İçeriğe geç

Cennetin Kapıları 1492 Kitap Alıntıları – Beyazıt Akman

Beyazıt Akman kitaplarından Cennetin Kapıları 1492 kitap alıntıları sizlerle…

Cennetin Kapıları 1492 Kitap Alıntıları

Hayat, kitapları sırtında bir yük gibi taşıyan hamallarla dolu.
Hiçbir şey rastlantı değildir.
Bismillahirrahmanirrahim
Besmele, nimet bahçelerine giden yoldur.
– Tanrıyı hâlâ bulamadın mı sen?
– Biz onu her gün, her saat yeniden bulur, yeniden şükrederiz. Yerdeki otların yeşilinde, gökyüzünün mavisinde, toprağın siyahlığında onu tekrar tekrar görürüz. Kuşların cıvıltısında, tavşanların sıçrayışında, kartalların kanatlarında buluruz biz Tanrı’yı.
korktuğundan değil de insanlara laf anlatmaktan bıktığı için..
– Ben bir şey görmüyorum
– Bakmasını bilmiyorsun
Haksızlık yapmaktansa haksızlığa katlanmak yeğdir.
Rabbinize tövbe edin ve nefislerinizi öldürün.
(Bakara 54)
İslamiyet herkese adalet ve merhametle hükmetmeyi emrediyordu.
Büyük yenilgiler de büyük zaferler kadar önemlidir. Yeter ki insan vakarı elden bırakmasın.
Latincede Aben-Rüsd diye telaffuz edilen bir ismin üç asırda Averroes’e dönmesini pek yadırgamamalı fakat ilk başta bu isimlerin farklı filozoflar olduğunu sanmıştım. Elimden geçen pek çok yasaklı kitapta; Arapça, İbranice ve Latincede; hem elyazmalarında hem de şeytanın semeni baskı aletinden çıkan kitaplarda bu ismin en az yirmi çeşidini gördüm ve bunların hepsinin aynı kişi olduğunu anlamam için epeyi bir zaman geçti: Filius Rosadis, İbn-Rusid, Ben Raxid, Ibn-Ros-din, Ibn-Rushchoold, Den Resched, Aben-Rassad, Aben-Rois, Avenrosdy, Adveryos, Benroist ve daha niceleri (İBN RÜŞD)
“Benimkine eşdeğer yenilgi mi var?!” diye cevapladı Boabdil içini çekerek.
Kolombus son bir inatla, “Bir düşünün Sultanım!” Dedi.
“Eğer başarılı olursak hiçbir krala nasip olmayacak topraklar sizin olacak. Yeryüzünün en büyük sultanı siz olacaksınız!”
Bayezid soğukkanlılıkla cevap verdi:
“Bir kralın büyüklüğü yönettiği toprakların genişliği ve büyüklüğüyle ölçülmez; hüküm sürdüğü topraklarda adaleti ve liyakatiyle ölçülür! Bir el parçası kadar toprağa adil hükmeden imparator, dünyaya zulmeden kraldan daha büyüktür!”
Hayat, kitapları sırtında bir yük gibi taşıyan hamallarla dolu.
Faşizme hastalık demem sizi şaşırtmasın. Osmanlı’daki imparatorluk kültürünün altını oyan, çok kültürlülüğe karşı dinamitini fitilleyen, sömürgeci İngiliz ve Fransızların akıllı bir oyunuydu benim karşı çıktığım milliyetçilik. Yoksa vatan sevgisi temelli milliyetçilik kutsaldır, Türklerin Türklüklerini savunmalarından daha doğal ne olabilir? Ama Osmanlıların başına gelen şey emperyalist Avrupalıların çok zeki bir oyunuydu. Asırlarca kardeşce yaşamış insanları birbirlerine düşürdüler. Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerin de sonunu aynı şekilde hazırladılar ve oraları hiç dinmeyen bir kan gölüne çevirdiler.

İnsanın içinde bulunduğu şartlar ve koşullar ne olursa olsun sürekli aynı gerçeğin peşinde olabilmesi ne büyük bir nimet. Hiçbir zaman doğrudan şaşmamak! Mevki ya da statüye aldırmadan, gelip geçici heveslere kapılmadan, maddenin aldatıcı duasına kanmadan, kayaların ortasında ya da Kuştüyü yastıklarda bir kulübe ya da altın ve yakutlarla kaplı bir sarayda, sürekli ama sürekli aynı inançla, aynı istikamete yürümek. Bir pusula olabilmek!

Pusula, kendi istikametini bulduğunda diğer yönleri de rahatlıkla tanımlayabiliyor. Güneyi kuzeyden, doğuyu batıdan ayırabiliyor. İnsanoğlu da hakikatten ayrılmadığı zaman doğruyu yanlıştan ayırt edebiliyor. Halbuki sisli havalarda, dumanlı ufuklarda, yolculuk etmek, insanın gideceği yönü belirleyebilmesi ne kadar da zor. Peki pusula bunu nasıl yapıyor? Çünkü iğne kendini özünü biliyor ve onu arıyor. Mıknatıs kuzeye ait olduğunu ve oradan geldiğini hiçbir zaman unutmuyor. Hava ne kadar sisli, görüş ne kadar kapalı olursa olsun pusula kuzeyi hissediyor, biliyor, onunla bir oluyor.

İnsan da geldiği yeri, özünü, varlığını bilirse gideceği yeri de rahatlıkla görebiliyor. Gözün görmediğini, kulağın duymadığını ruh biliyor, kalp hissediyor. Eğer ruh ve kalp geldikleri yeri unuturlarsa o zaman beden de kayboluyor, şaşırıyor, bocalıyor işte bu yüzden yolunu bulması gereken insan önce kendini bilmeli. İstikameti bilmek; kendini bilmekle; kendini bilmek, yeryüzünü ve evreni anlamakla başlıyor.

Piri Reis

İnsanın içinde bulunduğu şartlar ve koşullar ne olursa olsun sürekli aynı gerçeğin peşinde olabilmesi ne büyük bir nimet olsa gerek.
Önce Endülüs,sonra da Osmanlı olmasaydı bugün Yahudilik olmazdı.Yahudilerin hatırlamaları gereken şey, bugünkü varlıklarını müslümanlara borçlu olduklarıdır!
Bismillahirrahmanirrahim
Besmele, nimet bahçelerine giden yoldur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir