İçeriğe geç

Çevrimdışı Aşk Kitap Alıntıları – Şebnem Burcuoğlu

Şebnem Burcuoğlu kitaplarından Çevrimdışı Aşk kitap alıntıları sizlerle…

Çevrimdışı Aşk Kitap Alıntıları

&“&”

“Kader,beyaz kağıda sütle yazılmış yazı;elindeyse beyazdan,gel de sıyır beyazı!”
Doğru ayakkabıları giyerse bir kadın dünyayı fethedebilir.
“Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörü barındıramayanlar!”
“…Doğa kendiyle ne kadar barışık. Ağaçlar yapraklarını bir döküyor, bir yeşertiyor ve temcit pilavı gibi aynı şeyi yıllarca yapmaktan bıkıp usanmıyorlar. Biz insanlarınsa monoton giden hiçbir şeye tahammülü yok. Bir şeyi elde ettikten sonra onun keyfini çıkarmadan ötekini arzulamaya başlıyoruz. Nefsimiz doymak bilmiyor. Zaten hep bundan çıkıyor o taht oyunları, alavere dalavereler, teknolojik gelişmeler, yapay zekalar. Ağaçlar ağaçlığa razı oluyorlar da biz insanlığa razı olmuyoruz. Bakmayın, aslında herkes herkesten sıkıldı da kimse birbirine ses etmiyor.”
“Arayıp sormasak da hayatımızın bir parçası olan insanların bir yerlerde olduğunu bilmek insanın içini rahatlatıyormuş meğer.
Yapbozdan bir parça eksildiğindeyse dengeler şaşabiliyormuş.”
“Patlıcan olsam kendimi suda bekletip acımı atıcam. Ama ne mümkün…”
Fakat birşeyin doğrusunu bilmemize rağmen tutulup hiçbir şey yapmadığımız zamanlar olabiliyor.
Fiziksel açıdan yorgun hissettiğimizde daha dürüst olurmuşuz. Kolumuzu bile kaldıramazken muhtemelen yalan söyleyecek halimiz de kalmıyor.
Neyse ki Instagram diye bir mecra çıktı da hepimiz olduğumuzdan daha mutlu, daha zayıf ve daha zengin görünebiliyoruz.
Düşünmeye, eğlenmeye, okumaya, sevmeye, anlamaya, gülmeye, dua etmeye vakit ayır.
Nasıl ki bir kitap okurken öykünün içine girebilmen için odaklanman gerekir, sevgi de öyledir. Birini tüm hücrelerinle sevebilmen için kalbinin o kişiye odaklanması gerekir. Doğru kişiyi bulduğun zaman sevgini bölmeden, sadece onunla paylaşmalısın. Ancak o zaman seversin ve sevilirsin.
Geleceği düşünüp endişelenme, henüz gelmedi.
Sevdiğinin peşinde koşanlara rastlamıyoruz artık çünkü sadece koşu bandında koşuyoruz…
Büyük marifettir ihanet.Sorumluluk ister.Katakullinin ihtişamı baş döndürücüdür.Onu aldattıktan sonra şoför mahaline geçer arabayı çalıştırırsın. Gözlerinde masum bir ifade direksiyonu kavrayan parmaklarında acemi bir titreyiş kendi kendine yok bir şeyim deyiş dikiz aynasından onun oracıkta öyle viran öyle korumasız öyle ayakta yıkılıverdiğini görmen geri dönsem mi? Dönemem ki. Dönsem de asla eskisi olamayız diye düşünün ve ilk virajı alınca bütün bu yaşananları bu çırpıda unutuverişin…
Büyük marifettir ihanet, sorumluluk ister."
“Yavaş yavaş ölürler seyahat etmeyenler .
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar!”
“Patlıcan olsam kendimi suda bekletip acımı atıcam. Ama ne mümkün…”
Fakat geçmiş, gökyüzü gibi tepemizin üzerinde oldukça bir yol hayatımızı değiştirebilir mi dersiniz?
Fakat birşeyin doğrusunu bilmemize rağmen tutulup hiçbir şey yapmadığımız zamanlar olabiliyor.
Fiziksel açıdan yorgun hissettiğimizde daha dürüst olurmuşuz. Kolumuzu bile kaldıramazken muhtemelen yalan söyleyecek halimiz de kalmıyor.
Neyse ki Instagram diye bir mecra çıktı da hepimiz olduğumuzdan daha mutlu, daha zayıf ve daha zengin görünebiliyoruz.
Düşünmeye, eğlenmeye, okumaya, sevmeye, anlamaya, gülmeye, dua etmeye vakit ayır.
Nasıl ki bir kitap okurken öykünün içine girebilmen için odaklanman gerekir, sevgi de öyledir. Birini tüm hücrelerinle sevebilmen için kalbinin o kişiye odaklanması gerekir. Doğru kişiyi bulduğun zaman sevgini bölmeden, sadece onunla paylaşmalısın. Ancak o zaman seversin ve sevilirsin.
Büyük marifettir ihanet, sorumluluk ister..
Geleceği düşünüp endişelenme, henüz gelmedi..
Sevdiğinin peşinde koşanlara rastlamıyoruz artık çünkü sadece koşu bandında koşuyoruz..
Saygı kalkanını kişi kendi oluşturur ve sevdiklerini ancak öyle korur.
Kalplerindeki sevgiyi; orantısız bir şekilde ona buna dağıttıkça daha çok sevdiklerini, sevildiklerini düşünüyorlar. Ama yanlış. Nasıl ki bir kitap okurken öykünün içine girebilmen için odaklanman gerekir. Sevgide öyledir. Birini tüm hücrelerinle sevebilmen için, kalbinin o kişiye odaklanması gerekir. Doğru kişiyi bulduğun zaman sevgini bölmeden onunla paylaşmalısın. Ancak o zaman seversin ve sevilirsin…
Zaten neye, ne şekilde ihanet edilirse edilsin. İhanet denilen şey; özenle büyütülmüş bir sevginin mahvedilmesi değil midir? Ortaya çıktıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. İhanete uğrayan taraf neden onu hayatıma bu kadar soktum, özelimi paylaştım. Karşılığı bu muydu ? Diye sorar durur kendine. En sonunda da bir sabunun giderek küçülmesi gibi o üzerine titreyerek büyütülmüş sevgi zaman içinde küçülür küçülür ve ellerimizin arasından kayıp gider.
Büyük marifettir ihanet, sorumluluk ister. Kataküllenin ihtişamı baş döndürücüdür. Onu aldattıktan sonra şoför mahaline geçer arabayı çalıştırırsın, gözlerinde masum bir ifade direksiyonu kavrayan parmaklarında acemi bir titreyiş kendi kendine yok bir şeyim deyiş. Dikiz aynasından onun oracıkta öyle bir an, öyle korumasız, öyle ayakta yıkılıverdiğini görmen. Geri dönsem mi? dönemem ki. Dönsem de asla eskisi gibi olamayız diye düşünüşün. Ve ilk virajı alınca bütün bu yaşanılanları bir çırpıda unutuverişin!…
Biri Allah aşkına talimatla ilişki kesen insanlar hakkında bir açıklama yapsın bana. Çünkü çok sinirliyim. İşten ayrılırsın, sevgilinden ayrılırsın, boşanırsın ve bir anda onca zaman yediğin, içtiğin, eğlendiğin, derdini paylaştığın karşı tarafın arkadaşları sırra kadem basar. Hani adımı kalbinize yazmıştınız. Cinayet mi işledik, ananıza babanıza mı küfür ettik neden bir açıklama yapmayı çok görüp, bir hal hatır sormadan ortadan toz olup gidiyorsunuz. Toplu whatsap grubunuz falan varda onunla sakın konuşmayın, hatta gördüğünüz yere suratına tükürün veya ha tamam şimdi konuşabilirsiniz, saçmalamayın ya ne tükürmesi diye talimat mesajlarımı geliyor size. Bu kadar mı karaktersizsiniz?
Geleceği düşünüp endişelenme henüz gelmedi.
Görünüş aldatıcıdır. Dışardan tuz bile şeker gibi görünür.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Günaydın ve iyi geceler mesajlarının beynimizin mutluluktan sorumlu merkezini harekete geçirdiğini duymuştum …
İnsan mevcut düzenin yanısıra alternatif bir düzen deneyimleyince. Kafası hepten karışıyormuş. Çokta fazla evden dışarı çıkmamak gerek yani. Huzur istiyorsan dizini kırıp evde oturacaksın.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Huyu suyu aykırı, dilleri başka olanlar birbirine ısınamaz derler. YALAN; beraber çalışıp, beraber çile çeken insanlar. Birbirlerine öyle bağlanıyorlar ki, bir kısmı buz bir kısmı da ateş olsa. Birbirine uyup can ciğer kardeş oluyorlar.
Modern çağımızın, romantiklik savar icadı bu telefon …
Farklı bağışıklık sistemine sahip insanlar arasında olurmuş, ten çekimi.
Her iki tarafta ne istediğini bilmiyor. Birine kriterlerini say desen, sabaha kadar sayar da. Kalbinden geçenlere odaklanamaz artık. Önemli olan tek şey onaylanmak.
Canımı yakanlardan intikam almayı düşünmedim hiç, hayat benden daha yaratıcı …
Derler ki: kayan yıldız bir süre sonra sönecektir ve deyim yerindeyse ölecektir. Bu yüzden yok olmadan önce onu gören kişinin dileğini yerine getirebilmek ister.
Aslında biri seni eklediğinde onu hemen eklememek gerek, sonra sen takibi bırakınca bir garip kaçıyorda. Profili gizliyse ne haltlar karıştırdığını öğrenebilmek için mecburen eklemen lazım.
Bir insanın içinde sakladığı pozitif ve negatif duyguları, onun hayatına giren kişinin yönlendirdiğini söyler kimileri. Yani aydınlık tarafa da çekilebiliriz, karanlık tarafa da.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Karşınızdaki insanın kendini size yakın ve sizin tarafından önemsenmiş hissetmesini istiyorsanız ona ismiyle hitap etmelisiniz der, yaşam koçları …
Maşallah herkes çok iyi oynuyor efendi rolünü. Gerçekten düzgün olanlarsa zaman içinde bozuluyor. Çünkü bu dönemde affınıza sığınıyorum “p….*” pirim yapıyor.
Ailesi küçük olanın aşkları büyük olur. Sevdiği insanları ailesinin yerine koyar derler
İnsanlığın büyüdükçe kaybetmeye mahkum olduğu en saf ve nadide özelliği masumiyetidir der kimileri; yenilen kazıkların, karşılaşılan kötülüklerin masumiyeti aşındırdığını ve en sonunda bir toz zerresi haline getirip yok ettiğini söylerler.
Gözünü sevdiğimin sosyal medyası; yaşadığımız her durumun, her duygunun karşılığını veren bir özlü söz var orda.
Kimin lafını dinlememiz gerektiğine karar vermeye çalışırken. Kendi iç sesimizi hepten duyamaz olduk.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
İnsanlar kötü giden bir şeyi geride bırakmaktansa düzeleceğini umarak sürdürmeye daha meyillidir.
Biz insanların; monoton giden hiç bir şeye tahammülü yok, bir şeyi elde ettikten sonra onun keyfini çıkarmadan ötekini arzuluyoruz. Nefsimiz doymak bilmiyor.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Birlikte olacağın insanı seçerken dikkat etmen gereken tek şey adamın özgeçmişidir derdi annem aynı türden değilsek o iş yürümezmiş ….
Arayıp sormasakta, hayatımızın parçası olan insanların bir yerlerde olduğunu bilmek insanın içini rahatlatıyormuş meğer yapbozdan bir parça eksilince dengeler şaşabiliyormuş.
Fiziksel açıdan yorgun hissettiğinizde daha dürüst olurmuşuz. Kolumuzu bile kaldıramazken muhtemelen yalan söyleyecek halimiz de kalmıyor.
Yüksek ruhlarda kin barınmaz.
Lavantanın mor çiçeği kurusa bile kokusuyla çağırmaya devam eder. Fazla su vermemelisin, o unutulmayı sever.
Pencerelere gazete sayfaları yapıştırılmış. İçeri ışıķ gelsin diye tek tek onları söküyorum. Birinin manşeti: Bıyıklı Türk erkeklerini çok sevdik. Öpüşürken adeta dişlerimiz fırçalandı.
Hastalanmadan sağlığın, mutsuz olmadan mutluluğun, yaşlanmadan gençliğin değerini bilemiyor insan. Hayatımızın sonsuza dek yolunda gideceğini düşünürken alakasız bir günde, alakasız bir yerde, alakasız bir saatte dünyamız tersine dönebiliyor. Sonra hemen elimizde kalanlar için şükretmeye başlıyor ve küçük şeylere kafayı takmanın ne kadar anlamsız olduğunu kendi kendimize yineleyip duruyoruz. Ve aradan bir süre geçince yaşadığımız kaybı unutup yeniden kafayı takıyoruz küçük şeylere. Bir bütünü parçaların oluşturduğunu düşünürsek o küçük dediğimiz şeyler uç uca eklendiğinde büyük bir şeye dönüşüyor.
İnsan her şeye alışır lafını bu zamana kadar hep, insan acıya alışır şeklinde yorumlamıştım. Oysa ki insan mutluluğa ve huzura da alışabiliyormuş.
Patlıcan olsam kendimi suda bekletip acımı atıcam. Ama ne mümkün…
Zayıf insan intikam alır. Güçlü insan affeder. Zekiler umursamaz.
Şu yulaftan bir ben , bir de yarış atları vazgeçemiyor.
Karşınızdaki anneniz olsa bile insan bazen bir kullanma kılavuzuna ihtiyaç duyabiliyor.
İnsan var olduğu sürece ne kadar sevildiğini bilmek arzusunda olacak hep. Bu kalp ancak öyle doyacak.
Hastalanmadan sağlığın,mutsuz olmadan mutluluğun,yaşlanmadan gençliğin kıymetini bilemiyor insan.
Zayıf insan intikam alır.Güçlü insan affeder.Zekiler umursamaz.
Lavantanın mor çiçeği kurusa bile kokusuyla çağırmaya devam eder. Fazla su vermemelisin. O unutulmayı sever," diyor babannem.
“Derler ki kayan yıldız bir süre sonra sönecektir ve deyim yerindeyse ölecektir. Bu yüzden yok olmadan önce onu gören kişinin dileğini yerine getirmek ister.”
Masumiyet müzesi… geçmişte kilitli sandıklarda saklanan yılların, yolların hikayesi… Sahi var mı hala müzesini koruyan ve evdeki tüm kolluk kuvvetlerinden sakınan? Yahut Kaç kişi?
Görünüş aldatıcıdır. Dışarıdan tuz bile şeker gibi görünür.
Zaten neye, ne şekilde ihanet edilirse edilsin,ihanet denilen şey özenle büyütülmüş bir sevginin mahvedilmesi değil midir?
Büyük marifettir ihanet. Sorumluluk ister …
İnsan her şeye alışır lafını bu zamana kadar hep, insan acıya alışır şeklinde yorumlamıştım. Oysa ki insan mutluluğa ve huzura da alışabiliyormuş.
Bir insanın içinde sakladığı pozitif ve negatif duyguları onun hayatına giren kişinin yönlendirdiğini söyler kimileri. Yani aydınlık tarafa da çelişebiliriz, karanlık tarafa da.
İnsanlar sevmeyi bilmiyor demişti bir keresinde babam. Kalplerindeki sevgiyi orantısız bir şekilde ona buna dağıttıkça daha çok sevdiklerini ve sevildiklerini düşünüyorlar ama yanlış.
Nasıl bir kitap okurken öykünün içime girebilmen için odaklanman gerekir, sevgi de öyledir. Birini tüm hücrelerinle sevebilmen için kalbinin o kişiye odaklanması gerek!
Ailesi küçük olanın aşkları büyük olur, sevdiği insanları ailesinin yerine koyar derler.
Karşınızdaki anneniz olsa bile insan bazen bir kullanma kılavuzuna ihtiyaç duyabiliyor.
Malum son dönemde bir doğaya dönüştür gidiyor. Her şey sağlıklı yaşam furyasıyla başladı. Sanki önceden siyanürle besleniyorduk. Bu yaşa kadar içtiğimiz pastörize inek sütü gitti, yerine laktozsuz süt geldi; hatta o da gitti soya sütü geldi! Pişmiş eti çiğ yer olduk. Kırk yıllık yurdum tavuğu için “Organik mi? Geziyor mu? Morali nasıl?” diye sormaya başladık. Balıkta lezzetten çok Omega 3-6-9 arıyoruz. Karpuz-peynirimize el koydular, yerine kinoa, chia tohumu, goji berry gibi abidik gubidik icatlar çıkardılar. Bir ara çim suyu içiyordum, ötesi var mı?
“Lavantanın mor çiçeği kurusa bile kokusuyla çağırmaya devam eder. Fazla su vermemelisin. O unutulmayı sever.” diyor babaannem.
Tamam anasını satayım.
&” Peki , &” diyorum.
&” Ne pekisi? &” diye soruyor.
&” Hepsini kapıyorum , &” diyorum. &” Bütün sosyal medya hesaplarımı. Bundan sonra çevrimdışıyım. &”
Demek ki günümüzde bu yüzden aşık olmaya yanaşmıyormuş insanlar. Ruhsuz , duygusuz bir hayalet gibi günü yaşamak dünyanın en konforlu şeyi çünkü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir