İçeriğe geç

Çağdaş Küresel Medeniyet Kitap Alıntıları – Ş. Teoman Duralı

Ş. Teoman Duralı kitaplarından Çağdaş Küresel Medeniyet kitap alıntıları sizlerle…

Çağdaş Küresel Medeniyet Kitap Alıntıları

Çöllerde yahut kutba yakın yörelerde yaşayanlar, geçimlerini fırtınalı sulardan sağlayanlar ile dağlılar, zorlu coğrafyaların insanıdırlar. Bunların ortak paydası, gerek teoride gerekse uygulamada icâda yatkın olmalarıdır. Ayrıca, atılgan ve etkindirler. Bireysel girişime yer ayırmakla birlikte dayanışmacı ve savaşkandırlar. Eril ve ataerkildirler. Dini duyuşları ziyadesiyle keskinleşmiştir. Sıkı sıkıya bağlandıkları inanç manzûmeleri, onları, bedîî melekelerini bileyerek sanatta üstün seviyelere ulaşmalarını sağladığı gibi, dirençli, dirayetli, fakat aynı zamanda mutaassıp da kılmıştır.
Filosof, içine doğduğu toplumun adeta radarıdır. Ortalıkta ‘serseri mayın’ misali dolanan değerleri derleyip toparlar, ardından bunları aklın biçimlendirici potasında işleyerek sıkı dokunmuş sistem hâlinde toplumuna iade eder. Felsefileştirilmiş bu değerler, ahlak nizamı şeklinde, uzun vadede eğitim yoluyla topluma ‘yedirilir’. Bahse konu değerler, gündelik yaşayıştan tutun da zanaat, ticaret, askerlik ile siyaset seviyelerinden geçerek bilim, sanat ile din gibi, toplumun en yüce düzlemlerine dek yaygınlaşıp yerleşir; milletin caractéristique özellikleri hâlini alırlar.
Tarihin hiçbir devrinde haklı ile haksız günümüzde cereyan eden mücadeledeki kadar açık seçik biçimde ortaya çıkmamıştır. Hakim güç, aklın havsalanın alamayacağı derecede kuvvetli, kudretli ve zengindir. Yeryüzü beşeri ve tabii tekmil kaynaklarıyla ona teslim olmuş gözüküyor. Şimdimizden kaygılıyız; geleceğimizden ise endişe duyuyoruz. Olup bitenler, yüzbinlerce ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın infilakı değil, parmaklarımızın arasından kayıp giden insanlığımız ile onu barındırıp ihya eden dünyamızdır.
Tarihin hiçbir devrinde haklı ile haksız günümüzde cereyan eden mücadeledeki kadar açık seçik biçimde ortaya çıkmamıştır. Hakim güç, aklın havsalanın alamayacağı derecede kuvvetli, kudretli ve zengindir.
Yeryüzü, beşeri ve tabii tekmil kaynaklarıyla ona teslim olmuş gözüküyor.
Şimdimizden kaygılıyız; geleceğimizden ise, endişe duyuyoruz. Olup bitenler, yüzbinlerce ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın infilakı değil, parmaklarımızın arasından kayıp giden insanlığımız ile onu barındırıp ihya eden dünyamızdır
Mükemmelliğin de Mükemmeli ―‘Ekmel’―, başka bir deyimle, ‘Mükemmel’in
anaörneği Allahtır.
Kültürün üç esası vardır. Yaşamak için zorunlu ihtiyaçların karşılanması hüneri ki buna ZANAAT denir;ve Beşer’in hemcinsleri canlı ile cansız doğal çevresi ile kaçınılmazcasına kurduğu ilişkiler ağı ki bu da bize GELENEKLER VE GÖRENEKLERİ verir; ve Nihayet Yunanlıların Arkhe dedikleri esaslarında esası olan inançlar ki bunlar İslam terim dağarında İMAN diye geçer
Melek Hz. Yakub’a ” uhrevi ile beşeri varolanlarla mücadele etmiş olmandan ötürü, senin adın bundan böyle Yakup değil İsraildir. (Tanrının askeri) (Tekvin, 32/28)
İsrail milleti için Yahudi insanlık medeniyetine katkılarını temsil eden şan şeref taşıyan bir deyimdir. Hırıstıyanlarsa bunu, çoğunlukla, aşağılayıcı bir anlamda ve Ahdicedid bağlamında Hz. İsa’nın kendi halkından kendisine karşı çıkanlara yönelik kullanmışlardır.
Türkçede ” bilinmeyen ”, ‘tanınmayan’ anlamına gelen yabandan türetilmiş’ yabancı’dır. Yabancı, korkulan, bu yüzden de, tabiatıyla, istenmeyen, kaçınılan kimsedir.
Günümüzde insan türünün alttürlere yahut çeşitlere ayrıldığı savını destekleyecek açık seçik kanıtlar göstermek imkansızdır.
Bu sebeple, esas tanrıtanımazlar, evrende zorunlu düzenin bulunmadığını öne sürenlerdir.
Belli bir öğreti, belirli bir toplumu oluşturan yediden yetmişe her bireyin bütün eylemleri ile yaşantılarını tayin edip biçimliyorsa, ona ideoloji denir.
Bırakınız ne yaparlarsa yapsınlar şiarı, kalplerin mühürlenip ruhların kararacağı günlerin şaşmaz habercisiydi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ecce Homo
Elbette biliyorum aslımı esasımı:
Aynen alev .yamağa doymayan
Yana yana kendini bitiren
Neyi tutarsam, ışığı kesiveriyor:
Neyi bıraksam kömürleşiyor.
Ben muhakkak ki, alevim!
Nietzche
(Tapınakçılar) zamanla önceki askeri faaliyetlerini hiç arındırmayan yeni bir etkinliğe geçip bankacılık ve tefeciliğe yöneldiler.
Açık tenli indanların derisi incedir. Damarları da bundan dolayı göze çarpar durumda olup mavimtırak gözükürler. İşte buna dayanarak Germen asıllı derebeğleri ile toprak zadeganı, dirimsel farklılıklarının, öyleki üstünlüklerinin kanıtlarından biri olarak, muhtemel 14. Yüzyılda, İspanyada, kanlarının renginin bile değişik olduğuna, yani mavi kanlı olduklarına yönetilenleri ikna etmişlerdir.
Doğal alan ‘süreç’ tir. Ona, beşeri vakaların yüklenmesiyle ‘zaman’ üretilir. Demekki doğal olan sürece karşılık zaman, beşer yapısı bir veridir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
” Nice sıklık ve süreklilikle düşünülürse, dimağı hep yeniden ve dahi artan hayranlık ve huşuyla kaplayan iki husus vardır: Üstümüzdeki yıldızlı gökkubbe ile içimdeki hayranlık yasası ” Kant
Eğitip öğretmek yoluyla olabildiğince geniş çevreleri ürettiklerimi alıştırmak yetmez. Bir de, onları, ürettiklerimi satın alabilecekleri seviyelere yükseltmem lazım. İşta Marshall türünden mali yardımların nedeni
Mümin kendine varoluşunun başlarında tanınmış hür tercihini Allahtan yana kullandıktan sonra Allah yolunda hürlüğünden serbestçe vazgeçmiş sayılır. Dini manada artık hür değildir.
Haddizatında İslam’a dolayısıyla insanlığa yapılabilecek en büyük kötülük, onun, siyasi ile iktisadi maksatlar uğruna suistimal edilmesidir. Böylelikle o, din olmaktan çıkar.
İnsanlık, şaşmazcasına tekörneğe göre tekboyutta biçimlenmektedir; o da, İngiliz ile onun devâmı olan Amerikan hayat uslubu ve insan ile dünyaya bakma tarzıdır. Bu, spordan —golf, kriket, ragbi, tenis, futbol, basketbol, voleybol, beyzbol, bilardo, bovling—, ıskambilden —poker, bezik, konken, briç—, eğlenceden —Hollywood sinema, Las Vegas kumar, Disney eğlence sanayileri, mesken tarzından —gökdelen-konutları (İng condominium), müstâkil ev (single house), bahçeli ev (country house)—, giyim-kuşam biçimine —düne değin çıplaklığı vahşî ilkellik, iffetsizlik, şehvet kışkırtıcılığı, ayıp telâkkî ederlerken, günümüzde giyinmeği, edep yerlerini örtmeği çağdışı ve gerilik addediyorlar!—, yeme içme usullerine —koka kolalı, hamburgerli, kızartılmış patatesli ayaküstü atıştırma (fastfood) ile alıp-götürülen-yiyecekler (takeaway)—, basın-yayıncılığa —gazetecilik yüzeyselliği, televizyon ile yaygın-bildirişme (INTERNET) uyuşturucuları iptilâsı—, gezginlik (tourism) yıkıcılığı ile aile bölücülüğüne —Kadıncılık (Feminism)—, beşerin beden varlığının mahreci olan cinsiyetin ayağa düşürülmesine —müstehcenlik—, sanatın, bayağılaştırılmasına —avam sanatı (pop art, pop music)—, iktisâdî ihtirâsa —ihtikâr, köşe-dönmecilik, ‘her mahalleye dolar milyoneri’— ve nihâyet devlet idâresi tarzına —meclise dayalı halk idâresi (parliamentary democracy)— dek uzanan ve yaşamanın tüm köşe bucağının belirli bir toplum – kültür – iktisât – siyâset odağınca belirlenmesi hâli: ‘Tekörnek-kültür’.

Bu tekörnek-kültür, bütün insanlığı kapsamına alıyor; o kadar ki, İngiliz-Yahudî —yânî, çağdaş— yaşama tarzı ile bakış açısına karşı çıkan ve aşırılar , yobazlar , gericiler şeklinde suçlanıp horlanan toplumun ‘çizgidışı’ kesimlerinin bile bu cihânşumûl olaydan ve onun câzibelerinden kendilerini kurtaramamaları dikkat çekicidir. Herkes gibi onlar dahî, arabayla, cep telefonu ve bilgisayarla ‘oynama’ marazının ve alışveriş çılgınlığının dışında kalmış gözükmüyorlar.

Çağdaş medeniyetin, bunca câzip gelmesi, basit ve kestirme bir ifâdeyle, beşerin ‘hayvanî’ kesimini hedef seçmesindendir: Bedene rahatsızlık ve acı verebilecek, tekmil hoş olmayan etkenlerin yok edilmesi; bazan çılgınlık derekelerine varabilen eğlenme, gezip tozma, ve hiçbir maddî ihtiyâçla uzaktan yakından ilgisi ilişiği bulunmayan giyim-kuşam ile doymak bilmez yeme içme türü sınırsız tüketim tutkularının karşılanması; üreme ile bağlanma, sâdıklık musîbetinden vâreste seleserpe sevişme —buna çiftleşme demek daha doğru olur— güdüsüne alabildiğine imkân tanınması İnsanlığından git gide uzaklaştıran bu korkunç sürece hiçbir suretle ‘kafayı takmama’sı için ‘barışcıl’laştırılıp[1] gerçekliğin hakîkîsi yerine, sanalında yaşamağa hüküm giyen —demek ki doğada yaşamayan ve tabiatı, zâtı, özü kalmamış olan— beşer, merkezî ideoloji Hür Sermâyeciliğin başını çektiği Çağdaş medeniyet sahnesinin tek oyunculu oyunun tek oyuncusudur.

Kişiler gibi,milletlerin dahi ‘seciye’si (Fr caractere) vardır.
Nihâyet,Fransız İhtilalikebir ideolojisinden idhâl ettiği Laikliği,Cumhuriyet Türkiyesi,İngiliz-Yahudiliğin etkisi ve zoruyla,Çağdaşcılık (Fr Modernisme) anlayışıyla birlikte,Türklüğün İslâmsızlaştırılması harekâtına alem kılmıştır.
– (…) Bırakınız ne yaparlarsa yapsınlar şiarı, kalplerin mühürlenip ruhların kararacağı günlerin şaşmaz habercisiydi
‪“Savaş, herşeyin, herkesin atasıdır, hakanıdır; Kimisini tanrı (kahraman), kimini (gelişigüzel) insan, kimini köle, kimini de hür kılar”‬
‪Herakleitos‬
İslam bir başkaldırma hareketidir; Müslüman olmanın manası da, haksızlığa, adaletsizliğe, suiistimale, sömürüye, Sömürgecilik ile Emperyalizme, Irkçılık ile Kavimciliğe başkaldırma iradesinde yatmaktadır.
Yeniçağ dindışı Batı Avrupa ile küreselleştirilen Çağdaş İngiliz- Yahudi medeniyetlerinin ortaya çıkardıkları fesat dünya görüşü ve zihniyetle, tarihte ilk kez, dünya, şiiriyetinden; Doğa, bâkirliğinden, İnsansa, masumluğundan topyekûn olmuşlardır.
Yeryüzünün en zengin on kişisinin serveti, Büyük Sahra ile Güney Afrika Birliği arasında kalan bütün devletlerin yıllık toplam gayrısâfi milli hasılalarının üstündedir.
İngiliz dendiğinde, bundan Amerikalılığı dahi anlamak gerekir. Aralarındaki farklılıklar görünüştedir ve yöresel ayrılıklardan ileri geçmezler.
İngiliz -Yahudi medeniyetinin hürriyet i doğa, siyaset, ve iktisad olmak üzere 3 düzlemde mütalaa ettiklerini söylüyor Teoman Duralı:

1. Doğanın, had hudud tanınmaksızın incelenmesi ve değerden bağımsız bir alan olduğu şeklinde görülmesi tarzında bilimsel hürriyeti savunmak(Bilimselcilik)
-Sınırsızca kullanılabilirliği kanaatiyle davranmaları,(Sınaicilik)

2. Siyasette, kaba kuvvete başvurulmadıkça, ilkece akla, havsalaya gelebilecek her çeşit görüşün, fikrin, fikriyatın, zevk ve anlayışın sözlü ve yazılı imkanı.(Hürriyetçilik)

3.Hep daha fazla kazancı amaçlayan yatırım üretim tüketim üçgeninde dönüp dolaşan hürriyet anlayışı ise (İktisadçılık)

Toplumu yozlaştıran baş etken, kendisine vucut veren bireylerin, göze batacak raddede, çoğunun hayasızlaşmasıdır.
Hakktan yana olan Rahmani insan, Ümidin insanıdır. Hakktan ümit kesilmez
Çözülmüş toplum dokuları, ters yüz edilmiş cinsiyetler, kitle iletişim şebekeleriyle yıkılmış insan – insan ilişkileri sonucunda cephelerin direnme güçleri zaten en düşük seviyelere indirilmiştir. Demekki bu saatten sonra piyade hücumuna dahi ihtiyaç kalmamıştır. Top ateşleriyle karşı cepheler, artık rahatca düşürebilirler. İşte nihayet, insanlık ve onun dünyası, İngiliz-Yahudi imperyalist müsdebit medeniyetine dikensiz gül bahçesi kılınmıştır.
Zira İhtilalikebirle birlikte kendini laik ilan eden Fransa, dini resmen dışlamıştır.
Kültür ortamıyla hiçbir vechesiyle bağlantı kuramayan olağanüstü kişilik, aykırı kaçmaktan, köyün yahut mahallenin delisi olmaktan ileri geçemez.
Özbilinci bulunan, kişiliklileşmiş insandır. İslam metafiziği uyarınca, insanın zâtı özbilincidir. Özbilincin var olma tarzı kişililiktir. Özbilinci bulunmayan, şu halde kişiliklileşmemiştir. Böyle biri ödev ile sorumluluklarını idrak edemez. Bu kabîl kimseye Halis Hür İnsan denemez. Halis Hür İnsan’ın kendini inşâa etmesi İslamın ülküsüdür. Halis Hür İnsanın kendini inşâası, zâtı olan özbilincin geliştirmesine bağlıdır. İmdi insanlaşma ülküsüne aykırı düştügünden, özbilincin gelişmesini dumûra uğratan her etken, İslam tarafından yasaklanmıştır.
Nihayet, manzarayı daha bir aydınlık kılmak maksadıyla benzetmelere başvurmaktan kaçınılmamalı. O halde manzarayı şöyle tasvir edelim: Görünürde denize akan bir dev ırmak ve ona yönelmiş kollar var. Irmağın ana mecrası, İmperyalism-Ziyonculuktur. ırmağı besleyen başlıca kollar ise, Çağdaşcılık, Laikcilik ile Sömürücülük üçlüsüdür. Irmağın boşaldığı denize gelince; o, Sermayeciliktir. burada Çağdaşcılık ile Laikciliğin felsefi ‘astar’ını Positivcilik teşkil etmektedir.
b) İnsan, insan olalı vukuu bulmuş en tüyler ürpertici bu soğukkanlı caniliğin baş mimarlarından Heinrich Himmler (1900 – 1945) , işlemiş olduğu cinayetler hususunda, Yeniçağ dindışı Maddeci-Mekanici Batı Avrupa medeniyeti bağlamında, hiç de öyle yalnız kalmadığını, istisna olmadığını bizlere ne de çarpıcı biçimde anlatıyor: Amerikalılar da, Kızılderilileri insafsızca katletmedimi?
Söz konusu ideoloji, temel tutamaklarında ne denli aklaaykırı bir keyfiyet göstermişse de, kavmi ayırımcılık siyasetini bir o kadar akli nizam çerçevisinde yürütmüştür. Peki, bu ne menem bir akıldır? Galileo – Newton – Darwin Mekanikciliğinin ve Hobbes’un , Hume’un, Smith ile Marx’ın maneviyatı kurutulmuş Akılcıklarının aklıdır.
İngiliz- Yahudi dünyasının İngiltere – A.B.D merkez ekseninin iktisadi- siyasi- askeri- istihbari meşruu ile gayrımeşruu, kanuni ile kanundışı, tekellerden, Farmasonluktan tutunuz da mafyaya dek uzanan cümle güç odaklarının iplerini doğrudan doğruya yahut dolaylı olarak, son çözümlemede, ellerinde tutan ‘hanedan’ boyutunda, Mellon, Carnegy, Rothschild, Rockefeller, Guggenheim, Van Duyn, Duke, McDonal, Disney gibi kentsoylu on üç ailenin, sözü edilen ‘çekirdek topluluğ’un iskeletini oluşturduğu rivayet olunur.
Kadın, yaşamayı yenileyen, soyu sürdüren, kısacası, doğuran, yetiştirip eğiten varlık vasfıyla insan topluluklarının cevheri olmuştur.
Türk soyu, hemen hep, ata hattından yürürken, anne, çoğu kere, Türk olmayan unsurlardan gelmiştir. Bunun da en seçik örneğini Osmanlı hanedanında görebiliyoruz.
Kadim kabile ile aşiret iytikatları gereği, ‘dışarıdanevlenme’ zorunluluğuna bağlı Türkler, özellikle Müslüman olduktan sonra, imparatorlık kurma hünerlerini geliştirmiş, nihayet Osmanlı Devletiebedmüddetiyle bu maharetlerini doruğa ulaştırmışlardır.
Filosof, içine doğduğu toplumun adeta radarıdır. Ortalıkta ‘serseri mayın’ misali dolanan değerleri derleyip toparlar, ardından bunları aklın biçimlendirici potasında işleyerek sıkı dokunmuş sistem halinde toplumuna iade eder.
İngiliz-Yahudi medeniyeti ile onun yönlendirici etkeni olan Farmasonluk tabiyetinden kurtulma kavgasını vermek üzre meydana çıkan ideoloji Faşism olmuştur.
Öte yandaysa, Ducenin müttefiki ve kendisi ile önderliğine soyunduğu İtalyan milletini sırtlamaktan bitap düşmüş Führerin sonu, ilkine, maddeten benzer, fakat manen bambaşka olmuştur. Führerle uzun, meşakatlı bir yola düzülen Alman milleti, sonunda, onunla birikte gözünü kırpmadan ateşe atlamıştır. Kaçınılmaz sona yaklaştığını anlayan Führer ise, tabancasıyla kendisini vurmadan önce, ölümünü sağlama bağlamak amacıyla, ne olur ne olmaz babından, bir de, çok güçlü bir zehir yutmuştur. Bu da bir başka seciye örneği.
Mussolini de, milletinin ruh haletini esaslıca tanıyıp Eflatun’u bir filosof irfanıyla, ağırbaşlılığı ve dikkatiyle inceleseydi, ne kendini ne de toplumunu bildiğimiz o korkunç sona sürüklemiş olurdu. Sonun korkunçluğu maddi olmaktan ziyade, manevidir.

Ortalık günlük güneşlikken başlarının tacı kıldıkları önderlerini, talih rüzgarları ters dönünce, uzatmalı sevgilisiyle birlikte, ayaklarından asıp balgam yağmuruna boğdular.

Tanrının evrensel düzeni, insanlık aleminde devlet nizamıyla görünüme çıkar.
Nitekim, ‘bireyin’ ‘bireysel benliğ’ine çakılıp kalmağı derpiş eden Sermayeciliğin tersine, Ortakmülkcülük, ‘toplumsal benliğe’e sıçramağı -üretim ile tüketim ilişkilerinden hız alıp bunların şartlarını değiştirmeği – öngörür: Devrim. Bununla İngiliz-Yahudi medeniyeti, ‘Hür Sermayecilikten memnun değilseniz, buyrun işte, size seçenek ideoloji, Toplumculuk yahut Ortakmülcülük!’ , demek istemiştir.
Uzak ile orta vade geçmiş vaka silsileleri arasında karineler yoluyla neden-etki bağıntılarını kuran tarih filosofu, ölümcül uçurumun üstünde uzanan buzdan köprüyü geçerken önünü ardını defalarca yokladıktan sonra her adımını atan dağcıyı andırır.
Tarihin hiçbir devrinde haklı ile haksız günümüzde cereyan eden mücadeledeki kadar açık seçik biçimde ortaya çıkmamıştır. Hakim güç, aklın havsalanın alamayacağı derecede kuvvetli, kudretli ve zengindir. Yeryüzü, beşeri ve tabii tekmil kaynaklarıyla ona teslim olmuş gözüküyor. Şimdimizden kaygılıyız; geleceğimizden ise, endişe duyuyoruz. Olup bitenler, yüzbinlerce ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın infilakı değil, parmaklarımızın arasından kayıp giden insanlığımız ile onu barındırıp ihya eden dünyamızdır.
Ne var ki, haksızlık etmekten kaçınmak, taraf tutmamak anlamına gelmez. Tarafsızlık, ahlaksızlıktır. Haksızlık etmek ise, adaletsizliktir, yani zulmdür.
Bilimin üstü ve kaynağı felsefedir. Onun fışkırdığı pınarsa, hikmettir. Bunun da en uç noktası, tam ve şüphesiz idrak ile bilme demek olan ‘hadsisadık’tır.
İşte, ilkin 1789 İhtilalikebirde Fransada köprübaşı tutup oradan Avrupanın değişik yörelerine intikal eden, öncelikle de Sömürgecilik yoluyla yeryüzünün hemen her tarafında, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra, kök salıp yeryüzünün dörtbir köşe bucağına yayılan İngiliz-Yahudi medeniyetinin asıl taşıyıcıları Farmasonlardır.
İdeolojilerin ilki, her bakımdan en hakim ve günümüzde insanlığı topyekün eline avcuna almış görüneni Hürriyetcilik-Sermayeciliktir (Fr Liberalisme-Capitalisme).
Demekki ideoloji, bir toplumu baştan aşağıya belirlemek iddiasını taşıyan kapalı bir spekulativ metafizik sistemdir. Yapısı ile özelliği gereği dogma, imanın; ideoloji de, dinin mantıkca tersidir.
Ben’in , ‘benmerkezcilik’ çerçevesidne idrak edildiği Hür Sermayeciliğin dünya çapındaki bildirişme aracı olan İngilizcede büyük harfle , yani I şeklinde yazılması , bunca söylediklerimizin tek sözle hülasasıdır. Almancanın Du su yahut Sie sinde gördüğümüz gibi, kadim sayılabilecek dillerde ‘sen’e yahut ‘siz’e öncelik tanınırken, çağımızın insanlığa şamil seçeneksiz bildirişme aracı İngilizcede I , hep büyüktür , baştadır; you ise, küçüktür ve I dan sonra gelir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir