İçeriğe geç

Chernobyl 01:23:40 Kitap Alıntıları – Andrew Leatherbarrow

Andrew Leatherbarrow kitaplarından Chernobyl 01:23:40 kitap alıntıları sizlerle…

Chernobyl 01:23:40 Kitap Alıntıları

Andrew Leatherbarrow kitaplarından Chernobyl 01:23:40 kitap alıntıları sizlerle

Chernobyl 01:23:40 Kitap Alıntıları

Yetkililer, topluma bu teknolojinin dünyadaki en iyi ve en güvenilir teknoloji olduğunu anlatırken meydana gelen ölümlerin üstünü örtüyorlardı. En kötüsü, RBMK’nin sadece bir veya iki su hattında çatlak meydana gelebileceğine inanılıyordu; patlama ihtimaline herkes kahkahalarla gülerdi.
Devasa harcamalarla geliştirilip inşa edilen ve halihazırda mevcut iki santralde işletilen yeni nükleer reaktörün tasarımında bir kusur olduğunu kabul etmektense insan hatasından kaynaklanan münferit bir olay olduğunu söylemek daha makul görünmüş olmalı.
Kıyafetle korunmayan derileri kızarıyor, yüzleriyle elleri şişiyor. Alınlarında, saç diplerinde kan benekleri beliriyor. İki saat içinde onları tanıyamaz hale gelmiştik. Bu insanlar, korkunç şekilde acı çekerek öldüler. Bilinçleri açıktı. Konuşamıyorlardı. Sadece fısıldayabiliyorlardı. Onları öldürmemiz için bize yalvardılar.
‘Söylediğimiz her yalanla gerçeğe borçlanırız.’
Sağlık,emniyet ve çevre koşulları kesinlikle sadık kalınan gelişmiş ülkelerde nükleer gücü destekledigimi ifâde etmek istiyorum..
Herkes kendini santrale adamıştı; santrali seviyorlardı ve onu korumak için ellerinden geleni yaptılar.
Onemli olan, bu insanların ölçülemeyecek kadar cesur olmaları. Araştırmam sırasında, bütün farklı kaynaklar da tekrar tekrar bahsedilen bir şey vardı ve bu da genel olarak Sovyet zihniyetini gösteriyor: insanlar, ne gerekiyorsa yapmak için hazırdı. Kimsenin adını bile bilmediği binlerce insan hepimiz için sağlıklarını ve hayatlarını feda etti ve eski Sovyet ülkelerinin hükümetlerinin tüm bu fedakârlıklardan sonra maluliyet tazminatlarını, emeklilik katkı paylarını ve özel sağ lık hizmetlerine erişimlerini kısıtlayarak veya ellerinden alarak bu insanları büyük ölçüde unutmuş olması kabul edilemez bir haksızlık.
1991 yılında The Truth About Chernobyl (Çernobil Gerçeği) kitabıyla ödül kazanan nükleer santral müfettişi Grigoriy Medvedev o dönemi anlatırken şu ifadeleri kullanıyordu: Askerlerin ve memurların elleriyle grafit topladıklarını gördüm. Ellerinde kovalar vardı ve elle topluyorlardı Her yerde grafit vardı; hatta arabamızın yanındaki çitin arkasında bile Kapıyı açıp radyometreyi neredeyse bir grafit bloğunun üstüne doğru ittirdim. Saatte iki bin röntgen Kapıyı kapattım. Ozon, yanık, toz ve başka bir şey gibi kokuyordu. Belki de insan eti yandığında böyle kokuyordu.
O benim kocam değildi, şişmiş bir cesetten ibaretti.
Bu kararı verirken Dyatlov’un aklından neler geçtiğini bilmiyorum; ancak bunu yapmak için yukarıdan baskı gördüğünden eminim. Deney o noktaya kadar çok kez başarısız olmuştu ve Bryukhanov ve Sovyet Bilim Akademisi üyeleri olayı bir an önce nihayete erdirmek istiyorlardı. Dolayısıyla, Dyatlov’un sonuçların faydalı olup olmadığını umursamadığı düşünüle bilir. Yani sadece testin gerçekleştirildiğini raporlamak istiyor olabilir. Bu tabii ki benim yürüttüğüm bir fikir; ancak normal de kusursuz bir şekilde mantıklı bir adamın gerçekleştirdiği bu mantıksız davranış ancak böyle açıklanabilir gibi.
Nükleer güç hakkında o kadar çok korku dolu propaganda var ki konu hakkında bilgi sahibi olmadığınızda neye inanmanız gerektiğini kestirmeniz neredeyse imkânsız. Ben de kendi adıma gerçeği öğrenmeye karar verdim ve nükleer güç ve zarar potansiyelinin gizemlerini öğrenme konusunda ciddi çalışmalara işte o zaman başladım. Bu konuyu öğrenmek için tarihte insan kaynaklı felaketlerin en kötüsünden daha iyi bir şey var mıdır?
Onemli olan, bu insanların ölçülemeyecek kadar cesur olmaları. Araştırmam sırasında, bütün farklı kaynaklar da tekrar tekrar bahsedilen bir şey vardı ve bu da genel olarak Sovyet zihniyetini gösteriyor: insanlar, ne gerekiyorsa yapmak için hazırdı. Kimsenin adını bile bilmediği binlerce insan hepimiz için sağlıklarını ve hayatlarını feda etti ve eski Sovyet ülkelerinin hükümetlerinin tüm bu fedakârlıklardan sonra maluliyet tazminatlarını, emeklilik katkı paylarını ve özel sağ lık hizmetlerine erişimlerini kısıtlayarak veya ellerinden alarak bu insanları büyük ölçüde unutmuş olması kabul edilemez bir haksızlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir