İçeriğe geç

Chef Kitap Alıntıları – Mustafa Kutlu

Mustafa Kutlu kitaplarından Chef kitap alıntıları sizlerle…

Chef Kitap Alıntıları

İçimdeki dalgalı deniz diner mi acaba?..
İnsanoğlu bu,bir yanı kalk gidelim derken
öte yanı otur oturduğun yerde der.
İnsanı alışkanlıklar idare ediyor.
-Hayat kısa,yol uzun.Gidebileceğiniz yere kadar gideceksiniz..
Alıp başını gitmek diyorlar.: Dünyada gidilecek bir yer var mı, kaldı mı? Her yer ve herkes birbirine benziyor. Hep aynı şey, hep aynı şey. Çözüm: Ya unutmak, ya kaybolmak.
Ne demişler: Pekmezin olsun yeter, sinek Bağdat’tan gelir.
Parlak başlangıçların, hazin sonların kadınıyım galiba.
Yanında iken görmeyen, sormayan adam; uzaklaşınca niye sorsun.
Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok.
Bu ne biçim ayrılık yahu.
İçinde bir damla gözyaşı yok.
Sanki artık ortak bir hayatımız yoktu. Belki de tâ başından beri yoktu.
Eski gitti, yeni benim değil. O zaman neredeyim ben? Boşlukta. Boşluğun sıkıntısında.
– Özgürlük, özgürlük De bakalım nedir özgürlük?

Alnı kırışıyor Dadaş’ın, kendini iyi bir cevap için zorluyor.

– Ne olacak kula kul olmamak; Allah’a kul olmak, işte bu.

Şu Metris’in önü bir uzun alan
Bir tek seni sevdim gerisi yalan.
Hayat bu muydu?
Böyle mi yaşanmalıydı?
Geçip giden tirenin son vagonuna atlayamaz mıydık?
Bu kadar âtıl, pısırık, çekingen, korkak mıydık?
Trajik olan şudur: Bir şey müzelik oldu mu ölmüş demektir. Oysa gelenek her an tazelenmek ister. Yenilenmeyen gelenek kurur.
Belki biraz hırçınım, biraz geçimsizim, biraz titiz
Bencillik de olabilir. Kimde yok ki!
Mutlaka bir şey yapmalıyım. Hayat geldi geçiyor. Hatta geçti bile.Giyim kuşam taksitlerini, halı-mobilya taksitlerini, oğlanın mektep taksitlerini ödeyerek geçti gidiyor. Taksitle yaşadık, taksitle öleceğiz.
Alıp başını gitmek diyorlar. Dünyada gidilecek bir yer var mı, kaldı mı? Her yer ve herkes birbirine benziyor. Hep aynı şey. Çözüm: Ya unutmak, ya kaybolmak.

Mustafa Kutlu, Chef

On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Az kalsın İbrahim Tatlıses’in Ben de isterem parçasını patlatacaktım. Az kalsın, maz kalsın, patlatacağım. Ve patlatıyorum.
Yahu bunlar İngilizce bilse ne olacak! Türkçe bilmiyorlar, Türkçe Asıl mesele burada.
Ne o olduk, ne bu. Ara yerde sıkışıp kaldık.
Öyle ya, insanımız birbirine hayli yabancı olmuştur da haberimiz yoktur. Oysa düne kadar biz bize benzeriz derdik. Ben yine aynı noktadayım. Cemaat halinde yaşadığımızı sanıyorum. Cemaatten ayrılmak o kadar kolay değildir yani. Hem ayrılmış olsa bile ona öteki denmez. Bostandan dışarı kabak denilir.
Belki de sapığın tekidir. Yok, yok, adama iftira atmayalım, bunca bekar kalmış insan var, hepsi de sapık mı bunların.
Sahte bir dünyada yaşıyoruz. Her şey sahte.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bu genç yaşta nedir bu hırs, anlamıyorum. Hayat bu kadar güzelken, sevmek-sevilmek varken.
Memlekette kurt kanunu var.
Bir şey müzelik oldu mu ölmüş demektir. Oysa gelenek her an tazelenmek ister. Yenilenmeyen gelenek kurur.
İnsanı alışkanlıklar idare ediyor. Alışkın olduğumuz iş,ortam,kişi ve atmosfer bizi soğukta bir battaniye gibi sarıp ısıtıyor.
Böhm Bawerk’e hak veriyorum. Şöyle diyor:Bir toplumun kültür düzeyi ile faiz düzeyi ters orantılıdır. Kültür ne kadar yüksekse faizler o kadar düşük, kültür ne kadar düşükse faizler o kadar yüksek olur.
Banka kapitalizmin kalbidir Kapitalizm denilen nane, konsantre sermaye gücünün topluma hükmetmesi.
Bir toplumun kültür düzeyi ile faiz düzeyi ters orantılıdır, kültür ne kadar yüksekse faizler o kadar düşük, kültür ne kadar düşükse faizler o kadar yüksek olur
Boşluk kavramının içini doldurmaya çabalayarak yürüyorum. Yağmur yağmış ve dinmiş. Serin hava iyi geliyor. İçimdeki kurdu öldürmeliyim. Yoksa çok kötü şeyler olacak.
İnsanı alışkanlıkları idare eder.
Hayat kısa, yol uzun
Birlikte tuttuğumuz bardak elimizden kaydı ve kırıldı. Parçaları bir araya getirip yapıştırmak mümkün değil.
Hayat bu muydu? Böyle mi yaşanmalıydı?
Sahte bir dünyada yaşıyoruz. Her şey sahte. İlişkiler, aşklar, alışveriş. İnsanlar her türlü yalana kanmak üzere yetiştiriliyor. Dünyada bir sistem var, sürekli yalan üretiyor ve bu yalanları satıyor. Kâh gönül rızası ile kâh metazori.
Dünyada bir kazanmak var bir de kaybetmek. Ben kaybedenlerdenim.
Bu genç yaşta nedir bu hırs, anlamıyorum. Hayat bu kadar güzelken, sevmek-sevilmek varken.
-İki insanın karşılaşması nedir? Dünyanın milyarla nüfusu arasından.
-Kader.
Parlak başlangıçların, hazin sonların kadınıyım galiba.
Kariyeri olanın ağzı açlıktan kokuyor. Milyonla genç ellerinde üniversite diploması sokaklarda dolaşıyor. Diplomalı işsizlerin oranı yüzde otuza dayandı.
Şu Metris’in önü bir uzun alan
Bir tek seni sevdim gerisi yalan.
Yıldızın parladığı anlar vardır insan hayatında. Kader çizgisinin kırıldığı noktalar.
Sen şimdi söyle bana, hayatından memnun musun?
Sıkıntı ile eğlence at başı gidiyordu. Bizim payımıza sıkıntı düşmüştü galiba.
Krediye hükmeden paraya, paraya hükmeden devlete, devlete hükmeden topluma hükmeder.
Ne o olduk, ne bu. Ara yerde sıkışıp kaldık.
Kabak tadında bir evliliğimiz, bir hayatımız vardı.
Ceketin düğmesi, yemeğin tuzu, ütünün fişinden ibaret bir aleladelik.
Oysa ben fevkaladenin hatta harikuladenin ne olduğunu biliyordum.
Biliyordum derken, yani en azından kitaplardan okumuştum.
Okumuştum ya, bu kitabı bilgilerin hayata yansıyan bir sayfası olmadıktan sonra çekiver kuyruğunu.
Hani ne demiş
Sivaslılar. Halkevi’nde bir Klasik Batı Müziği konseri
dinlemişler. Metazori. Tek Parti devri, sıkıysa gitme.
Sonra havadis yayılmış Sivas sokaklarına: Sivas
Sivas olalı böyle işkence görmedi diye.
Sahte bir dünyada yaşıyoruz Arzu. Her şey sahte.
İlişkiler, aşklar, alış-veriş. İnsanlar her türlü yalana
kanmak üzere yetiştiriliyor. Dünyada bir sistem var,
sürekli yalan üretiyor ve bu yalanları satıyor. Kâh gönül
rızası ile kâh metazori. Bu dünyada artık her yer turistik ve hepimiz birer turistiz.
Be kadın çekirdek çıtlatıp filim seyredeceğine, kalk da şu dağınık evi topla biraz. Boş ver diyor, Kadın geliyor, o yapar . Haftada bir geliyor kadın, elinin ucuyla yalap-şap toparlıyor gûya. Parayı alıp gidiyor. Bu okumuş-yazmışların hepsi mi böyle pasaklı, yoksa ben mi titizim. Anlamadım gitti.
Ailenin üç ferdi.
Üçü de kendi dünyasına daldı.
Böyle böyle kopuyorduk birbirimizden.
Üç insan üç ayrı istikamete doğru yürümeye başlamıştı
Titrek ellerimle kapıyı tıklatıyorum.
Yabancılar zili çalar, komşular kapıyı tıklatırmış. Var
mı böyle bir âdet, ben bilmiyorum,
Kredi medeni bir mekanizma. Tarihçiler medeniyeti
şehir hayatı ve okur-yazarlık olarak tarif ederler. Bakınız
tuhaftır ama her ikisi de kredisiz var olamaz. İmparatorluklar,
dinin ve siyasî iradenin kredi mekanizmasını
az-çok yönlendirebildiği toplum sistemleridir. Kapitalizmin
diğer medeni sistemlerden farkı, kredinin
devlete ve topluma söz geçirmesidir. Finansörler kapitalist
sistemin gerçek kırallandır.
Soytarı-kırallar.
Paraya kırallar hükmeder, yani devlet. Krediye ise
banka. Para, siyasi bir uylaşımdır; kredi ise iktisadi bir
dolaşım. Uylaşmak, yani saymaca bir şeyi benimsemek
için yapılan anlaşma iradi bir eylemdir, buna direnebilirsiniz.
Lâkin kredi karşısında çareniz yoktur.
Bakınız şu söylediğime dikkat isterim. Krediye hükmeden
paraya, paraya hükmeden devlete, devlete
hükmeden topluma hükmeder.
Cemil Meriç üstad boşuna Banka mabed, para mabud
dememiş.
Roland Barthes ne diyor: Bagajında hız, ev, güvenlik,
cinsel arzu, kariyer, özgürlük, aile, erkeklik gibi bir
sürü vasıf taşıyan otomobil .
Hani ne demişler: İçiyorsak sebebi var .
Çözüm: Ya unutmak, ya kaybolmak.
Tüketim tutkusu da bir nevi uyuşturucudur.
En sinir olduğum şey. Taksitle yaşa, taksitle öl.
Yeni yi isteyen eski den kopuyor. Eskimiş olanı atıyoruz ama yeniyi bulamıyoruz. Yeni bize veriliyor, en azından işaret ediliyor. Eski gitti, yeni benim değil. O zaman neredeyim ben?
Boşlukta. Boşluğun sıkıntısında.
İnsan bulunduğu yerde ya kök salıp genişler; bir egemenlik ve güvenlik alanı kurar ya da çekip gider. İnsanoğlu bu, bir yanı kalk gidelim derken öte yanı otur oturduğun yerde der.
Hayat kısa, yol uzun.
Bu ne biçim ayrılık yahu.
İçinde bir damla gözyaşı yok.
İçimdeki dalgalı deniz diner mi acaba?
Saat gecenin kaçı acaba? Zamanı unutmak buna derler işte. Aşk herhalde.
Hayat bu, dedi. Bazan uçurumun kenarından döndürür adamı. Ve iyiki döndürür.
Bu dünyada artık her yer turistik ve hepimiz birer turistiz.
Bir hüzün çöküyor içime. Bütün bunları kabul etmek istemiyorum.
Aile nedir? Bir sorumluluk işte. Her şey kadının tutumuna bağlı. Yükü kadın çekiyor. Allah kadını daha sabırlı, daha dayanıklı yaratmış. Erkek zoru gördü mü sıvışıyor.
Yaşamaya gelince.
Ha, bak, orada mütevazı olanı severim.
Bir tişört, bir pantolon.
Kimbilir kaç senedir bir koca hayaleti ile birlikte yaşıyorum.Zararsız bir hayalet ama aynı zamanda yararsız. Yine de
hiçbir zaman boşanmayı falan düşünmedim. Bu benim hayatım deyip mutfağıma sığındım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir