İçeriğe geç

Binbir Çiçekli Bahçe Kitap Alıntıları – Yaşar Kemal

Yaşar Kemal kitaplarından Binbir Çiçekli Bahçe kitap alıntıları sizlerle…

Binbir Çiçekli Bahçe Kitap Alıntıları

“İnsanın insana düşman olduğu bir dünyada, insan bir de doğaya düşmandır. İnsanın insanı sömürdüğü bir dünyada insan doğayı da hep sömürür.”
İnsanın insanı sömürdüğü bir dünyada insan doğayı da hep sömürür. Sömürülen insanın dili var, gücü var, aklı da var. Yemekleri azalınca grev yapıyorlar. Uzatmayayım, başkaldırıyorlar, hiç olmazsa karınları doyuyor, ölmüyorlar. Doğanın insana karşı hiçbir savunma gücü yok. İstediğin kadar sömür, bitir… Ses seda yok. Şimdi doğa can çekişiyor. İnsanlık da onunla birlikte can çekişiyor. İkisi birlikte ölecekler. Bunun daha farkında değiliz. Oysa bu tadına doyulmaz dünya, bu güzellikler, bu yaratıcı, dünyayı zenginleştiren insanoğlu, bu kuş, bu börtü böcek, bu karıncalar, bu arı yaşamalı.
“Yakından bakmadığımız için, doğayla ilişkimiz insanla olduğu gibi kolay ve yakından olmadığı için bütün sular, bütün ağaçlar, bütün kuşlar aynıdır sanıyoruz.”
“ Dünyayı gözü açık yaşamak, hem de dopdolu, yepyeni yaşamak, o kadar kolay iş değil.”
“Yüz yıl süren bir savaşın candan inanmış taraftarları olması gerektir.”
Dünya binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir. Her çiçeğin bir rengi, bir kokusu vardır. İnsanlık, her kültürün üstüne titremelidir. Binlerce kültür çiçeği, birini koparırsak, insanlık bir koku­dan, bir renkten yoksun kalır.
Bir insana ne yaparsanız yapın, bir insanın bir halkın onu­ruyla oynamayın!
20. yüzyıl, insan soyuna yakışmayan olayların yaşandığı bir yüzyıldır. Kanlı iki dünya savaşı bu yüzyılda çıktı, büyük soy­ kırımlar bu yüzyılda yapıldı. Korkunç bir yüzyılı arkamızda bıraktık.
Anadolu dünyayı güzel kültür çiçekleriyle, güzel ışıklarla doldurmuş bir çiçekler mozaiği olmuştur her zaman. Bugün de öyle olsun istiyorum. Toprağımızın kültürü üstüne titremeliyiz. Bugünkü mozaik yine dünyaya güzel ışıklar salarak, dünyamızı güzel çiçeklerle zenginleştirebilir. İşte ben bundan yanayım. Anlayan anlar, anlamayanlara da Allah selamet versin. Sonunda utku insanlığındır: İnsanın büyük macerasına karşı çıkanlar da insanlığın kahrı gazabına uğrayacaklardır.
Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği seçecekse, bu önce Evrensel İnsan Haklarından, sonra da evrensel, sınırsız düşünce özgürlüğünden geçer. Buna karşı çıkmış ülkelerin insanları da 21. yüzyıla onurunu yitirmiş, insanlığın yüzüne bakamayacak durumlara düşmüş insanlar olarak girerler.
Ülkemizin onurunu, ekmeğini, toprağının kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Ya gerçek bir demokrasi ya da … hiç!
Evet, Türkiyenin parlamentosu var, milletvekillerini kedi yavrusu gibi Meclisin kapısında boyunlarından tutup hapse götürseler bile. Anayasa Mahkemesi bile var. O Anayasa Mahkemesi ki Askeriye Anayasasına göre yasaların uygulanmasına ya da uygulanmamasına karar veren. Anayasayı ilga, iptal ve iğfal eden, bundan dolayı da ödüllendiren, bu ülkeyi kuran, hem de bütün parasını Türk Dil Kurumuna, Türk Tarih Kurumuna bırakan yasaları ortadan kaldırarak 17 yaşında bir çocuğu ipe çeken Kenan Evreni bütün bu eylemlerinden ötürü Cumhurbaşkanı seçen belki de dünyada tek ülke Türkiyedir.
Dağdakilerin dışındaki her Kürt vatandaşlık ödevlerini yerine getirmiyor mu?
Demokrasiye kavuşmanın yolu yalnız dağlar değildir. İnsanoğlu nasıl sömürgeciliği kökünden sökmüşse, haksızlıkları da kökünden söküp atar. Bunun için dağdakilere bir gerek kalmaz. Bunu dağdakiler de bilmeli, yöneticiler de bilmeli.
Ülkemiz demokrat bir ülke olsaydı uygar insanlık içinde başımız dik yerimizi alacaktık. Halkımız demokrasiye yatkın bir halktır. Bu kadar kışkırtmalara rağmen bir iç savaş çıkmaması da bunu kanıtlar.
Biz umudun insanı insan yapan gücünü de biliyoruz. Bir gün insanlık umudun bilinmeyen gücünü ortaya çıkaracak. Bu yeni umut da insanları mutlu edecek.
Türkiye yöneticileri Kürtlere böyle düşmancasına bakmasalar bu savaş gene ilk yıllarında ortadan kalkardı. Çünkü Türk halkıyla Kürt halkı bin yıldır kardeş kardeşe yaşamışlardır. Savaş başladıktan sonra, savaşçılardan daha çok halka yüklendiler. Tarihe kara sayfalar eklediler. Sanki Kürtler bin yıllık kardeşleri değil de bin yıllık düşmanları, sanki Kurtuluş Savaşını birlikte yapmadılar.
Şu dünya, batmış dillerin, kültürlerin mezarlığıdır. Daha adını sanını duymadığımız ne kültürler gelip geçmiştir bu dünyadan. Anadolu kültürleri bir kültürler mozayiği olduğu için çağımız kültürlerine kaynaklık etmiştir.
Demokrasi Kürt sorunundan geçer demiştim. Sen milyonlarca vatandaşının dilini yasakla, kendi diliyle yazacak okuyacak okulu da yasakla, kendi dilini araştıracak geliştirecek üniversiteyi de yasakla
Türkün Türkten başka dostu yok. Bir ülke halkına bundan daha korkunç bir söz edilmez. Hele Kürtlere böyle sözler etmemelisin. Kürtler sana gü­cenir. Sevgili milliyetçi dostlara söyleyeyim ki sevinsinler, rahat etsinler. Türkün Türkten başka dostu var. Gizli saklı değil. Ma­lazgirtten bu yana Kürtler Türklerle dost. Bu, Kurtuluş Savaşına kadar sürmüş. Kimileri yazıyorlar, söylüyorlar ki, Kürtler Kurtu­luş Savaşında Türklerle birlikte olmasaydı, bu savaş zordu.
Tarih boyunca her savaş bir yıkım olmuştur. Yenen­ler de yenilenler de, savaşların dışında kalanlar da aynı yıkım­ dan kurtulamamışlardır.
“Dünya binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir. Her çiçeğin bir rengi, bir kokusu vardır. İnsanlık, her kültürün üstüne titremelidir. Binlerce kültür çiçeği, birini koparırsak, insanlık bir kokudan, bir renkten yoksun kalır.”
Mademki dünyaya geldik, güzellikleriyle yaşamın tadını çıkarmalıyız.
Hani ilkel bir söz vardır: “Her insanın yaşamı bir romandır” diye. Hayır. Her insanın yaşamı roman değildir. Roman, bir yaşamdır. Roman, bir atmosferdir. Roman, yeni, yepyeni bir dünya kurmaktır, yeni bir roman dili yaratmaktır. Düş dünyasıyla birlikte bir gerçeklik dünyası kurmaktır, yaratmaktır roman..
İnsanoğlu düş gördükçe insandır. Mutluluğumuz düş dünyaları yaratmaktır..
İnsanoğlu düş gördükçe insandır. Mutluluğumuz düş dünyaları yaratmaktır..
İyi ki dünyaya geldik, yaşadık, ışığı gördük. Ya gelmeseydik, ya bu güzellikleri görmeseydik…
Yok olan değerleri, insanoğlu ne kadar zamanda yerine koyacaktır?.
Nereden gelip nereye gidersek gidelim, bu güzel dünyayı, bu ışığı, bu binbir renkli toprağı, bu içleri sevinç dolu insanları gördük ya, yaşadık ya. Ya hiç gelmeseydik, bu güzelim dünyayı hiç görmeseydik?
Söz insandır, bir de, en çok sözün gücüne, sözün büyüsüne sığınmışlardır..
Belli ki kendini aşmak istiyor insan. Tüm olmak istiyor. Ayrı bir şey olmakla yetinmiyor. Bireysel yaşamın kopmuşluğundan kurtulmaya, bireyciliğinin bütün sınırlılığı ile onu yoksun bıraktığı, ama onun gene de sezip özlediği, bir doluluğa, daha doğrusu, daha anlamlı bir dünyaya geçmek için çabalıyor..
İnsanın büyüklüğü, zenginliği çok yaşamasında, çok tanımasında, çok sevebilmesindedir..
Bir gün insanlar sanatsız da edebileceklerdir diyenler var. Bu, sanatı yaşamanın dışında, ondan ayrı bir şey saymak hatasından ileri geliyor. İnsanoğlu nasıl toptan dilsiz, gözsüz kalamazsa, nasıl toptan düşünme gücünü yitiremezse, sanatsız da olamaz..
Dünya binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir. Her çiçeğin bir rengi, bir kokusu vardır. İnsanlık, her kültürün üstüne titremelidir. Binlerce kültür çiçeği, birini koparırsak, insanlık bir kokudan, bir renkten yoksun kalır..
Savaşın ne zaman çıkacağını beklemek, ölümü beklemek gibidir..
Demokrasi bir denge düzenidir.
Dünya binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir.
Kürt dili zengin bir dildir. Zengin dillerin şivesi çok olur.
Elimizde bir yeşil yaprak, bir yeşil çimen, bir tek ağaç kalmışsa bile, onu ne pahasına olursa olsun korumak İşte gerçek vatanseverlik budur.
Hepimiz derin uykulardayız, üstümüze ölü toprağı serpilmiş.
Elimizde bir yeşil yaprak, bir yeşil çimen,
bir tek ağaç kalmışsa bile, onu ne pahasına olursa olsun korumak..
İşte gerçek vatanseverlik budur.
Pariste Nazımla uzun uzun her şeyi konuştuk. Bütün hayatı hapishanede geçsin, düşüncesinin uygulandığına inandığı ülkeye gitsin, müthiş bir düş kırıklığına uğrasın… Bu Nazım Hikmet için ölümden de ağır bir şey
Günümüz Türk edebiyatının okulu hapistir. Yazarımız Sabahattin Ali de öldürtülmüştür
Bir roman dili yaratamadıktan sonra doğru dürüst roman yazılamaz. O dili kendin yaratacaksın, yani yazar yaratacak. Bizde mesela bu dil yaratma konusunda belki de tek büyük yazarımız Nazım Hikmettir. Nazım Hikmet Türkçeyi yeniden, bir edebiyat, bir şiir dili olarak yarattı.
Marksizm bir yasa değildir. Marx haklı olarak, kendi yarattığı düşünce düzenine dayanarak, “Ben Marksist değilim” diyordu. Oysa Marksizmi dogma yapan Sovyet teorisyenleri, kendilerini Marksist sayıyorlardı.
Aybardan önce yakınım olan sosyalist bir Fransızca öğretmeninden Gorkiyi Stalinin öldürttüğünü duymuş, bunu bir türlü hazmedememiştim.
Işıklar yanmakta, Ağrı Dağı balkımaktadır,
Babıali esnafı da daha iyi davranmaz Orhana… Babıali esnafı da onun bir öğle yemeğine muhtaç olduğunu bilir. Onun için, en kötü bir çeviriye en azından 2 bin lira verirken, Orhan Kemalin içinde Bereketli Topraklarının da bulunduğu altı kitabına 2 bin 500 lira verir. 1966 yılında, bu çağda, asıl zulüm budur. Baskı, vahşet, utanılacak hal budur. Hapis mapis değil… İnsanlığımızın yüz karası, bir yazarın buna mahkum edilmesidir.
Senaryocular, en pespaye, aşağılık Avrupa romanlarından çaldıkları senaryoları Yeşilçamda 5 bine okuturlarken Orhan ancak 500 lira alabilir alnının teri, gözünün nuru o güzelim hikayelere… Çünkü Yeşilçam esnafı, polisin, hükümetin Orhanı sevmediğini bilir. Çünkü Yeşilçam esnafı, o gün öğleyin Orhanın evinde çocuklarının ekmek beklediğini bilir.
Bence, bizim bugünkü gerçek büyük edebiyatımız Nazım Hikmetle başlar: Nazım Hikmetin İstanbuldan çıkıp, Dadaloğlu halkasına bir yeni büyük halka eklemesiyle başlar. Çünkü son büyük halk şairimiz Dadaloğludur. Nazım, işte bu son halkaya takılmış yeni bir halkadır.
İnsanın çoğalma, bütünlenme isteği de gösteriyor ki bireyden ötede bir şeydir insan. Bütünlüğe ancak başkalarında kendi yaşantısı olabilecek yaşantıları görüp onları kendinin kılmakla varabileceğini sezer.
Elimizde bir yeşil yaprak, bir yeşil çimen, bir tek ağaç kalmışsa bile, onu ne pahasına olursa olsun korumak İşte gerçek vatanseverlik budur.
İnsanoğlu nasıl toptan dilsiz, gözsüz kalamazsa, nasıl toptan düşünme gücünü yitiremezse, sanatsız da olamaz.
Bizim halkımız Atatürk devriminden sonradır ki azıcık adam sayıldı, azıcık yönetime katıldı.
“Oyunu sandıklara getirir atarlar…” derken, adamın birden gözleri parladı: “Bildim” dedi “senin ne demek istediğini. Sen, Şeyhin kağıdının sandığa atılma gününün geldiğini söylüyorsun
“Elimizde bir yeşil yaprak, bir yeşil çimen, bir tek ağaç kalmışsa bile, onu ne pahasına olursa olsun korumak İşte gerçek vatanseverlik budur.”
Elimizde bir yeşil yaprak,bir yeşil çimen,bir tek ağaç kalmışsa bile,onu ne pahasına olursa olsun korumak İşte gerçek vatanseverlik budur.
Ben asıl bozukluğu eğitim sisteminde görüyorum.
Silah üreticileri devletler, ülkeler üzerinde çok etkili. Canlarını koymuşlar silah üretimine. Herhalde çok kazanıyorlar. Bu gidişle savaşlar hiç durmayacak.
Savaşlar birer soykırımdır.
Yaşamı boyunca konuşmalarıyla, eserleriyle savaşa karşı koymuştur.
İnsanoğlu umutsuzluktan umut yaratır.
İnsanoğlunu sonsuz bir uçurum üstüne ayağını koyacak kadar orada yaşamaya mahkum edin; yağmur altında, karda kışta, o acı içinde, açlıkta yoklukta yaşar da ölmeye razı olmaz, yaşamını sürdürmekte direnir.
Homeros, İlyadada, İnsanoğlu en acı çeken yaratıktır diyor. Çünkü ölümün bilincine varmış tek yaratık insandır.
Dostoyevski demişti ki: Rus romanı Gogolün Paltosundan çıktı.
Artık her birimiz bir Spartaküstük.
İnanmış kişilerdi ve sosyalistlerdi. Bir dünya kardeşliği kuracaklardı. Hem de eşitliği, hem de özgürlüğü getireceklerdi.
Bir; benim kitaplarımı okuyanlar katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki; insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.
Savaşı durduracağız. Çocukları ölmüş anaların ağıtları, aşıkların türküleri şimdiden bütün Anadolu köylerini sardı.
Ülekerin türkülerini yaratanlar
kanunlarını yaratanlardan daha güçlüdür.
Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği seçecekse, bu önce Evrensel İnsan Haklarıından, sonra da evrensel, sınırsız düşünce özgürlüğünden geçer.
Kendimi bildim bileli Türkiyenin halklarının yanındayım.
Kendimi bildim bileli zulüm görenlerle, hakkı yenenlerle, sömürülenlerle, acı çekenlerle, yoksullarla birlikteyim.
Bizim, bu başımızdaki demokrasi adı altındaki zulüm, işkence, insanlığı aşağılayan düzene karşı savaşacak Thomas Mann’ımız da yok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir