İçeriğe geç

Cinsellik ve Korku Kitap Alıntıları – Pascal Quignard

Pascal Quignard kitaplarından Cinsellik ve Korku kitap alıntıları sizlerle…

Cinsellik ve Korku Kitap Alıntıları

Sonunda Pamphilus, evlenmeden önce, kim olduğunu bilmeden ırzına geçtiği kadının,
kendi karısı olduğunu keşfeder. İzleyicilerin hepsi sevinç gözyaşları döker: Kadının ırzına geçen kişi, kocası çıkmıştır. Bu happy end, Romalıların gözünde ‘ahlaklı’dır.
Kendini aşk oyunlarına (amori ludum) veremeyen, sert bir amcanın batıcı sözleriyle tir tir titreyen (exanimari metuentes patruae verbera linguae) genç kızlar mutsuzdur. Aşk tutkusunun tutsağı olmak (bir erkeğin servus’u, yani kölesi olmak), evlilik için kabul edilebilecek bir tutum değildir (çünkü evli kadın, gens’in matrona’sı, servus’un da
domina’sidir).
Bir kız çocuğunun babasını tutkuyla sevmesi değil, onun önünde korkudan titremesi gerekir.
Kendini tutmak Stoacılığın bir icadıdır.) Evlilik bu durumda pietas’ı oluşturur. Bu, kocanın çocuğu koruma altına almasıdır (Latince’de bunu ifade eden protectus sözcüğün içinde yer alan tectus, çatı anlamına gelir). Bu durum, çocuğun babaya karşı gösterdiği obsequium ’dan, evlilikte tek yönlü bağları oluşturan ve cinsel ‘üreme’ sırasında eşe aynı ‘pozisyonu’ almayı telkin eden babaya, eşinin itaat etmesinden farkı yoktur.
Romalılarda saflığı güven altına alan şey bekâret değildir; erişkinlik öncesi dönem ve bu dönemin getirdiği zevkler genç kızı eğitir; ailesinden ayrılması kendi castitas’ım kurmasını sağlar. Cinsel eğilimlerini frenlemek, hiçbir zaman Romalıya özgü
bir tepki olmamıştır.
Matronalar, Oppia yasasının yürürlükten kaldırılması için İÖ 195 yılında sokağa döküldüler. Juvenal, kadınların
büyük bir kalabalık halinde, ateşli biçimde ‘Homo sum!’(İnsanım ben) diye bağırdıklarını anlatır. Kocalarını her an
boşama hakkına sahip olan kadınlar, böylelikle babalarının vesayetinden de kurtulmuş oldular. Hiçbir topluluk
bundan böyle evli çiftlerin varlığına el atamayacaktı. Eşlerin vasiyetleri de birbirinden ayrılmıştı.
Romalılar, karı ile kocanın oluşturduğu beraberlikte kadının Otadın yedi ile on iki yaş arasında evlendiriliyordu)
rolünün önde geldiğini, erkekle yaptığı castitas anlaşmasında (bekâret değil) kendinden daha fazla vermesi gereken tarafın kadın olduğunu ve kadının bu birliğin her zaman efendisi olduğunu, çünkü başarılı bir beraberliğin esas olarak onun girişkenliğine, verimliliğine, başarılı bir cinsel birleşme kadar ‘analığına’, kocasına gösterdiği özene, çocukların yetiştirilmesine, domas’unu, yani evini iyi yönetmesine bağlı olduğunu düşünüyorlardı.
Dilde müstehcenlik gelenekti: fescennins’i anlatan dizelerde bu görülüyordu. Romalıların müstehcenliği, evliliğin etkin dili olarak tanımlanabilir. Bu konuda utançduymak yasaktı, çünkü bunun kısırlaştırıcı olduğu düşünülüyordu.
Roma halkının evlerinin ve fetişlerinin bekçileri olan Vesta rahibeleri, sertleşmiş erkeklik organını kutsal sayıyorlardı. Velia Tepesi’nde yer alan Tanrı M utunus Tutunuş, evli kadınların gelip üstüne oturdukları, taştan yapılmış, sertleşmiş bir erkeklik organıydı.
Tanrılar katında döllenmiş olmak ve döllemek aynı şeydir. Sürekli yinelenen
ilksel olaydır bu.
Bağ, dölleyenden döllenene yönelmez, çünkü pietas döllenenden dölleyene yöneliktir (tanrı sevgisi yalnızca inanandan tanrıya, vulua’dan erkeklik organına, köleden dominus’a, domus’tan aile tanrılarına, yani balmumuna suretleri çıkarılan ya da
vaktiyle pişmiş topraktan kapların içine yerleştirilerek Etruria evlerinin çatısına konan ölmüş ‘ata’lara yönelir)
Döllenmiş kadının cinsel ilişkiye
girmesi namusunu lekelemez, çünkü soyun arılığı açısından dokunulmamışlığını korur. Zevk alma konusunda sadakat gözetilmesi gerekmez, çünkü bu namussuzluk sayılmaz; sadakat döllenmeyle ilgilidir yalnızca
Irzına geçilen Lucretia’nın kendi canına kıyması gerekir, o da böyle yapar.Namusun en büyük göstergesi budur.
(Anne her zaman belli, baba ise asla belli değildir). Irza geçme, dölleyiciliğin lekelenmesine neden olur.
Sadakat aileye özgü bir duygu değil, aynı spermlerden gelen soy güvencesinin gereğidir. Castitas ise evliliğin dölleyi-
ciliğini güvenceye alan tek amaçtır. Bir matrona, döllenmemiş olduğu durumda patronus’a sadakatsizlik edemeyeceği
gibi, ırzına geçilmesine de olanak vermemek zorundadır.
Köle, efendisini arkadan düzemez. Artemidor’a göre bu, suçların en büyüğüdür.
Martialis’in şu sözleri bu ölçütü tanımlar: Kolay bir kız istiyorum; öyle ki kendini benden önce genç köleme versin ve tek başına her üçümüzü de zevke ulaştırsın. Yüksekten atan kadınlara (grandia verba sonantem) gelince; gidip kendilerini bir Bordeauxluya düzdürsünler (merıtula
crassae Burdigalae).
Köle, efendisini arkadan düzemez. Artemidor’a göre bu, suçların en büyüğüdür.Efendilerin köleleri arkadan düzmesi ise kurala uygundur. Pa
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Irzına geçilen genç kız lekelenmiş sayılmaz, buna karşın ırzına geçilen annenin ölmesi gerekir. Azat edilmiş kölenin
özgür bir çocuğu öpmesi ölümle cezalandırılır. Valerius-Maximus, Publius Maenius’un on iki yaşındaki kızını
öptüğü için eğitmenini öldürdüğünü aktarır.
Yüksekten atan kadınlara (grandia verba sonantem) gelince; gidip kendilerini bir Bordeauxluya düzdürsünler (merıtula
crassae Burdigalae).
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Martialis’in şu sözleri bu ölçütü tanımlar: Kolay bir kız istiyorum; öyle ki kendini benden önce genç köleme versin ve tek başına her üçümüzü de zevke ulaştırsın.
Erkeklik Cvirtus’a sahip olma) özgür erkeğin görevi, onun erkekliğinin göstergesi olduğundan, başarısızlık, utanç veren ya da
akıl bozukluğunu gösteren bir durumdu. Romalılara özgü tek cinsellik örneği, kendinden başka olan her şey üzerinde
dominatio (egemenlik) sağlamaktır.
Erdem (virtus), cinsel güç demektir.
Bir soylunun edilgin aşk yaşaması, ev hanımının duygusal aşk yaşaması ya da eşini aldatması kadar büyük bir
suçtur.
Öte yandan her vatandaş, evlenmemiş bir kadınla, bir metresle, özgürlüğünü kazanmış bir köleyle, hizmetindeki bir erkekle istediği biçimde sevişebilir, ona istediğini yapabilir.
yani cinsel zevkin karşılıklı olması gerektiğini ileri süren ilk Romalıdır. Ona göre erkek, içinden gelen arzuyu, kadının alacağı zevkin önüne edepsiz biçimde geçmemesi için frenlemelidir (bir Romalı için duygusallık yüz kızartıcıdır, kendini başka sioius’tan birinin yerine koymaksa delilik): Odi concubitus qui non utrumque resoluunt (karşılıklı olmayan kucaklamalardan nefret ederim).
Romalıların töreleri çok katıdır: Soylu bir erkek için, anal seks ve ‘irrum atio’ edepli davranışlardı, oral seks ve anal edilginlik edep dışı sayılıyordu. Pedicare, anal birleşme anlamına geliyordu. Oral seks ise, bu terimi seçen toplum hakkında çok şey ifade eden modern bir terimdir. Kendiliğinden, zorlama olmaksızın emmek anlamına gelen fellare, bir Romalının anlayamayacağı bir edimdir
Tanık olmadığımız bir sahne sonucu meydana geldik biz.İnsan, bir imgesi her zaman eksik kalan bir yaratıktır.
Ana rahmine düşmemizin kafamızın içinde uyandırdığı huzursuzluğu yaşam boyu taşırız.Dünyaya gelmemize neden olan hareketleri bize anımsatan bir imge karşısında duyduğumuz sarsıntıyı başka hiçbir imge karşısında duymayız.
Beni en çok dehşete düşüren şey şu: son nefesimi verirken aşka doymamış olmak. Oysa benim küllerim bile senin anını saklayacak.
Beni en çok dehşete düşüren şey şu: son nefesimi verirken aşka doymamış olmak. Oysa benim küllerim bile senin anını saklayacak.
Timet quo ignorat (Bilmediğin şeyden kork)
Duygusal aşk, ruhun evini değiştirmesine yol açan şeydir.
İnsan, kendi arzusuna kök salmıştır.
Sarkasmos, öldürülen düşmanın bedeninden yüzülen deri parçasına verilen addır. Savaşçı, bu ‘sarkastik’ deri parçalarını birbirine dikerek kendine bir zafer mantosu yapıyordu.
Dalkavukça itaat ile kendi kendini disiplin altına alma arasındaki mesafe kısadır.
Hiçbir sevinci ertelememek gerekir.
Tutku hastalıktır.
Görmek istediğimizi söylememiz yeterince açıklayıcı değildir. İstemek ve görmek özdeştir. Düştür. Düş görmenin biyolojik ve zoolojik kökeni şu deyişle özetlenir: İstek görür; istek, gören şeydir.
Kuşa dönüşmek ister, eşeğe dönüşür.
Birçok hayvanın üreme ya da çiftleşme anında neden öldüğünü anlarız. Bir şeyler bitmiştir. Sevginin en yoğun olduğu anda bir şeyler tükenir.
Yazmak, arzu eder. Okumak zevke ulaşır.
Yatak, sessiz dünyaya özgü bir nesnedir, en azından günlük dilde itiraflara, düşmanlığa konu olmaz
Yaşamın amacı nedir? Açlık, uyku, kas kasılması. Cibus, somnus, libido, per hunc circulum curritur (açlık, uyku ve cinsel istek, işte içinde dönüp durduğumuz daire).
Cinsel zevkin bile üzerimizdeki ilk etkisi, ardından gelen gevşeme ile bizi kendi çekiciliğinden koparmasıdır.
Yaşadığın sürece zevkten nasibini al. Geriye kalan her şey yalan.
Her insanın içinde ulaşılması olanaksız bir hayal, ulaşılması olanaksız bir zaman vardır. Gizemini koruyan bir zaman vardır.
Ölümsüz olan şeyler hakkında hiçbir umuda kapılma. Bu, geçip giden yılın, mevsimin, saatin bize verdiği öğüttür.
Dalkavukça itaat ile kendi kendini disiplin altına alma arasındaki mesafe kısadır.
Yazmak, arzu eder. Okumak zevke ulaşır.
Bizi yaşatan ölülerdir.
İnsan, kendi arzusuna kök salmıştır.
Kuşa dönüşmek ister, eşeğe dönüşür.
Tutku hastalıktır.
Duygusal aşk, ruhun evini değiştirmesine yol açan şeydir.
Kente duyulan nefret ve bunun getirdiği uzaklaşma, bilgeliğin ilk adımlarıdır.
Yaşamın amacı nedir? Açlık, uyku, kas kasılması. Cibus, somnus, libido, per hunc circulum curritur (açlık, uyku ve cinsel istek, işte içinde dönüp durduğumuz daire).
Hiçbir sevinci ertelememek gerekir.
Kozmos egodur.
Bazen göğüslerini açmamakta direnip beni uğraştırıyordu. Bazen de giysisini çıkarmayıp ateşimi söndürüyordu. Giyinik yatmakta inat edersen, üzerindekileri ellerimle parçalarım. Göğüslerinin aşağıya sarkması (inclinatae mammae),aşk oyunlarına girişmeni engellemez.
Roma’da, bir kadının çırılçıplak canlandırılmasına ender rastlarız.
Fresklerde rastlanan en tutkulu erotik sahne, uzuvları örten örtünün açılmasıdır.
Gizlenen bedenin gizemi artar. Cilve yapma, sonu olmayan bir erekliliktir. Çekiciliği artırılan şeyi reddetmektir. Sonu gelmeyen bir arzu edilirlik, hiç kimsenin tüketmediği bir değer olmak demektir.
Evrim bireylerin değil popülasyonların geçirdiği bir süreçtir.
Bir popülasyonun uyum gücüne sahip (ya da kararlı) olarak tanımlanması, o popülasyonun sürdürülen kopyalanma/üreme aracılığıyla varlığını koruyabilmesi demektir.
Baubo’nun miti, giysinin sıyrılmasıdır. Bir kadının cinsel organını bir başka kadına göstermesi, onun gülmesine yol açar. Bu bir ludibrium’dur. Güneşin doğduğunu, çiçeklerin açıp tahılların yeşerdiğini, ağaçların meyveyle dolduğunu söylemek, penisin yeniden phallos’a dönüştüğünü söylemektir. Fascinus’un varlığını ifade etmektir.
Sarkasmos, öldürülen düşmanın bedeninden yüzülen deri parçasına verilen addır. Savaşçı, bu ‘sarkastik’ deri parçalarını birbirine dikerek kendine bir zafer mantosu yapıyordu.
Karşılarında duran aşırı istekle dolu o bedene sarılıp onu bağırtacak kadar sıkarlar. Dişleri, sevdikleri o dudaklarda kendi izlerini bırakır. Cinsel istekleri katıksız, saf olmadığından acımasızdır, içlerinde birikmiş taşkınlığın (rabies) filizlerinin (germina) kabarmasına yol açan o bedeni incitmeye iter onları. Hiç kimse alevi yangınla söndüremez.
Crudelitas, insanların acı çekmesi karşısında duyulan voluptas’tır (zevk).
Görülemez olan, dünyanın atomsal dokusudur.
Tiberius 73 yaşında, Circeies Arenası’nda bir yaban domuzuna mızrak fırlatmak için harcadığı güç yüzünden öldü.
Zevk (voluptas), doğanın kendisidir.
Odi concubitus qui non utrumque resoluunt (karşılıklı olmayan kucaklamalardan nefret ederim). Ovidius, Konsül Haterius’un kullandığı offıcium sözcüğünü kullanarak sözlerine şunları ekliyor: Offıcium faciat nulla puella mihi (Bir kadından bana hizmet etmesini beklemem).
Yatak, sessiz dünyaya özgü bir nesnedir, en azından günlük dilde itiraflara, düşmanlığa konu olmaz
Apuleius, Kartaca Övgü­sü’rıde (Florides, XX), Liber’in dört işlevini sıralar: İlk ka­deh, susuzluğu gidermek için (ad sitim); İkincisi neşelen­mek (ad hilaritatem); üçüncüsü arzuyu kamçılamak (ad voluptatem); dördüncüsü de çılgınlık içindir (ad insaniam) .
Apuleius’un yazıların­da Psykhe kendine şu soruyu sorar (Métamorphoses, VI, 5): Hangi gecenin (tenebris) içine saklanabilirim, yüce Ve­nüs’ün (magnae Veneris) kaçınılmaz bakışlarından (inevita- biles oculos) kaçabilmek için? Lucretius ‘kaygılı bir is- tek’ten, ‘korkutucu bir istek’ten (dira cupido) söz eder ve bu isteğin cupiditas’mı, insanların ‘gizli yarası’ (volnere caeco) olarak tanımlar. Vergilius, aşkı ‘insanı kör ya da gizli bir ateşle yakan eski ve derin bir yara’ (gravi jamdudum sau- cia cura volnus caeco igni) olarak tanımlar. Catullus’a göre aşk ölümcül bir hastalıktır (Carmina, LXXVI): Ey tanrı­lar, acımak size özgüyse eğer, ölüm saati geldiğinde insan­lara korkudan başka şeyler de bağışlıyorsanız; bana çevirin gözlerinizi, görün zavallılığımı (me miserum adspicite). Gü­nahsız bir yaşamım oldu benim. Buna karşılık siz de beni esirgeyin. Beni aşk denen o vebadan (pestem) kurtarın; ke­miklerimin içinde donup kalmış, damla damla kanıma ka­rışan, sevinci (laetitia) yüreğimden kovan o zehirden kurta­rın beni .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir