İçeriğe geç

Bulgaristan’da Türkler Türkiye’de Kürtler Kitap Alıntıları – Aziz Nesin

Aziz Nesin kitaplarından Bulgaristan’da Türkler Türkiye’de Kürtler kitap alıntıları sizlerle…

Bulgaristan’da Türkler Türkiye’de Kürtler Kitap Alıntıları

&“&”

İnsanın aya gittiği, teknolojik devrimin durağan toplumların hayatını alt-üst ettiği bir çağda, ülkenin bir bölümünü ortaçağ karanlığında bırakmanın mazereti olamaz.
Hayatta hiç zorluk çekmemiş, kendini zora sokmamış kimse nasıl mutlu olabilir, anlayamıyorum.
Kuvvetliler, başarısızlıklarından da kuvvet alırlar."
Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
Sen ıslık çalınca
Ne islık çalıyor diye şaşacak herkes
Kimse çalamamalı senin gibi güzel

Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
Senden önce kimse saymamış olmalı Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları hem saymasını severek

De ki sinek avlıyorsun sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta Örgüt yoksa seninle başlamalı

Diyelim zindana düştün bir ip al
Görmediğin yıldızları diz ipe bir bir
Sonra yıldızlardan kolyeyi
Düşlemindeki sevgilinin boynuna geçir

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

Dalga mı geçiyor düşler mi kuruyorsun Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar

Bu insanları o kadar horlamışız ki, ayrı bir devlet kurarak daha haysiyetli bir hayat yaşayamaz mıyız, fikrini kafalarına iyice yerleştirmişiz.
Bu rüzgar vaktiyle ekildi, şimdi fırtına olarak biçiliyor.

Uygulama da buna koşut: Baskılar, işkenceler, yakala ve öldür emirleri, göçe zorlamalar… Bütünüyle aynı doğrultuda. Yadırganacak bir yanı da yok. Çünkü hepsi aynı kaynaktan besleniyorlar. Ortaçağdan kalma gerici ve bağnaz din anlayışı, İtalya’dan devraldığımız eski Romalının üstün millet ve devlet ideolojisi…

İstediğiniz kadar sabah-akşam birlik beraberlik türküleri söyleyin, bu tablodan ulusal bütünlük, ulusal birlik çıkmaz. Bu tablodan, sadece birbirlerini kıyasıya öldüren insanlar çıkar. Olan da budur.

Denebilir ki, Doğu dağları kuş uçmaz kervan geçmez, yol yok, iz yok, toprak yok. O zaman, eğer kendimizle tutarlı olmak istiyorsak, Osmanlı’nın Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa’nın, Gidemediğin yer senin değildir," sözlerini unutmamalıyız.

Sayın Başkan, Sayın Yargıçlar Kurulu Üyeleri!
Zamanımızda yurdumuzda konuşulamayan, tartışılamayan. dokunulamayan tabular var. Bu tabuların tedirginliğini bütün yurttaşlar gibi sizlerin de duyduğunuza inanıyorum. Bütün tabular antidemokratiktir. Yurdumuzda bu tabulardan biri de Kürt sorunudur. Bütün tabular bilimsel gerçeklere aykırı olduğu gibi, Kürt sorunu tabusu da bilimsel gerçeklere aykırıdır.

Bilimsel gerçek ne demektir? Bizim isteklerimize, niyetle rimize ve istençlerimize bağlı olmadan, biz var olsak da olma sak da var olan, bizim dışımızdaki ve kendi yasalarıyla işleyen bürün doğal, ruhsal ve toplumsal olgular ve bütün varlıklar ve kavramlar bilimsel gerçeklerdir.

Düşünelim: Biz istesek de istemesek de, bizim dışımızda bir Kürt olgusu, bir Kürt sorunu, Kürt halkı var mıdır, yok mudur? Elbette vardır. Bilimsel gerçekler, yasal ve yasal olma yan yasaklarla yok edilemez ve yok sayılamaz. Kara basıp da ayak sesleri kart-kurt" ediyor diye Türklere Kürt denilmesi gibi gülünç uydurmalar bilimsel olamaz ama, Türkiye’yi uygar dünyaya gülünç eder.

Dağların yüksek kısımlarında, tepelerde, yaz kış erimeyen karla vardı. Güneş açınca üzerinde buzlaşan camsı parlak bir tabaka örtülürdü karın yüzü. Üstü sert, altı yumuşak olurdu. Bu ka üstünde yürününce, ayağın bastığı yer içeriye çöker "kart-kun diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere Kürt denilmesinin nedeni buydu. Bölücülerin Kürt dedikleri, yüksek yaylalarda ve karlik bölgelerde yaşayan Türklerin karda yürürken ayaklarından çıkan sesin adıydı aslında."

Sayın Başkan ve Sayın Yargıçlar Kurulu Üyeleri! Işte ben, yüksek dağlardaki karlara bastıkça ayaklarından "kart-kurt" diye sesler çıkaran Türkmenlere Kürt demiş ol duğum ve onların ulusal kültür haklarını savunmuş olduğum için, hiçbizaman kabul etmediğim sanık sıfatıyla karşınızda bulunuyorum.

Hiçbir alçakgönüllülük gösterişine düşmeme gerek yok ki, ben salt Türkiye’nin değil, dünyanın tanınmış çağdaş gülme ce yazarlarından biriyken, Türkiye Cumhuriyeti’nin en ciddi kurumu olması gereken Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınları arasında çıkan ve bir kurmay yüzbaşının sözleri olan bu "kart kurt" ses benzetmesinden esinlenerek, Kürtlerin Türk olabileceği gibi bir büyük gülmeceyi ortaya koymaktan aciz kalacağımı itiraf ederim.

Nasıl Türkiye’de, Kürt diye bir halk yoktur, Kürt’ün aslı Türk’tür." gibi bir tarih tezi çıkarılmışsa, Bulgaristan’da da tıpkı böyle uydurma bir tarih teziyle, "Bulgaristan’da Türk yoktur; bunların aslı Bulgar’dır; bunlar Müslüman olmuş Bulgarlardır," diyerek Bulgaristan’daki Türk soyluları zorla, baskıyla Bulgarlaştırmaktadır.
Göz dolduran, düşünceleriyle -özellikle aykırı düşünceleriyle- dikkati çeken aydınlara (çoğun yazarlara) yüksek katlarda görevler vererek iğdiş edilmeleri sağlanıyor. Böylece akılcı iktidarlar, gözükara, delifişek aydınları (yazarları) evcilleştirmenin, hatta beyin iğdişi yapmanın yolunu bulurken, sayıları az da olsa gerçek aydınlar (özellikle yazarlar) uğraşlarını (yazarlıklarını bırakmayarak onurlarını koruyabiliyor ve hep gözükara ve hep delifişek, ama akılcı ve yürekli olarak yaşayabiliyorlar.
Günlük gazetelerde yıllarca köşe yazarlığı yaptım. Köşe yazılarımın iki başlığı olmuştur: “Az Gittik Uz Gittik ve "Eller Aya Biz Yaya"… Aradan yıllar geçti, işte geldik işte gidiyoruz, ama Türkiye hâlâ aynı yerde: Az gittik uz gittik ve eller aya biz yaya… Dünya nerde, biz nerde?
Türk topraklarında yaşayan herkes Türk değildir. Kürtler Türk veya Turanlı değildir. Buz gibi İranlıdır. Konuştukları dil bozuk, ilkel bir Farsçadır. Tipleri de öyle. Aralarına karışmış az sayıda Türklerin bulunması veya dillerindeki kelimelerden çoğunun Türkçe olması bu gerçeği değiştirmez. 900 yıllık Türk egemenliğinin Kürtçeye doldurduğu Türkçe kelimeler onları Türk yapmaz. Dilin hangi aileden olduğu kelimeleriyle değil yapısıyla ölçülür. Bu bakımdan Kürtler batı dağlarında kalmış bir takım Farslılardır. Zaten birbirince anlaşılmayan 4-5 ağızla konuşulan ve kendilerini Kırmanço ve Zaza diye iki gruba ayıran bu toplulukları Kürt diye birleştiren bizleriz. Türk, en azından 23 yüzyıllık bir kültürün, teşkilatın, bağımsız devletin mirasçısı idi. Kürtler neydi? Daha ortada bir dilleri bile olmayan bu devletsiz, kültürsüz, mazisiz kalabalık, cihan devleti kurmuş Türkle aşık mı atacaktı? Kürtler millet değildi. Farsın ilkel ve dağlık kolu idi. Düpedüz adi eşkıyalar, katiller, hırsızlar… Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekilip gitsinler. Nereye mi? Gönülleri nereyi çekerse, gözleri nereyi görürse oraya gitsinler. İran’a, Pakistan’a, Hindistan’a, Barzani’ye gitsinler…" (Mustafa Coșturoğlu: Sosyal Şizofreni ve Atatürk, s. 268-269)
Prof. Akurgal, Kürt Kültürü" ara başlığı altında da şunları söylemektedir: "Hind-Avrupa kökenli olmalarına ve özel bir etnik tip göstermelerine karşın, Kürtler kesin anlamıyla bütün Anadolu’ya öz olan kültürün içinde yer alırlar. Örneğin Yunus Emre, Fuzuli, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan ve Aşık Veysel, Türklere olduğu kadar, Kürtlere de mâl olmuş ozanlarımızdır. Diyarbakırlı Ziya Gökalp "Türkçülüğün Esasları”nı kuran düşünürümüzdür. [Yani kendisi Kürttür demek ister.]"
Türkiye’deki, Kürt yoktur, asılları Türk’tür," gibi uydurma bir tarih tezi yüzünden Türkiye’nin kendi kazdığı kuyuya düştüğünü, uzun yıllardanberi Irak’ta da bizim uydurma tarih tezimiz uygulanarak, Irak’taki – genellikle Musul ve Kerkük’teki- 2 milyon Türk’ün zorla Araplaştırılarak 2 milyondan 300 bine dek düşürüldüğünü, orda da Türklere Türkçe ad konulmasının yasak olduğunu, ama petrol alma ve başka çıkarlar yüzünden Irak’taki bu insan haklarına aykırı davranışlara Türk hükümetlerinin ses çıkaramadığını da söyledim.
Çünkü ötedenberi bilinir ki, hükümetler kimi doğruların dar aydınlar çevresinde bilinip kapalı kalmasında bir sakınca görmezlerken, aynı doğruların kamuoyunca bilinmesini istemezler. Bundan çekinirler.
Bizler, Türkiye Yazarlar Sendikası üyeleri yazarlar, bütün dünyada insanların, dinlerini olduğu gibi hangi milletten olduklarını da kendilerinin seçmelerini, Bulgaristan’daki Türk soyluların Bulgaristan yurttaşı olarak kalmalarını ama Türk kültüründen koparılmamalarını, anadillerinden yoksun bırakılmamalarını, zorla ve baskıyla geleneklerinden ayırtılmamalarını istiyoruz.
Kürt halkı, ayrı dili olan farklı bir etnik grup olmakla birlikte, Anadolu kültürüne ve Anadolu insanına yabancı değil, onunla yazgı birliği içinde ve o bütünün ayrılmaz bir parçasıdır.
Bulunduğumuz hemen her kentte, sokağa çıkıp inşaat alanlarını şöyle bir dolaşıvermek, taksi ve dolmuş duraklarına bir göz atmak bile bu ülkede Kürtlerin de yaşadığını anlamak için yeterlidir.
Her üstün kültür sahibi ulusların aydınları bilmelidirler ki,üstün kültür sahibi olmalarını aşağı kültür düzeyinde bırakılmış ulus insanlarına borçludurlar. Yüksek kültürlerinin temelindeki harcın geri bıraktırdıkları halklardan oluştuğunu unutmamak gerek .
Atsız şöyle demektedir: Kürtler Türk veya Turanlı değildir. Buz gibi İranlıdır. Konuştukları dil bozuk, ilkel bir Farsçadır. Tipleri de öyle.
Kürtlerin ayrı bir dillerinin ve kültürlerinin olduğunu kabul etmeliyiz.
Dünyanın her devletinde Genelkurmay Başkanlıkları ve başkanları öylesine ciddi kurum ve kişilerdir ki, bu kurumun kişileri gülümsemezler bile ve Genelkurmay başkanlarının gülümseyen bir yüzle çekilmiş fotoğrafları bikez bile gazetelerde görülmüş değildir.
Emperyalist güçler Türkiye’nin başına, tıpkı Atari oyunlarında olduğu gibi, oyunlar tezgahlıyor.
Bir ulus ne denli büyükse, o ulusun tarihinde o denli de övünülecek ve o denli de yerinilecek sayfalar çok vardır.
Bulgaristan Türklerinin türlü baskı yollarıyla asimile edilmesine çalışılmıştır. Önce Türk okulları, Türkçe kitap bulunan okuma evleri kapatılmış, Türk öğretmenler işlerinden çıkarılmış, Sofya’daki Türkçe yayınevi kapatılmıştır. Türk çocuklarının sünnet edilmesinin Marksizme aykırılığı" gibi bilimdışı bir iddia ile sünnet yasaklamaya çalışılmış daha sonra okullarda Türkçe dersler yasaklanmış, Türkçe dergi ve gazete yayınları durdurulmuştur.
Bir ulus ne denli büyükse, o ulusun tarihinde o denli de övünülecek ve o denli de yerinilecek sayfalar çok vardır. Türk ulusu da büyük ulustur ve tarihinin hesabını ve bedelini hem övünçle hem de utançla ödemesini bilecek olgunluktadır…
Coğrafyanın bedeli tarihle değil, yine coğrafyayla ödenir…
Tarihin öyle dönemleri ve koşulları olmuştur ki, bir tek doğru ve yürekli insan bile, mensup olduğu halkın onurunu tek başına kurtarabilmiştir…
Şimdi ben dört yıl sonra Türkiye’ye diplomasız, gittiğim gibi dönsem ayıp olmaz mı? Bırak herkesin ne diyeceğini, ben kendimden utanırım. Benim burada harcadığım parayla Hindistan’da binlerce çocuk ölümden kurtulurdu. Bütün bunları düşününce benim sağlığımın önemi kalmıyor. Ben ve benim gibiler okuyacak diye dünyanın yarısından çoğu kırılıyor, savaşlar bile bizim için yapılıyor.
Yeni dediğime bakma, mutlaka daha önceden bulmuşlardır. Artık eskisi gibi sevinemiyorum, hangi konuya el atsam hepsini daha önce bulmuşlar. Keşke birkaç asır önce yaşasaydım.
Irak’taki -genellikle Musul ve Kerkük’teki – 2 milyon Türk’ün zorla Araplaştırılarak 2 milyondan 300 bine dek düşürüldüğünü, orda da Türklere Türkçe ad konulmasının yasak olduğunu, ama petrol alma ve başka çıkarlar yüzünden Irak’taki bu insan haklarına aykırı davranışlara Türk hükümetlerinin ses çıkaramadığını da söyledim.
Kara basıp da ayak sesleri “kart-kurt” ediyor diye Türklere Kürt denilmesi gibi gülünç uydurmalar bilimsel olamaz ama, Türkiye’yi uygar dünyaya gülünç eder.
Bizim gibi düşünmeyen bizimle olamaz diye düşündük.
Ama şimdi, 20.yüzyılda kimsenin kabul edemiyeceği bu uygulama, Başbakanın emriyle değiştirildi ve 23 şubat 1988’den itibaren anadil yasağı kaldırıldı.
Ama biz, düne kadar milliyetçilik adına, cezaevine gelen ve Türkçe bilmeyen tutuklunun anasıyla oğlunun görüşmesine izin vermiyorduk.
Devletin en yetkili iki insanın başbaşa kaldıkları zaman birbirine itiraf" ettikleri düşünceleri bu. Biri Genelkurmay başkanı, öteki Anayasa Mahkemesi başkanı. Olayların altındaki asıl gerçeği tam bir doğrulukla teşhis ediyorlar:
"Doğuya zulümden başka bir şey göndermemişiz."
İnsanlığın aya gittiği, teknolojik devrimin, durağan toplumların hayatını alt-üst ettiği bir cağda, ülkenin bir bölümünü ortaçağ karanlığında bırakmanın mazereti olamaz.
İstediğiniz kadar sabah-akşam birlik-beraberlik türküleri söyleyin, bu tablodan ulusal bütünlük, ulusal birlik çıkmaz. Bu tablodan, sadece birbirlerini kıyasıya öldüren insanlar çıkar.
Olan da budur.
Avcıoğlu’nun bir yargısı da şudur:
Alpaslan, Anadolu’nun Türkleşmesine yol açan Malazgirt yenilgisini, Kürt askerinin önemli desteğiyle kazanır…
Kürtçe, Hind-Avrupa dillerinin bir türüdür.
Bu kesin veriler karşısında bazı çevrelerin Kürtçeyi Türkçeymiş gibi gösterme çabaları geçersiz kalır. Böyle bir davranışla hem kendi kendimizi aldatmış, hem de gülünç duruma düşmüş oluruz.
Bir bilirkişiyle değil, bir bilmezkişiyle karşı karşıyayız.
Fizik yasası olarak bilindiği gibi, tepki etkiye eşit olur.
Emperyalist propagandanın temel ilkesi, böl ve yönet olmuştur. Bunun için de sık sık milliyetçiliği ve şövenizmi kullanmıştır.
Hayatta hiçbir zorluk çekmemiş, kendini zora sokmamış kimse , nasıl mutlu olabilir, anlamıyorum."
Tarihte hiçbir zaman diş hekimlerinin ya da balıkçıların hükümet darbesi yaptığı görülmemiştir. Oysa hiçkimse örneğin bir balıkçının ya da bir yazarın yurdunu bir subaydan daha az sevdiğini savlayamaz."
“Adam olacak çocuk, çocukluğundan bellidir”
“Bana öyle geliyor ki, bir insanı, mektuplarından daha iyi hiçbişey, hiç kimse anlatamaz. Çünkü mektuplar insanı, insanın içyüzünü bütün açıklığıyla ve her yanıyla ele veriyor.”
“Her insanın birine bakıp örnek alması gerekmez mi? Hiç olmazsa belli bir yaşa kadar.”
“Kuvvetliler, başarısızlıklarından da kuvvet alırlar.”
“Günümüzde Türkiye ve benzeri ülkelerde ahlaksal ve geleneksel değerler olarak gösterilenlerin bir bölümü, insanları çağdaşlıktan alıkoyan engellerdir. Asıl ahlak, çağdaşlığı engelleyen ahlaksal ve geleneksel değerlerden kurtulmaktır. Çağdaşlığı engelleyen ahlak ve gelenek değerlerinden kurtulmak, onları korumaktan çok daha zordur.”
“Dünya nerde, biz nerde?”
“Evet, dünyadaki bütün yararlı işler, hiçbir işe yaramaz sanılan düşlemlerden, imgelerden, dalga geçmelerden doğmuştur; elbet en kötü, en yararsız işler de…”
“Gerçekleştirilen herşey düşlemlerle başlar”
“herhangi bir yasa maddesinin hukuk bakımından doğru olmadan çok önce, oluştuğu dilin dilbilgisi bakımından doğru olması gerekir. Daha baştan dilbilgisi bakımından yanlış olan bir yasa maddesinin hukuk bakımından doğruluğu yanlışlığı tartışılamaz bile. Dilbilgisi, anlambilim, dil mantığı bakımından yanlış olan bir tümcenin hukuk bakımından doğruluğu söz konusu bile olamaz.”
“İstenmeden, istemeye istemeye bir işi yapmak ve aynı işi başkalarının da yapmasını istememek, çok açık olarak o işin iyi ve doğru bir iş olmadığını gösterir.”
“Bir gerçeğin, herkesten önce söylenmesi suç sayılamaz”
“Gidemediğin yer senin değildir”
“Bütün tabular antidemokratiktir.”
“Bir halka hiç kimsenin zorla, “Senin kökenin bu değildir, şudur” demeye hakkı yoktur, olmaması gerekir.”
“Tarihin öyle dönemleri ve koşulları olmuştur ki, bir tek doğru ve yürekli insan bile, mensup olduğu halkın onurunu tekbaşına kurtarabilmiştir.”
“İnsanlar, hangi halktan olduklarını kendi istençleriyle belirlemekte, hatta seçmekte özgürdürler, özgür olmalıdırlar. Devlet baskısı ve zoruyla halkların kimlik ve kişiliklerini değiştirmeye zorlanmaları başta sosyalizm olmak üzere, hümanizme, demokrasiye, insan haklarına, hatta insanlığa aykırıdır.”
Atsız şöyle demektedir: Kürtler Türk veya Turanlı değildir. Buz gibi İranlıdır. Konuştukları dil bozuk, ilkel bir Farsçadır. Tipleri de öyle…
Ve gene Anayasanın dediği gibi hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sınıfa imtiyaz tanınmıyorsa Batıdaki insanın Doğuluya göre çok imtiyazlı bir konumda bulunduğu da tartışmasızdır.
Doğu illerinde yaşayan insanlarımızın açık bir haksızlık karşısında olduklarına kuşku yoktur.
Kara basıp da ayak sesleri kart-kurt" ediyor diye Türklere Kürt denilmesi gibi gülünç uydurmalar bilimsel olamaz ama, Türkiye’yi uygar dünyaya gülünç eder.
Çözüm bu varlığı(Kürtler) kabul etmek, tarihsel ve bilimsel gerçeği kabul etmekten geçer.
Ben de Kürt sorununun Türkiye’nin en ciddi ve önemli sorunu olduğuna inanıyorum.
Türkiye’de Bir Kürt sevmezlik yaratıldı.
En büyük yanlış, Kürt yoktur, bunlar Türktür" gibi bir tarih tezi uydurarak ortaya çıkmak. Senin kökün şudur diye çağdaş ulusçuluk olmaz. Bir insan kendini hangi milletten sayıyorsa o millettendir.
Ben bugünkü yasalar değiştirilerek Kürt halkının varlığının kesinkes kabul edilmesi ve kültürel bütün haklarının verilmesinden yanayım.
Bu halk(Kürtler) toptan yadsınmıştır.
Yıllardan beri yasal yollarla yadsınmıştır. Aynı oyun bizim başımıza da geldi. Bulgarlar, aynı felsefeyle oradaki Türkleri yok sayıyorlar, aynı şeyi biz de yaptığımız için açık ve net tavır alamıyoruz.
Bir halka hiç kimsenin zorla, Senin kökenin bu değildir, şudur" demeye hakkı yoktur, olmaması gerekir.
Türkiye’nin önemli ve güncel konusu
olan KÜRT SORUNU üstüne ne düşündüğüm soruldu…

Bu yasalar varken açık açık bu konuyu konuşmak olasılığı
yok. O yasalar ki Kürt sorununu ortaya koymak, ona çözüm
getirmek olanaklarımı ortadan kaldırıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir