İçeriğe geç

Biz, Ölümlüler Kitap Alıntıları – Patrick Ness

Patrick Ness kitaplarından Biz, Ölümlüler kitap alıntıları sizlerle…

Biz, Ölümlüler Kitap Alıntıları

Bir kuyunun dibindeymişim gibi hissediyorum. Bu derin, çok derin bir deliğin fazlasıyla dibindeymişim de yukarı baktığımda küçük bir ışık noktası görüyormuşum, beni duyması için birilerine ciğerlerim patlayana kadar bağırmam gerekiyormuş ama yaparsam yanlış şeyi söyleyecekmişim ya da beni dinlemeyeceklermiş ya da benimle dalga geçeceklermiş gibi hissediyorum.
Ölmek istemiyorum. Yaşamak istiyorum. Gerçekten yaşamak için yeterince uzun yaşamak istiyorum.
Hayatının bu parçası, başkalarının hikayeleri tarafından ele geçirilip sonuna kadar hayatta kalmak için sıkı sıkı tutularak bittiğinde de kendi hikayende kaldığın yerden devam etmek için beklediğin parça.
Hayalleri gerçekleşmek üzere olduğunda insan ne yapar? diye sordu. Kimse bunu söylemez. Hayallerinin peşinden koşmanı söylerler ama ya yakalarsan ne olur?
Tadına varırsın. Elinden geleni yapıp pislik gibi davranmamaya çalışırsın.
Herkes seçilmiş kişi olmak zorunda değil. Herkes dünyayı kurtaran adam olmak zorunda değil. Pek çok insan sadece hayatı ellerinden gelen en iyi şekilde yaşamak, kendileri için iyi olan şeyleri yapmak, iyi arkadaşlar edinmek, hayatlarını daha iyi hale getirmek, insanları doğru düzgün sevmek zorunda. En başından beri dünyanın bir anlamı olmadığını bilse de, yine de mutlu olmanın bir yolunu bulmak zorunda.
matematik diplomalı bir tanrı mı?
matematik diplomalı bir kediler tanrısı.
anksiyete de duygularımdaki tümör, öyle mi?
hisler seniöldürmeye çalışmaz, en acılı olanları bile. anksiyete çok büyümüş bir duygu. aşırı şiddetlenmiş ve tehlikeli hale gelmiş.
hissetmesi zor. bana söylüyorlar. bana gösteriyorlar. ama yine de hissetmiyorum.
sorun.
nasıl?
bana ihtiyaçları yok.
senin onlara ihtiyacın olmadığı gibi.
ben senin yaşlarındayken şimdiye kadar çoktan aya taşınmış olacağımıza inanırdım.

tekrar kaşlarını çatarak aya baktı. orada şehirler olacaktı. yoksulluk, savaş olmayacaktı. olması gerek buydu.

gençlerin en büyük hataları, karanlığı ve dünyadaki zorlukları tek görenin kendileri olduğunu düşünmeleridir.
hayal edemiyor, etmek de istemiyor ve zaman geçtikçe daha az şey biliyormuş gibi hissediyordum.
genç olduğunuz için kimsenin sizi anlamadığını düşüyorsunuz. dünyanın gerçek halini sadece siz görüyorsunuz sanıyorsunuz. arabamın kapısına el fenerini sertçe vurdu. hiçbir şey bilmiyorsunuz. kapıya tekrar çökertecek kadar sertçe vurdu. hem de hiçbir şey! gelişigüzel birşekilde yan aynama vurarak aynayı kırdı.
dünyanın döngüsünün sarsıldığını hissetmiyor musun? dedi henna.
hissediyorum, dedim çünkü doğruydu.
sana ne kadar yalnız olduğunu göstermek için bir avuç tanrıdan daha iyisi yoktur.
düşünmemek için kendini meşgul ediyor.
yani, dedim, anlamadığım şey neden sürekli endişeli olduğum. durup baktığımda her şey yolunda gibi görünüyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
ve babam onu öyle hayal kırıklığına uğratmıştı k bu onu tamamıyla boğuyordu.
Kendimden nefret ediyorum Doktor Luther.
Ama benden yardım istemeye gelmeyecek kadar değil.
.
Herhangi bir konuda yalan söylemenin amacı nedir ?

Bir şeyler bilmediğimizi söylemekten korkmaya devam edebiliriz ve o zaman gelecek nasılsa gelip bizi yiyecek ve keşke yapsaydık o şeyleri yapmadığımız için pişman olacağız.

Net görmeye başlamak, ne yapacağımı bildiğim anlamına gelmiyor.
Her şeyin evrilip, sonunda bir gün kafanı kaldırıp baktığında çok farklı bir şeye dönüşmüş olması komik şey.
Ergenler ebeveynleriyle kavga ederler. Doğanın kanunudur bu.
“Hisler seni öldürmeye çalışmaz. En acılı olanları bile.”
“Herkes Seçilmiş Kişi olmak zorunda değil. Herkes dünyayı kurtaran adam olmak zorunda değil. Pek çok insan sadece hayatı ellerinden gelen en iyi şekilde yaşamak, kendileri için iyi olan şeyleri yapmak, iyi arkadaşlar edinmek, hayatlarını daha iyi hale getirmek, insanları doğru düzgün sevmek zorunda. En başından beri dünyanın bir anlamı olmadığını bilse de, yine de mutlu olmanın bir yolunu bulmak zorunda.”
“Kimse kalbin nereye gideceğini tahmin edemez, ne olacağını kendin bulmak zorundasın.”
“Size neyin gerçek olduğunu söyleyemezdim. O halde siz de benim için gerçeğin ne olduğunu söyleyemezdiniz. Seçimi yapan bendim. Siz değil.”
Bir kuyunun dibindeymişim gibi hissediyorum. Bu derin, çok derin bir deliğin fazlasıyla dibindeymişim gibi de yukarı baktığımda küçük bir ışık noktası görüyormuşum, beni duyması için birilerine ciğerim patlayana kadar bağırmam gerekiyormuş ama yaparsam yanlış şeyi söyleyecekmişim ya da benimle dalga geçeceklermiş gibi hissediyorum.
Duygu doğru olup olmayabilir ama yine de hissedersin.
Hiçbir şeyi acıyarak yapmam. Acımak küçümsemektir. Acımak diğer kişiden daha yüksekte olduğunu varsaymaktır. Nezaket en önemli şeydir. Acıma bir hakarettir. Nezaket bir mucizedir.
Zaten hâlâ niye kâğıt kullanıyoruz ki?
Kitaplar, diye cevap verdi Jared.
Çünkü kâğıt bir nesne, dedim, ve bazen fikirlerden çok nesnelere ihtiyaç duyarsın.
Kalbin patronun değil. Öyle olduğunu düşünüyor. Ama değil. Her zaman seçebilirsin. Her zaman.
Hissetmemeyi seçemezsin, dedi Henna. Ama nasıl davranacağını seçebilirsin.
Her zaman seçebilirsin. Her zaman.
Hissetmemeyi seçemezsin.
Ama nasıl davranacağını seçebilirsin.
Bir kuyunun dibindeymişim gibi hissediyorum. Bu derin, çok derin bir deliğin fazlasıyla dibindeymişim de yukarı baktığımda küçük bir ışık noktası görüyormuşum, beni duyması için birilerine ciğerlerim patlayana kadar bağırmam gerekiyormuş ama yaparsam yanlış şeyi söyleyecekmişim ya da beni dinlemeyeceklermiş ya da benimle dalga geçeceklermiş gibi hissediyorum.
“ Kimse kalbin nereye gideceğini tahmin edemez, ne olacağını kendin bulmak zorundasın,”
Beni duyması için birilerine ciğerlerim patlayana kadar bağırmam gerekiyormuş ama bunu yaparsam yanlış şeyi söyleyecekmişim gibi hissediyorum.
Yetişkinlerin en büyük hatalarıysa karanlığın ve zorlukların gençler için önemli olmadığını, çünkü büyüğünce geçeceğini düşünmeleridir.
Gençlerin en büyük hataları, karanlığı ve dünyadaki zorlukları tek görenin kendileri olduğunu düşünmeleridir.
.. bir sürü farklı parçaya ayrılmış da bütün görünmeme rağmen parçalar sürekli havada asılı duruyormuş gibi, düşersem paramparça olurmuşum gibi hissediyorum.
Yaşlanınca ne oluyordu ki ? On sekizinden önce olan her şeyi unutuyor muydun ? Kendini unutmaya mı zorluyordun ?
Kalbin patronun değil. Öyle olduğunu düşünüyor ama değil. Her zaman seçebilirsin. Her zaman.
Pek çok kararı sen değil, başkaları veriyordu. Bazense çok kötü kararlar veriyorlardı. Bazen bu kararlar, sonuçlarının ne olacağı hakkında en ufak fikri bile olmayan insanlar tarafından veriliyordu.
Her şey her zaman bitiyor. Ama her şey her zaman başlıyor da.
Belki iyi adamlar bile kaybetmekten bıkıyorlardır.
Hep en az istenen kişi olduğunu düşünüyorsun, demişti Jared.
Haklı olmak berbat bir histi.
Çünkü sana değer vermelerine imkân yok.
Hissetmesi zor. Bana söylüyorlar. Bana gösteriyorlar. Ama yine de hissetmiyorum.
Sanki bir şey olmasını bekliyor gibiydim. Ki bu genç olmanın en zor tarafı olmalıydı. Pek çok kararı sen değil, başkaları veriyordu. Bazense çok kötü kararlar veriyorlardı. Bazen bu kararlar, sonuçlarının ne olacağı hakkında en ufak fikri bile olmayan insanlar tarafından veriliyordu.
Hayalleri gerçekleşmek üzere olduğunda insan ne yapar? diye sordu. Kimse bunu söylemez. Hayallerinin peşinden koşmanı söylerler ama ya yakalarsan ne olur?
Tadına varırsın. Elinden geleni yapıp pislik gibi davranmamaya çalışırsın.
Ve önemli olan şu ki, bu endişenin en büyük etkenlerinden birinin hangi arkadaş grubunun içinde olursan ol, onları ne kadar tanırsan tanı, kendini oradaki en az istenen kişi gibi hissetmen olduğunu da biliyorum. Olmasa da olur denilen bir kişi olduğunu düşünüyorsun.
Ve şey sanki,o anda bildiğin her şey yanlışmış gibi hissediyorsun.Ya da her şey önemsizleşiyor.Ve karmakarışık olan her şey bir anda evet-hayır basitliğine indirgeniyor çünkü gerçek patron miden ve sana arzularının mümkün olduğunu,her şeyin cevabının bu olmadığını ama soruları katlanılabilir kılan tek şeyin o olduğunu söylüyor.
Çünkü kitap bir nesne, dedim, ve bazen fikirlerden çok nesnelere ihtiyaç duyarsın.
“Miden patronun değil.Kalbin de patronun değil. Öyle olduğunu düşünü­yor. Ama değil. Her zaman seçebilirsin. Her zaman.

Hissetmemeyi seçemezsin, dedi Henna.

Ama nasıl davranacağını seçebilirsin.

Evet, dedi Jared. Zor şey ama.

Duygu doğru olup olmayabilir ama yine de hissedersin.
…Kendimden nefret ediyorum Doktor Luther.”
“Ama benden yardım istemeye gelmeyecek kadar değil.
Son zamanlarda böyle döngülere takılmış durumdayım ve kurtulmak giderek zorlaşıyor.
Seni incitse bile mi?
Salakça olduğunu bilsem bile.
Herkes seçilmiş kişi olmak zorunda değil. Herkes dünyayı kurtaran adam olmak zorunda değil. Pek çok insan sadece hayatı ellerinden gelen en iyi şekilde yaşamak, kendileri için en iyi olan şeyleri yapmak, iyi arkadaşlar edinmek, hayatlarını daha iyi hale getirmek, insanları doğru düzgün sevmek zorunda. En başından beri dünyanın bir anlamı olmadığını bilse de, yine de mutlu olmanın bir yolunu bulmak zorunda.
Bir kuyunun dibindeymişim gibi hissediyorum. Bu derin, çok derin bir deliğin fazlasıyla dibindeymişim de yukarı baktığımda küçük bir ışık noktası görüyormu­şum, beni duyması için birilerine ciğerlerim patlayana kadar bağırmam gerekiyormuş ama yaparsam yanlış şeyi söyleyecekmişim ya da beni dinlemeyeceklermiş ya da benimle dalga geçeceklermiş gibi hissediyorum.
”Herkes seçilmiş kişi olmak zorunda değil. Herkes dünyayı kurtaran adam olmak zorunda değil. Pek çok insan sadece hayatı ellerinden gelen en iyi şekilde yaşamak, kendileri için iyi olan şeyleri yapmak, iyi arkadaşlar edinmek, hayatlarını daha iyi hale getirmek, insanları doğru düzgün sevmek zorunda.
En başından beri dünyanın bir anlamı olmadığını bilse de,
yine de mutlu olmanın bir yolunu bulmak zorunda. ”
Her şey her zaman bitiyor. Ama her şey her zaman başlıyor da.
Ben kimseyi acıdığımdan öpmem. Hiçbir şeyi acıyarak yapmam. Acımak küçümsemektir. Acımak, diğer kişiden daha yüksekte olduğunu varsaymaktır.
Mutlu olabileceğiniz bir dünyada yaşamanızı istiyorum.
Bir şeylerden emin olmadığını anlamanın, yetişkinliğe bir adım olup olmadığını merak ediyorum.
Bir kuyunun dibindeymişim gibi hissediyorum. Bu derin, çok derin bir deliğin fazlasıyla dibindeymişim ve yukarı baktığımda küçük bir ışık noktası görüyormuşum, beni duyması için birilerine ciğerlerim patlayana kadar bağırmam gerekiyormuş ama yaparsam yanlış şeyi söyleyecekmişim ya da beni dinlemeyeceklermiş ya da benimle dalga geçeceklermiş gibi hissediyorum.
Niye her şey kazanılan ya da kaybedilen olmak zorunda ki?
Aynen, dedi Nathan. Ben hiçbir yerli değilim. Hiçbir şeyim yok. Geleneğim yok. Sizden başka arkadaşım yok ve sen benden hoşlanmıyorsun bile.
Kimse kalbin nereye gideceğini tahmin edemez, ne olacağını kendin bulmak zorundasın.
Birbirimizle nasıl konuşacağımızı unuttuk, değil mi?
Üzgünüm ama yalan söylemenin ne faydası var ki? Herhangi bir şey hakkında yalan söylemenin ne anlamı var? Hiçbir şey bilmediğimizi söylemekten korksak da gelecek bizi bulup yok edecek, biz de keşke yapsaydık dediğimiz şeylerden pişmanlık duyacağız. Biliyorsun, değil mi?
Çok çeşitli yaralar var, sevgili kardeşim.
Son zamanlarda böyle döngülere takılmış durumdayım ve kurtulmak giderek zorlaşıyor.
Seni incitse bile mi?
Salakça olduğunu bilsem bile.
İhtiyacı olanlar falan olursa rehberlik ofisimiz açıktır.
Herkes seçilmiş kişi olmak zorunda değil.
Hayat işte, değil mi?
ve bazen fikirlerden çok nesnelere ihtiyaç duyarsın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir