İçeriğe geç

Bu Diyar Baştan Başa 4 Kitap Alıntıları – Yaşar Kemal

Yaşar Kemal kitaplarından Bu Diyar Baştan Başa 4 kitap alıntıları sizlerle…

Bu Diyar Baştan Başa 4 Kitap Alıntıları

Dünyada en değerli bir şey varsa o da umut olmalıdır. Umutsuz dünyanın Allah bin belasını versin.
Çağına layık olmak diye bir şey var. Yediğin ekmeğe, içtiğin suya, okuduğun kitaba, girdiğin düşünceye, konuştuğun kişiye, içinde yaşadığın halka, insanlara layık olmak diye bir şey var. Sonra hak etmek diye bir şey var. Yediğin ekmeği hak etmek, aldığın ünü hak etmek, sevdiğini, sevildiğini hak etmek diye de bir şey var.
Ve yaşarsam da muvaffak olacağım, yaşamazsam da
Sen doğru çalış, eğri bulur belasını
Kusurlar da erdemler gibi açık seçiktir. Belki de kusurlar erdemlerden daha iyidir.
Şu uzaklık sorunu benim kafamı çoktandır uğraştırıyor.Göklerin uzaklığı, yolların, bozkırların uzaklığı Bütün bu uzaklıklar içinde küçücük kalmış insanlar
Ve yaşarsam da muvaffak olacağım, yaşamazsam da
Ağanın en küçük bir faydasına dokundun mu, yandın. Yandın da bittin. Sana edilmedik iftira, yapılmadı zulüm kalmaz. Bir gün bir yazar çıkar da Anadolu kasabalarının iç yüzünü yazarsa, işte o zaman niçin bu kadar geri, korkunç durumdayız, her şey gün gibi ortaya çıkar. Türkiye’nin en büyük problemi ortaya çıkar.
Korkak insanın yiğit türküsü olamaz.
Kurban verdik biz bu bozuk düzene.
Dünyada en değerli bir şey varsa o da umut olmalıdır.
Engel ne kadar büyük olursa olsun. İnanmış insan, iyi iş yapmaya yönelmiş insan başarır.
Bunca ZULME insanoğlu dayanmaz.
Doğanın düzenini insanların bozuk düzenleri bozuyor.
Çaresiz insan,dünyanın en güçlü insanıdır.
Eşitliği, kardeşliği anlatacağım. İnsan eşitlik için savaşırsa insan olur. Yoksa insanın hayvandan ne farkı kalır? Bizler acayip hayvanlarız. Ölümlü, delirmiş, korkudan delirmiş hayvanlarız. İnsanoğlunun çoğu korkudan delirmiş hayvan olmasaydı, dünya bu kadar rezil kepaze bir dünya olmazdı.
Bozuk düzen yalnız insanların emeklerini kırıma uğratmıyor, doğasını da toptan yıkıma uğratıyor. Topraklarını denizlerini de öldürüyor emekle birlikte.
Ey kardeşler, ben bu kadar bozulmuşluğa ne diyeyim? Ne gelir elimizden? Yaz çiz, bağır çağır, kim kime dumduma. Vaay memleketin hali, vay benim halim Biz bir yabanıl kırıp döken, hiçbir şeye acımayan rüzgarız. Dünyanın ortasında çağlayanlara, insanlara, doğaya bir muhalif rüzgar. Bunun da cezasını çekeceğiz. Hem de çok ağır. Kötülükler bütün ağırlığıyla üstümüze üstümüze ağıp duruyor.
Düzenini bozmayalım yeter ki denizin. Yeter ki düzeni bozulmasın doğanın. Bir düzenini bozdun muydu doğanın yandın bittin.
Memleketimizin bugünkü perişan durumu Bana göre toprağımız ölüyor. Kültürümüz yozlaştırılıyor. Çünkü kültürü yozlaştırılmamış bir millet her zaman sömürgecilerin elinden kendisini kurtarabilir. Toprağımız iyice ölmeden, kültürümüz tamamen yozlaştırılmadan Kurtuluşu sağlayabilecek miyiz?
Çağına layık olmak diye bir şey var. Yediğin ekmeğe, içtiğin suya, okuduğun kitaba, girdiğin düşünceye, konuştuğun kişiye, içinde yaşadığın halka, insanlara layık olmak diye bir şey var. Sonra hak etmek diye bir şey var. Yediğin ekmeği hak etmek, aldığın ünü hak etmek, sevdiğini, sevildiğini hak etmek diye bir şey var.
Sen doğru çalış, eğri bulur belasını
Oldum olası, Osmanlı devrinden bu yana bu ağalar ikiye üçe ayrılırlar. Kasabaya gelen memur, kaymakam, candarma kumandanı, mal müdürü bir yandan bir yanı tutmak zorundaydı. Bütün ağaların suyuna gitmek zorundaydı. Hükümete işi düşen halk, önüne ağa katmadan gidemezdi. Gitse de işini gören olmazdı. Bu bir ortaçağ geleneğiydi. Halk insan değildi. Konuşmasını bilmezdi. Gelen memur ağalara dayanmak, bunların faydalarınca gitmek zorundaydı. Yoksa iki gün bile dayanamazdı.
Bu kasabada ağalar oturuyorlardı. Bunlar çok kazanan insanlardı. Çeltik ekiyorlar, o kadar insanın kanına girip, çok para kazanıyorlardı. Bir yazda Kadirli ve köylüklerinde sıtmadan 500-600 çocuğun öldüğü oluyordu. Sıtmalılar doktor kapısında üç günlük kuyruklar yapıyorlardı. Salt ağalar milyonlar kazansın diye.
Doğanın düzenini insanların bozuk düzenleri bozuyor.
her alçaklığı insanlık gelenek olmuş diye yapıyor.
Bu insanoğlu gibi nankörü yoktur. Yaratıklar içinde en nankör yaratık insandır.
Gönül beklenmedik bir yerden bir acı gelirse gücenir.
Ölülerine fakir fukaranın dirisinden bin misli daha konfor sağlayanların yanına kalır mı bu dünya?
“Demokrasi,karanlıkta kalmış her köşe bıçağa ışık tutar. Karanlıkta çalışanların işine gelmez demokrasi”
“Çağına layık olmak diye bir şey var.
Yediğin ekmeğe, içtiğin suya, okuduğun kitaba, girdiğin düşünceye, konuştuğun kişiye, içinde yaşadığın halka, insanlara layık olmak diye bir şey var. Sonra hak etmek diye de bir şey var. Yediğin ekmeği hak etmek, aldığın ünü hak etmek, sevdiğini, sevildiğini hak etmek diye de bir şey var.”
Yani biz hep böyle yıka yıka, tükete tükete mi kendimizi bitireceğiz? Hiç mi akıl, bilim semtimize uğramayacak?
“Sen doğru çalış, eğri bulur belasını”
Ölülerine fakir fıkaranın dirisinden bin misli daha konfor sağlayanların yanına kalır mı bu dünya?
Bir milletin başına daha büyük felaketler gelir. Toprağı ve kültürü sömürücüler tarafından öldürülür. Bu ölüme karşı da o milletin insanları karşı koymazlar, yazarları, aydınları ses çıkarmazlarsa işte bu da toptan ölümdür. Ölümden daha kötü, daha büyük, ölümlerin en iğrencidir.
Çaresiz insan, dünyanın en güçlü insanıdır”
Daha çarşıya adımımı atar atmaz önüme çıkan ilk kişi, daha hoş geldin bile demeden:
“Bu kaymakam mı…” diye başladı, “bu kaymakam mı… bir diktatör. Evleri yıktı, ocakları söndürdü. Çingeneler var ya, hani bilirsin Çingene Sami, daha yenilerde öldü. İşte onlar. Evlerini yıktı da bu kaymakam. Aaaah bu kaymakam… Allah hiçbir kasabanın başına vermesin böyle bir kaymakamı. İşte karakış ortasında Çingeneler açıkta, saçak altlarında kaldılar. Bu yüzden çocukları satlıcan oldu da öldü. Sonra bu kaymakam var ya, yola bir metre giden evi toptan yıktırdı. İşte böyle. Diyorlar ki…”
Bir zengin mezarı bin gecekondu fiyatına.
Bir milletin başına daha büyük felaketler gelir. Toprağı ve kültürü sömürücüler tarafından öldürülür. Bu ölüme karşı da o milletin insanları karşı koymazlar, yazarları, aydınları ses çıkarmazlarsa işte bu da toptan ölümdür. Ölümden daha kötü, daha büyük, ölümlerin en iğrencidir.
“ Onların mezarlıkları asfalt, sen gecekonduda gırtlağa kadar çamura batarsın. Onların mezarları şıkır şıkır ışık içinde senin gecekondunda ışık yoktur. Onların mezarlıklarının çeşmelerinden gürül gürül su akar, senin gecekondu mahallesinde su kuyruğu beş yüz metreyi bulur. Susuzluktan yanar, kavrulursun. Onların ölüleri yaşıyor, sen ölüsün.”
Bir Acem şairi:
“Ölüm adildir,” diyor.
“Ayni haşmetle vurur Şahı, fakiri!”
.
.
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil,
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
Ölümün adil olması için
Hayatın adil olması lazım, diyorsunuz.
NAZIM HİKMET
Çağına layık olmak diye bir şey var. Yediğin ekmeğe, içtiğin suya, okuduğun kitaba, girdiğin düşünceye, konuştuğun kişiye, içinde yaşadığın halka, insanlara layık olmak diye bir şey var. Sonra hak etmek diye bir şey var. Yediğin ekmeği hak etmek, aldığın ünü hak etmek, sevdiğini, sevildiğini hak etmek diye bir şey var.
Türküler yüreklidir.
Türküler her şeyi söylerler.
Korkak insanın yiğit türküsü olamaz.
Düşman, vatanın yüreğine getirip sokmuş hançerini.. Bu bahtı kara anayı kurtaracak yok mudur?
Çağına layık olmak diye bir şey var.. Yediğin ekmeğe, içtiğin suya, okuduğun kitaba, girdiğin düşünceye, konuştuğun kişiye ,içinde yaşadığın halka, insanlara layık olmak diye bir şey var.. Yediğin ekmeği hak etmek, aldığın ünü hak etmek, sevdiğini, sevildiğini haketmek diye de bir şey var..
Şu dünyada yapılmış güzel olan, faydalı ne varsa proletaryanın güzel ellerinin eseridir..
Ölülerine fakir fukaranın dirisinden bin misli daha konfor sağlayanların yanına kalır mı bu dünya?
Kara gözlerinde memleketim var..
Toprağı yıkıma uğramış, bitirilip, öldürmüş bir millet iflah olamaz..
İnsan eşitlik için savaşırsa insan olur.. Yoksa insanın hayvandan ne farkı kalır?
Ve çirkin burjuva apartmanları.. Ve Sinan’ dan, Süleymaniye’ den utanmadan sırıtıyorlar..
Akıbetin senin beş arşın bezdir.. Dünya kadar malın olsa ne fayda..
Demokrasi karanlıkta kalmış her köşe bucağa ışık tutar.. Karanlıkta çalışanların işine gelmez demokrasi..
Türkiye’deki demokrasi bir burjuva oyunudur..
Yere düşmekle altın sakıt olmaz kadr ü kıymetten..
Korkak insanın yiğit türküsü olamaz..
Çatlatma be adamı. İlim fen ilim fen, ne diyormuş bu ilim fen?
İlim fen diyormuş ki Denizleri zehirlemeyeceksin. Havayı zehirlemeyeceksin. İlim fen diyormuş ki eğer fabrikaların kirli sularını, zehirlerini küçücük, bir göl kadar denize akıtırsan, hem de yıl on iki ay, o denizde hiç balık yaşamaz. Git de baksana İzmit koyuna hırbo. Ne bize çatıyorsun.
Balıkları öldüren, denizi kurutan fabrikalardır, fabrikalar. Marmara gibi bir denizin kıyısına bu kadar çok fabrika yapılır mı? Denizi zehirlediler denizi. Mahsus yapıyorlar
Yunuslar insan gibidirler. İnsan gibi konuşur, ağlarlar gülerler. İnsan gibi kıvranarak, bağırarak ölürler, çığlık çığlığa.
Yunuslar insanoğlunun çocuk kısmına benzerler. Saf, yiğit, yüreği temiz hayvanlardır.
Dünyada en değerli bir şey varsa o da umut olmalıdır. Umutsuz dünyanın Allah bin belasını versin.
Toprağı yıkıma uğramış, bitirilip öldürülmüş bir millet iflah olamaz
Yani biz hep böyle yıka yıka, tükete tükete mi kendimizi bitireceğiz? Hiç mi akıl, bilim semtimize uğramayacak?
Şu doğada bir işe yaramayan ne var ki Ama biz doğayla, insanla, doğanın güzellikleriyle o kadar uğraşmamışızdır ki Birbirimizin gözlerini oymaktan, birbirimizi aşağılamaktan, kötülemekten, birbirimizi horlamaktan, öldürmekten fırsat bulup
Yere düşmekle altın sakıt olmaz kadrü kıymetten
Kamil insan kurnazlıkla kendini, övünmesini tutan insan değil, övünmeyi aklına getirmeyen, hünerine balığın suya alıştığı gibi alışmış insandır
Ve çirkin burjuva apartmanları. Ve Sinandan, Süleymaniyeden utanmadan sırıtıyorlar
Engel ne kadar büyük olursa olsun. İnanmış insan, iyi iş yapmaya yönelmiş insan başarır
Gönül beklenmedik bir yerden bir acı gelirse gücenir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir