İçeriğe geç

Canzoniere Kitap Alıntıları – Francesco Petrarca

Francesco Petrarca kitaplarından Canzoniere kitap alıntıları sizlerle…

Canzoniere Kitap Alıntıları

Acımasız yıldız …
altında doğdum ben,
ve acımasız beşikte yattım doğar doğmaz,
acımasız toprağa bastım sonra ayaklarımı…
Gözsüz görürüm ve dilim yok ve haykırırım…
Aşk beni hedef koydu oklara,
güneşteki kar, ateşteki mum gibi
Efendiler: bakın nasıl akıp gidiyor zaman
ve nasıl kaçıyor yaşam
ve nasıl ardımızda Ölüm.
kimin en çok yandaşı varsa,
onun çevresi sarılıdır en çok düşmanla.
Aşk parçalar yüreğimi, Talih yoksun bırakır
her avuntudan, bu yüzden budala zihnim
dertlenip ağlar; ve böyle sayısız dertle
yaşamam gerek mücadele ederek.
değişken üslup için, ağlayıp konuştuğum,
boş umutlar arasında ve boş elem,
aşkı yaşayarak bilenin olduğu yerde,
merhamet bulmayı umuyorum, yalnızca bağış değil.
Kalan kısa ömrümde
Ve ölümümde lütfet hazır olsun elin:
İyi bilirsin ki umudum yok başkasından.
beni öldüren ve yaşatan,
aynı anda dondurup beni, beni yakan.
işte böyle örter her can
tutkusunu karşıt örtüyle,
bir aydınlık, bir karanlık çehreyle.
Ah, neden böyle seyrek
veriyorsunuz bana hiç bıkmadığım şeyi?
ne var ki, kendinizi görmek esirgenmiş size,
ama ne zaman bana dönseniz,
bilirsiniz başkasında nesiniz siz.
Ey tepeler, ey vadiler, ey ırmaklar, ey ormanlar, ey kırlar,
ey tanıkları kaygılı ömrümün,
kaç kez işittiniz çağırdığımı Ölüm’ü!
Ve öyle tükendim ki birkaç yılda,
Zor tanıyorum kendimi:
Vazgeçtim bütün bildik hayatımdan.
Düş gören biri gibi
beliriyor sanki ölüm gözlerimin önünde
ve korumak istiyorum kendimi, ama yok silahım.
Kimse yoksa merhametle beni dinleyen,
saçmak niye semaya bunca sık duayı?
… yazgısına karşı
savaşamaz ve ondan saklanamaz insan.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yorgun değil benimle konuşmaktan düşüncelerim.
Zaman geçiyor ve saatler öyle hızlı
tamamlıyor ki yolculuğu,
yeterince vaktim yok
düşünmeye bile nasıl koştuğumu ölüme
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
yalnız onun için döndüm olduğum benden;
bakınca gözlerine yakından,
onun aşkı için giriştim
güç işlere erkenden,
öyle ki varırsam arzuladığım limana,
onun sayesinde uzun süre yaşamayı
umuyorum, başkaları beni ölü sanırken.”
Ben, gezgin, elemli ruh(hatırlıyorum)
derin vadiler boyunca, ıssız ve yabancı
ağladım yıllarca gem vurulmamış tutkuma,
ve daha sonra kurtulup o dertten
kavuştum gene yeryüzü bedenime,
sanırım orada daha çok acı çekmek için.
Dizginini gevşettim hüzünlü yaşların
ve bıraktım aksınlar diledikleri gibi
Doğrudan konuşmak yasaklanmıştı bana,
o yüzden haykırdım kağıtla ve mürekkeple
Neydi hissettiğim? İçimi yakıyor çünkü anısı.
Kaç kez açtım konuşmak için dudaklarımı,
sonra bağrımın ortasında kaldı sesim:
hangi ses çıkabilir bunca yükseğe?
Beni bütünüyle zırhsız buldu aşk.
en iyisi severek ölüp sessiz kalayım ben
Kalan kısa ömrümde
ve ölümümde lütfet hazır olsun elin:
iyi bilirsin ki umudum yok başkasından.
Doğa’ya uymak her şeyde en iyisi,
çünkü ona direnecek gücü zaman alır bizden.
Ve öyle tükendim ki birkaç yılda,
zor tanıyorum kendimi:
vazgeçtim bütün bildik hayatımdan.
Söyleyin ona,
çoktan yorulduğumu yaşamaktan.
Öl, mutluyken,
vakitli ölüm elem değil, sığınaktır çünkü
ve iyi ölebilen gecikmesin daha fazla.
Ne çok umudu alıp götürüyor rüzgâr!
Ölüm
öldüremezdi daha güzel bedeni.
Öyle çok acıyla yüklüyüm ki,
bir şey kalmıyor bana iç çekişler dışında.
Benim için ağlama, çünkü ebedi oldu
ölünce günlerim ve içteki ışığa
açtım kapar gibi olduğumda gözleri.
Çünkü arzu yaşıyor, umut ölmüş olsa da.
Gecikilen her an zararıma benim
ve kendimi daha ağır yük kılıyor bana.
Fırtına görüyorum limanda ve artık yorgun
dümencim ve kopmuş direkler ve ipler
ve sönmüş bir zamanlar baktığım güzel ışıklar.
Ey hayatımız, görünüşte öyle güzel olan
Nasıl yitiriyor bir günde
yıllarca büyük güçlükle kazanılanı!
Ama razıysa buna yazgı,
nasıl üzgün olmasın ruhum,
hep ıslak gözlerim ve yere eğilmiş yüzüm?
Geldi artık ölme vakti,
ve geciktim istemediğim kadar.
Anlamıyor musun
nasıl onursuzlukla geçiyor zaman?
Düşünüyorum ve düşüncede saldırıyor bana
kendime dair bir merhamet.
Hep yalnız bir yaşam aradım
kaçmak için bu sağır ve bulanık zihinlerden.
Hatırlamıyor musun o son akşamı,
yaşlı bırakıp gözlerini,
zamanın zorlamasıyla ayrıldığım?
Ölüm önce
en iyileri çalar ve bırakır kötüleri.
Bilmem savaş mı istesem barış mı Tanrı’dan,
kaybım ağır çünkü ve utancım acımasız.
Öfke, kısa süreli deliliktir.
Artık ona karşı nefret değil,
kendime merhamet arıyorum.
Biliyorsun neler çektim peşinden gelmek için, gene de bir dağdan ötekine çıkıp her gün, fark etmiyorsun beni, ben böyle bitkinken, yol da çok dik bana.
Artık ona karşı nefret değil,
kendime merhamet arıyorum.
Bilemiyorum nedir gözlerinde, bir anda
Geceyi aydınlatıp günü karartabilen,
balı acı, pelini tatlı kılan.
İşte bir bölümü yeni kuşkularımın:
hiç değer yaşıyor mu bende yoksa tükendi mi hepsi,
özgür mü ruhum yoksa esir mi ormanda?
Ruh istekli, ama ten bitkin.
Ve esef ediyorum kendime
bütün yakınmalarım için, öyle tatlı ki yazgım,
ağlayışım, iç çekişlerim ve ölümüm.
Çünkü iyi ölür, ölürken kederden kurtulabilen.
Şimdi kendi haykırışlarım acı veriyor bana.
Ömrümü geçiririm sanıyordum artık
geçirmiş olduğum gibi bu son yılları,
yeni çabalar, yeni düzenler olmadan.
Ah, yanıyorum ve inanmıyor bana insanlar,
daha doğrusu herkes inanıyor o güzelin dışında,
hepsinden üstün olan, tek inanmasını istediğim:
inanır gibi görünmüyor, ama görüyor gene de.
Yürekten ayrılır yorgun ruh
kendi yeryüzü cennetine gitmek için.
Şimdi olsun ne olacaksa: tek ben değilim yaşlanan.
Biliyorsun neler çektim peşinden gelmek için,
gene de bir dağdan ötekine çıkıp
her gün, fark etmiyorsun beni,
ben böyle bitkinken, yol da çok dik bana.
Çünkü gerçekten güçsüzdür ölemeyen kişi.
Büyük umutlara inanmaz çünkü talihsizler.
ve korkar ve umarım, ve yanarım ve bir buzum;
ve uçarım üzerinde semanın ve yatarım yerde;
ve hiçliği tutar ve tüm dünyayı kollarıma alırım.
Ey canlı ölüm, ey zevk veren zarar,
nasıl hükmediyorsun bana, ben razı değilsem eğer?
Aşk değilse, nedir peki benim hissettiğim?
Aşksa ama, Tanrı aşkına, nedir, nasıl bir şey?
İyiyse eğer, niçin bu acı, ölümcül etki?
Kötüyse eğer, neden böyle tatlı her elem?
İsteğimle yanıyorsam, neden bu ağlayış ve yakınma?
İstemiyorsam, yakınmanın ne yararı var?
ve gözyaşlarıyla yaşarım, ağlamaya doğmuşum.
Şimdi buradasınız; son ayrılığı düşünün,
çünkü ruh çıplak ve yalnız
gitmek zorunda o tehlikeli yola.
Efendiler: bakın nasıl akıp gidiyor zaman
ve nasıl kaçıyor yaşam
ve nasıl ardımızda Ölüm.
Ah, görüyorum kayıp düştüğünü elimden
elmastan değil, camdan her umudun
ve bütün düşüncelerimin kırıldığını orta yerinden.
Umudum yok tatlı günlerin geri geleceğinden,
beklediğim, kötüden betere gitmesi kalan ömrün,
ve çoktan yarısını geçmişim gittiğin yolun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir