İçeriğe geç

Börü 4 Kitap Alıntıları – Çağlayan Yılmaz

Çağlayan Yılmaz kitaplarından Börü 4 kitap alıntıları sizlerle…

Börü 4 Kitap Alıntıları

Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir!
Yürekte kalabilme ululuğu, her gidişte olmaz.
Acele etmek mutluluk için koşmaya çalışırken, ömür boyu bir bataklığa saplanıp, boğulana kadar mutlu olmaya çalışmaktır.
Bazen öyle anlar gelir ki tarifi imkansız hatalar, hayatları yerle bir eder!
İnancı güçlü olan orduları yenmek zaman alır Çoga Sadece zaman.
Bir savaşta önemli olan iki şey vardır Agartalı. Biri ordu, diğeriyse başlarındaki adam. İkisinden biri güçsüz olursa, güçlü olan daha başlamadan kaybetmiş demektir.
Taşlar ardına saklanmadan açıkta çarpışan gerçek bir orduyla savaşmayanlar, kendilerini güçlü zanneder kraliçe.
Yaralarım kabuk bağlar elbet Ulu Bilge. Ya tinimdekiler?
Tinindekiler uçmağa varana kadar kalacaklar. Onların geçmesini beklersen, zamanın akışında kendini kaybedersin. Yaralarına alışmalısın ki mutlu olmayı hatırlayabilesin.:
Postunun altında derin yara izleri, yüreğinde mezarlar saklayan bir kurda kolay diş geçiremezsin! Ben bu yangını biliyorum Kurt Yangını!
Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir!
Kurt Imparatorluğu ateş kılıçlı, kurt bakışlı Börü Han’ın tahtına aitti.
Kafasının içinde Gölge’nin sesini duydu.
Sakın kendini bırakma!
Çok zor Bu kadarı çok zor Gölge!
Dizlerinin üzerine çöken Börü, ellerini toprağa dayadı.
Ne ölümler gördüm Börü! Bu ne ilk ne de son olacak!
Ben hayattayken son olacak Gölge!
Gök şahidim olsun! Sana kolay ölüm yok Lu! Derini yüzeceğim Lu! Şehrini tamuya (cehenneme) çevireceğim!
Kandaş için deryalar, çöller aşılır. Nice canlar alınıp verilir. Kandaş Adı üzerinde! Koca bir çınarın dallara ayrılışı gibidir bizim bağımız. Bir boran dalımızın birine vurmuşsa, bunu hepimiz hissederiz. Ulu Tengri yanınızda olsun. Belki bir gün tekrar karşılaşırız. O günün, güzelliklerle dolu olmasını umarım.
Hepsini parçala Gölge!
Kana susamıştım Börü!
Bu, kurdun şarkısıydı. Kılıcın alev alışıyla gözlerin şahit olduğu şey, göğün gücüyle kulaklara da taşınıyordu.
“Ay ve Güneş, ateş ve su Ölüm ve hayat gibi birbirinden ayrılan her şeyi bir yerde kesiştiren Ulu Tengri’nin nefesi pusatlarımızdadır! Bir ateş ki tinleri yutup yok eder. Bir nefes ki değdiği tini kuru dallar gibi çatırdatıp, paramparça eder!
Derdin bedendeyse, şifası doğadadır. Derdin dilindeyse, şifasi usundadır. Derdin pusatındaysa, şifası onu dövendedir. Ama derdin yüreğindeyse, şifası sadece yüreğine derdi verendedir. Başka da sifası yoktur.
Ölümü öldüremezsin! Gittiğin yerdekilere adımı söyle!
Ulu Tengri Kar taneleri sanki düşmüyor, Ay gibi parıldayan tenine yaklaşınca yok oluyor!
Irmaklar taşmak ıster
Kanla!
Taşlar, göğsüne kazınacak kahramanlık ister
Pusatla!
Tamunun karanlığı dolmak ister
Başla!
Soğuk toprak ısınmak ister
Canla!
Erlik Han zincirlerini şakırdatır ‘
Çoga’yla!

Çoga gülümseyerek kollarını açtı.

Ve Aslanlar haykırır

Ur Ah! Ur Ah! Ur Ah!

Gök tepenize yumruğu indirdiğinde, tılsımlı ininiz her neredeyse kanla dolup taşacak! Uğultularınız, haykırışlarınız, dilekleriniz ve tüm istekleriniz artık karanlığa gömülecek. Çocuklarınız o günden sonra uzun yıllar şarkılar söyleyemeyecek. Korkularınız yürekleri öyle bir titretecek ki, bir daha uzun yıllar kimseye pusat bile çekemeyeceksiniz. Geceleri yatmadan bizim adlarımıza yazılan masallarla korkacaksınız!
Senin içinde canavardan başka bir şey yok mu Komutan Çoga?

Varsa da çıkmamasını dilerim! Ben görebileceğin en vahşi canavarım Mayda! Kurt Diyarı’nın Çogası’yım. Ben; karanlığım!

Bir bıçak, yüreğini baştan sona yarıyor, o inledikçe daha da derine batıyor gibiydi. Yalnız değildi ama tini artık eşsiz kalmıştı. Bu düşünce, bu içi doldurulamaz boşluk, onu yok edecekmiş gibi geliyordu.
Kurtlar avlanmadan önce neden ulurlar bilir misiniz? Geldiklerini haber verirler! Avının orada olduğunu çok önceden bildikleri hâlde yaparlar bunu! Çünkü Kurtlar, arkadan vurmazlar!
Postunun altında derin yara izleri, yüreğinde mezarlar saklayan bir kurda kolay diş geçiremezsin!
Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir.
Ya savaşın kılıcıyla savaşın efendisi olursun. Ya da tükenip, açılacak toprak parçasına girme zamanını beklersin.
Bazen aşk, kana bulanmış halde onun nefesi için çarpışmaktır Kendi nefesini hiçe sayarak!
. Senin karanlığında bir ömür benim güneşim parlasın isterdim. Çünkü benim yüreğimdeki şafak, senin karanlığında söktü!
Şimdilik sadece yandın. Daha kavrulacaksın, küllerini savuracaksın, sonra soğuyup sana yanana şifa olup, mutlu etmeyi öğreneceksin.
Çakal köşeye sıkışınca kendini kurt bellermiş.
Duy beni ata tinleri
Ben Börü Han…
Taşlara kazınıp yok olan adsızları,
Yüreklere kazıdım!
Mirasınız olan töreyi
Uslara hatırlattım
“Derdin bedendeyse, şifası doğadır. Derdin dilindeyse, şifası usundadır. Derdin pusatındaysa, şifası onu dövendedir.Ama derdin yüreğindeyse, şifası sadece yüreğine derdi verendedir. Başka da şifası yoktur.”
Irmaklar taşmak ister
Ordu hep bir ağızdan devam etti: Kanla
Taşlar göğsüne kazınacak kahramanlık ister
Pusatla
Tamunun karanlığı dolmak ister
Başla
Soğuk toprak ısınmak ister
Canla!!
Erlik Han zincirlerini şakırdatır
Çoga’yla!!
Çoga gülümseyerek kollarını açtı.
Ve Aslanlar haykırır
Ur Ah! Ur Ah ! Ur Ah!
Ne kadar büyük bir sırrın varsa o kadar büyük bedeller ödemen gerekir.
Bazen öyle bir an gelirki hiç yapmayacağın bir şey yaparsın.
Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir.
Kara tohumların atıldığı kara toprakları, akıttığımız kanla temizleyecek olan yiğitler unutulmasın!
Kurdun lideri, adaletin gölgesi Börü hanın oğlu Alpagut Han Uçmağa vardı. Ey gökte uçan Kartallar! Taşa dolanıp, yurtlar gezen Irmaklar! Dağlara üfleyen rüzgar ve göğü kaplayan Bulutlar! Kurt Diyarının efendisi için haykırın!
“Kurtlar avlanmadan önce neden ulurlar bilir misiniz? Geldiklerini haber verirler! Çünkü Kurtlar, arkadan vurmazlar. Biz arkadan vurmayız! Geldiğimizi haykırarak haber verir, öyle parçalarız!
Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir!
Gitmenin bile aslında bir anlamda kalmak olduğunu göreceksin. Yürekte kalabilme ululuğu, her gidişte olmaz.
Ne kadar gösterişli görünürse görünsün Çakal çakaldır! Boynuna altından tasma da taksan, köpek yine köpektir.
Git ama ölme. Öleceksen de yaşat!
Uğruna ölüme gittiğim benim yüzümden ölürse, hayatta kalsam bile aldığım her nefes ölümden farklı olur mu..?
Çünkü en büyük kötülük, kendini iyi sanan kötülerden gelir. Bu öyle bir sayrılıktır ki çıkarları uğruna yalandan ant bile içerler.
Gitmenin bile aslında bir anlamda kalmak olduğunu göreceksin. Yürekte kalabilme ululuğu, her gidişte olmaz.
Öyle bir öleceğiz ki;
Canını aldığımız yağıların tinleri, tamunun kızıl göğünü çatırdatacak!
Öyle bir öleceğiz ki;
Bizleri tanrının bahçelerine götüren tinler, acunda kalan bedenlerimize bakıp gözyaşı dökecek!
Öyle bir öleceğiz ki;
Bırakın soyların bizi hatırlamasını, gök bile unutmayacak!
Her çakında bir, karanlığa adımızı haykıracak,
Her yaşında bir zalimin usunda korkular yaratacak!
Öyle bir ölümsüzleşeceğiz ki;
Adalet için çıkan her pusatta zalim kanıyla uyanıp, her can alışta can bulacağız!
Öyle bir sevmiş olacağız ki;
Hatunlarımızın gözlerinde gökte parıldayan bir ışık,
Sevdiğimiz bozkır kızının ipek saçlarında bir rüzgâr,
Büyüttüğümüz balaların dudaklarında bir gülücük olarak kalacağız!
Gökte Doğanlar!
Hah!
Son kez… Ur-Ah!
Ur-Ah! Ur-ah! Ur-Ah!
*Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir!*
Aşağılık tinler ihanet ederek giderler! Ulu tinler kahraman gibi giderler! Her gidişin sonu bir kalışa varır. Kahraman gibi uçmağa varanlar, birilerinin hayatlarından çıkanlar ya da yurdunu bırakanlar, yüreklerde ölümsüz kalırlar. Korkakça kaçarken düşenler, ihanet ederek gidenler ve her seferinde yeni bir amaç için kansızca hareket edenler ise aşağılık olarak anılıp, yüzde ekşime bırakırlar. Onlar ilk Barslardı. Onlar ölümsüzleştiler. Kendilerinden sonra geleceklere bir kahramanlık destanı olarak kaldılar!
Ben, umutsuzluklar arasında boğuşurken, senin karanlığın ile tanıştım. O kadar saf ve belirgin bir karanlıktı ki bu, başka renk yoktu.
Bazen öyle anlar gelir ki tarifi imkansız hatalar, hayatları yerle bir eder!
Hikâyeler, uykuya dalacak çocuklar içindir genç Tigin. Bizimkisi er kişiler için genelde kâbustur.
Derdin bedendeyse, şifası doğadadır. Derdin dilindeyse, şifası usundadır. Derdin pusatındaysa, şifası onu dövendedir. Ama derdin yüreğindeyse, şifası sadece yüreğine derdi verendedir. Başka da şifası yoktur.
Topraklarına gelirlerse, her şeylerini al Aybar Han. Tutunacakları inançları bile kalmasın!
Çünkü en büyük kötülük, kendini iyi sanan kötülerden gelir. Bu öyle bir sayrılıktır ki çıkarları uğruna yalandan ant bile içerler!

Peki, ne yapmak gerekir?

Yapılacak tek şey, sırtındaki hançerleri çıkarmadan başini ezmektir Börü!

Yüzüme bak anda! Bak ki unutma. Bu beni son görüşünse, usuna kazıyasın. Dönmezsem, o şehirde canlı tek bir kuş bile kalmayacağına bana ant iç.
Öyle bir öleceğiz ki;
Bırakın soyların bizi hatırlamasını, gök bile unutmayacak! Her çakında bir, karanlığa adımızı haykıracak, her yaşında bir zalimin usunda korkular yaratacak!
Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir!
Yürüyorum kanlar içinde Tamunun şeytanları artık şarkı söylüyorlar Ölümü Getiren’e! Duyuyorum Albızlar kahkahalar atıyorlar, birazdan olacakları tinime!
Bazen aşk, kana bulanmış hâlde onun nefesi için çarpışmaktır Kendi nefesini hiçe sayarak!
Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir.
Senin karanlığında bir ömür benim güneşim parlasın isterim. Çünkü benim yüreğimdeki şafak, senin karanlığınla söktü!
Tengri Nefesimi adaletin için alırım! Sen Börülere yol göster!
Bazen öyle anlar gelir ki tarifi imkansız hatalar, hayatları yerle bir eder!
Ne kadar büyük sırrın varsa, o kadar büyük bedeller ödemen gerekir.
Yine neye gülüyorsun komutan
Beni ölümle korkutacağını sanmana gülüyorum
Ben senin karanlığına sarılmak, aydınlığa, senin asil yüreğinde ulaşmak istiyorum.
Ne kadar gösterişli görünürse görünsün Çakal yine çakaldır! Boynuna altından tasma da taksan köpek yine köpektir.
Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir.
Acele etmek mutluluk İçin koşmaya çalışırken, ömür boyu bir bataklığa saplanıp, boğulana kadar mutlu olmaya çalışmaktır.
“Derdin bedendeyse, şifası doğadadır. Dersin dilindeyse, şifası usundadır. Derdin pusatındaysa, şifası onu dövendedir. Ama derdin yüreğindeyse, şifası sadece yüreğine derdi verendedir. Başka da şifası yoktur.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir