İçeriğe geç

Cesur Yeni Dünyayı Ziyaret Kitap Alıntıları – Aldous Huxley

Aldous Huxley kitaplarından Cesur Yeni Dünyayı Ziyaret kitap alıntıları sizlerle…

Cesur Yeni Dünyayı Ziyaret Kitap Alıntıları

.. ”En sonunda, ” der Dostoyevski’nin meselindeki Engizisyon Mahkemesi Başkanı, ” en sonunda özgürlüklerini ayaklarımızın altına serecek ve,’Bizi kendinize köle yapın ,ama karnımızı doyurun,’diyecekler
bize. ”
Çoğu genç insan,doğrudur,özgürlüğe değer vermiyor gibi.Ama içimizden bazıları hâlâ özgürlük olmadan insanların tam olarak insan olamayacağına,dolayısıyla da özgürlüğün sonsuz değerli olduğuna inanmaktadır.
“Bugünkü Batı toplumumuz, maddi, entelektüel ve politik ilerlemesine rağmen, gitgide zihin sağlığından uzaklaşıyor ve bireydeki iç güvenliği, mutluluğu, aklı ve sevme kapasitesini baltalamaya yöneliyor; bireyi, insanlık başarısızlığının bedelini, gitgide artan zihinsel hastalıkla, iş ve sözde hazza yönelik delice bir dürtünün altına gizlenmiş umutsuzlukla ödeyen bir otomata çevirmeye yöneliyor.”
Politika ve teoloji düzeyinde güzellik, saçmalık ve zorbalıkla uyumludur, iyi ki de öyle; çünkü eğer saçmalık ve zorbalıkla uyumlu olmasaydı, dünyada değerli çok az sanat eseri olurdu. Resim, heykel ve mimarinin başyapıtları dinsel ya da politik propoganda olarak, bir ilahın, hükümet ya da ruhban sınıfının daha yüce şanı için üretilmiştir. Ama kralların ve rahiplerin çoğu zorbaydı ve tüm dinler batıl inançlarla delik deşikti. Deha zorbalığın uşağıydı ve sanat yerel inancın meziyetlerinin çığırtkanlığını yapıyordu. Zaman, iyi sanatı kötü metafizikten ayırır.
Hepimizin bildiği üzere özgürlük, sürekli savaş halinde olan, hatta savaş hazırlığı halinde olan bir ülkede boy atamaz. Sürekli kriz, herkesin ve her şeyin merkezi yönetiminin aracıları tarafından sürekli denetilmesini haklı gösterir. Nüfus aşırılığının, komünist himayede diktatörlüğün neredeyse kaçınılmaz hale geldiği bir genel durum ürettiği bir dünyada da tek bekleyebileceğimiz şey sürekli krizdir.
Belki de özgürlüğü şu anda tehdit eden güçler uzun süre direnilmeyecek kadar güçlüdür. Yine de onlara direnmek icin elimizden geleni yapmak görevimiz..
Din demişti Karl Marx, halkın afyonudur. Cesur yeni Dünya’ da bu terse çevrilmiştir. Afyon daha doğrusu soma (cesur yeni dünyada mutluluk verici madde) halkın diniydi. Din gibi uyuşturucunun da teselli ve telafi etme gücü vardı, daha iyi olan başka bir dünyanın hayallerini hatıra getirir, umut verir, inancı güçlendirip iyiliği ödüllendirdi.
Artan nüfus ve ilerleyen teknoloji; yöneticilerin elinde toplanan iktidarın oranında bir artışa ve buna karşılık seçmenlerin uyguladığı kontrolün oranında bir düşüşe, bu düşüşe eşlik edercesine kamunun demokratik süreçlere saygısında bir azalışa yol açtı.
Ama kitleler her zaman için aktif biçimde saldırgan olanın haklı olduğu na inanırlar
Eğer bir ulus hem cahilse hem de özgür olmayı umuyorsa, diyordu Jefferson hiç olmayan ve olmayacak bir şeyi ummaktadır Bilgisiz halk güvende olamaz. basının özgür olduğu her insanin okuyabilidigi yerde, herkes güvendedir.
sonuçta dünya bir sefalet yeridir.
Cumhuriyetçi veya meşruti monarşik geleneğin zayıf olduğu yerlerde, anayasaların en iyisi bile ihtiraslı politikacıları iktidarın ayartmalarına seve seve kapılmaktan alıkoymaz
Eğer bir ulus hem cahilse hem de özgür olmayı umuyorsa, hiç olmayan ve olmayacak bir şeyi ummaktadır
Demokrasinin hayatta kalması, çok sayıdaki insanın yeterli miktarda bilginin ışığında gerçekçi seçimler yapabilmesine bağlıdır.
Zaman, iyi sanatı kötü metafizikten ayırır. Bu ayrımı, her şey olup bittikten sonra değil, gerçekleşir­ken yapmayı öğrenebilir miyiz işte mesele bu
Ama hayat kısadır, bilgiyse sonsuz: kimsenin her şeye zamanı yok.
Bu arada hâlâ dünya üzerinde özgürlük kalmış durumda. Çoğu genç insan, doğrudur, özgürlüğe değer vermiyor gibi. Ama içimizden bazıları hâlâ özgürlük olmadan insanların tam olarak insan olamayacağına, dolayısıyla da özgürlüğün sonsuz değerli olduğuna inanmaktadır.
Günde üç kez düzenli şekilde ve bolca ekmek verilirse, çoğu insan sadece ekmekle yaşamaya tamamen razı olacaktır.
Özgürlük tehdit altındadır ve özgürlük için eğitime acilen ihtiyaç var.
Modern savaşın baskısı altında süresiz ayakta durabilenler ruh hastalarıdır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Demokrasinin hayatta kalması, çok sayıdaki insanın yeterli miktarda bilginin ışığında gerçekçi seçimler yapabilmesine bağlıdır.
Felsefe bize apaçık görünen şeyler hakkında kuşku duymayı öğretir. Propaganda ise, yargımızı ertelemenin ya da kuşku duymanın akla yatkın olduğu konuları ”apaçık ” kabul etmeyi öğretir bize.
”Her etkileyici propaganda, bir iki yalın gerekliliğe hasredilmeli ve sonra bir iki basmakalıp formülle ifade edilmelidir. Bu basmakalıp formüller sürekli tekrarlanmalıdır, çünkü sadece sürekli tekrar, bir fikri bir kalabalığın hafızasına işlemekte başarılır olur. ”
Yazar, aklı başında haliyle tek başına oturan bireylere seslenir. Konuşmacı ise, sürü zehriyle iyice doyurulmuş bireyler kitlesine.
Bugün zihin kontrol sanatı bir bilim olma yolunda. Bu bilim uygulamacıları ne yaptıklarını ve niçin yaptıklarını biliyorlar.
Bugünün diktatörleri, propagandalarında, daha çok tekrarlama, bastırma ve akılcılaştırmaya bel bağlamış durumdalar.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
”Doğruluğun sınırları içinde, basın soylu bir kurumdur, bilimin ve sivil özgürlüğün eşit ölçüde dostudur. ”
Dünyanın en iyi niyetiyle bile, her zaman tamamen doğru, tutarlı biçimde de akılcı olamayız.
Akıl ve doğruluğa cevap verme gücü hepimizde vardır. Fakat ne yazık ki, akıldışı ve yanlışlığa cevap verme eğilimi de hepimizde var.
İd ve Bilinçdışı’na rağmen, bölgesel nevroz ve düşük IQ’nun yaygınlığına rağmen, çoğu erkek ve kadın, kendi kaderlerinin yönetimi konusunda güvenilebilecek kadar makul ve mazbuttur.
İnsanlar, on sekizinci yüzyılın iyimserlerinin farz ettiği kadar akılcı ve adil değil.
Heyhat, daha yüksek eğitim illa ki daha yüksek erdemin ya da daha yüksek politik bilgeliğin garantisi değildir.
Araçlar amaçlardan üstün tutulduğunda neler olduğunu da Hitler ve Stalin açıkça göstermiştir.
Söylemek bile gereksiz, ideal hiçbir zaman aslında gerçekletirilemez.
Uygarlık, başka şeylerin yanı sıra, ilkel sürülerin, sosyal böceklerin organik topluluklarının kaba ve mekanik bir benzerine dönüşmesi sürecidir.
Verimlilik çıkarları uğruna ya da bir politik veya dinsel dogma adına insan bireyini standartlaştırmaya soyunan her kültür, insanın biyolojik doğasına karşı bir vahşet işlemektedir.
Şimdiye dek hiç bu kadar çok insan bu kadar az insan tarafından böyle manipüle edilmemiştir.
Toplu üretim daha verimli hale getirildikçe, gitgide daha karmaşık ve pahalı olmaya yönelmektedir.
Ama eşyanın tabiatı öyledir ki, bu dünyada hiç kimse hiçbir şeyi bedelini ödemeden alamaz.
Halkın beşte dördünün günde 2000 kaloriden az aldığı ve beşte birinin yeterli beslendiği az gelişmiş ve aşırı nüfuslu bir ülkede, demokratik kurumlar kendiliğinden gelişir mi?
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, ürememiz konusunda sistemli hiçbir şey yapmıyoruz; ama rasgele ve düzensiz ürememizle de sadece gezegenimizin nüfusunu aşırılaştırmıyoruz, öyle görünüyor ki, daha çok insanın biyolojik olarak daha düşük kaliteli olmasını da kesinleştiriyoruz.
Bütün diktatörlükler aynı biçimde gelişmez.
Fazla gelen birkaç insanın Mars’a gönderilmesinin, kendi gezegenimizde artan nüfus baskısı sorununun çözümünde bir etkisi olmayacaktır.
Dünyanın geri kalanın bireyler için özgürlük çoktan yok olmuş durumda ya da açıkça yok olmak üzere.
1931’de yapılan kehanetler, gerçekleşeceklerini düşündüğüm tarihten çok daha erken gerçekleşiyor.
Ama hayat kısadır, bilgiyse sonsuz: kimsenin her şeye zamanı yok.
Kanatlarını kullanmak zorunda kalmadan geçimini en iyi şekilde sağlamanın yolunu öğrenmiş her kuş, kısa zamanda uçma ayrıcalığından feragat edecek ve sonsuza dek yerde kalacaktır.
Hastalığımızın birbiriyle işbirliği içinde olan birçok nedeni vardır ve ancak işbirliği içindeki birçok ilaçla tedavi edilebilir.
Sermaye, bir nüfusun temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra geriye kalan şeydir. Ama az gelişmiş ülkelerdeki insanların çoğunun temel ihtiyaçları hiçbir zaman tamamen karşılanmaz.
Verimlilik uğruna ya da politik veya dinsel dogma adına insan bireyini standartlaştırmaya soyunan her kültür, insanın biyolojik doğasına karşı bir vahşet işlemektedir.
Nüfus aşırılığı, ekonomik güvensizliğe ve toplumsal huzursuzluğa götürür.
Elverişli koşullarda, neredeyse herkes neredeyse her şeye çevrilebilir.
Karşıtlarla tartışılmamalıdır;onlara saldırmak, bağırmak, eğer çok can sıkarlarsa, onları tasfiye etmek gerekir. Ahlaken yufka yürekli olan entelektüel böyle bir şey karşısında şaşkınlığa uğrar. Ama kitleler her zaman için aktif biçimde saldırgan olanın haklı olduğu na inananlar.
Basın, radyo ve sinema demokrasinin hayatta kalabilmesi için zorunludur. Öbür şekilde kullandıklarında, diktatörün cephaneliğindeki en güçlü silahtır
Eğer politikacılar ve seçmenleri, her zaman, kendileri­nin ve ülkelerinin uzun erimli öz-çıkarlarını geliştirecek biçimde hareket etseydiler, bu dünya bir yeryüzü cenneti olurdu.
Eğer bir ulus hem cahilse hem de özgür olmayı umuyorsa, hiç olmayan ve olmayacak bir şeyi ummak­tadır. Bilgisiz halk güvende olmaz. Basının özgür olduğu, her insanın okuyabildiği yerde, herkes güvendedir.
Heyhat, daha yüksek eğitim illa daha yüksek erdemin ya da daha yüksek politik bilgeliğin garantisi değildir.
Evrimin akışı içinde doğa, her bireyin bir diğerinden farklı olduğunu anlamak için sonsuz zahmete girmiştir. Fiziksel ve zihinsel olarak her birimiz birici­ğiz. Verimlilik çıkarları uğruna ya da bir politik veya dinsel dog­ma adına insan bireyini standartlaştırmaya soyunan her kültür, insanın biyolojik doğasına karşı bir vahşet işlemektedir.
Şimdiye dek hiç bu kadar çok insan bu kadar az insan tarafından böyle manipü­le edilmemiştir.
Ama iktidarın doğası öyledir ki, onu istemeyip de ona maruz kalanlar bile, daha fazlasını elde etmekten haz duymaya eğilimlidir.
İnsan kitleleri söz konusu olduğu sürece, önümüzdeki çağ, Uzay Çağı değil, Aşırı Nüfus Çağı ola­caktır.
İstenme­yen davranışın cezalandırılması yoluyla kontrol, uzun vadede, istenen davranışın ödülle pekiştirilmesi yoluyla kontrolden da­ha az etkilidir ve korku yoluyla yönetmek, çevrenin, düşüncele­rin ve tek tek erkeklerin, kadınların, çocukların duygularının şiddetsiz manipülasyonu yoluyla yönetmekten, bir bütün ola­rak, daha az işe yaramaktadır.
Ama hayat kısadır ve bilgi sonsuz: kimsenin her şey için zama­nı yok.
İnsan kitleleri söz konusu olduğu sürece, önümüzdeki çağ. Uzay Çağı değil, Aşırı Nüfus Çağı olacaktır.
Düzenliliğin güzelliği, despotizmin bir gerekçesi olarak kullanılmaktadır.
Düzenleme İsteği’nin gerçekten en tehlikeli olduğu alan, toplumsal alan, politika ve ekonomi dünyasıdır.
Verimlilik uğruna ya da politik veya dinsel dogma adına insan bireyini standartlaştırmaya soyunan her kültür, insanın biyolojik doğasına karşı bir vahşet işlemektedir.
Sermaye, bir nüfusun temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra geriye kalan şeydir. Ama az gelişmiş ülkelerdeki insanların çoğunun temel ihtiyaçları hiçbir zaman tamamen karşılanmaz.
İnsan kitleleri söz konusu olduğu sürece, önümüzdeki çağ, Uzay Çağı değil, Aşırı Nüfus Çağı olacaktır.
Sorun, bir kez daha , mutlu orta yı bulmaktadır.
Kanatlarıni kullanmak zorunda kalmadan geçimini iyi sekilde sağlamanin yolunu ögrenmis her kuş, kısa zamanda uçma ayrıcalıgından feragat edecek ve sonsuza dek yerde kalacaktir. Benzer bir sey insanlar icin de dogru. Günde üc kez duzenli bir sekilde ekmek verilirse, coğu insan sadece ekmekle yasamaya tamamen razi olur.
Insan sayısının yıllık artışı düşürülmelidir. Ama nasıl? Iki seceneğimiz var; bir yanda kıtlık, SALGIN ve savaş, diğer yanda doğum kontrolu.
Özgürlük tehdit altindadır ve özgürlük için eğitime acilen ihtiyaç vardir.
Bu dunyada kimse hiçbir seyi bedelini odemeden alamaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir