsel faaliyete ağır basmasını ve onu karakterize edebilmesini önleyemez.
Uygarlikla birlikte gelişen bedeni gizleme alışkanlığı ,cinsel meraki uyanık tutar ve ki onun saklı bölümlerini ortaya çıkararak cinsel nesneyi tamamlamak ister .
Bütün sapıklıklarda gerçekten,doğuştan bir etken vardır fakat bu etken ‘bütün insanlarda bulunmaktadır.’ Şiddetinde bir değişiklik olması ve ortaya çıkabilmesi için dışardan gelmiş izlenimlere gereksinimi vardır.Burada doğuştan gelen ,bünyeye bağlı yatkınlıklar sözkonusudur ki bunlar kimi durumlarda cinselliği belirleyen etkenler olurlar(sapıklarda); kimi durumlarda ise ancak eksik bir şekilde önlendiklerindejln (bastırma) marazi semptomlar haline gelerek dolaylı bir yolla cinsel enerjinin pek büyük bir bölümünü ele geçirebilirler,oysa bazı mutlu durumlarda ,iki uç arasında ,etkili bir sınırlamanın ve yatkınlıkların uğradığı değişikliklerle ,normal cinsel yaşam dediğimiz durumu kuracaktır.
Böylece bu sapıklık yaygınlığı karşısında ,sapıklığın az bulunur ve müstesna bir durum olmadığını fakat normal yapının içinde ayrılmaz bir parça olduğunu da kabul etmiş bulunuyoruz.
Psikonevrozların daha belirli hallerinde,bu sapık dürtülerin bir teki nadiren bulunur fakat birçoğunun ,genellikle hepsinin izi vardır.Bununla birlikte ,her bir dürtünün şiddeti öbrünün gelişme derecesine bağlı değildir.Ve yine bu nedenle pozitif sapıklıkların incelenmesi bize nevrozların tam tersi fikrini verir.
Koşullar elverişli olunca ,normal bir insanın ,belli bir zaman süresince su yada bu sapıklığı normal cinsel amacın yerine koyduğu ya da ona berikinin yanında yer verdiği olabilir
Güzel bir kızın dudaklarını hararetle öpen bir kimse, kızın diş fırçasını kullanmaktan tiksinti duyar; oysa kendini hiç iğrendirmeyen kendi ağzının genç kızınkinden daha iç açıcı olduğunu sanmasının yeri yoktur.
yalnız erkekler araştırmalar için yaklaşılabilir bir cinsel yaşam sunar; oysa kadının cinsel yaşamı, kimi zaman kültürel zayıflık yüzünden, kimi zaman da toplumsal âdetlere bağlılıktan gelen çekingenlik ve biraz içtenlik noksanlığı yüzünden, hâlâ kalın bir örtüyle çevirilidir
Aşk, cinselliğin modernize halidir.
Cinsel dürtünün temel ve değişmez öğesini oluşturan şey nesne değildir.
Herhangi bir alanda toplumsal ve ahlaksal takımdan anormal sayılan kimse , benim deneyime göre, cinsel yaşamında da her zaman anormaldir.
Aşk cinseliğin modernîze halidir.
Halk dilinde, cinsel gereksinim için açlığın karşılığı bir kelime yoktur. Bilim dili ise libido terimini kullanır.
Cinsel ilişkide acı vermekle haz duyan kimse, duyabileceği acıdan da zevk alma gücüne sahiptir. Bir sadist daima bir mazoşisttir, bu sapıklığın etkin yanının ya da edilgin yanının üstün gelerek cinsel faaliyete ağır basmasını ve onu karakterize edebilmesini önleyemez.
Cinsel ilişkide acı vermekle haz duyan kimse, duyabileceği acıdan da zevk alma gücüne sahiptir.
Halkın görüşü,cinsel dürtünün niteliği ve karakterleri üzerinde bazı kesin düşünceler ileri sürer.Böyoece bu dürtünün çoçukta bulunmadığını, erginlik çağında oluştuğu ve olgunluğa götüren yürüyüşle sıkı bağlantısı olduğunu ,amacın cinsel birleşme yada hiç değilse bu amaca giden eylemler topluluğu olduğunu söylemek uygun görünür.
Kalıcı kişilik çizgileri ya başlangıçtaki içgüdülerin değişmemiş uzantılarıdır ya da onlara tepki oluşumları.
Bütün sapıklıklarda gerçekten,doğuştan bir etken vardır fakat bu etken bütün insanlarda bulunmaktadır.Şiddetinde bir değişiklik olması ve ortaya çıkabilmesi için dışardan gelmiş izlenimlere gereksinimi vardır.
Uygarlıkla birlikte gelişen bedeni gizleme alışkanlığı, cinsel merakı uyanık tutar ve kişi onun saklı bölümlerini ortaya çıkararak cinsel nesneyi tamamlamak ister.
Normal cinsel amaç olarak kabul edilen eylem, üreme bölümlerinin cinsel birleşme yolu ile birbiriyle kaynaşmasıdır.Böylece cinsel gerilim gevşer ve bir zaman için dürtü söner.
İğrenme,cinsel amaçları sınırlayan güçlerden biridir.
Freud koordine edilmemiş dürtülere ‘’id’’,koordine edici ve gerçeğe uygun işleve ‘’ego’’ ve eleştirel, ahlaki öğütler veren işleve de ‘’süperego’’ adını verdi.
Çocuklar, erişkinler arasındaki cinsel ilişkiye tanık olurlarsa kaçınılmaz olarak cinsel eylemi bir tür kötü muamele ya da boyun eğdirme eylemi olarak kabul ederler.
DESPOT efendiler uzun süre hükmedemezler.
Cinsel yaşamın bütün marazi bozuklukları, haklı olarak gelişme sırasındaki yasaklamaların sonuçları diye kabul edilebilir.
Aşk, cinselliğin modernize halidir.
Ruh dinamik bir olgudur; kimi bilinçli kimi bilinçsiz ve birbirleriyle ahenk içerisinde olan birtakım ruhsal kuvvetler birbirlerine karşı harekete geçer.
Aşk cinselliğin modernize halidir.
Hımm Onu gırtlağımın gerisinde hissedecek şekilde, ağzımın derinliğine çekip tekrar çıkardım. Dilim ucunun etrafında dolaştı. O benim Christian Grey esanslı lolipopumdu.
Daha sert, çok daha sert emerek onu daha derine bastırırken, dilimi etrafında dolaştırmayı sürdürdüm. Hımm Zevk vermenin, şehvetli bir özlemle kıvranmasını izlemenin bu kadar tahrik edici olabileceğini hiç düşünememiştim. İçimdeki tanrıça salsa hamleleriyle Latin danslan yapıyordu.
“Anastasia, ağzına boşalacağım.” Boğuk sesi bir uyarıydı. Bunu yapmamı istemiyorsan hemen şimdi dur.” Kalçalarımı bir kez daha öne iterken, gözleri açık, temkinli ve şehvetli bir ihtiyaçla -bana duyduğu ihtiyaçla- doluydu. Ağzıma duyduğu ihtiyaçla Ah, Tamm.
Cinsel yaşamım bütün marazi bozuklukları, haklı olarak, gelişme sırasındaki yasaklamaların sonuçları diye kabul edilebilir.
Cinsel yaşamın bütün marazi bozuklukları, haklı olarak gelişme sırasındaki yasaklamaların sonuçları diye kabul edilebilir.
Bütün sapıklıklarda gerçekten, doğuştan bir etken vardır, fakat bu etken BÜTÜN İNSANLARDA BULUNMAKTADIR.
şiddetinde bir değişiklik olması ve ortaya çıkabilmesi için dışardan gelmiş izleminlere gereksinimi vardır.
Moebius söyle demekte haklıdır:
Hepimiz biraz isteriz.
Aşk, cinselliğin modernize halidir.
Fakat cinsel dürtü, biliyoruz ki yalnız üreme bölgesinin uyarılmasıyla doğmaz.
Sinirli uykusuzlukların çoğu cinsel bir doyumsuzluktan ileri gelir.
Emme zevki çocuğun bütün dikkatini alır sonra onu uyutur ya da onu hareket verici tepkilere, bir tür orgazma götürür. Yine sık sık emme, göğsün ve dış üreme kısımlarının, tekrarlı dokunmasına eşlik eder. Böylece, çocuklar çoğu zaman emmeden mastürbasyona geçerler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir