İçeriğe geç

Biz ve Yerüstünden Notlar Kitap Alıntıları – Yevgeni İvanoviç Zamyatin

Yevgeni İvanoviç Zamyatin kitaplarından Biz ve Yerüstünden Notlar kitap alıntıları sizlerle…

Biz ve Yerüstünden Notlar Kitap Alıntıları

İnsanın içindeki en yüce şeyin -mantığın- amacı özellikle sonsuzluğun aralıksız sınırlandırılması, kolay hazmedilir porsiyonlara indirgenmesidir.
Siz sonsuzluğu bir duvarla sınırlamaya çalışıyorsunuz, duvarın arkasına bakmaya ise korkuyorsunuz.
orijinal olmak, eşitliği ihlal etmektir
Çocukluğumda bir keresinde bizi Akümülatör Kulesi’ne götürmüşlerdi. En üst açıklıkta cam korkuluklardan sarkmıştım, aşağıdaki insanlar nokta gibiydi ve yüreğim tatlı tatlı çarpmıştı: Ya düşersem? O zaman korkuluğa daha sıkıca tutunmuştum; şimdi ise kendimi aşağıya atıyordum.
I-330’un, birilerinin onun bende olduğunu düşünmesine gereksinimi vardı. Bana ise o gerekliydi, onun gereksiniminden bana neydi. Başkalarının storu olmak istemiyorum, istemiyorum, işte bu kadar.
Şu son günlerde on, belki de yirmi yıl yaşlandım. Odam adeta dört köşe değil de sonu olmayan, dönen bir çember, her tarafı aynı ve hiçbir yerinde hiçbir kapısı yok.
Neden? Neden bizim tüylerimiz, kanatlarımız yok da sadece temeli olan kürekkemiklerimiz var? Evet, çünkü artık kanatlara gerek yok, onun yerine aero var, kanatlar sadece rahatsızlık verirdi. Kanatlar uçmak içindir, oysa bizim uçacak yerimiz yok: Uçtuk ve aradığımızı bulduk.
Benim neyim vardı? Dümeni kaybetmiştim. Motor homurdanıyor, aero titreyip fırlıyordu ama dümen yoktu ve ben nereye gittiğimi bilmiyordum: Burun üstü aşağıya mı, yoksa yukarıya güneşe, ateşe mi?
Hatalar gerçeklerden daha değerlidir: gerçekler makineden çıkar, hatalarsa canlıdır; gerçekler güven verir, hatalarsa rahatsızlık.
İnsan son sayfasına kadar ne olacağı bilinmeyen bir roman gibidir. Başka türlü olsaydı okunmaya değmezdi
İnsanı suçtan arındırmanın tek yolu onu özgürlükten arındırmaktır.
işte ben, herkesle aynı hizada ama herkesten ayrıyım.
ama bana kalırsa en zorlu, en yüce sevgi acımasızlıktır, anlıyorsunuz değil mi?
yalnızım. sessizlik. boşluk.
Saadet ve kıskançlığın, mutluluk adı verilen kesrin pay ve paydası oldukları açık değil mi?
Her şakada bulunan kapalı fonksiyon yalandır.
“Bense fırtınanın ıssız adaya fırlattığı bir insan kadar yalnızım ve gözlerimle gri-mavi dalgaların arasında onu arıyorum,arıyorum.”
Önceden her şey güneşin etrafında dönerdi; şimdiyse her şeyin yavaşça, sükûnet içinde ve kapalı gözlerle benim etrafımda döndüğünü biliyordum.
odam adeta dört köşe değil de sonu olmayan, dönen bir çember; her tarafı aynı ve hiçbir yerinde hiçbir kapısı yok.
Kim olduğunu kim bilebilir ki? Insan son sayfasına kadar okunmadan nasıl biteceği belli olmayan bir roman gibidir. Yoksa okumanın ne anlamı olurdu ki?
Son çocuklar içindir, çocuklar sonsuzluktan korkar, çocukların geceleri rahat uyuyabilmeleri için gereklidir bu.
İnsan son sayfasına kadar ne olacağı bilinmeyen bir roman gibidir. Başka türlü olsaydı okunmaya değmezdi.
Kendimi hissediyorum. Ama sadece içine bir şey kaçan göz, yaralı parmak ya da ağrıyan diş kendini hisseder ve bireyselliğini kavrar. Sağlıklı göz, parmak ve diş adeta yoktur. Kişisel bilincin bir hastalıktan ibaret olduğu apaçık ortada değil mi?
İnsanoğlu ancak ilk duvarı inşa ettiğinde vahşi bir hayvan olmaktan çıkmıştır.
seviyorsun, çünkü ona boyun eğdiremiyorsun. Ne de olsa sadece boyun eğdiremediğini sever insan.
Her gerçek şair mutlaka bir Kolomb olmak zorundadır. Amerika Kolomb’dan önce de vardı ama onu yine de Kolomb keşfetti.
İçim şu anda, tıpkı herkesin çekip gittiği bir bina gibi ve hasta yatağınızda, düşüncelerinizin açık, keskin, metalik ritmini duyduğunuzdaki gibi sessiz ve boş.
Tevazu erdemdir, gurursa kusur. Biz Tanrı’dan, Ben’ ise şeytandan gelir.
Simdi bir yerlerden çıkacak gibiydi. Doğrudan gözlerinin içine bakacak ve sen diyecektim ona, şüphesiz sen. Biliyor musun? Sensiz yaşayamiyorum. Neden böyle?
Sen’in bildik, eski kullanımından, bir efendinin kölesine hitaben söylediği ‘sen’e geçmişti. Yavaşça anlıyordum. Doğru, ben bir köleydim ve evet olması gereken buydu, iyiydi.
Olması gerekene teslim olmak ne keyifliydi.
Çocuklara bir şeyi sonuna kadar anlat, yine de ‘peki sonra’, ‘peki neden’ diye sorarlar Çocuklar biricik cesur filozoflardır. Cesur filozoflar da mutlaka çocuktur. Tam da böyle, çocuklar gibi, her zamanki ve gerekli soru ‘bundan sonra ne olacak?’ sorusudur.
Dünya sarhoş , dünya neşeli ,dünya hafif, Dünya kayıp gidiyor
Bu kadın bende, denkleme tesadüfen girmiş, bölünemeyen bir irrasyonel sayıymışçasına hoş olmayan bir etki bırakmıştı.
Kendimi hissettim. İnsanın kendini hissetmesi, kişiliğinin bilincinde olması, tıpkı çapak nedeniyle iltihaplanmış bir göz, mikrop kapmış bir parmak ya da çürük bir diş gibidir. Sağlıklı bir göz, bir parmak ya da bir diş hissedilmez; adeta mevcut değillerdir. O zaman, bilinçli olmanın bir hastalık olduğu ortada değil mi?
Etrafınıza, her şeye, sanki yaratılışın yedinci günündeki mitolojik bir tanrıymışsınız gibi öyle huşuyla bakıyordunuz ki Herhalde beni de kendinizin, sadece kendinizin yarattığına inanıyordunuz.
İnsanlar da şu saçma apartman daireleri gibi vahşice yaratılmış, insanın kafası şeffaf değil, içinde sadece minnacık pencereler, yani gözler var Şimdi önümde kapkaranlık iki pencere ve içlerinde öylesine bilinmez, yabancı bir hayat duruyordu. Sadece ateşi gördüm, orada kendi şöminesi yanıyordu adeta ve tanıdık figürler vardı
Çünkü hiç kimse ‘tek biri’ değil, ‘aralarından biri’dir. Birbirimizin o kadar aynısıyız ki
..çünkü bazıları aşkı bulur, bazıları bulamaz.
Seni kim biliyor ki İnsan son sayfasına kadar ne olacağı bilinmeyen bir roman gibidir. Başka türlü olsaydı okunmaya değmezdi
Seviyorsun çünkü iplerini eline alamıyorsun. İnsan sadece köle edemediğini sever.
Devlet birisini öldürmeyi yasaklamaktaydı ama milyonların yarı yarıya öldürülmesini yasaklamıyordu.
İki insana cennete gitmek için seçim hakkı verilmiş: ya özgürlüksüz mutluluk ya da mutsuz bir özgürlük Üçüncü bir seçenek sunulmamış. İki budala da özgürlüğü seçmiş
Gülmeden duramıyorum, gülüyorum. Kafamdan bir kıymığı söküp aldılar. Kafam artık rahat ve boş Aslında boş değil de gülmemi engelleyecek herhangi bir harici unsur yok (gülümseme normal bir insanın normal bir eylemidir).
herkesin aklını kaçırması gerek, en kısa zamanda herkesin delirmesi lazım!
yalnızım. akşam. hafif bir sis var. gökyüzü altın rengi bir dokuyla kaplanmış, orada, daha yukarıda ne olduğunu kim bilir? ya benim kim olduğumu, ne olduğumu bilen biri var mı?
evet! bir düşünün. cennetteki iki kişiden bir seçim yapmaları istenir: ya özgür olmaları ya da mutlu olmadan özgür olmaları, üçüncü bir seçenek sunulmaz. budalalar özgürlüğü seçti, sonra ne oldu, yüzyıllar boyunca zincirlerini özlediler. zincirlerini, anlıyor musunuz, weltschmerz* budur işte.
Gülüşler farklı renklerde olur. Gülmek içinizdeki patlamanın sadece uzaktan gelen yansımasıdır; belki kutlamaların renkli, kırmızı, lacivert, altın havai fişekleri gibidir, belki de insan bedeninin havaya vuran parçacıklarıdır
Etrafınıza, her şeye, sanki yaratılışın yedinci günündeki mitolojik bir tanrıymışsınız gibi öyle huşuyla bakıyordunuz ki Herhalde beni de kendinizin, sadece kendinizin yarattığına inanıyordunuz.
Hem matematik hem de ölüm asla yanılmaz.
Bilinmeze doğru gidiyorum. Bunlar benim son satırlarım. Elveda sizler, tüm bu sayfaları birlikte yaşadığım, ruh hastalığına yakalandığımı paylaştığım, kırılmış son vidama, ufalanmış son zembereğime kadar tüm içimi açtığım meçhul, sevgili okuyucularım, elveda. Ben gidiyorum.
Yeni bir biçim herkes için anlaşılır olmayabilir, birçoğu bunu zor bulacaktır. Muhtemelen. Sıradan, banal olan elbette daha kolay, daha hoş, daha rahattır.
Cevaplar yanlışmış, varsın olsun; düşünce hatalıymış, varsın olsun. Hatalar gerçeklerden daha değerlidir: gerçekler makineden çıkar, hatalarsa canlıdır; gerçekler güven verir, hatalarsa rahatsızlık.
Cevaplar yanlışmış, varsın olsun; düşünce hatalıymış, varsın olsun. Hatalar gerçeklerden daha değerlidir: gerçekler makineden çıkar, hatalarsa canlıdır; gerçekler güven verir, hatalarsa rahatsızlık.
Hep daha uzaklara koşmaya kışkırtan hummadır bu, bu “uzaklar” mutluluğa varıldığı yerde başlar hep.
Sevgili, mucizevi IO! Şüphesiz haklısınız: Ben sağduyulu değilim, ben hastayım, benim ruhum var, ben bir mikrobum. Peki çiçek açmak bir hastalık değil midir? Tomurcuk, açarken acı çekmez mi?
“Herkesin içinde ancak kalbiyle birlikte söküldüğünde dinecek bir acı vardır.” :/
Dinamitle aynı kimyasal bileşime sahip bazı kitaplar vardır. Fark sadece şudur ki, bir dinamit çubuğu bir kez patlarken, bir kitap binlerce kez patlar.
“Herkesin içinde ancak kalbiyle birlikte söküldüğünde dinecek bir acı vardır.”
Onlara göre itaat erdemdi, gurur ise kusur, “BİZ”, Tanrı’dan, “BEN” ise Şeytan’dan geliyordu.
Artık şiir arsız bir bülbülün ötüşü değil, şiir bir devlet hizmeti, şiir bir fayda.
Gerçekten de bu mucizevi dünyada başka nerede daha bilgece, daha bulutsuz bir mutluluk var ?
İnsanı suçtan arındırmanın tek yolu onu özgürlükten arındırmaktır.
Hatasız olduğuna kesinlikle inanılan bilgi, inançtır.
İnsan tıpkı bir roman gibidir,son sayfasına kadar nasıl biteceğini bilmiyorsun. Diğer bir deyişle okumaya değer mi,değmez mi?..
İnsan tıpkı bir roman gibidir,son sayfasına kadar nasıl biteceğini bilmiyorsun. Diğer bir deyişle okumaya değer mi,değmez mi?..
“Ve çocuklar en gözü kara filozoflardır.”
“Canlı edebiyat dünün saatine göre yaşamaz, ne de bugünün; yarının saatiyle yaşar.”
“Bana en son sayıyı söyle, en büyük, en yüksek sayıyı.”
“Fakat bu şok saçma! Sayıların sayısı sonsuzken nasıl bir son sayı olabilir?”
Öyleyse sen nasıl son bir devrimden bahsediyorsun? Son devrim yoktur. Devrimler sonsuzdur.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir