Prokopius kitaplarından Bizans’ın Gizli Tarihi kitap alıntıları sizlerle…
Bizans’ın Gizli Tarihi Kitap Alıntıları
Öte yandan İustinianos paraları gerekçesiz olarak deniz kıyısındaki yapılara ya da anlamsız konutlara yağdırıyordu, sayfiyeleri böylesine konutlarla donatıyordu, sanki kendi ve eski eşi eski imparatorların yaşadığı saraylara sığmıyorlardı.
Korkunç durum devam edip, kenti yönetmekle görevli yetkililer olayları aldırmayınca, serserilerin cüreti her geçen gün arttı. Kötülükleri önlemek üzere ses çıkarılmazsa elbet bunların artışına engel olunmaz, hatta suçları cezalar izlese bile sonu gelmez, çoğu kimseler için kötülüğe dönmek doğal olur.
Taşkın bir ırmak gibi her gün uyruklarını yoksullaştırdı ve varlıklarını yağma etti, ama akan bütün sel doğal düşmanlarını zenginleştirmeye yaradı.
İustinos’un dokuz yıl süren hükümdarlığı döneminde, İustinianos denilen bu adam siyasal yapıda öyle bir karışıklık ve düzensizlik yarattı ki, uygunsuz yollardan imparatorluk hazinesine 200.000 kilo altın daha girdi. Yine de toplanan bütün bu servetten geriye bir şey kalmadı.
Bir insanın, araştırmalarında ne kadar dikkatli olursa olsun, saldırılar sonunda yok olanların sayısını bulabileceğini sanmam.
Bir insan davranışlarının kötülüğüne aldırmaz olursa, artık her yerde iğrenç biri gibi gözükmekten çekinmez, aynı zamanda yüzünde her zaman beliren utanmazlıkla silahlanıp, en bayağı eylemlere neşeyle, çekinmeden girişir.
Basit bir insandı imparator, bir eşek kadar duyguluydu ancak, kim yularını çekerse oraya gitmeye ve durmadan kulaklarını oynatmaya hazırdı.
İnsanlar geleceklerinden emin olurlarsa bugünkü güçlüklere daha kolay dayanırlar, olan biteni daha bir hoşgörüyle karşılarlar, ama devlet yöneticileri tarafından saldırıya uğrarlarsa, doğal olarak karşılaştıkları kötülüklerden daha çok üzüntü duyarlar. Adalet bekleme umudu olmadığı için, tam bir çaresizliğe düşerler.
Kötülükleri önlemek üzere ses çıkarılmazsa elbet bunların artışına engel olunmaz, hatta suçları cezalar izlese bile sonu gelmez, çoğu kimseler için kötülüğe dönmek doğal olur.
Çünkü insanlara insafsızca davranılırsa, onlar da doğal olarak umarsız yollara saparlar.
Öyleyse hayatımızın kendi irademizle değil Tanrı’nın gücüyle düzenlendiği doğrudur. Tanrı’nın gücüne de çoğu kez talih deriz; çünkü aslında olayları gördüğümüz biçimde yürüten şeyin ne olduğunu bilmeyiz. Bize anlamsız gibi gelen bir olay ortaya çıkınca bunu hemen talihe bağlarız.
Kafasında artık saygıya değer hiçbir düşünce kalmamıştı; bir zamanlar insan olduğunu bile düşünemiyordu.
Aslında insanlar kan bağı nedeniyle değil, karşılıklı anlayışla birbirlerine yakınlıklarını ölçerler.
Gerçekten, en yakın akrabalarımın yanında bile kendimi güven içinde duymuyordum.
“İustinianos’un niteliklerini anlatmak için insan yeteri kadar kelime bulamıyor. Bir insanın olamayacağı kadar günah işlemeye düşkün birisiydi. Sanki doğa, insanlığın geri kalanından bütün şeytanlık eğilimlerini kaldırmış ve bu adamın ruhunda toplamıştı.”
Bize anlamsız gibi gelen bir olay ortaya çıkınca bunu hemen talihe bağlarız. Ama bu konuda görüşler birbirinden doğal olarak ayrı olabilir.
Çok geçmeden Belisarios ikinci bir darbe yedi. Daha önceki bir kitabımda kaydettiğim salgın hastalık Bizans halkının büyük bir bölümünü silip götürmüştü.
“Bu kitapta, Bizans İmparatorluğu’nda nerede ne olmuşsa her şeyi apaçık ortaya koyacağım.”
Aslında insanlar kan bağı nedeniyle değil, karşılıklı anlayışla birbirlerine yakınlıklarını ölçerler.
Bizans İmparatorluğu gerçekte Roma Imparatorluğu’nun bir devamı gibi doğdu. Son dönemlere gelinceye kadar Bizanslılar kendilerine Romaioi yani Romalı dediler. Bizdeki Rum sözü de oradan kaynaklanıyor. Roma imparatorlarından Diocietianos, imparatorluğu ikiye ayırarak her birinin başına eşit yetkide iki yönetici geçmesini ve birinin imparatorluk topraklarının batıda kalan parçasını, öbürünün doğudakileri yönetmesini istedi. Ancak Diocietianos’tan sonra seçilen yöneticiler hemen birbiriyle savaşmaya başladılar. Bu yolla seçilen ve doğu topraklarının yönetimi kendisine verilen Konstantinos, batıda, yani Roma’daki karşıtı Licinios’ u bir savaşta yenince tüm Roma Imparatorluğu’nun tek yöneticisi oldu. Tarih: İS 324
Konstantinos daha sonra başkenti Roma’dan Bizans’a taşıdı ve buraya Yeni Roma adını verdi. Daha sonra Konstantinopolis diye anılan Bizans, Doğu Roma Imparatorluğu’nun ya da Bizans Imparatorluğu’nun başkenti oldu.
Konstantinos daha sonra başkenti Roma’dan Bizans’a taşıdı ve buraya Yeni Roma adını verdi. Daha sonra Konstantinopolis diye anılan Bizans, Doğu Roma Imparatorluğu’nun ya da Bizans Imparatorluğu’nun başkenti oldu.
Tarih kitaplarında Büyük diye anılan Iustinianos, Gizli Tarih’te para düşkünü, hain, sefil, yasaları çiğneyen ve keyfine göre uygulayan kanlı bir despot olarak tanımlanıyor.
Evlerde ve sokaklarda üzüntü ve karamsarlık yaygındı.
Bir insan davranışlarının kötülüğüne aldırmaz olursa, artık her yerde iğrenç biri gibi gözükmekten çekinmez, aynı zamanda yüzünde her zaman beliren utanmazlıkla silahlanıp, en bayağı eylemlere neşeyle, çekinmeden girişir.
Kötülükleri önlemek üzere ses çıkarılmazsa elbet bunların artışına engel olunmaz, hatta suçları cezalar izlese bile sonu gelmez, çoğu kimseler için kötülüğe dönmek doğal olur.
Çünkü insanlara insafsızca davranılırsa, onlar da doğal olarak umarsız yollara saparlar.
Güvenilir tek ter tek saat, yoktu! en saygı gören kiliselerde, en önemli eğlenceler de bile insanlar öldürülüyordu. Kan bağına, akrabalığa güvenmek bile geçmişte kalmıştı. Çünkü pek çok kimse en yakın akrabalarının kurdukları düzenle yaşamını yitirdi.
Bir insan davranışlarının kötülüğüne aldırmaz olursa, artık her yerde iğrenç biri gibi gözükmekten çekinmez, aynı zamanda yüzünde her zaman beliren utanmazlıkla silahlanıp, en bayağı eylemlere neşeyle, çekinmeden girişir. 
Justinianus insansa,günlerden bir gün bu dünyadan ayrılacaktır. Şeytanların efendisiyse, insan biçimindeki yaşayışını bir yana bırakacaktır.
Hayatta kalacak kadar talihli olanlar,o zaman gerçeği anlayacaklardır..
Hayatta kalacak kadar talihli olanlar,o zaman gerçeği anlayacaklardır..
adalet bekleme umudu olmadığı için, tam bir çaresizliğe düşerler. İustinianos, yalnız kötülük kurbanlarını bütünüyle kendi başlarına bırakmak ve suçlular için işlem yapmamak suretiyle değil, aynı zamanda kendini partizanların önderi gibi göstermeye çalıştığı için, uyruklarına ihanet etmiş oldu. Çünkü partizan gençlere büyük paralar dağıtıyor, birçoğunu kendi çevresinde tutuyor, yargıçlığa ve başka önemli mevkilere getiriyordu.
İmparator insan değildi. Daha önce de belirttiğim gibi, insan kılığına girmiş bir şeytandı. İnsan soyuna getirdiği kötülüklerin büyüklüğü bu savımın kanıtıdır. Çünkü her uygulamanın gücü, yaptıklarının büyüklüğü ile görülür, imparatorun yok ettiği hayatların doğru bir tahminini Tanrı’dan başka kimse yapamaz. İnsan, kum tanelerini bu hükümdarın ortadan kaldırdığı insan yığınlarından daha çabuk sayar.
Bizans İmparatorluğu içinde ne senato ne de başka bir örgüt, kiliselerin zenginliğiyle boy ölçüşemezdi. Kiliseler anlatılmayacak kadar çok, hesapsız altın ve gümüş hazineleri, değerli taşlarla kaplı süslemeleri, çok sayıda evleri ve köyleri, dünyanın her yerinde arazileriyle dünyada bilinen her çeşit zenginliklere sahipti.
Uzun bir süre görüşleri ve çıkarları açısından birbirlerine karşıt olduklarına inanıldı, ama sonradan bunu kasıtlı yaptıkları anlaşıldı. Yurttaşlar birbirine düşsün de kendilerine başkaldırmasın, herkes onlar hakkında başka başka düşünsün diye böyle bir yapay görüntüyü yaydıkları ortaya çıktı.
İnsanlar geleceklerinden emin olurlarsa bugünkü güçlüklere daha kolay dayanırlar, olan biteni daha bir hoşgörüyle karşılarlar, ama devlet yöneticileri tarafından saldırıya uğrarlarsa, doğal olarak karşılaştıkları kötülüklerden daha çok üzüntü duyarlar. Adalet bekleme umudu olmadığı için, tam bir çaresizliğe düşerler.
Çünkü iktidarı ele geçirmiş kimselerin çoğu, bilgisizlik nedeniyle, kendilerinden önce gelenlerin günahlarına kolayca kayıverirler ve daha önceki hükümdarların kötü yollarından gitmek daha kolay ve daha rahat gelir onlara.
İnsanlar geleceklerinden emin olurlarsa bugünkü güçlüklere daha kolay dayanırlar, olan biteni daha bir hoşgörüyle karşılarlar, ama devlet yöneticleri tarafından saldırıya uğrarlarsa, doğal olarak karşılaştıkları kötülüklerden daha çok üzüntü duyarlar. Adalet bekleme umudu olmadığı için, tam bir çaresizliğe düşerler.
İşlenen cinayetler için soruşturma açıldığı yoktu. Darbe her zaman habersiz iniyor ve düşenin öcünü alacak kimse bulunmuyordu. Yasalar ve sözleşmeler kurulu düzenin güven verici temeline dayalı olarak geçerli olacağı yerde, her şey büyüyen karışıklığa ve şiddete dayanıyordu. Yönetim bir tiranlıktan farksızdı, ama bu dayanıklı, düzenli değil, her gün değişen, her gün yeniden kurulan bir tiranlıktı. Yargıçların kararları korkunun yarattığı felci yansıtıyordu, kafaları tek bir adamın saldığı dehşetle doluydu.
Theodora, imparatorluğun sahibesi gibiydi. Tarihte görülmemiş bir şey.
Yani parası kalmayanların memleketten kaçıp bir daha geri dönmemekten başka çareleri yoktu.
Hiçbir zaman kendini zenginleştirmek aklından geçmemiş, yaşayan kimseye kötülük etmemişti.
Böylece devletin başındaki kişiden başlayarak insanların hayatı üzerine ticaret sürüp gidiyordu.
Yargıçların ve yüksek memurların elinde Bizanslıların çektikleri işte böyleydi.
Ötekisi ise oğlanlara düşkün olanları ya da kadınlarla töre dışı ilişki kuranları yola getirmek için kurulan questor oldu.
İmparator insan değildi.
Kendi amacını gerçekleştirmekten başka bir şeye aldırmazdı.
Pazaryerinde, görevlerini ayakta kalabilecek kadar bir psra karşılığı yapan kadınlardı bunlar.
Bir yandan da dini bütün geçinirdi.
Çünkü insanların davranışları şeytanlarınkinden çok farklıdır.
Arazilerinden gelir elde edemedikleri halde, öldürücü vergiler ödüyorlardı.
Sayısız zenginin malını yağma ettiği halde, sürekli olarak yenilerini arardı.
Birdenbire, hiç beklenmeyen bir güç gösterisiyle alınyazısı, az önce güçlükler içinde çırpınan bir insanı yüce bir doruğa yükseltir.
Ama senatör rütbesine erişmiş bir kimsenin bir fahişeyi eş olarak alması imkansızdı. Böyle bir şey en eski yasalarca yasaklanmıştı.
Bir insanın olamayacağı kadar günah işlemeye düşkün biriydi.
Tanrının gücüne çoğu kez talih deriz; çünkü aslında olayları gördüğümüz biçimde yürüten şeyin ne olduğunu bilemeyiz.
Antonina, Theodosios kendisiyle yeniden ilişki kurabilsin diye, bu defa oğlu Photios’u ortadan kaldırmak için sabırsızlanmaktaydı.
Çünkü Antonina ona olan tutkusunu saklamıyor, tam tersine, açıkça zina yapan bir kadın oluşundan ya da hakkında böyle sözler söylenmesinden tam anlamıyla mutluluk duyuyordu.
Ama kadına olan düşkünlüğü gözleriyle gördüğüne bile inanmamaya zorladı onu.
Bu kitapta, Bizans İmparatorluğu’nda neler olmuşsa her şeyi apaçık ortaya koyacağım.
Mor,Bizans imparatorlarının ve imparatoriçelerinin simgesidir.Mor odada doğarlar,mor salonda tahta çıkarlar ve öldükten sonra da mor lahitlere konulurlar.
“Kimi zaman insan doğasında renklerin karışımı gibi karşıt nitelikler de bulunabilir.” (…)
Kuşkusuz, tarihçiler bir devletin tarihini yazarken yansız olmak kaygısıyla çoğu kez ayrıntılardan uzaklaşıyor. Oysa o ayrıntılarda gizli olanları öğrenmek istiyor insan. Bunu veremiyor tarihçiler. Genellemelerle sınırlı kalmak zorundalar. Bu nedenle anılar, içtenlikle yazılmış karalamalar, edebiyat ürünleri daha çok ilgi çekiyor.
Çünkü insanlara insafsızca davranılırsa, onlar da doğal olarak umarsız yollara saparlar.