İçeriğe geç

Beyninizi Ne Mutlu Eder ve Siz Niçin Tersini Yapmalısınız Kitap Alıntıları – David DiSalvo

David DiSalvo kitaplarından Beyninizi Ne Mutlu Eder ve Siz Niçin Tersini Yapmalısınız kitap alıntıları sizlerle…

Beyninizi Ne Mutlu Eder ve Siz Niçin Tersini Yapmalısınız Kitap Alıntıları

Bireyler diğer insanlardan daha kötü oldukları durumlarda
dürüst olmayan zarar verme davranışlarını artırır ve yardım etme davranışlarını azaltırlar.
diğerlerinin yanına kâr kaldığını gördüğünüz davranışlar sizi de o davranışlara iştirak etmeye cesaretlendirir.
Nihayetinde yaşamak zor bir iştir ve çoğunlukla zihin boşluğumuzu berraklıktan çok anlam bulanıklığı doldurur.
Bir dizi görünen ve görünmeyen etkiye tabiyiz ve daha umutsuz olduğumuz anlarımızda bunlar beynimizle birlikte bize karşı komplo kuruyorlarmış gibi görünebilir.
ironi, beynimizin dünyamızı anlamlı bir hale getirecek şekilde evrimleşmiş olmasına ve bu konuda hayli başarılı olmasına rağmen her zaman kendimizi anlamlandırmayı ısrarla becerememesidir.
Mutluluğun nelerden oluştuğunu araştırmaya devam ederek asla mutlu olmazsınız. Eğer hayatın anlamını arıyorsanız asla yaşamazsınız.
-ALBERT CAMUS, YOUTHFUL WRITINGS
Bizim görevimiz hayata anlam kazandırmak ve böyle yaparak pasif, kayıtsız yaşamın üstesinden gelmektir.
-EUE WIESEL, ESSAY ON INDIFFERENCE
Keyfi oyalanmalar ile zorlantılı davranışlar arasındaki çizgi kimileri için çok ince ve silikken kimileri için gayet
net olacaktır.
çocukların taklit etme yetenekleri güçlüdür. Dikkat etmediklerini düşündüğünüz anlarda bile daha sonra pişman olacağınız bir davranış için onlara model oluyor olabilirsiniz.
sizi etkileyenin kimin modellemesi olduğu konusunda dikkatli olun. Beyniniz iyi ve kötü dersler arasında ayrım yapmakta zorlanır ve ikisini de eşdeğer etkinlikle öğrenir.
Kötü tarafıysa taklit etmenin sağlıklı sınırları aşma ihtimalidir bu da hem bizler hem de başkaları için tehlike oluşturur.
her birimiz taklitçi olarak doğarız. Beyinlerimiz başkalannda gördüğümüzü inceleyip yeniden yaratacak
şekilde ayarlanmıştır ve mutlu beynin bütün alışkanlıktan gibi bu hem iyi hem de kötüdür.
Beyne göre kayıp bir tehdittir ve doğal olarak ondan
sakınmak için tedbir alır. Ancak bundan süresiz kaçınamayız.
Mantık çerçevesinden ele alırsak doğru bir ifadeyi kapsayan bir birleşimin -barındırdığı diğer bilgi de doğru olma potansiyeli taşısa bile- o ifadenin kendisinden daha doğru olması mümkün değildir.
Bir ifadenin birleşimi ifadenin kendisinden daha doğrudur dediğimizde mantıkçılar “birleşme yanılgısına” düştüğümüzü söyler.
kesinlik için kıvranan insan beyninin kabul etmesi zordur. Yaptığımız her şeyin altında olasılığın olduğunu bilmek sonuçları daha kolay kabullenmemizi sağlamasa bile, gerçeği gizemle cilalamak yerine olduğu gibi kabul etmek daha tatmin edicidir.
Araştırmalar kendimizi hayatımızın herhangi bir alanında ahlaki olarak yetersiz gördüğümüzde teraziyi dengeleyecek ahlaki arayışlara girdiğimizi söyler.
Hayat bir denge işidir, ahlak anlayışımız da öyle.
zihnin, yani sinir sistemimizin yaptıklarının çevremizdeki dünyadan asla tam anlamıyla izole tutulamayacağıdır.
Daha ziyade çevreyle sürekli olarak etkileşim içerisindedir ve bu etkileşim, düşünme şeklimizin bir parçasıdır.
ağırlığı fiziksel anlamda deneyimlemek, “ağırlık” algımızı algısal boyutta da etkiler. Bu, şu anlama gelir: Çevremizde düşünme biçimimizi etkileyecek unsurlar hep vardır ama biz onlan fark etmeyiz.
Okuduklarımızda ve duyduklarımızda mecazın nasıl kullanıldığına dikkat etmek, gerçekte neyin söylendiğini ya da söylenmediğini değerlendirmemizi kolaylaştırır.
Tecrübeli metin yazarları, bir mesajı iletmenin en iyi yolunun dinleyicilerin kolaylıkla kavrayabileceği mecazlar kullanmak olduğunu bilirler.
bir mesajı çözmek için ne kadar az dikkat harcarsak o mesaja inanma ihtimalimiz o kadar fazla olur. Mesaja ne kadar odaklanır ve detaylarına ne kadar eğilirsek ondan kuşku duyma ihtimalimiz o kadar artar. Bu ikinci yaklaşıma çok ihtiyacımız var.
En önemlisi, mesajın halkın algısını etkileyecek miktarda tekrar edilmesidir.
Uzaktaki sonuçlar hakkında daha az endişe etmeye eğilimli olduğumuz gerçeğiyle birleştiğinde, geribildirimin zamanlaması motivasyon karışımında önemli bir bileşen haline gelir.
Hayal kırıklığı korkusu güçlü bir motivasyon kaynağıdır.
daha önce aynı ya da benzer bir durum içerisinde olmadıysak nasıl tepki vereceğimize dair elimizde gerçekte hiçbir güvenilir temel yoktur.
Yoğunluk yanlılığı, bizleri , duygusal olarak yüklü durumlar altında nasıl tepki vereceğimizi öngörebileceğimize inanmaya yönelten görüş çarpıldığıdır. Bu yüzden “eğer o durumda ben olsaydım, şöyle .. diye kolayca söyleyebiliriz.
“Yapacağınız her şey önemsiz olacaktır ancak yapmanız çok önemlidir.”
diğer tüm koşullar sabit kaldığı takdirde bir şeyler yapmak, hiçbir şey yapmamaktan daha iyidir.
Bizler hedefleri belirli şeyler olarak düşünme eğilimindeyiz ancak araştırmalar sadece meşgul olmak gibi daha geniş bir hedefin de bizlere ilham verdiğini gösterir.
Bizler için kabul etmesi en zor olan şeylerden biri, pek çok şeyin bir fail olmaksızın meydana gelmesidir. Sadece bunu düşünmek bile mutlu beyni savunmaya çekmeye yeter çünkü bu, belirsizliğe kapı açar.
İnsanlar rastlantısal kürdanlardan biraz daha fazlası
üstüne kurulmuş karmaşık inanç sistemleri için muazzam miktarda zaman ve para harcamaktadır.
Bizler rutin olarak tesadüfler arasında bağlantılar kuranz ve rastlantısallığa anlam yükleriz. Bu eğilimimizden kolay kolay vazgeçemeyiz ama bu huyumuzun farkında olursak abarttığımız zamanlarda kendimizi kontrol altına alma ihtimalimiz artar.
Mutlu beyin belirsizliği tehlike olarak yorumlar ve bizlerden “kesinliğe” geri dönmemizi ister. Ancak sıklıkla gözden kaçırdığımız şey gerçekten geri kazanmak istediğimiz şeyin kesinlik hissi olduğudur çünkü alarmlarımızı susturan ve bizi rahatlatan şey kesinliğe verdiğimiz duygusal tepkidir.
Bir grup ortamında duygular kolaylıkla virüs gibi yayılabilir ve eğer kontrol edilmezse felaketle sonuçlanabilir. Tatillerde perakende mağazalanndaki izdihamı düşünün
sorun, başlangıçta aleni gözüken pek çok şeyin gerçekte öyle olmamasıdır (“buz dağının görünen kısmı” etkisi).
Bu yeteneğin iki yanı da keskin bir bıçak gibidir çünkü bir taraftan bizlere düşündüğümüz şeyi neden düşündüğümüzü değerlendirme olanağı sağlarken diğer taraftan da bizleri kolayca saplantı haline gelebilecek zor varoluşsal sorularla muhatap edebilir.
bir davranışı hayal etmek ile onu yapmak
arasında beynimiz için pek bir fark bulunmamasıdır.
Yeterli süre geçtikten sonra hemen hemen her şeyden sıkılabileceğimiz, insan varoluşunun acımasız bir gerçeğidir.
eğer sosyal ve eğlenceli biri olarak tanınmak istiyorsak çevremizdekileri de bu kıstas doğrultusunda değerlendiririz. Eğer yetersiz kalıyorlarsa bunun nedeni bizim yapay standartlarımızın fazla yüksek olması olabilir.
Ancak sağlıklı bir alışkanlık oluşturmaya çalıştığınızda otomatik hale gelebilmesi için en az sekiz gün gereklidir. Alışkanlık ne kadar karmaşıksa edinmesi de o kadar uzun sürer.
Psikoloji maksimum otomatikliğe (alışkanlığın teknik dildeki karşılığı) ulaşmak için gerekli sürenin ortalama altmış altı gün olduğunu söyler.
Tamamlanmamışlık beynimize istikrarsızlık olarak yansır.
psikologların kendine hizmet eden yanlılıklar adını verdiği ve başarılan kendimize, başansızlıklan dış faktörlere bağlamamıza neden olan açıklamalarla bulandırmadığınızdan emin olun.
Bizler geleceği, geçmişi yeniden yapılandırarak benzeştirmeye eğilimliyizdir ve bu yeniden yapı
landırma nadiren isabetli olur.
Bizler usta meşrulaştırıcılarız ve bir hareketi durdurmak için (bizim tarafımızdan ya da başkalarınca) verilen herhangi bir mantıklı gerekçe bir dakika ya da daha kısa süre içerisinde çürütülebilir.
Beynimizin özellikle sinir bozucu alışkanlıklarından biri de önce bir ödüle odaklanması, sonra o ödülü elde ettiğinde kayıp hissi yaşamasıdır.
derinden içselleştirilmiş bir çerçeveyi kırmak aşın derecede zordur ve varlığının farkına varmak bile büyük bir adımdır.
kendinizi tek bir bakış açısına açıp diğerlerini görmezden geldiğiniz zaman da gerçekleşir; bu bakış açısının erişilebilirliği (örneğin, politika hakkında), onun doğru olduğuna ilişkin yanlılığa yol açar.
mutlu beyin en ulaşılabilir ve uygun bilgiyi kullanarak hüküm verme eğilimindedir.
Kökleşmiş düşünce kalıplarıyla mücadele etmek çaba, zaman ve ısrar gerektirir.
onların etkisinin farkında olmak için kendimizi zorlarsak zamanla sorgulanabilir inançların tümünün altyapısıyla mücadele edebiliriz.
Çocukluk çağında yetişkinlerin taklit edilmesi, temel inançların oluşumundaki başlıca nedenlerden biridir.
Irkçılar yorumlarını çoğu zaman, “Ben ailemden böyle gördüm,” diyerek meşrulaştırır. Ve bu doğru olabilir.
Hepimiz yanlı düşünürleriz. Hiç kimse “boş bir sayfa” değildir ve bu nedenden dolayı hiç kimsenin algısı önceden var olan inançların etkisinden bağımsız değildir.
Neyi neden yaptığımızın farkına varmak, harekete geçmek adına çok önemli bir adımdır çünkü düşüncedeki değişimi tetikler, neyin olup bittiğini görmek için durup incelememiz gerekir.
Bu basit örnek, mutlu bir beynin problemli eğilimlerinin etkin bir şekilde üstüne gitmemiz için gereken iki şeyi örneklendirir: farkındalığı artırmak ve harekete geçmek.
Eylem, karakterdir.

-F. SCOTT FITZGERALD, BİTMEMİŞ BİR ROMAN İÇİN ALDIĞI NOTLARDAN

Odak noktamızı daha en başından belirlemek ve uygulamalarımızı anlamlı ve değerli kılmak için her ne yardım gerekiyorsa aramak çok daha iyi olacaktır.
Mutlu beyin çalışmak ister ancak belirli bir yönümüz ve amacımız olmadan bir işe giriştiğimizde elbette olumsuz sonuçlar doğacaktır: yani tükenmişlik, hayal kınkhğı
ve sonunda pes etme.
Planlanmış çalışma yöntemleriyle yıllarca aldıkları eğitim ve öğrenim onlan iyi bildikleri ya da hiç bilmedikleri bir yerle bile boy ölçüşmeye hazırlar.
Londralı taksi şoförleri taksi kullanma lisanslarını alabilmek için “bilgi” isimli yıllar süren yoğun bir eğitim alırlar. Bu eğitime şehrin yirmi beş bin sokağının haritasını öğrenmek de dâhildir.
Zamanla ve pratik yapa yapa, sihirbazlar beyinlerindeki uzamsal akıl yürütmeyle ilişkili kısmın esnekliğini artırırlar ve hareketlerini gözlerimizin onları yakalayamayacağı bir hale getirirler.
bir problemi çözmeye çalışırken o probleme aşinalıktan edinilmiş bilgi genel problem çözüm stratejilerinden daha
önemlidir. Burada kilit unsur bellektir.
yanlış yönlendirmeyle ziyan edilen enerji beyni güçsüzleştirir ve ortada sonuca dair hiçbir şey olmadan ne kadar çok zaman harcarsanız kendinizi harap etme ve vazgeçme eğiliminiz o kadar artar.
Kötü dersler de iyi dersler gibi kolaylıkla öğrenilir ve bizler aradaki farkı hiç göremeyebiliriz.
bu çalışma, bir eylemin önemini anlamamızı sağlayan
bu işlemin bizleri çocukken amaçsız hareketleri yanlış kodlayarak önemli görmeye eğilimli yaptığını söyler.
Kişi taklidi kontrol etme yeteneğinden tamamen mahrum olduğu zaman, ekopraksi adı verilen bir bozukluktan muzdarip olur; beyinlerinde onları diğer insanların hareketlerini taklit etmekten alıkoyacak engelleyici
bir faktör yoktur.
Kötü haberse beyinlerimizin taklitle öğrenme yeteneğinin aşırıya kaçtığı durumlarda bir dezavantaja dönüşebilmesidir.
Bizler gezegendeki en üstün öğrenicileriz ve serebral saltanatımız erkenden başlar.
Biz insanlarsa doğduğumuzda fark edilebilecek tek bir yetenekle doğarız: gözlemleme yeteneği.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir