İçeriğe geç

Cavidname Kitap Alıntıları – Muhammed İkbal

Muhammed İkbal kitaplarından Cavidname kitap alıntıları sizlerle…

Cavidname Kitap Alıntıları

Akla ölmek ne? dedim ki: Fikri terk!
Kalpte ölmek der; dedim ki Zikri terk!

#CihanDost

1009 Göğün altında niçin fakr ve yoksulluk var?
Rabbe ait olana bizim’ dediği için !

1010 Su ve topraktan çıkan kul kendi şişesini kendi tasıyla kırdı.

İnsan, dünyada vaki olan bütün felaketlerin mes’ulüdür; Allah’ın buyurduklarına değil, şeytanın iğasına kulak astığı için dünyayı bu duruma düşürmüştür.

Nietzsche’nin Übermensch” nazariyesi ile İkbal’in “İnsan-i Kâmil motifi arasında derin bir farklılık mevcuttur. Nietzsche’nin talep ettiği Übermensch” kendi kuvvetine dayanarak, kendi arzûlarına göre hareket eden, ilâhî bir kuvvete bağlı olmayan ve mes’ul olmayan bir varlıktır. Yani Allah’ın halifesi değildir. Bu derin mânâ farkına rağmen aralarında birleştikleri fikirler pek çoktur. İkisi de coşku ve hareketliliği öne çıkarmışlardır.
Dertsiz ömr olmaz, yaşanmış bir hayat,
Ateşin üstünde gezmektir hayat!
Ey kadınlar, anneler, hemşireler;
Bir güzellik ner’ye dek yapsın sefer?

Kim güzeldir dünyada mazlum demek
Hem güzel mazlum ve hem mahkum demek!

Dine vay, insanı koymuş uykuda,
Vay o din, atmış seni dalgınlığa!

Din sihir, efsûn mudur hem din nedir?
Hap mıdır, afyon mudur, bilmem nedir?

Bak resim emperyalizmden bahseder
Göz de kördür oysa görmek bahşeder!
Hem de emperyalizm, maksat nedir?
Sal nifâk, böl, parçalansın gâyedir!
Yine geçmiş, gelecek, ne ki var bakmalısın,
Yeni şeyler düşünüp sen, yeniden kalkmalısın!
Oydu seyyâh, yolcuyum ben, pek yeni,
Ben sabırsız, göz diler hep görmeyi

Söyledim hep: Güçsüzüm ben görmeye,
Cümle âlemler görünmezdir niye?

Aşk ki, satranç oynayan, biz taşlarız,
Doğru bak gör, Zühre etrafındayız.
İnsana sığmaz olan, âlem idi,
Sığmayan âlem de, bir âdem idi!
Akla ölmek ne? dedim ki: Fikri terk!
Kalpte ölmek der dedim ki: Zikri terk!
Ben dedim: Dost varsa sırlar saklama,
Gördüğün neymiş susan toprakta da?

Zühre’dir gördün, erirsin öyle mi?
Kalbi, Babil kuyusuna attın mı ki?

Kulun ibadeti, gözünü Hakk’a çevirmesi, Hakk’a yönelmesidir. Yaşaması ise kulun kendinde bulunan ilâhî emaneti hak etmesi, kendini kendinde perdesiz olarak görmesidir.
Mollanın nazarında Hakk’ı inkâr eden kâfirdir. Fakat bence kendinde bulunan ben i inkâr eden daha çok kâfirdir.
İlim çaba ile makamın bulur
Aşkın köşkü uykusuz gönül olur
İlim aşktan nasibini almadıkça
Görevin ne? Düşünceye sahne olmaktan başka
Sâmirî’nin büyüsüdür bu tiyatro sahnesi
Rûhu’l-Kuds’süz ilim büyücülük değil mi?
Bak resim emperyalizmden bahs eder,
Göz de kördür oysa, görmek bahşeder!

Hem de emperyalizim, maksat nedir?
Sal nifak, böl, parçalansın gayedir!

591 İNSANA SIĞAN, ÂLEMDİR: ÂLEME SIĞMAYAN, İNSANDIR!

İnsanın kıymet ve imkânları o kadar büyüktür ki o, bu âleme sığmaz; Hâlbuki o âlemleri araştıra araştıra görebilir, onları tamamen benimseyebilir. Çünkü kendisi, eski tasavvurlara göre, bir mikrokosmos, küçük bir âlemdir ki, kendi içinde büyük âlemin bütün mümkünatını, bütün teferruatını taşıyor. İkbal bu fikre, Mesnevî’de anlatılan bir hikâyeye dayanarak, Esrar-ı Hudî de (xıv) klâsik şeklini vermiştir: Peygamber Muhammed, çocukken bir defa kaybolmuş; telâşlanan dadısı Halime’yi teselli etmek için ilâhî bir nida gelmiş:
MERAK ETME, O, SENDEN KAYBOLMAYACAK;
BİLÂKİS, BÜTÜN DÜNYA ONDA KAYBOLACAKTIR!

Yani, hilâfet sıfatını en mükemmel şekilde gösteren insan-ı kâmil, bütün dünyadan daha geniştir.

yaşamak, kendini “ben” ile süslemektedir; yaşamak, kendi varlığına bir şehadet istemektir.
291 Şark, Hakkı görüp dünyayı görmemiştir,
Garp, dünyada kalıp Haktan kaçmıştır.

ikbal’in bu beyti haklı olarak çok şöhret bulmuştur. O, Garp ve Şarkın durumuna dair yaptığı tenkidlerin en kısa ve en vecizidir. Gerçekten meselenin nazik noktasına dokunuyor: Şark, yanlış anladığı bir mistisizmin uyutucu tesiri ve ağır, sabit bir ananenin yükü altında dünyadaki vazifesini unutmuş, Hint ârifleri gibi halvete çekilmiştir; Garp ise, son asrın tekniği yüzünden fazlasıyla maddîleşmiş, Allah’tan uzaklaşmıştır.

Bu, biraz şematik bir hüküm olabilir ama yine iki tarafın maruz kaldığı tehlikeyi gösteriyor: Şarkın, ilimden ve teknikten uzak kalan aşk rüyası; Garbın, aşk ve suzişi unutan teknokratisi. İkisi ancak, beraber çalışmak suretiyle bu hastalıklarının çaresini bulabilirler.

Fakrın dinamik mahiyeti şu satırlarda beyan edilmiştir:
Sizin İslâm anlayışınız, belki bambaşka bir şeydir; çünkü sizin için fakr ve ruhbaniyet aynı şeydir. Zahidin infiali, fakrın ruhuna tamamen zıttır; çünkü fakirin kayığı tamamen tufandır. Müslümanlar bu ruhanî sıfatı kaybettikleri için hem Salmanlıktan hem de Süleymanlıktan mahrum kalmışlardır.

Yani:
fakr denilen şey zühdle karıştırılmamalıdır; zühd dünyadan vazgeçip tam bir infiale getiren bir haldir (bu, ikbal’in, şahsî kanaatidir); fakr ise, insanı büyük hareketlere getiriyor. Müslüman dünyası ikisini karıştırmıştır; bunun için hem Salman-ı Pâk’in şahsiyetinde temsil edilen hakikî Müslüman ülküsün hem de Süleyman’da temessül eden dünyevî saltanatı kaybetmiştir. Bugünkü İslâm dünyasında ne iftihar edilmeğe lâyık olan bir fakr, ne de hükümdarların ihtişamı kalmıştır.

Fakr meselesine dair çok güzel malûmat Ritter’in Das Meer der Seele adlı büyük eserinde bulunmaktadır (bilhassa s. 107 f.)

Dünya insanoğlunun içine sığar da
İnsanoğlu bir türlü sığamaz bu dünyaya!
Cândadır aşk, gözde ki bakmak gibi
İçte, hem dışlarda, tek söz sahibi
Kalp hikayesi anlatılır mı hiç?
Dert ciğerden bile gizlenir!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Âlem renklerden oluşmuş ve renksizdir Hak
Âlem nedir? İnsan nedir? Nedir Hak?”
Ben faniyim beni ebedi yap! Beni topraktan kurtararak semavi yap!
Bana söz ve amelde istikrar ver, yol mukimdir ama, yürüyüş ver.
Şu söylediklerim başka bir alemden; bu kitap başka bir göktendir.
Ben bir deryayım, dalgalanmamak benim için bir hatadır. Benim derinliklerimi bilen nerededir?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dünya insanoğlunun içine sığar da
İnsanoğlu bir türlü sığamaz bu dünyaya!
Garplılar için akıl (kurnazlık) hayat prensibidir; Şarklılar için aşk kâinatın sırrıdır.
Biz tamamen, nur ve ateş soyluyuz
Ay, güneş, Cibril ve insanlar buyuz
Nerden öğrendin içinden yanmayı?
Söylemek, açmak, hatadır her sözü
Mollanın Cennet, hûri, mey, hem köle
Hürde Cennet, durmadan gezmek ile
Aşk, akıldan aldı, bir muhkem esâs
Aşk, akıl, bir yerde birlik olsa ya
Başka âlemlerde ressam olmada!
Cândadır aşk, gözde ki bakmak gibi
İçte, hem dışlarda, tek söz sahibi
Ummânım ben, dalgalanmazsam hata
İç yapım, anlar olan yok ortada!
Yaşamdır senin ölümün, insanlık için
Bekle de gör nedir akibetin?
Yıllarca dünyada her yeri gezdim
Zenginin gözünde pek yaş görmedim.
İnsan insana saygı gösterirse insandır.
Bilginin sonu yok olmak mı?
Yaşam ,yoklukta huzur bulmak mı?
Ey arayış derdi kendine verilmiş olan
Bahset biraz şiirin anlamından!
Kumru bir avuç kül, bülbül renk kafesi
Hey inleyiş ! Yanmış ciğerin nedir alameti?
Güzel yüzün ne ihtiyacı var süse, sürmeye.
Tecelli olmadan hayat derttir;
akıl mehcuriyet, din mecburiyettir.
İlim, düşünmekte makamını bulur
aşkın yuvası ise, uyumayan kalptir.
İblis’ten akıl, Adem’den aşk (M VI 1402).

İnsan, aklın zincirlerinden vazgeçip Mecnunun haline gelir ki, durmadan çöl ve dağlarda sevgili Leyla’sını aradı: bu sembol, mutasavvıflar tarafından sayısız defalar ilahi maşukunu arayan kalbin bir misali olarak kullanılmıştır.

Ölümden evvel, dünyevî hayatın şartları olan mekân ve zamandan kurtulan insan, dünyevî ölüme de artık önem vermeyecektir.
Günlerden olmayan gün ne güzeldir!
O gün ki, onun sabahının ne öğlesi ne akşamı var!

İnsan için, serili olmayan zamana erişmek en yüksek maksatlardan biridir. Aşık ve ârif, bir an için bu mutlak zamana kavuşabilir. Bergsonun intuition mefhumu, kalbin Mutlak Olanla temas edip bir ilham anında bütün hakikati birden tutması (bk.Enver s. 20) burada her türlü mistisizmin gayesiyle birleşiyor:

Büyük Alman mistik şairi Aengelus Silesius bunu bir beytinde pek isabetli beyan etmiştir:
lch selbst bin Ewigkeit, wenn ich die Zeit verlasse
Und mich in Gott und Gott in mich zusamenfasse,
(Zamanı terkederek kendimi Allah’ta, Allah’ı kendimde toplayınca ben kendim ebediyet olurum).

Bu an, İkbal’in, çok defa ileri sürdüğü bir hadîsteli ma’a Allah’ı vakt (Benim Allah’la bir vaktim var) şeklinde ifade edilmiştir (Bk. Zurvan bahsi, s. 48) bu vakitte insanla Allah arasında ne mekân ne zaman, ne melek bulunmaktadır. Şair, bütün hayatını değiştiren bu iç tecrübeye tekrar ve tekrar davet etmiştir: Niçin, kendi vaktinden gafil olarak oturuyorsun? Hesabı, sene ve aydan olmayan zamanı bul! (Peyam s. 219). Bu sözlerle, İkbal, Mevlânâ’nın tecrübelerine iştirak ediyor: Aşk yolunda şem’ gibi yanıyorum, bütün vakitlerim bir vakit oldu. (Çelebi 218); ve daha meşhur bir parçada, Mevlânâ insana, göze görünen bu dünyevî, zamana bağlı olan güneşten vazgeçip günleri olmayan can nuruna varmayı tavsiye etmiştir (M I 120). Böyle bir iç tecrübe, insanı bütün mahdut hâllerden yükseltiyor, onu mukadderatın illet rabıtasından uzaklaştırıyor, kendi takdirinin sahibi yapıyor, hattâ bir bakımdan onu ölümden kurtarıyor. Bu daimi Şimdinin mührünü taşıyan hayat, zamanı yendiği gibi ölümü de yenmiş oluyor, çünkü ölüm dediğimiz hâl, yine zamana bağlıdır.

Ölümden evvel, dünyevî hayatın şartları olan mekân ve zamandan kurtulan insan, dünyevî ölüme de artık önem vermeyecektir, (bk. Plessner Über die Beziehung der Zeit zum Tode Eranos xx, 394 f.)

Soma Sema (vücud hapishanedir)
eski yunan sözü
Ey köy ağası! Ver şu nükteye kulak
Rızkı ve mezarını al, toprağı bırak!
Dünya insanoğlunun içine sığar da
İnsanoğlu bir türlü sığamaz bu dünyaya!
Kendini açığa vurmaktır yaşam
Vuruş gücünü sınamaktır yaşam!
Kendi yazgısından habersiz olan kişinin
Toprağı yoldaş olamaz ruh ateşinin
Aşk, hem kıvılcımdır hem de külün kendisi
Ya güzelliğin usûlünce yaşa
Alçaklığın utancıyla öl veya
vücud diyor ki: yolun tozuna bak!
ruh diyor ki:alemin genişliğine bak!
Ey köy ağası! Ver şu nükteye kulak
Rızkı ve mezarını al, toprağı bırak!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir