İçeriğe geç

Çimen Yaprakları Kitap Alıntıları – Walt Whitman

Walt Whitman kitaplarından Çimen Yaprakları kitap alıntıları sizlerle…

Çimen Yaprakları Kitap Alıntıları

Miras bırakıyorum kendimi toprağa, canım çimen olarak çıkayım diye,
Beni görmek isterseniz yeniden bakın ayakkabılarınızın tabanına.
Birazcık otur evlat,
Bak yemek için büskivi var, içmek için de süt
Meylederim pamuk tarlasındaki köleye, hela temizlikçisine,
Yanağına bir öpüc,k kondururum aileden biri gibi,
Ve ruhum üstüne yemin ederim onu asla yadsımayacağıma.
Walt Whitman, bir kozmos, Manhattan çocuğu
Kavgacı, kalıplı, şehvetli, yiyen, içen ve üreyen
Nasılsam öyleyim, bu yeterli,
Farkında olmasa da varlığımın dünyada başka kimse,
memnunum halimden,
Herkes farkında olsa da varlığımın, memnunum halimden.
Ormandaki alakarga hiç prova etmemiştir nota dizisini
ama ötüşü çok hoş gelir bana,
Doru kısrağın bakışı utandırır beni içimdeki aptallıktan.
Memleketlerin kız evlatları şairinizi mi beklediniz?
Akıcı dilini, yol gösteren elini mi beklediniz?
Beni anlamak istiyorsan dağlara git ya da deniz kıyısına
Tutup hayvanlarla yaşayabilirim sanırım, o kadar kendi kendine yeter ve sakinler ki,
Durup bakıyorum onlara uzun uzun.
Bence bir çimen yaprağı küçük değildir yıldızların yolculuğundan,
Gün doğumunu izlemek!
Küçücük ışık solduruyor uçsuz bucaksız, donuk karanlığı, Hava pek tatlı geliyor damağıma!
Penceremde bir gündüz sefası kitaplardaki metafizikten daha çok tatmin ediyor beni.
Dirsekleriyle uzaklara çullanan yeryüzü bol elma çiçekli yeryüzü!
Gülümse, sevdiceğin geldi!
Sence şaşırtıyor muyum başkalarını?
Gün ışığı şaşırtıyor mu? ormanda kızılkuyruğun erken vakit cıvıltısı şaşırtıyor mu?
Ben onlardan daha çok mu şaşırtıyorum?
Ne yapıyorsun genç adam?
Bu kadar ciddi misin, bu kadar kaptırdın mı kendini
edebiyata, bilime, sanata, aşka meşke?
Sen okur, tıpkı benim gibi küt küt atıyor kalbin
hayatla, gururla, aşkla,
Bu yüzden senin için aşağıdaki şarkılar.
Beni yakalamayı başaramazsanız, yitirmeyin cesaretinizi,
Bir yerde kaçırdınız mı beni, başka yerde arayın,
Durup bir yerde beklerim sizi
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Ve göstereceğim ölümden daha güzel bir şey olmayacağını.
Bu ayı yuvasında, bu Tanrı’nın bile unuttuğu yerde, ciyak ciyak bağıran, terbiyeden nasibini almamış bu soytarılar ve taşra kabakları, yassı kafalar, kaba saba kahverengi suratlı kız çocuklar, çirkin veletler arasında milim milim eriyip bittiğimi görmekten artık gına geldi.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bedenimin ve fâniliğin şiirlerini yazacağım,
Çünkü bence o zaman kendimi ruhumun ve ölümsüzlüğün şiirleriyle beslemiş olacağım.
Parçalara ilişkin bir şiir yazmayacağım,
Şiirler, şarkılar, düşünceler yazacağım bütüne ilişkin,
Bir güne ilişkin olarak söylemeyeceğim onları, bütün günlere ilişkin söyleyeceğim,
Ve ne bir şiir yazacağım ne de bir şiir kırıntısı ruha ilişkin olmayan,
Çünkü evrendeki nesnelere bakınca anlıyorum, ne bir kimse ne de zerre var ruha ilişkin olmayan.
Ma femme! bizden sonraki, bizden olma çocuklar için,
Buraya ait olanlar ve sonradan gelecekler için,
Coşkuyla karşılamak için onları, yeryüzünde bugüne kadar duyulmuş olanlardan daha güçlü, daha gururlu ilahiler tutturacağım.

Onlara yol göstersin diye tutkulu şarkılar düzeceğim,
Senin şarkılarınsa alt etti kabahatlileri, zira aynı gözlerle inceliyorum seni ve aynı şekilde yanımda taşıyorum herhangi biri gibi.

Yanımda durun sıkıca tutunarak bana, haydi çabuk olun, çabuk.
Hayatınız için tutunun bana,
(Kendimi gerçekten size vermeye razı olmadan önce defalarca ikna edilmem gerekebilir, iyi de ne var ki bunda?
Doğa’nın da ikna edilmesi gerekmez mi defalarca?)
Durdurun bu günü ve geceyi benimle; bütün şiirlerin kaynağına sahip olacaksınız,
Sahip olacaksınız dünyanın ve güneşin iyiliğine (daha milyonlarca güneş var geride),
Artık almayacaksınız hiçbir şeyi ikinci ya da üçüncü elden, ölülerin gözleriyle bakmayacaksınız hiçbir şeye, beslenmeyeceksiniz kitaplardaki hayaletlerden.
Benim gözlerimle de bakmayacaksınız, benden bir şey de almayacaksınız,
Her yana kulak kabartıp onları kendi benliğinizden süzeceksiniz.
Ne ben ne de bir başkası yürüyebilir o yolu sizin yerinize,
Kendiniz yürümek zorundasınız.
Birine daha büyük, ötekine daha küçük demem,
Zamanını ve yerini dolduran eşittir herhangi bir diğerine.
Biraz zaman verin bana, kelepçelenmiş kafamdan,
uyuklamalarımdan, düşlerimden, esnemelerimden
kurtulayım diye,
Sakince duruyor küçük kaptan,
Telaş ettiği yok, sesi ne yüksek ne de kısık,
Gözleri daha çok aydınlatıyor bizi savaş fenerlerinin ışığından.

Saat on ikiye doğru ay ışığında teslim oluyor düşman.

Acılar bir kat elbisedir bana,
Sormam nasıldır diye yaralıya, kendim yaralı kişi olurum,
Tutup hayvanlarla yaşayabilirim sanırım, o kadar kendi kendine yeter ve sakinler ki,
Durup bakıyorum onlara uzun uzun.
Hâllerinden endişe edip yakınmazlar,
Günahları için ağlamazlar karanlıkta gözlerini yummadan yatarak,
Tanrı’ya karşı görevlerinden dem vurup hasta etmezler beni,
Hiçbiri hoşnutsuz değildir, hiçbiri çıldırmaz bir şeylere sahip olma düşkünlüğünden,
Hiçbiri diz çökmez bir diğerine, ne de binlerce sene evvel yaşamış kendi türünden birine,
Saygın ya da mutsuz değildir bütün dünyada biri bile.
Bence bir çimen yaprağı küçük değildir yıldızların yolculuğundan,
Ve karınca eşittir mükemmellikte, bir kum zerresi ve çit kuşunun yumurtası da,
Ağaç kurbağası bir şaheserdir en seçkinler için,
Böğürtlen birebirdir süslemek için cennetin salonlarını,
Elimdeki en küçük eklem gölgede bırakır bütün makineleri,
Önemsiz şey büyüktür benim için herhangi bir şey kadar,
Koroyu duyuyorum, bir grand-opera bu,
Ah müzik gerçekten de bu—o kadar hoşuma gidiyor ki.

Kaplıyor içimi yaratılış kadar büyük ve canlı bir tenor sesi,
Büzülmüş dudaklarından taşıyor ve dolduruyor içimi
ağzına kadar.

Eğitimli sopranoyu duyuyorum (onunkiyle kıyaslanır mı bu şarkı?)
Orkestra Uranüs’ten daha hızlı döndürüyor beni,
İçimden öyle heyecanlar söküp çıkarıyor ki bilmiyordum bende olduklarını,

Viyolonseli duyuyorum, (genç adamın yürek sızlanmaları bu,)
Nasılsam öyleyim, bu yeterli,
Farkında olmasa da varlığımın dünyada başka kimse,
memnunum hâlimden,
Zahmete sokmuyorum ruhumu kanıtlasın diye kendini
ya da anlaşılsın diye,
Senin gibi bir insana , benim gibi bir şair ne diyebilir?
İyisi mi bırak şiirlerimi elinden,
Git, anlayacağın şeylerle uyut kendini, yumuşak seslere gömül,
Ben ninni söylemiyorum, sen hiçbir zaman anlayamazsın beni.
Bu yemek herkes için, bu yemek doğal açlık için,
Bu dürüstler için olduğu kadar kötüler için de, herkesi çağırıyorum.
Bir kişiyi bile küçük görmeyeceğim, bir kişiyi bile dışarıda bırakmayacağım,
Bu vesileyle kapatma, beleşçi, hırsız da davetlimdir,
Kalın dudaklı köle de, zührevi hastalığı olan da davetli;
Hiçbir fark olmayacak aralarında ve onlarla geri kalanlar arasında.
Başarısız olanlar için viva!
Ve denizde savaş gemisi batanlar için!
Ve denizde boğulanlar için!
Ve çarpışmayı kaybetmiş bütün generaller için ve galip gelmiş bütün kahramanlar için!
Ve tanınmış en büyük kahramanlara denk olan sayısız meşhul kahraman için!
Güçlü müzikle geliyorum, kornetlerimle ve davullarımla,
Kabul gören galipler için marşlar çalmıyorum sadece,
yenilmiş ve katledilmiş kişiler için de marşlar çalıyorum.
Başkalarını dikkate almaksızın, hep başkalarını dikkate alarak,
Acı verir aşırı sevmek bir erkeği ya da kadını, yine de tatmin edicidir, muhteşemdir,
Eyaletler’e, onlardan herhangi birine ya da Eyaletler’in herhangi bir şehrine,
Direnin var gücünüzle, boyun eğmeyin,
Kayıtsız şartsız boyun eğmeyegörün, bir kere tamamen köleleşmeyegörün,
Bir kere tamamen köleleşti mi, yeryüzünde hiçbir millet, devlet, şehir bir daha geri alamaz özgürlüğünü.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir