İçeriğe geç

Cinnet ve Aşk Kitap Alıntıları – Arthur Schopenhauer

Arthur Schopenhauer kitaplarından Cinnet ve Aşk kitap alıntıları sizlerle…

Cinnet ve Aşk Kitap Alıntıları

Çok insan kafaları olmadığı için kafayı bozmuyor.
Mutlu bir hayat, olanaksızdır.
Bırakın insanları, köpekler bile büyük dostluklara katlanamazlar.
İki ayaklı hayvanların sıradan sohbetleri kadar kısır ve sıkıcı bir sohbeti sürdürmektense hiç konuşmamak daha iyi.
İnsan, kendi alevinde yanmakla yükümlüdür.
Kimi sevsem, ilk bakışta benim sevdiğim değil.
Aşk, bir dış etkinin tetiklemesiyle ortaya çıkan iç ürpermesidir.
Kadının kazanılmasında etkili olan başlıca özellikler, iradenin sağlamlığı, kararlılık ve cesaret, iyi yüreklilik ve dürüstlük.
Yaşamak, acı çekmektir.
Kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. İnsan hayatı, bir tür hata olmalı.
Felsefenin temeli inanç üstüne değil, düşünsel devrimler üzerine atılmıştır.
Dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz.
Kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. İnsan hayatı, bir tür hata olmalı.
Türün seçiminde erkekleri yönlendirici etkenler; yaş, üreyebilirlik, sağlık, kemik yapısı, tombulluk ve çehredir. Kadınları ise güç ve cesaret yönlendirir. Ayrıca kadının çocuğuna veremeyeceği şeyler de önemli rol oynar; omuz genişliği, kas gücü, cesaret, sakal ve benzeri şeyler. Bundan dolayı kadın, çirkin bir erkeği sevebilir çünkü onun kusurlarını kendisi giderebilecek ve onu tamamlayabilecektir ancak erkeksi olmayan bir erkeği asla sevmez.
Bir böceğin belirli bir çiçeği seçerken gösterdiği özen ile bir erkeğin kadını seçerken gösterdiği özen, birbirine çok benzer ve aynı iradenin ürünüdür.
Bütün aşklar, istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak, ayakları yerden kesik görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler
Kolay şey değildir mutluluk, kendimizde bulmak çok zor, başka yerde bulmak imkansızdır.
Sevilen kimseyi bir başkasına bırakmak zorunda kalmak, fedakarlıkların en büyüğüdür.
Evlilikte hedef, entelektüel bakımdan eğlenmek değil, çocuk meydana getirmektir. Bu da yüreklerin bir ittifakıdır, kafaların değil.
Aşk nedeniyle evlenen, acılar çekerek yaşamak zorundadır, der bir İspanyol atasözü.
Öncelikle aşık olan bir erkek, doğası gereği hercai (kararsız, sebatsız, vefasız) buna karşılık bir kadın, vefakar olmaya eğilimlidir. Bir erkeğin aşkı, belli bir dönemden sonra, yani tatminine eriştikten sonra hissedilebilir derecede azalır; neredeyse başka her kadın, onun sahip olduğu kadından daha fazla cezbeder, değişikliyi arzular, halbuki bir kadının aşkı karşılık gördüğü andan itibaren artar.
mezar taşlarının üstüne tıklatsak ve ölülere yeniden doğmayı isteyip istemediklerini sorsak, başlarını iki yana sallarlardı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
acılar içindeyken, insan ağzını açamazken bir tanrı, duyduğum kederi dile getirme gücü verdi bana.
Kolay şey değildir mutluluk, kendimizde bulmak çok zor , başka yerde bulmak imkansızdır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanların çoğunun hayatı öylesine sefil öylesine önemsizdir ki öldükleri zaman herhangi bi şey kaybettikleri söylenemez.
Şu Dünyayı Tanrı yarattıysa , onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek, ona şöyle bağırmak hakkımızdır:
Bunca mutsuzluğu ve boğuntuyu ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamadazlığını bozmaya nasıl kalkıştın?
Hayvanlara karşı duyulan acıma, karakterin iyiliği ile öylesine ilintilidir ki hayvanlara kötü muamele eden bir kimsenin , iyi bir insan olduğu görülmemiştir.
İnsan ne kadar yüceyse, acısı da o ölçüde fazladır. İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.
Kim ne derse desin, mutlu insanın en mutlu anı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz anı, uykudan uyandığı andır. İnsan hayatı, bir tür hata olmalı.
İyimserlik, dinlerde olduğu gibi felsefede de gerçeklerin yerini almış temel bir yanılgıdır.
Tarih hep aynıdır, yalnız hep farklı.
Mutluluk, ulaşılması imkansız bir amaçtır ama insanoğlunu sürekli olarak peşinde koşturur. Bundan ötürü de dünya, çok kötü bir dünyadır hatta kötülerin kötüsüdür.
Yaşam sürecinin tümüyle durması, onun itici gücü için müthiş bir rahatlama olmalıdır. Belki de ölülerin çoğunun yüzlerindeki tatlı memnuniyet ifadesinden kısmen sorumlu olan budur.
İnsanların, diye sorar Schopenhauer, Şurası kesin ki bu dünyada neredeyse bütün insanla­rın hayatları boyunca paylarına düşen iş-güç, kaygı, zahmet ve sıkıntıdır. Fakat bütün arzuları dilekleri daha doğar doğmaz yerine getirilmiş olsaydı eğer, insanlar ne ile doldururlardı hayatlarını ve ne ile geçirirlerdi zamanlarını? ve bu soruyu şöyle yanıtlar: Ya can sıkıntısından ölürlerdi ya da kendilerini asarlardı ya da olmadı birbirlerine düşer, kavga dövüş birbirlerini boğup öldürürlerdi. Böylece kendilerini şimdi tabiatın onlara yazdığından daha büyük bir acı ve ıstıraba uğratırlardı.
Her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride; ve kural olarak sonunda bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir.
Bütün bu gürültü neyin nesi?
Bunca koşturma, bunca yaygara, bunca hengâme, bunca tasa, keder, sefalet ne için?
Bu görüşe sımsıkı sarılıp cinsel sevginin bütün o kademeleriyle ve ayrıntılarıyla, sadece tiyatrolarda ve romanlarda değil, aynı zamanda hayatta da; yani, yaşam sevgisinin yanı sıra, bütün itici güçlerin en güçlüsü ve faali olduğunu ispatlamış olduğu, insanlığın genç kesiminin enerji ve gücüyle birlikte düşüncelerinin yarısını sürekli olarak meşgul ettiği, hemen her insan çabasının nihai amacı olduğu, en önemli meselelerde belirleyici etkiler yaptığı, en ciddi meşguliyetleri ve işleri her saat aksattığı, ara sıra en büyük kafaları bile bir süre için karıştırdığı, devlet adamlarının görüşmelerinin ve bilginlerin araştırmalarının arasına, bunları bozucu şekilde, ıvır zıvırını sokmayı aşk mektuplarını ve saç buklelerini ta bakanlık evrakının ve felsefi elyazmalarının arasına yerleştirmeyi arsızca becerdiği, aynı şekilde her gün en karmaşık ve en feci kavga dövüşleri körüklediği, en değerli ilişkileri bozduğu, en sağlam bağları koparttığı, kimileyin hayatı ya da sağlığı kimileyin de zenginliği, statü ve rütbeyi ve de mutluluğu kendine kurban seçtiği, hatta aslında merhametli ve dürüst olanları vicdansızlara, o zamana kadar sadık olanları birer haine dönüştürdüğü; kısacası, bir bütün olarak, her şeyi tersine çevirmeye, karmakarışık etmeye ve yıkmaya çalışan kötü niyetli, düşmanca bir iblis olarak ortaya çıktığı bu gerçek dünyada da oynadığı önemli rolü incelersek, insan şöyle haykırmadan edemez: bunca gürültü patırtı niye?
Çiçek yanıt verdi: Seni aptal! Görülmek için mi açtığımı sanıyorsun? Kendi zevkim için açılıyorum, başkaları için değil çünkü hoşuma gidiyor. Aldığım zevk var olmaktan ve açmaktan ibaret.
Herkes kendinde eksik olanı sever.
Kitaplar olmasa uzun zaman önce umutsuzluğa gömülürdüm.
Elimizde olan şeyleri çok az düşünürüz. Eksik olanları ise daima.
Dünyanın en yoksul insanı, paradan başka hiçbir şeyi olmayandır.
Hayatın birinci yarısı, mutluluğa karşı duyulan yorulmak bilmez bir özlem olduğu halde, ikinci bölümü acı dolu bir korku duygusuyla kaplıdır.
Güzel bir kadın gördüğünde, onunla olmanın kendisini dünyadaki her şeyden daha çok mutlu edeceğini düşünen erkeğin hissettiği bu aldatıcı coşkunluk durumu, aslında türünün duyuşundan başka bir şey değildir.
Türkler, kadınlarını sadece tohumlarını bırakabilecekleri bir tarla olarak görürler.
Aşk nedeniyle evlenen, acılar çekerek yaşamak zorundadır, der bir İspanyol atasözü.
Her şeyden önce, erkeğin doğası gereği, aşkta vefasızlığa, kadının ise sürekli sadakata eğilimli olduğu gerçeği vardır. Erkeğin aşkı doyum bulduğu andan itibaren belirgin bir biçimde azalır. Hemen hemen bütün öteki kadınlar onu, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çeker.
”Kendisine yönelik her türden çatlak sesi, daha yüksek çıkmasın diye anında boğmaya çalışan kişinin de, kendi değeri hakkında zayıf bir görüşü var demektir.”
“Hayvanlarda ölümü tanır ve bilirler ama, insanın öleceğinin farkındalığıyla kurduğu özel ilişki hayvanlarda görülmez.”
Başlangıçta yaratıcı olarak öne çıkarılan Tanrı, sonunda intikam alıcı ve ceza kesici birisine dönüşmektedir.
Herkes kendinde eksik olanı sever.
Ama dünyada gurur duyabilecek hiçbir şeyi olmayan her zavallı aptal, gurur duyabilmek için son çare olarak ait olduğu ülkesi ile gurur duyar.
Düşmanının bilmesini istemediğin şeyi, dostuna söyleme.
Hayat, hiçbir zaman güzel değildir; güzel olan, hayat üzerine yapılmış betimlemelerdir sadece. Özellikle, şiirin ışığı bu görünüşleri aydınlatıp ışıttığı zaman ve yaşamanın ne olduğunu bilmediğimiz gençlik yıllarında kavrarız bunu.
İnsan, sadece yalnız olabildiği sürece, bütünüyle kendisi olur: Demek ki yalnızlığı sevmeyen özgürlüğü de sevmez çünkü insan ancak yalnız olduğunda özgürdür.
Kadınların yaratılışı incelikleri yanında zayıflıklar içerir.
Kolay şey değildir mutluluk, kendimizde bulmak çok zor, başka yerde bulmak imkansızdır.
Bencillik, özü gereği sınırsızdır.
Yaşam, ızdırap demektir.
Yalnızca insan, soyut kavramlar içinde, kendi ölümünün kesinliğini taşır.
Kendinde akıl olmayanı akılla yönetemezsin.
Seni sevdiğimi biliyorum.
Erkekteki zeka eksikliğinin kadınlara bir zararı dokunmaz; doğrusu fevkalade bir zihni üstünlük, hatta deha, anormallik olarak kadınlar üzerinde olumsuz bir etki bile doğurabilir.
Sevilen kimseyi bir başkasına bırakmak zorunda kalmak, fedakarlıkların en büyüğüdür.
İşte bu nedenle her bir insan, kendisinde eksik olan ve noksan gördüğü şeyi sever.
Bencillik, genellikle her insanın kişiliğinde öylesine derinlere kök salmış bir niteliktir ki bir kimseyi harekete geçirmek için her türlü kuşku ve tereddütten beri olarak ancak bencilce amaçlara güvenilebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir