İçeriğe geç

Cevdet Bey ve Oğulları Kitap Alıntıları – Orhan Pamuk

Orhan Pamuk kitaplarından Cevdet Bey ve Oğulları kitap alıntıları sizlerle…

Cevdet Bey ve Oğulları Kitap Alıntıları

-Bir şeyin yok değil mi?
-Yok diyorum ya Biraz belki aklımdan zorum var!
İki hayatı, iki ruhu olmalı insanın. Birincisiyle ticaret, ötekiyle neşe! Bu ikisini birbirine karıştırmadan yaşamalı! İkisi de birbirine yardım etmeli, birbirine engel olmamalı. Evet, böyle olacak. Benim hayatım da böyle olacak! Yaşayacağım!
Hayat nedir? Fuat’a, bu soru abestir, dedim. Abestir, abestir İnsan bunu niye sormalı? Kitap okuyanlar, akılları karışanlar sorar! Zeynep Teyze hiç soruyor mu? Yaşıyor. Ben de yaşıyorum Şimdi uyuyacağım, sabah kalkacağım, işlerle uğraşacağım, evleneceğim, yemek yiyeceğim, sigara içeceğim, güleceğim, bunları daha çok yapacağım. Sonra öteki tarafa geçeceğim.
Peki ne yapmalı? Nasıl yaşamalı? Ama yalnızca kelimelerdi bunlar. Bu sözlerin gerektirdiği umutsuzluğu ya da arayış heyecanını duymuyordu.
Muhittin bu ‘yürüyüşe çıkmak’ gibi aile ve kurulu bir günlük düzen kokan sözlerden de hoşlanmıyordu.
Neşe kaçmıştı. Sanki bir tatsızlık olmuştu da neşeye dönmek için birisinin özür dilemesini bekliyorlardı.

Uzun zamandır beklenen bu yemek de bitiyordu.Bugün de bitecekti,bu bayram da bitecekti,sonra başka günler beklenecekti.Onların bittiğini de hüzünle görecekti.Küçük parlayışlarla akıp giden bir zaman,direnmeyen su gibi hayat vardı.Portakallı tatlı çok güzel olmuştu,kaymak tazeydi,ama onlarda en çok belki de bu akşam yemeğinde öyle kalacaklardı ”
Ben ne olmak istemediğimi biliyorum, ama ne olmak istediğimi bilmiyorum!
İyi, saf, dürüst İnsanın başka bir özelliği olmayınca başkaları ondan öyle söz eder: İyi insan.
Kimse kimseyi ciddiye almıyordu. Kelimelerin hiçbir değeri yoktu.
Canım burası Türkiye! Gerçeğin kendisiyle değil, kötü bir taklidiyle karşı karşıyayız!”
Sonuna kadar susabilmek isterdim, ama biliyorum, yapamam. Çünkü ahmağın tekiyim.
..ben kendimi öldürmeye karar verdim. Bunu birisine bildireyim dedim, aklıma sen geldin! Kendimi otuz yaşında iyi bir şair olamadığım için (daha tam otuzuna da gelmedi ki) öldürmüyorum. Mutlu olamadığım, olamayacağım için öldürüyorum. Hiçbir zaman da mutlu olamam. Bende mutlu olamayacak kadar fazla zekâ var
Ama hani duygular önemliydi? Hani anlamak değil hissetmek gerekiyordu?” dedi Turgay.
“Duygular inanmak için gerekli!” dedi Muhittin. “Hedefe varmak için aklını kullanacaksın.
Ne insanlar var, yarabbim şu göğün altında!
Beklediğim değiştiremediğim hayatımı değiştirecek bir olay. Hayatımı değiştirecek gücü kendimde bulamıyorum. Zaten bu değişmenin nasıl olması gerektiğini de bilmiyorum.
Bu evdeki aile neşesi de ” dedi Muhittin. Ayağa kalktı, gözlüklerini çıkardı, mendiliyle camlarını silmeye başladı.
“Hoşlanmıyor musun?” dedi Ömer.
“Valla, karar veremiyorum. Böyle bir şeyden hoşlanmalı mı, nefret mi etmeli?
İşte, benim gibi insanlar, bu yaşa gelince hiçbir şey yapmamak için yaşarlar. Günü nasıl doldurayım diye düşünmüyorum. Hatıralar yeter! Ama insan onları birisine anlatmalı, değil mi?
En sonunda evimize döneriz ama döndüğümüz ev eski ev değildir.
Neşeli olmalı, gülmeli, yemeli, içmeli Bundan sonra öyle yapacağım. Ama ticareti, şirketi de boşlamamalı. Bu ikisini nasıl birleştireceğim? İki hayatım olsun isterdim. Birini dükkânda, birini evimde geçirirdim.
turşu gibiyim
İnsanın bir hedefi olmalı, yaşamalı.
kimse, her şeyden istediğim gibi söz etme hakkını benden alamaz!
ne oldu senin o kızla aran?
aramız yok artık !
beni mazur gör. sana kötü davrandım ama içimden gelen budur.
delikanlı, bunu biliyorsun herhalde ama senden hiç hoşlanmadım
Senin ruhun yok! Aptallıklar için yaşıyorsun! Para, aile hayatı, günlük küçük aptallıklar ve ticaret dertleri Ruhsuzsun!
kendinizi bu kadar beğenmek için ne yaptınız?
Ben aydınlık, ziya, ışık deyince, senin aklında paranın pırıltısından başka bir şey canlanmıyor. Ama böyle olması, paradan başka bir şeye değer vermemen iyi. Bu seni akılcı yapıyor. Anlamıyorsun. Ama söz verdin! Oğlumun bir tüccarın evinde yetişmesini işte bunun için istiyorum. Bir tüccarın evinde, hele senin gibi sıfırdan başlayan bir tüccarın evinde her şey hesaba kitaba dayanır. Hesap kitap olan yerde akıl vardır, korku değil.
bedelini ödemeden hayatında derinlik arıyor!
Demolins’e göre İngilizlerin üstünlüğünü, orada bireylerin, insanların daha özgür olmasında aramak lazım. İşte bizde bu yok. Bizde öyle özgür, aklını kullanan, girişken insan yok! Bizde herkes köle, herkes boyun eğmek, toplumun içinde erimek, korkmak için yetiştiriliyor. Eğitim dedikleri şey hocanın dayağı, anneyle teyzenin saçma tehditleri. Din, korku, karanlık düşünceler, ezberlenmiş şeyler Sonunda boyun eğmekten başka bir şey öğrenmiyorlar. Kimse kendi çabasıyla, topluma karşı çıkarak yükselmiyor. Herkes boyun eğerek, birisinin himayesine girerek, kulluk ederek yükseliyor. Kimse kendi hesabına düşünmüyor. Düşünürse, korkuyor Herkes olsa olsa kendi hesabına kulluk ediyor.
“Burada, Türkiye’de insan hiçbir şeye aklıyla inanamaz.”
Benim gibi insanlar, bu yaşa gelince hiçbir şey yapmamak için yaşarlar. Günü nasıl doldurayım diye düşünmüyorum. Hatıralar yeter! Ama insan onları birisine anlatmalı, değil mi? Avrupa’da gördüm, oradakiler oturuyor, yazıyorlar. Kitap oluyor, gazetelerde tefrika ediliyor. Ama burada? Tek kelime yazsam zülfüyare dokunur. Başım belaya girer. Dimyat’a pirince giderken hikâyesi olur. Kah kah. Burada hürriyet yok, oğlum, hürriyet! Yaşasın Jöntürkler.
Kendimi otuz yaşında iyi bir şair olamadığım için öldürmüyorum. Mutlu olamadığım, olamayacağım için öldürüyorum. Hiçbir zaman da mutlu olamam. Bende mutlu olamayacak kadar fazla zeka var.
Senin ihtiyatlı halini çok beğeniyorum. Bir tüccar böyle olmalı! Sen bir Müslüman tüccarsın. Senin işin herkesinkinden zor! Aferin, başarmışsın da! Eskiden parayı ya kefereler kazanırdı ya da namussuz, hırsız memurlar. Şimdi senin gibilerin zamanı. Sen de çalışkansın, dikkatlisin, aşırılık etmiyorsun.
benim içim kaynıyor. ben bol bol yaşayacağım. çok şeyler yapacağım.
İnkılap nedir düşünün. İnkılap halkın yararına olanları, halka rağmen, fakat halk için, halka getirme işidir.
“Şimdi uykudan başka bir şey istemiyorum!”
Gönül sohbet ister değil mi? Kahve bahane!
Eskileri bir bütün içinde sanmak eskiler kadar eski bir yanılgıdır.
”Peki, nasıl oluyor da, buraya kapanan benim her zaman daha çok anlatacak şeyim oluyor? Söyle bakalım, ” dedi Ahmet. Sonra gururla ekledi: ”Çünkü benim buraya kapanmam sizde, sende bir yanılsamaya yol açıyor. Ben zengin ve derin yaşıyorum. İnsan günde yüz kişiyle ilişki kurabilir, çatışabilir, ama yüzeyi aşamaz. Ben derine iniyorum. ”
“İnsan ölümü düşünmeyince bunlar gibi rahat olabilir, korkmaz, endişelenemez, her şeyi olağan karşılar, bir şey yapması gerektiğini düşünemez!”
“Ben öleceğimi Baudelaire’den öğrendim.”
Ben sana şundan söz ediyorum: Biraz daha esnek ol! Ya hep ya hiç görüşünü değiştir. Hayatın hep küçük uzlaşmalar demek olduğunu anla. Aile ve dükkân? Başka bir şey yok mu? Başka bir şey yoksa, hayat çok dar, sıkıcı ve zevksiz demektir. Bu görüşünü değiştir. Biraz daha açıl!
Ne onlarla olabiliyorum, ne ötekilerle!
“İnsan sıkılıyor!” dedi hemşire. “İyi bir roman varsa verin de okuyayım. Tatlı tatlı okur, her şeyi unuturum.”
Aklımın şu susmayan gevezeliklerini bir susturabilsem!
Bu hayatta bir şeyler yapmalı.Onu doldurmalı.Her şeyin ötesine geçmeli Bir şeyler yapmalı.Bu yaptıklarını insan başkalarına duyurmalı Sıradan bir hayat istemiyorum ben!
Yirmi gündür Ankara’daydı, ama daha tasarıları konusunda hiçbir yetkiliyle görüşememişti.
Ben ne olmak istemediğimi biliyorum ama ne olmak istediğimi bilmiyorum.
Bu hayatta bir şeyler yapmalı. Onu doldurmalı. Her şeyin ötesine geçmeli Bir şeyler yapmalı. Bu yaptıklarını insan başkalarına duyurmalı Sıradan bir hayat istemiyorum ben!
Ah, ıslık çalıyor! Yaşıyor! Ben de yaşamak istiyorum. Bu haksızlık! Öteki insanlar ne yapıyor görmek istiyorum. Bir aydır bu odadan dışarı çıkmadım! Niye ıslık çalıyor? Çünkü aptal! Bu çirkin ve iğrenç dünyada ancak aptallar mutlu olabilir Aptallar Ben akıllıyım, her şeyi biliyorum ve ölüyorum.
Ya da, herkesin yaptığı gibi, başkasından aşırılmış bir düşüncesi var ki, doğru buluyorum. Demolins’e göre İngilizlerin üstünlüğünü, orada bireylerin, insanların daha özgür olmasında aramak lazım. İşte bizde bu yok. Bizde öyle özgür, aklını kullanan, girişken insan yok! Bizde herkes köle, herkes boyun eğmek, toplumun içinde erimek, korkmak için yetiştiriliyor. Eğitim dedikleri şey hocanın dayağı, anneyle teyzenin saçma tehditleri. Din, korku, karanlık düşünceler, ezberlenmiş şeyler Sonunda boyun eğmekten başka bir şey öğrenmiyorlar. Kimse kendi çabasıyla, topluma karşı çıkarak yükselmiyor.
Herkes boyun eğerek birisinin himayesine girerek, kulluk ederek yükseliyor. Kimse kendi hesabına düşünmüyor. Düşünürse, korkuyor Herkes olsa olsa kendi hesabına kulluk ediyor.
Ahlakla ahlaksızlık arasındaki çizgi nerededir? Bilmiyorum!
Benim ruhumu ancak böyle coşku, şu güneşli gün, heyecan ve gerçekten bir şeyler yapmanın heyecanı doyurabilir.
Yaşıyor ve görüyorum!
Bu hayatta bir şeyler yapmalı. Onu doldurmalı. Her şeyin ötesine geçmeli… Bir şeyler yapmalı. Bu yaptıklarını insan başkalarına duyurmalı…
Bu hayatta bir şey yapmalı. Onu doldurmalı. Her şeyin ötesine geçmeli. Bir şeyler yapmalı… Sıradan bir hayat istemiyorum ben.
Bu hayatta bir şeyler yapmalı. Onu doldurmalı. Her şeyin ötesine geçmeli.. Bir şeyler yapmalı.Bu yaptıklarını insan başkalarına duyurmalı..Sıradan bir hayat istemiyorum ben!
Evet her şey bayağı, çirkin, ikiyüzlü, adi! diye mırıldandı.
Abini anladığını söylüyorsun, ama anlamıyorsun. O ne istiyor? Hürriyet, serbestlik filan Sen de bunu düşünsene: Bir şey yap demiyorum! Düşün! Düşünürsen anlarsın! Hiç de korkunç değil. Sonra biz niye yaşıyoruz ki? Yalnızca ticaret için, para kazanmak için değil mi? Değil! Bir aile, bir ev, çocuklar Bunlar için! Ama hürriyetin olmadığı yerde bunlar da sınırlı. Her şey oradaki, Avrupa’daki gibi serbest olursa fena mı olur? Kadınlarımız köle gibi, ramazanda oruç tutmayan mahkemeye çıkarılır Hayır en kötüsü, en kötüsü şu: Bütün bu köhne kurallar ve gelenekler yüzünden ticaretle meşgul olanlar senin benim gibi Müslümanlar değil de, hep Ermeniler, Yahudiler, Rumlar. Bak ben bile tam Müslüman sayılmam! Sen tek başınasın!
Ben mutsuz bir insanım!
“Ya da, herkesin yaptığı gibi, başkasından aşırılmış bir düşüncesi var ki, doğru buluyorum. Demolins’e göre İngilizlerin üstünlüğünü, orada bireylerin, insanların daha özgür olmasında aramak lâzım. İşte bizde bu yok. Bizde öyle özgür, aklını kullanan, girişken insan yok! Bizde herkes köle, herkes boyun eğmek, toplumun içinde erimek, korkmak için yetiştiriliyor. Eğitim dedikleri şey hocanın dayağı, anneyle teyzenin saçma tehditleri. Din, korku, karanlık düşünceler, ezberlenmiş şeyler Sonunda boyun eğmekten başka bir şey öğrenmiyorlar. Kimse kendi çabasıyla, topluma karşı çıkarak yükselmiyor. Herkes boyun eğerek, birisinin himayesine girerek, kulluk ederek yükseliyor. Kimse kendi hesabına düşünmüyor. Düşünürse, korkuyor Herkes olsa olsa kendi hesabına kulluk ediyor. Demolins’e göre merkeziyetçi devletlerde bu insanların ”
Bu çirkin ve iğrenç dünyada ancak aptallar mutlu olabilir.
Avrupa’da gördüm, oradakiler oturuyor yazıyorlar. Kitap oluyor, gazetelerde tefrika ediliyor. Ama burada ? Tek kelime yazsam zülfüyara dokunur. Başım belaya girer.
Kimse kimseyi ciddiye almıyordu. Kelimelerin hiçbir değeri yoktu.
ölmek istemiyorum, yaşamak, her şeyin sonunda nereye varacağını görmek istiyorum.
Ben ne olmak istemediğimi biliyorum, ama ne olmak istediğimi bilmiyorum!
İnsanın başka bir özelliği olmayınca başkaları ondan öyle söz eder: İyi insan.
İdealizm iyi bir şeydir, ama bana kalırsa hayatta elle tutulur bir şey yapmak daha iyi bir şeydir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir