İçeriğe geç

Buradayım Sözümde Kitap Alıntıları – Ahmet Telli

Ahmet Telli kitaplarından Buradayım Sözümde Kitap Alıntıları sizlerle.

Buradayım Sözümde Kitap Alıntıları

Akşamüstleri yine fesleğenleri suluyorum
Bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum.
akşamüstü fesleğenleri suluyorum yine. bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum."
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki, mutluluk bile bizden çok
Anılar yaşadıklarımızın sözsüz öyküsü…
Farklı olanları ortak beğenide buluşturan ve rengine moda eklenmiş mevsimlik standartlar, kalıcı olabilir miydi?
Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
Acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor belleksizlik
Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
Akşamüstleri yine fesleğenler suluyorum
Bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum
Yüreğimizin bir yerinde gizlenen ve anımsamaya çalışıp da görüntüye girmeyen anılar…
Unutulmaz sandığımız ne çok şey silinip gidiyor belleğimizden.
Grileşen, solan renkler… Yüreğimizin bir yerinde gizlenen ve anımsamaya çalışıp da görüntüye girmeyen anılar.
Buradayım, sözümde. Yanlışsa da bu istasyon.
Öyle kal. Gökyüzüne bakmayı unutma olur mu?
Bak sen gideli çok zaman geçti. Sonraları hiç mektup yazmadığımı fark ettim. Posta kutumu da kapatmıştım çoktan. Mektup yazmak netameli bir iştir biliyorum, yürek ağrısı bir şey. Eskiden olduğu gibi yazabilecek miyim sana, onu da bilmiyorum.
Yazdıklarım bir anlam ifade etmiyorsa bir haber uçur bana.
Belki son mektup olur bu.
Öyle kal
Gökyüzüne bakmayı unutma olur mu?
UNUTULMAZ SANDIĞIMIZ ne çok şey silinip gidiyor belleğimizden.
Sistemin egemenlikçi yapısı karşısında uzlaşıcı olanların gideceği yer sistemin bir aracı haline dönüşmek olacaktır.
Yazdıklarım bir anlam ifâde etmiyorsa bir haber uçur bana. Bil ki son mektup olur bu.
Sımsıcaklığınla.
Öyle kal..
Gökyüzüne bakmayı unutma olur mu?
SENİN İÇİN BEN NEYİM, neyi ifade ediyorum?" diye sormuştun da, bir an durakalmıştım. Durakalmıştım yahut, susmuştum da diyebilirim. Karşılığını hemen bulamadığımız sorular duraklatır bizi. Bu, karşılığını bilmediğimizden değil de, "nasıl ifade etmeliyim" sorusunu kendi zihnimize yöneltmemizden ileri gelir biraz da. Söylemek isteyip de o bir âna sığdıramayacağımızı düşündüğümüz şeylerdir bizi susmaya iten.
Selamın geçiyor besbelli,
yeşerdi telgraf direkleri.."

Niyazi Akıncıoğlu

Nostaljik bir eğilimim mi var? Böyle mi düşünüyorsun? Belki. Ama ben yine de vefanın, anımsama duygusunun bir yansıması diyorum bu duygularıma.*
Ama sen yine de anımsa yıllar öncesini. Bir gün yazmasam yüzün asılır, sitem ederdin. Bir gün mektubun gelmese yüreğim daralırdı. Hayatımda bu kadar önemli olan mektupların hâlâ durur bende.
..
Mektuplardı bizi yakınlaştıran. Benzer tadlar ediniyorduk hayattan. Sevdiğimiz şarkıların gizli anlamlarını mektuplar aracılığıyla paylaşıyor, okuduğumuz kitapların, gördüğümüz filmlerin, kahramanlarının sevincini yahut hüznünü mektuplarla anlatıyorduk birbirimize. Böylesi sahici, içten mektuplar çoktandır yazılmıyor artık.*
özlemek üstüne yazılanlara bakıyorum da, yaşamak daha bir ağır.*
Demek ki bu dünyada benim payıma düşen bunlardı. O halde kendime benzer olanları arayıp bulmak benim eylemim olacaktı.*
Akşamüstleri yine fesleğenler suluyorum
Bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum
..
İnat ve öfke, kaybediş ve kayboluş oluyoruz
Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
..
Buradayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki, mutluluk bile bizden çok*
Biliriz ki kardelenler yeniden uç verecek, yaşamın direngen yanıyla sevgi yeniden çiçeklenecektir.
… , sokaklarda sakınımla yürüyen insanlar, …
Beklemesini bilmiyor acalesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok…
Burdayım sözümde,yanlışsa da bu istasyon
Bir ben yitirmedim galiba belleğimi bir de
Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler
Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum
Bekle demiyorum kimseye,unutma demiyorum
Bak sen gideli çok zaman geçti. Sonraları hiç mektup yazmadığımı farkettim. Posta kutumu da kapatmıştım çoktan. Mektup yazmak netameli bir iştir biliyorum, yürek ağrısı bir şey. Eskiden olduğu gibi yazabilecek miyim sana, onu da bilmiyorum.
Yazdıklarım bir anlam ifâde etmiyorsa bir haber uçur bana. Bil ki, son mektup olur bu.

Sımsıcaklığınla.
Öyle kal…
Gökyüzüne bakmayı unutma olur mu?

(7. Gündem, 10-16.11.2001)

Beynine evren sığdırana dünya ne ki…"
Buradayım,
Sözümde;
Yanlışsa da bu istasyon."
Kırgın dönerseniz bir kente yahut odanıza, şu dizeyi anımsayın: ‘ Ah! Bir akşamüstü verilen bütün sözler unutulmuştur’ yahut bir veda işareti olarak, ‘ o gitti. Yüzümdeki heceleri de sildi."
Hangi perdeyi açsan gri bir gökyüzü işte…"
Yazdıklarım bir anlam ifade etmiyorsa bir haber uçur bana. Bil ki son mektup olur bu.
Sımsıcaklığınla.
Öyle kal…
Gökyüzüne bakmayı unutma olur mu?"
Senin için ben neyim, neyi ifade ediyorum"
diye sormuştun da, bir an duraklamıştım.
Duraklamıştım, yahut, susmuştum da diyebilirim. Karşılığını hemen bulamadığımız sorular duraklatır bizi. Bu, karşılığını bilmediğimizden değil de ‘ nasıl ifade etmeliyim’ sorusunu kendi zihnimize yöneltmemizden ileri gelir biraz da. Söylemek isteyip de o bir ânâ sığdıramayacağımızı düşündüğümüz şeylerdir bizi susmaya iten…
Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
Bulutlara, rüzgara asarım suretini her akşam
Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
Meşeler gövermiş diyorsun, varsın göversin
Unutmadım bırakıp giderken söylediğin sözleri."
Selâmın geçiyor besbelli,
Yeşerdi telgraf direkleri."
#NiyaziAkıncıoğlu
Şiir çıkmazda çünkü insan çıkmazda."
Ne çok konu vardı söyleşecek, konuşmadığımız…
İkimiz, ikimizde tıkandık kaldık;
İki aynaydık birbirine çakışmış,
daha başka ne yansıtacaktık?"
Toprak bir yolda, karşıdan karşıya geçmeye çalışan bir tırtıl kadar aceleci, o tırtıl kadar sabırlı."
Ömrüm bir tepeye vurmuş gün gibi
Şöyle böyle derken geçti neyleyim."

Karacoğlan

Bir şeyi anlamak/ ona aykırı olanı anlamayı gerektirir.
-Güneşe karşı yanan ışık,
-Görmeyen göze karşı güzel yüz,
-Çorak toprağa yağan yağmur,
-Tok olanın önündeki hoş bir taam,
-Bir ahmağa söylenmiş hak bir söz…"

Hacı Bektaş Veli

Elbette kimse beni şiir ya da yazı yazmakla görevlendirmedi.
Bahar, bahar olduğu için yeşertir doğayı; acı, acı olduğu için yaşanır; sevda, sevda olduğu için…"
Nerdesin?"

İstesem de bulamam seni artık. İstesem de arayamam.

İlk şiirlerin mahcubiyetini çok iyi bilirim. Sancılı bir yürekle paylaşılır bu ilk şiirler."
Önemli değil okuyup okumaması, ben yazıyorum, kendim için yazıyorum, böylece de anılar ediniyorum, anılar edinmeliyiz gençler" dedi. "Anılar ayakta tutar bizi" diye de ekledi.
Özlemek üstüne yazılanlara bakıyorum da, yaşamak daha ağır. Hepsine selam olsun."
Sormuyorum…
Sormuyoruz…
Boğazımıza düğümlenen bir şeyler var çünkü…
Bir gün Kale’ye çıkarsanız
Sevdiğiniz yanınızda olmalı."
Sözü uzatmamak gerekiyordu.
Vedalaştık.
Görüşelim, mutlaka haberleşelim" falan demedik ayrılırken. Biliyorduk ki, bir gün yine görüşeceğiz, şakalaşacağız.
Şiir bireyseldir,
Ve yalnızdır o…
Şiirin yalnızlığına saldırmayın…"
Afganistan üstüne bilgimin ne kadar sınırlı olduğunu ilk kez o anda farketmiştim.
İdeolojilerimiz adına birileri bir şeyler yapıyor, onların bilgilendirmeleri kadar bilgi sahibi oluyoruz. Sonra da işte böyle tartışıyoruz. Bilmediğimiz konularda tartışmaya ne kadar da meraklıyızdır biz. Çünkü haklıyızdır, haklı olduğumuzu birileri kulağımıza fısıldamıştır."
Selâmın geçiyor besbelli,
Yeşerdi telgraf direkleri.
Sesini duyurmak için çaba göstermeyi gereksiz mi sayıyor? Belki. Sevgisizliğe, yok saymaya karşı ne yapabilir ki!"
Ama uzun söze ne gerek var! Şiir, bir karşı
duruş pratiği olarak zaten içimizdeki bir çığlık değil midir?"
Öyle miydi gerçekten? Şiir bir umutsuzluk tercihi miydi? Mutluluğun ne olduğunu bir türlü öğrenemediğime göre, babama hak vermem mi gerekiyordu? Karnı doyanlar mutlu muydular?"
Ahmet Haşim’in melâli olmayan nesle aşina değiliz" sözünde, "melâl" sözünün ‘hüzün’ anlamına gelmediğini onu da aşan bir şey olduğunu genç kardeşim biliyordur umarım…
Şiir çıkmazda çünkü insan çıkmazda."
Çaresi yok, kaçış yolu yok; hayat ve şiir birbirini besleyerek sisleri aralamayı ve ışıklı bir dünyaya doğru akmayı başaracaklardır."
Buradayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki, mutluluk bile bizden çok"
Akşamüstleri yine fesleğenler suluyorum
Bekle demiyorum kimseye, unutma demiyorum."
 
Konuğum ol, oturup 
konuşalım bir akşam 
ve uzatalım geceyi 
sözün çubuğunu yakarak
Konuşulmadan kalan 
daha çok şey vardı 
diye düşünerek çıkalım 
güneşle kucaklaşan balkona 
Üşütmesin sabah serinliği 
Bir bardak demli çay 
burukluğu gibi kalsın 
gecenin ve sabahın tadı 
Sabaha doğru perdeyi 
aralayıp ufka bakalım 
ve bir çocuk gibi 
hayretle seyredelim 
güneşin kızıllığını 
Kapağı açılmayan kitaplar 
unutulmuş aşklar gibidir 
Kitaplardan söz edelim 
ve onların gizli kalmış 
sessiz tadlarından 
Kendimize daha az zaman 
ayırsak da olur geceden 
Çünkü boğulabilir insan 
yalnız kendini düşünmekten 
Geçmişe bir el sallayıp 
yaşanan günleri konuşalım 
ve günlerin üstüne çöken 
dumanlı, isli havaları 
Bir akşam konuğum ol 
oturup konuşalım biz bize 
Anıların çubuğunu yakıp 
uzatalım geceyi biraz 
Üstelik günlüğü yoktur hüznün 
hiçbir zaman da tutulmayacaktır 
Serüvenlerin yorgun yeniği 
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün 
ya da hasta bir tanıdıktır ancak 
hepsi o kadar 
Unutma
Her sayfası kederle kararan 
bir hüzün defterine döner günler 
ve her sabah ‘merhaba hüzün’ 
merhaba yalnızlık" 
diyerek başlarsın hayata 
Ama hayat bağışlamayacaktır seni 
Unutma 
Bir hayalet gibi kapındadır 
yalnızlık denilen şey 
ufkun kararabilir birden 
için çölleşebilir 
Kaçışın bile bir adımdır 
ya da dönüşündür kendine 
Unutma 
Hayatın devraldığı 
sessiz bir özsudur acı 
birikir yüreğinin kıvrımlarında 
ve ağar gözlerine ağır ağır 
Bulutlar yere inmiştir artık 
ya da gurbettesindir 
Unutma 
Bak sen gideli çok zaman geçti. Sonraları hiç mektup yazmadığımı fark ettim. Posta kutumu da kapatmıştım çoktan. Mektup yazmak netameli bir iştir biliyorum, yürek ağrısı bir şey. Eskiden olduğu gibi yazabilecek miyim sana, onu da bilmiyorum.
Yazdıklarım bir anlam ifade etmiyorsa bir haber uçur bana.
Belki son mektup olur bu. Öyle kal..
Gökyüzüne bakmayı unutma olur mu?
……..
Burdayım sözümde,yanlışsa da bu istasyon
Bir ben yitirmedim galiba belleğimi bir de
Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler
Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum
Bekle demiyorum kimseye,unutma demiyorum

Acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor belleksizlik
İnat ve öfke,kaybediş ve kayboluş oluyoruz
Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
Ayışığı,telgraf direkleri ve fesleğenler
Burdayız işte durgun bir sessizlikteyiz şimdi

Unutulan bir şey kaldı mı diye soruyor tiran
Kampana çalarken çöldeyiz o geniş çevrende
Mısır’ı soyun diyordu Musa belleksizdir firavun
Babil ve burası iki istasyon iki uzak nokta
Belki bir imgede düzlem olabilen iki grilik

Düşler ve tarih inilecek son istasyon
Burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok.

 Bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum  
savrulan küllerini ömrümüzün  
Bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum 
Puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi  
bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere  
yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı  
 sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey  

her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor 

gidip de gelmemek üzere bütün yüzler

Sesimde bir yanma bir kekrelik  
uzayıp giden bir çöl yalnızlığı  
Bir duman tütüyor yine hangi kent yandı  
hangi sokakta vuruldu sevgilim  
Bir demet menekşe bir avuç toprak  
burkulan bir yürek miyim hep 
Işık zamana bağlı zamansa onun 
kocaman gözleridir artık 
Anladım tarih de yazılmaz 
bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün 
Yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir 
deryalara savrulup çöllere düşmüştü 
 Harelenen sularda bir yanık kokusu 
ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi 
Işık zamana bağlı zamansa onun 
kocaman gözleridir artık 
 Çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya 
bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda 
Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm 
bulutların dağlara sessizce çöküşünü 
Çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci 
Ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım 
Rüzgâr suyu soğutsun şu terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları
Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük genç ömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı
Gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir