İçeriğe geç

Bozkurt Mustafa Kemal Kitap Alıntıları – H. C. Armstrong

H. C. Armstrong kitaplarından Bozkurt Mustafa Kemal kitap alıntıları sizlerle…

Bozkurt Mustafa Kemal Kitap Alıntıları

Siyasası, içerde daha etkin bir hükmet ile yabancıların kovulmasından oluşuyordu. Türkiye Türklerindir. onun savaş çığlığıydı.
Mustafa Kemal Vedata Locasında bir birader olarak örgüte katıldı. Kendisini hoşlanmadığı bir atmosfer içinde bulmuştu.Katıldığı loca, uluslararası nihilist örgütünün bir parçasıydı. Yahudilerin uluslararası amaçları ve sorunlarına karşı hiçbir ilgi duymuyordu. Masonların ritüellerine daha az yakınlık duyuyor, bunlardan alayla söz ediyordu. O bir Türk’tü ;Türk olmaktan gurur duyuyor, Türkiye ‘yi Padişah’ ın ehliyetsizliğinden ve despotizminden olduğu kadar yabancıların pençelerinden kurtarmakla ilgileniyordu.
Şehirde çok sayıda Yahudi vardı;bunların çoğu İtalyan uyruklu ve İtalyan Mason localarına bağlıydı. İtalyan uyruklu olarak kapitülasyonlar ve imtiyaz antlaşmaları uyarınca padişahın baskısına karşı korunmaktadırlar.Evleri polis tarafından aranmıyor ve yalnızca kendi konsolosluk mahkemeleri önünde yargılanabiliyorlardı. İçlerinde Makedonyalı Fethi’nin de bulunduğu, Mustafa Kemal’in çoğunu tanıdığı bir grup subay mason olmuştu. Mason localarının tüm yöntemlerini kullanarak ve koruması altına sığınarak İttihat ve Terakki ‘yi kurmuşlardı.
Gerçeği, içine işleyen bakışlarla incelemeli ve deney dünyasında onu iyice kavramalıyız.
Helâl süt emmiş her Türk derhâl milliyetçilerin safına geçti. Beş yüz yıldan beri onlar egemen bir halk olmuşlardı; hiçbir zaman köle olmamışlardı, eski kıskançlıklarını unuttular, saflarını sıklaştırdılar ve bir bütün halinde Mustafa Kemal’in peşine düştüler.
”Türkiye, Padişah ve casuslarının elleriyle boğuluyordu; damarlarına yenilikçi düşünce kanı akıtılmazsa, Türkiye ölecekti. ”
Her yerde yoksulluk ve yetersizlik, ve bunlarla birlikte hoşnutsuzluk egemendi. Bütün genç insanlar reform yapılması için feryad etmekteydi.
Osmanlı İmparatorluğu son nefesini vermek üzereydi. Onun kıvranan bedenine pençelerinim geçirmiş olan ve birbirlerine hırlayan Hıristiyan güçlerin her biri ise, imparatorluğun iri bir parçasını koparabilmek için hazır bekliyorlardı.
”Ben sizler gibi olmak niyetinde değilim, ben önemli biri olacağım diyor ve kendi yoluna gidiyordu.
Mustafa Kemal köşeye sıkıştırılmış soylu bir kurt gibi dövüşüyordu, Ne soru sordu ne de merhamet gösterdi. Padişahın adamlarından her eline geçeni idama mahkum etti. Milliciler başarısız olursa ne yapacağını soran Amerikalı General’e sert bir tavırla şu cevabı vermişti ;
– Yaşamı ve bağımsızlığı için en büyük fedakarlığı yapan bir millet başarısız olmaz. Yenilgi demek milletin ölümü demektir.
Sadrazam İzzet, gönderdiği telgraflarla ona önce emir sonra rica ederek İngilizlere yolu açmasını istediğinde, merhamet dilenmemeliyiz. Eğer bunu yaparsak, toptan yok olacağız. karşılığını verdi
Lawrence’dan, Araplar vasıtasıyla Mustafa Kemal’e ayrı bir barış anlaşmasının ön görüşmelerinin başlatılması için Türk hükümetine ağırlığını koyması yönünde bir öneri geldi Mustafa Kemal bunu reddetti. Savaşacaktı. O tehdit altında kalır kalmaz, diğerleri gibi kaçacak bir korkak değildi. Mevzilerini iyice sağlamlaştırmak için hiç durmaksızın çalışıyordu.
Mustafa Kemal, kendisine kazılan her kuyunun, Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesine çıkma fırsatına bir darbe indirmek anlamına geldiğine iyice inanmıştı.
Meclis tasarıyı tartışmasız kabul etti. Mustafa Kemal eski devlet rejimini bir saat içinde tarihe gömmüştü. Aynı gece, vakit geçirilmeden, İstanbul Valisine talimat göndererek halife Abdülmecid’in sabah ezanından önce İstanbul dışına çıkarılması istendi. Vali, polis ve jandarma eşliğinde gece yarısı halifenin ikametgahına gitti. Halife zorla bir arabaya bindirilerek İsviçre’ye gönderilmek üzere yola çıkarıldı. Yanına elbise valizleri ve birkaç altın lira almasına izin verildi. İki gün sonra Mustafa Kemal Osmanlı ailesinin tüm erkek ve kadın efradını toplatarak onları da yurt dışına gönderdi. Hilafetin ortadan kaldırılması üzerine ülke çapında en küçük direniş ve protesto gösterisi olmamıştır.
Mustafa Kemal, halifeliğin kaldırılması esnasında kürsüye çıkarak: ‘’Hilafet, din adamları ve din için bu milletin beş asırdır öldüğü yetmedi mi? Artık Türkiye’nin kendi menfaatlerini düşünme ve Hintlilerin, Arapların yükünü taşımaktan kurtulma zamanı gelmiştir,’’ dedi. Bazı ılımlı taraftarları Mustafa Kemal’e kendisini halife ilan etmesini ve hilafeti korumasını önerdiler. Mısır ve Hindistan Müslümanlarını temsilen gelen iki heyet de aynı ricada bulunarak, bu makamın kendisine dünya çapında saygınlık kazandıracağını vurguladılar. Ancak Mustafa Kemal’in artık sabrı tükenmişti, teklifi reddetti. Zaten fıtratı gereği kafasına koyduğu bir şeyi gerçekleştirmeden vazgeçmezdi.
Çankaya’daki evinde tam bir ‘’imparator’’ mantığıyla yaşadı. İlkel kabile reisleri gibi, silahı bir karatahta ve bir parça tebeşirdi.
Onun büyüklüğü, fırsatın ne zaman münasip olduğunu çok iyi tahmin etmesinde gizliydi. Fakat O her şeyden önce, halkına tam olarak inanmıştı. Bir seferinde şöyle demişti: ‘’Ben milletleri, harp meydanlarında, ateş altında, insanların karakterlerini gizleyemediği yerde öğrendim. Ey millet! Size yemin ediyorum ki, bizim vatan sevgimiz bütün milletlerin üstündedir.’’ Ben bu uzun yolda ayaklarının üstünde yürüyüp, yolunu öğreninceye kadar halkımın elinden tutacağım. İşte o zaman vatandaşım kendi liderini kendi seçecek ve kendi kendilerini istedikleri gibi idare edecektir. İşte o zaman benim misyonum bitecektir.
Gezileri esnasında, mahalli dernek ileri gelenleriyle gerekli irtibatı sağladı. Gittiği her yerde, bu dernekleri toplantıya çağırarak, elinden gelen hürmeti esirgemedi, onların fikir ve görüşlerini dikkatle dinledi ve not aldı.
Sonra onlara hitaben: ‘’ Cemiyetlerinizi dağıtmayın, harici düşman gitti ama harp henüz bitmedi. Memleket hainlerle dolu. Benim safımdan ayrılmayın, bana itaat edin; hep birlikte yepyeni bir Türkiye inşa edelim, kanımızla kurtardığınız vatanınızı iç ve dış düşmana karşı sonuna kadar koruyun. Siz ‘’Halk Partisi’’ olacaksınız. Bütün samimi vatandaşları saflarınıza alın. Memleket idare etme hakkına Halk Partisi sahip olacaktır, siz sahip olacaksınız’’ dedi.
Mustafa Kemal, köylülerden oluşan bu halk ordusunu arkasına aldıktan sonra bu dernekleri yeniden canlandırdıktan ve temsilcilerini tayin ettikten sonra, muhaliflerle mücadele etmek üzere Ankara’ya döndü.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Mustafa Kemal, saltanatın kaldırılması sırasında, kendini zaptedemedi bir masanın üzerine fırlayarak komisyonun tartışmalarını kesti ve ‘’Efendiler, Osmanoğulları idareyi halktan, kuvvet kullanarak gaspetmişlerdir. Halk da kuvvet kullanarak hakkını geri almaya azmetmiştir. Saltanat derhal hilafetten ayrılmalı ve ilga edilmelidir. İster razı olun, ister olmayın bu yapılacaktır. Aksi halde bazı başların behemahal gideceğini görüyorum’’ dedi.
Destekleyicilerini toplayarak oylamada hepsinin aynı anda kabul sesi yükseltmelerini öğütledi.
Bazı mebuslar, oylamanın teker teker isim okunarak yapılmasını istediler. Gazi bu görüşe kulan asmadı. Zaten destekçi mebusların hepsi silahlı vaziyettedir. Herhangi birisi her an bir aptallık yapabilirdi, hele gazi emrederse.
Mustafa Kemal tehditkar bir ses tonuyla bağırırken destekçileri de ellerini tabancalarına götürmüşlerdi ‘’Ben Meclisin teklifi oybirliğiyle kabul edeceğine inanıyorum. Oylama el kaldırmak suretiy yapılacaktı!’’ dedi. O esnada Meclis Başkanı teklifi oylamaya sundu, Başkan gözlerini Mustafa Kemal’den ayırmıyordu. Oylamada ancak birkaç el havaya kalktı. Ancak Meclis Başkanı sonucu çoktan açıklamıştı bile: Meclis sonucu oy birliği ile kabul etmiştir. ‘’Bu arada mebuslardan birisi yerinden fırladı ve Hayır… Yanışlık var… Biz kabul etmiyoruz’’ diye bağırdı. Bu arada başka taraftan bazı mebuslar ‘’otur yerine! Kes sesini, domuzlar’’ diye bağırdılar. Bu karmaşa sırasında Mustafa Kemal’le göz göze gelen başkan bağırarak kararını tekrar etti. Artık saltanat tarih olmuştur.
Atatürk, Fethi (Okyar) isminde bir gençle samimi bir arkadaşlık kurdu. İyi Fransızca bilen Fethi’yle birlikte o zamanlar ülkeye sokulması yasak olan ve ağır hapsi gerektiren Fransızca kitaplarından, Volter’i, Jan Jack Russo’yu, ekonomi bilginlerinden de Hobbs’u ve John Stevart Mill’i okumuşlardı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde fakirlik ve sefalet her tarafta kol geziyordu. Devlet çarkları paslanmış, idare aciz kifayetsiz insanların elindedir. Her insanın dilinden öfkeli ifadeler çıkıyor, yenilik ve reform çığlıkları atan gençler kurtuluşun tek reçetesi olarak ıslahatı görüyorlardı.
Atatürk’ün nazarında, ticaret ancak Yahudilerini Yunanlıların veya Ermenilerin yapacağı şeylerdendi. Onun gibi Türkler ise, kendilerine layık bir meslek seçmeliydi, o da askerlikti. Herkesin nazarında değerli bir insan, akranlarından farklı üstün birisi olarak görülmek ister, olağanüstü bir genç imajı oluşturmaya çalışırdı.
Zübeyde hanım Mustafa’yı doğurduğunda otuz yaşlarındaydı. Yedi yaşından beri de tesettüre girmiş kendi aile efradıyla birkaç komşusu dışında hiçbir canlı mahlukla konuşmamıştı. Koyu bir dindar vatanperver, muhafazakar ve sabit fikirlidir.
Bütün ulusları tanıyorum diyordu, Onları bir halkın karakterinin çırılçıplak kaldığı bir anda, savaş alanında, ateş altında, ölümün eşiğindeyken inceledim. Türk milleti, yemin ederim ki, milletimizin manevi gücü bütün dünyanınkinden üstündür.
Mustafa Kemal misyonunu, davasını kendisine tamamen inanmış, bir ideal adam edası ile yerine getirirdi. Onun davası ülkesini, zengin, müreffeh ve çağdaş bir ülke haline getirmekti. Bu ülküsüne ulaşmanın tek yolunun halkın dertleri ile ilgilenmek, halkı eğitmek ve yönlendirmek olduğuna inanıyordu.
Sonra Mustafa Kemal kürsüye çıkarak Hilafet, din adamları ve din için bu milletin beş asırdır öldüğü yetmedi mi? Artık Türkiye’nin kendi menfaatlerini düşünme ve Hintlilerin, Arapların yükünü taşımaktan kurtulma zamanı gelmiştir, dedi.
Ben milletleri, harp meydanlarında, ateş altında, insanların karakterlerine gizleyemediği yerde öğrendim. Ey millet! Size yemin ediyorum ki, bizim vatan sevgimiz bütün milletlerin fevkindedir Ben bu uzun yolda ayaklarının üstünde yürüyüp yolunu öğreninceye kadar halkımın elinden tutacağım. İşte o zaman vatandaşım kendi liderini kendisi seçecek ve kendi kendilerini istedikleri gibi idare edeceklerdir. İşte o zaman benim misyonum bitecektir.
İsmet’in bir zamanlar söylemiş olduğu şu sözler doğruydu:
Asıl patron Mustafa Kemal’dir. Bizler yalnızca onu yardımcılarıyız.
Suriye ve Arabistan’ı alabilirsiniz. Ancak Türkiye’den uzak durun. Biz her millet gibi kendi sınırlarımızdan bir karış fazlasını istemiyoruz, ama bu sınırlardan bir karış azına da razı olmayız.
Sizler, sizler Türksünüz!
Daha dün uyruğunuz ve köleniz olan bu Yunanlıların karşısında boyun mu eğeceksiniz? Buna inanamam! Birleşin ve hazırlanın; o zaman zafer bizim olacaktır.
Onlar, o İngilizler bizim onlar kadar güçlü olduğumuzu yakında öğrenecekler. Bize kendi eşitleri olarak davranacaklar. Onlara asla boyun eğmeyeceğiz. Uygarlıklarını başlarına geçirinceye kadar, son ferdimize kadar onlara karşı koyacağız.
Yaşamı ve bağımsızlığı için en büyük fedakarlığı yapan bir millet başarısız olmaz. Yenilgi demek milletin ölümü demektir. Bu hareketi ya kazanacağız ya da yok olacağız.
Mutlaka sadık olmamız gerekir, ama sadakatimiz ve bağlılığımız vatanımıza karşı olmalı.
Vatan tehdit altındadır, merkezi hükümet görevlerini yapmaktan aciz bırakılmıştır. Vatanın istiklali ancak halkın iradesi ve gayreti ile gerçekleşecektir.
Halk istiklaline kavuşuncaya kadar yerimden ayrılmayacağım.
Arabistan, Filistin ve Suriye Türklerin sadece fatih ve idareci olarak ellerinde bulundurdukları Arap ülkeleri idi. Buralar kaybedilebilirdi.
Halep’te , bu yeni hat üzerinde Türk çocuklarını arkalarını kayalara vererek, düşmanı kendi ülkelerinden, Türkiye’den uzak tutmaları için savaştıracaktı. Burada anavatan için son nefeslerini verinceye değin çarpışacaklardı.
Türklere zaferi kazandıran ve yarımada ile İstanbul’u kurtaran eldeki bir avuç asker ile Mustafa Kemal’in olağanüstü kişiliği olmuştu.
Telaş etmeyin evlatlarım. Hiç acele etmeyin. En doğru anı seçeceğiz, o zaman ben en öne çıkacağım. Süngülerinizi takmış ve keskinleştirmiş olarak siz hazır beklerken elimi kaldırdığımı gördüğünüzde, peşimden gelin.
Mustafa Kemal berrak zihinli, kararlarını kendi kendisine verebilen ve ne istediğini çok iyi bilen başarılı bir subaydır.
Düşmanın Arıburnu’ndan değil Conkbayırı’ndan karaya çıktığını anlamıştı. Ne pahasına olursa olsun Conkbayırı kurtarılmalıydı. Bu şartlar altında dakikaların hatta saniyelerin bile kıymeti vardı. Mustafa Kemal bu esnada Napolyon’un savaşta acele ve sürat kazandırır prensibini uyguladı.
Ege Denizi’nin tepe noktasında bulunan Selanik kentinde Ali Rıza ve Zübeyde ailesinin Mustafa isminde bir oğlu doğdu. İşte bu daha sonra Mustafa Kemal ve Atatürk olarak tanınacak olan şahıstan başkası değildi veya kaderin Türkiye’yi yok olmaktan ve bölünmekten kurtarmakla görevlendirdiği bir bozkurt
O Türkiye’de bir daha diktatör çıkmasın diye diktatör oldu .
Cok iyi bir ogretmendi; Acik, kesin ve ogrencileri uzerindeki hakimiyetinden emin, onlarin beceriksiz cabalarina karsi sakaci ve alayci
Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’ dir. İleri!
Yasami ve bagimsizligi icin en buyuk fedakarligi yapan bir millet basarisiz olmaz. Yenilgi demek, milletin ölümü demektir.
Türk askeri asla kacmaz. Geri cekilme sozunun ne demek oldugunu bile bilmez
Türkiye Türklerindir! onun savas cigligiydi
O, bir Türk’ tü; Türk olmaktan gurur duyuyor, Türkiye’ yi Padisah’ in ehliyetsizliginden ve despotizminden oldugu kadar, yabancilarin pencelerinden kurtarmakla ilgileniyordu
Dosyasina Zeki fakat asabi ve samimi olunmasi imkansiz bir genc seklinde bir not dusulmustu
En güçlü, en iyi insan, hakkından vazgeçen insandır. En büyük kahramanlık da hiçbir karşılık beklemeden yapılandır.
Meclis’te şiddet sahneleri boy göstermişti. Tabancalar çekiliyordu. Halil adında bir albay İsmet’i itham etti.
Ansızın, “Buna bir son vermenin tam sırası” dedi, “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğim. Bu, bütün güçlüklerin çaresi olacak.”
Her ikiside inatçıydı, bütün o kış, haftalar boyu birbirleriyle tartıştılar ve kavga ettiler.
Bir yurt gezisine çıktı. Her yerde alkışlarla karşılanıyordu: Gazi, Vatanın Kurtarıcısı olarak selamlanıyordu. Kahramanlarını görmekten dolayı halk sevinçten çılgın gibi onu selamlıyordu.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin oybirliğiyle aldığı karar sonucu, Saltanat ilga edilmiştir” diyerek oturumu kapattı. Mustafa Kemal, taraftarlarıyla çevrilmiş olarak Meclis’ten ayrıldı.
“Babam ve ben” dedi Rauf, “Padişah’ın ekmeğini yedik. Şu anda Padişah tahtında oturan vatan haininden, Vahdettin’den söz etmiyorum elbette. O gitmelidir ve yerini yeni Padişah almalıdır. Fakat benim gibi her gerçek Türk, Halife Padişah’a bağlıdır.
Halide Edip ona dedi ki: “Barıştan sonra dinleneceksiniz Paşam; çok zor bir mücadeleden çıktınız.”
“Dinlenmek mi, ne dinlenmesi?” dedi. “Yunanlılardan sonra birbirimizle dövüşeceğiz; birbirimizi yiyeceğiz.”
“Bu bir işaret” dedi, Mustafa Kemal yangını göstererek; “Türkiye’nin vatan hainlerinden, Hıristiyanlardan ve yabancılardan temizlenişinin, Türkiye’nin Türklere ait oluşunun bir işareti.”
Adamlarına Ankara’ya gidecek olursa, “Mustafa Kemal’i Meclis’in kapısının önünde asacağını” söyleyip övünecek kadar ileri gitti.
“Sizler” diye haykırdı, “Sizler Türksünüz! Daha dün uyruğunuz ve köleniz olan bu Yunanlıların karşısında boyun mu eğeceksiniz? Buna inanamam! Birleşin ve hazırlanın; o zaman zafer bizim olacaktır.”
Daha dün yalnız ve terkedilmiş olan Mustafa Kemal artık taraftarlarla çevrelenmiş, kabul gören bir lidere dönüşmüştü.
Mustafa Kemal ve Arif giysilerini çıkarmadan uyuyorlardı: Arif akşamları uyuyor ve Mustafa Kemal’in uyuduğu, sabahın erken saatlerinde nöbet bekliyordu.
Halide revolver kullanmayı öğrenmişti, Adnan yanında zehir bulunduruyordu.
Kazım’ı ikna edemezse, kaçmak üzere Arif’le anlaşmıştı; eğer köşeye sıkıştırılırlarsa ölene dek çarpışacaklardı. Hiçbir zaman sağ ele geçirilemeyeceklerdi.
Telgrafla, “Millet bağımsızlığını kazanmadığı sürece Anadolu’da kalacağım” cevabını verdi.
Batıdakilerin hepsine Ali Fuat, doğudakilerin hepsine de Kazım Karabekir kumanda edecek, Mustafa Kemal de merkezde olacaktı.
Mustafa Kemal, cemiyetin sadece ismen üyesidir; gerçekte onun en kararlı muhalifi olarak tanınır. Ülke çapında büyük bir şöhreti vardır. Efendi bir adamdır. Kendisine güvenilebilir. Gönderilecek en uygun kişi odur.”
Birisi Mustafa Kemal’e Talat’ın ona güldüğünü söyledi. Bu,
onun onurunu yaraladı ve çılgınca öfkelendirdi. Talat’ı hiçbir zaman bağışlamadı.
Gazeteler onu “Boğazların ve Payitahtın Kurtarıcısı” olarak selamlamaktaydı. Askeri bir üne sahip olmuştu. Eskisi gibi görmezden gelinemezdi.
Vurulması matematiksel olarak kesindi. Kurmayları sipere girmesi için yalvarmaya başladılar.
“Hayır,” dedi; “Saklanmak adamlarım için kötü bir örnek olacaktır.”
Kamuoyu, cemiyetin içinden en çok Enver’i tanıyordu. Böylece Enver bir halk kahramanına dönüştü. Makedonya’da isyan bayrağını açmıştı ve şimdi de işi tamamlamak üzere öncü kuvvetlere komutanlık ediyordu.’
Dosyasına “Zeki fakat asabi ve samimi olunması imkânsız bir genç” şeklinde bir not düşülmüştü.
Tüm yenilikçi düşünceleri yasaklamıştı; her türlü reformu reddediyordu. Bütün imparatorluğu bir hafiye ağıyla örmüştü; böylece nerede olursa olsun ne zaman üç kişi bir araya gelip konuşsa, konuştuklarını dinleyip, gizli polise rapor eden biri oluyordu. Ortada ne özgürlük, ne de can güvenliği kalmıştı
“Ben sizler gibi olmak niyetinde değilim, ben önemli biri olacağım” diyor ve kendi yoluna gidiyordu.
O, Türkiye’de bir daha kesinlikle bir Diktatör ortaya çıkmasın diye diktatör olmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir