Cengiz Aytmatov kitaplarından Cemile – Sultanmurat kitap alıntıları sizlerle…
Cemile – Sultanmurat Kitap Alıntıları
Bir insan kendini gösterecek birşey yapmazsa, yavaş yavaş unutulur gider.
Avıla varıncaya kadar ağzımızı açıp tek kelime konuşmadık. Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez
Evet, aşk benzetmişti onları birbirlerine.
Felaket acısı insanları küçültür.
Çünkü bir insanın büyüklüğü, değeri, yakınları tarafından en çok onu yitirdikleri zaman anlaşılırdı.
Uff! Aşk mektubu yazmak ne zor şeymiş! İnsan söylemek istediklerini yazamıyordu. Hem, zihninden geçen her şeyi yazacak olsa, kâğıt mı yeterdi?
İnsan her şeyi önceden bilemez.
Yine o gün yaklaşmakta, her şey o güne doğru koşmaktaydı
Sizinkiler erdemli görünüp saman altından su yürütürler. Kokmuş yumurtalar da hep böylelerinden çıkar. Dıştan bakınca bembeyaz, ama içi burnunuzun direğini kırar!
Git Cemile, git! Hiç pişman olma, sen mutluluğunu en sarp yollarda yürüyerek buldun!..
Varsın Danyar’ın kaputu eski, pabuçları delik olsun! Ondaki ruh zenginliğinin bizim hiçbirimizde bulunmadığını çok iyi biliyordum ben.
Hayat niçin bu kadar karmaşık, bu kadar anlaşılmaz? diye soruyordum kendime.
İnsanların savaşa gitmek için düştükleri yollarda acılar, acı yakarışlar kalıyordu
Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimelerde her şeyi anlatmaya yetmez
Birden her şey aydınlandı kafamda. Bazılarını kuşkulandıran, bazılarının alaya almalarına sebep olan o yabaniliğin, o tuhaflığın sebebini, onun bir hayal adamı, yalnızlığı, suskunluğu seven bir insan oluşunun sebebini, şimdi çok iyi anlıyordum. Akşam vakitlerini niçin Nöbet Tepesi’nde geçirdiğini, bütün gece çay kenarında yapayalnız durduğunu, başkalarının işitemediği seslere niçin hep kulak kabarttığını, bazen birdenbire gözlerinin niçin parladığını, kaşlarını yukarı kaldırdığını anlıyordum şimdi: Danyar âşıktı. Denizler kadar derindi onun aşkı. Bunu iyice seziyordum, ama başkalarının aşkına hiç benzemiyordu. Çok büyük bir aşktı bu. Hayat aşığı, toprak aşığı, tabiat aşığı idi. Bu aşkını içinde saklıyor ve türkülerde duyup yaşıyordu. İlgisiz bir insan, aşık olmayan bir insan, sesi ne kadar güzel olursa olsun, böyle şarkı böyle türkü söylemeyez.
-Hey Danyar, sen hiç âşık oldun mu?
Böyle dedi ve gülmeye başladı.
Danyar soruya cevap vermiyor ve susuyordu. Cemile de sustu.
Birine türkü söyletmenin iyi bir yolu bu diye düşündüm ve güldüm.
Böyle dedi ve gülmeye başladı.
Danyar soruya cevap vermiyor ve susuyordu. Cemile de sustu.
Birine türkü söyletmenin iyi bir yolu bu diye düşündüm ve güldüm.
Serin havada yol almak, atların dalgalı bellerini seyretmek, Ağustos gecesini dinlemek ve kokularını içine çekmek, çok büyük zevk verir insana!
Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ama ellerinden bir şey gelmediğini, gidenin geri gelmeyeceğini anlayıp susmak daha korkunçtur.Bu suskunlukta en karanlık düşünceler gelir insanın aklına.
Yakarmak, ağlamak bir reddediş, bir başkaldırmadır.
Bir insanın büyüklüğü, değeri, yakınları tarafından en çok onu yitirdikleri zaman anlaşılırdı.
Bu her zaman böyle olmuştur.
Böyle olacaktır
Bu her zaman böyle olmuştur.
Böyle olacaktır
Göz korkaktır, el korkusuz
Bu sonsuz mavilerde uçan gök güvercin
Sen de kanadın kanadımda uçan eşimsin.
Daha büyük mutluluk yoktur dünyada
Sevdiğiyle yan yana, hep yan yana uçmaktan.
Sen de kanadın kanadımda uçan eşimsin.
Daha büyük mutluluk yoktur dünyada
Sevdiğiyle yan yana, hep yan yana uçmaktan.
Savaştan önce ölen her şey başka bir dünyaya ait idi.Savaş öncesi bir zaman olmamıştı, o zaman yaşanmamıştı sanki
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Eğer insan için mutluluk geçmişte ya da gelecekte değil de yalnız yaşanan zamanda varsa, işte o gün, o yolculukta Sultanmurat bunu tam olarak duyuyordu
Savaşın öyle laf olsun diye anlatılacak bir konu olmadığını, uyumak için bir peri masalı dinler gibi dinlenemeyeceğini çok açık bir şekilde anlatmış oluyordu.
Savaşın öyle laf olsun diye anlatılacak bir konu olmadığını, uyumak için bir peri masalı dinler gibi dinlenemeyeceğini çok açık bir şekilde anlatmış oluyordu.
Doğruyu insanların yüzüne karşı söylemeyi sever.Böylesi dedikodu yapmaktan, dolaylı ve iğneli sözler söylemekten iyidir.
Göğsünü gittikçe sıkan bir top gibiydi yüreği
Korkulurdu insandan.
Düşleri yıkılmış, paramparça olmuştu.
Kimbilir, belki uyumuyordu da onu düşünüyordu. Çünkü onlar “bir”diler. O demek, kendisi demekti.
Gözleri açıktı ve karanlığa bakıyordu. Çok şey düşünüyor, çok şey hatırlıyordu.
Savaşa giden insanlardan haber alamamak korkunç birşeydir.
Ter dökmeden buğday alınmaz!
Dayanacağız, başka çaremiz yok.
Kar kokusu vardı havada. Önce seyrek kar taneleri uçuşmaya başladı. Demek ki kış, kendine ait günleri öyle kolay bırakıp gitmiyor, veda etmeden önce kendini bir kez daha hissettirmek istiyordu.
Ama, felâketin en büyüğü savaştı.
Ama ellerinden birşey gelmediğini, gidenin geri gelmeyeceğini anlayıp susmak daha korkunçtur. Bu suskunlukta en karanlık düşünceler gelir insanın aklına.
Yakarmak, ağlamak bir reddediş, bir başkaldırmadır.
Derin düşünceler içinde yüzüyor gibiydi.
Yeryüzünde yine o görkemli kış, yine o görkemli sessizlik vardı.
Hem, zihninden geçen herşeyi yazacak olsa, kâğıt mı yeterdi?
Göz korkaktır, el korkusuz.
Ne kadar çok düşünse, onu nasıl aklından çıkaramadığını anlatmak arzusuda o kadar artıyordu.
Ben sonsuz mavilerde uçan gök güvercin
Sen de kanadın kanadımda uçan eşimsin..
Sen de kanadın kanadımda uçan eşimsin..
Gökyüzü berraktı, uzaklarda karlı yüce dağların beyazlığı göz kamaştırıyordu.
Doğanın bütün güçleri durgun ve tam bir uyum içindeydi.
Yazacak birşey bulamadığı için değil, aksine, herşeyi birden anlatmak istediği için yazamıyordu.
Suya atılan taşların oluşturduğu halkalar gibi dağılıp gidiyordu düşünceleri.
O günlerde içinde bulunduğu bu duruma ne ad vereceğini henüz pek bilemiyordu. Bu, olsa olsa, başkalarından duyduğu ve kitaplardan okuduğu “aşk” denen şeydi.
Yalnızlık ve özlem acısı okunuyordu gözlerinde.
Ufacık bir umuttu onun istediği.
Bir sevinç dalgası kapladı vücudunu. Onu sarmalayıp, kucaklayıp aldı götürdü
Sanki kış bir kuytuya sinmiş, sıra güneşin ışıtmasına gelmişti.
Sorumlu olmak demek, görevi başarmak demektir.
Çiftçi için her zaman bir risk vardır, ama umudu da hiç tükenmez.
Yeryüzündeki herşeyi diriltiyor, harekete geçiriyordu ısı ve ışık
Hiç pişman olma, sen mutluluğunu en sarp yollarda yürüyerek buldun! ”
Bilmediğim zamanlardan beri seni sevmiş, seni beklemişim ben.
“Hayat niçin bu kadar karmaşık, bu kadar anlaşılmaz?”
Bugün bile kendime sık sık sorarım: Aşk da bir ilham mıdır? Ressamın, şairin ilhamı gibi bir ilham mıdır?
Sevgiler saçan yüzü, berrak ruhunun aynasıydı.
İnsan herşeyi anlatamaz, zaten kelimeler de herşeyi anlatmaya yetmez
Çok büyük bir aşktı bu. Hayat aşığı, toprak aşığı, tabiat aşığı idi.
Üzül, ama bunu belli etme, içinde sakla!
Önemli olan, her mektubun hasretle beklenmesi, bir sevinç kaynağı olmasıydı.
Sizinkiler erdemli görünüp saman altından su yürütürler.
İzler uzaklaştıkça silikleşiyorlar.
Yüreğimin yarısını orada bırakmışım
Hiç pişman olma, sen mutluluğunu en sarp yollarda yürüyerek buldun!
Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez
“Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez ”