Ahmet Haşim kitaplarından Bir Günün Sonunda Arzu kitap alıntıları sizlerle…
Bir Günün Sonunda Arzu Kitap Alıntıları
Dudakların yine pür-hande, gözlerin pür-zer,
Saçın nücûm ile meşbû ve müşteil yine ter,
Bırakma rûhunu düşsün bu öldüren hisse
Ki miyah illerinde hâbîde,
Ediyor bâ’zı kuşları da’vet,
Âh, o kuşlar ki şimdi bi-hareket
Suların ateşinde sallanıyor
“Kalbe bir aşk-ı bî-vefâ yetmez
Seviniz, muttasıl sevin!” derdi.
Bu dem muhit-i hayâlâta anlatır, dağıtır,
Bu dem, bu dem senin, ey rûh-ı gaaib ü zâil,
Cünûn-ı eşkimi tenvîme geldiğin demdir.
Bir sîne-i sevdâ ile âfâka fısıldar
Yazdıkça senin aşk-ı nezihinle müheyyic!..
Açtım âfak-ı leyle karşı Yine
Gecenin gölgeden menâzırına
İmtizâc eylemiş nücûm-ı bahar.
Sihr-i eb’ad içinde şimdi gümüş
Bir sehâb andıran miyâh uyumuş..
Kalb-i şeydâ-yı leyl olan rüzgâr
Esiyor gölgelerde velvelekâr
Ah o bir aşk-ı bî-tenâhi mi
Geceden, tûde-i menâzırdan
Yükselen ra’şe-i hümâr ü buhâr?
Sanki hulyâ-yi vasla müstağrak
Şeb-i bir ıtr-ı hisle doldurarak
Dolaşan, titreşen kadınlardı
Sanki bir savt-ı gâib ü mühtez
Kalbe bir aşk-ı bî-vefâ yetmez
“Seviniz, muttasıl sevin! ” derdi!
Gel, uzan sevgilim benimle yere.
Suyu yâkuta döndüren bu hazân,
Bizi gark eyliyor düşüncelere
Isrâra ne hâcet yine bülbül?
Bil, kalbimizin bahçelerinde
Cân verdi senin söylediğin gül!
Savrulmada gül şimdi havâda,
Gün doğmada bir başka ziyâda
Eder bu ruhumu mevkûf-ı vecd ü istiğrâk
Bütün mehâsin-i âlem olup gözümden uzak
Sücûd-ı şükr ile terk eylerim bu dünyâyı!..
Hicranımı duydum seni andım !!!!
güldükçe hayatım gülecek hep ebediyyen
hüznüm yine senden bana, mâtem yine senden!
düştüyse gönüller bu melâle?
bir eldir ufuklardan uzanmış
zulmet bizi çekmekte visâle
ve eyle da’vet-i iklîm-i rûhuna rağbet.
Açtım âfak-ı leyle karşı Yine,
Gecenin gölgeden menâzırına,
İmtizâc eylemiş nücûm-ı bahâr.
Ne mümkün geri dönmek
Düştüyse gönüller bu melâle
Bir eldir ufuklardan uzanmış
Zulmet bizi çekmekte visâle’
03.40
Hicranımı duydum, seni andım.
Lakin ne kadar hüzn ile tev’emdi meali…
Sana yalnız bir ince tâze kadın,
Bana yalnızca eski bir budala,
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende bende bir mânâ
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin.
Sana yalnız bir ince taze kadın,
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma’nâ,
Yârin dudağından getirilmiş
Bir katre âlevdir bu karanfil,
Rûhum acısından bunu bildi!
Düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler,
Gönlüm ona pervâne kesildi
Ahmet HAŞİM
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak
Sular sarardı Yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Ne ben
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâî deniz.
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta
Ahmet HAŞİM
Benim bir ormandı,
İsimsiz, asude,
Bir büyük orman;
Ve gölgelerinde revan
nâçiz bir bâzîçedir;
aslâ çekinme, çiğne, kır
hep böyledir zevkım benim
her nâlesi cân ü dilin
bir nağmedir elhânıma;
zevkım sebeb ahzânıma
hüznümse şevkımdır benim
kalbim senindir hep senin,
kır sevgilim,
ez sevgilim
hep böyledir zevkım benim.
Samîm-i hüsn-ı bahârında hande-i âfaak,
Çiçek nedir? .. O da bir aşk-ı mütebessimdir ki
Şemîm-i rûh-ı behîminde bir kadınlık var! ..
Çiçek meâl-i ebedden terekküb etmiş ise,
Kadın hayâl-i ezelden temessül etmiştir.
Bu mâh ü mihre mutâbık bir teşâbühtür;
O, rûh-ı rikkate âit, bu kalbe ait ise…
Kadın, semâ; o da bir nuhbe-î tesellîdir,
Kadın, çiçek, o da bir hande-î nihânidir;
Bu iki rûh-ı nefîsin meâli sevdâdır! ..
Bu cân-rübâ, bu iki Zühre, böyle hem-dil iken,
Sezâ mıdır ki demek aşka, sen çiçeksin, sen;
Sezâ mıdır ki demek her şeye kadınlıktır? ..
Benim bir ormandı,
İsimsiz, asude,
Bir büyük orman;
Ve gölgelerinde revan
Olan hafi suların aks-i şevk-i müttaridi
Dağıtırken sükutu bihude,
Düşünürdüm ki, hangi gün, ne zaman,
Ne zaman
Girecektin o kalb-i mes’ude?
Etmeden zehr-bad-ı fasl-ı elem
Reng-i eşcar ü abı fersude,
Dolacak mıydı seslerin, bilmem
O tehi saye zar-ı mesdude?
Sanki hicrana bir teselliydi
Şeceristan-ı kalb içinde revan
Olan hafi suların musiki-i nevmidi.
GELDİN
Bir gün
Akşamın ölgün
Duran o namütenahi ziya denizlerine
Gark olan eşcar,
Gark olan ovalar
Oluyorken sükut ü hüzne makar
Geldin alam-ı kalbi teskine
Ey şebabın hayal-ı cavidi,
O melul akşamın havası kadar
Gelişin bir sükun-ı saridi
Bülbül yine vahşi müterennim,
Mecnûnunu terk etti mi Leylâ?
Vahşî sesi firkat sesi sandım.
Aşkın bu karanlık gecesinde,
Hicrânımı duydum, seni andım,
Firkat-zede bülbül gibi yandım.
Gitsek mi ekalîm-i leyâle?
Bizden daha evvel erişenler
Ağlar bugün evvelki hayâle.
Dönmek mi? Ne mümkün geri dönmek
Düştüyse gönüller bu melâle?
Bir eldir ufuklardan uzanmış
Zulmet bizi çekmekte visale
Rûhumla o rûhun arasından
Bahsetti, derinden ona hâlim
Aşkın bu unulmaz yarasından.
Vurdukça bu nehrin ona aksi
Kaçtım o bakıştan, o dudaktan,
Baktım ona sessizce uzaktan
Vurdukça bu aşkın ona aksi
Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle
İçmişti Fuzuli bu alevden,
Düşmüştü bu iksir ile Mecnûn
Şi’rin sana anlattığı hâle
Yanmakta bu sagârdan içenler,
Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı
Baştanbaşa efgân ile nâle
Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle!..
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde semâ kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
. Hangi bir hayal ülkesine gider,
Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi?
Çiçekten olsa lebin, handeler de nûr olacak
Samîm-i hüsn-i bahârında hande-i âfâk;
Çiçek nedir?.. O da bir aşk-ı mübtesimdir ki
Şemîm-i rûh-î behîminde bir kadınlık var!..
Çiçek meâl-i ebedden terekküb etmiş ise,
Kadın hayâl-i ezelden temessül etmiştir?
Bu; mâh u mihre mutâbık birer teşâbühtür;
O, rûh-ı rikkate ait, bu kalbe ait ise
Pek büyük bir cihân-ı sevdâdır;
Beni elemle bıraktın uzaklara gittin
Akşamın ölgün
Duran o nâmütenahî ziyâ denizlerine
Gark olan eşcâr
Gark olan ovalar
Oluyorken sükût u hüzne makar,
Geldin âlâm-ı kalbi teskîne
Esen bu ince hevâ saçlarınla eğlensin.
Gönderdi bu hummâlara bir bûse-i hürmet;
Bana yalnızca eski bir budala.
Diyen bugünkü beşer, Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma’nâ,
Ne bu akşamda bir gam-i nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber Lerze-î istitâr ü istiğnâ.
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta..
Bir katre alevdir bu karanfil,
Gönlüm acısından bunu bildi!
Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer
Kızgın kokusundan kelebekler;
Gönlüm ona pervane kesildi.
Dalların zirvelerindeyiz ancak,
Yarı yoldan ziyâde yerden uzak,
Yarı yoldan ziyâde mâha yakın.
Bi-had iken sema gibi, firuze-fam iken,
Bir cilve-gah-ı encüm-i lerzan-ı şam iken!
Safayihinde uçar, hep bedialar, meh-tab;
Meal-i ruhu sema nuI’ fecrdir ve şebab