İçeriğe geç

Beni Kalbimden Dinle Kitap Alıntıları – Abdurrahman Uzun

Abdurrahman Uzun kitaplarından Beni Kalbimden Dinle kitap alıntıları sizlerle…

Beni Kalbimden Dinle Kitap Alıntıları

“O anda dökülüyor işte tüm yüreğimdeki. Dayıyorum kalemi kalbime. Ve yine diyorum ki: Sözlerim eksik kalır, sen beni kalbimden dinle!”
Şuursuz insan aramaz, bulmaz, bulsa da kıymet bilmez. Şuursuz insan akıl ve mantık da yürütemez.
Herkesin dilinde o cümle ; benim kalbim temiz . İyi de mübarek! Peygamber’in kalbinin temizliğinden Şüphesi mi vardı da geceleri Ayakları şişene kadar dururdu Namazda ?
Bu vatan benim, ucunda olsa da zulüm, Gelsin beni alnımdan öpsün şeref bildiğim ölüm
Değer görmediğin yerde çok kalma iki gözüm .
Sıradanlaşırsın , alışkanlık olur da sen de unutursun kendi değerini .
Zamanın akışında birçok insanın beceremediği şeydir durmak. Ama nerede, ne zaman, nasıl bir durmak? Bir gönülde en güzel şekilde durmak mesela, orada hayat bulmak. Kıyama durmak, sözünde durmak, bir konu üzerinde durmak
Ve sorulacak her çobana sürüsünden!
Herkes elinin altındakinin çobanı değil mi aslında?
Baba ailesinin,öğretmen talebesinin,usta çırağının
Dost dosta çoban değil midir?
Çay içmeyi, şiir okumayı, her şeye rağmen sevmeyi, güneşin doğuşunu tahiyyatta seyretmeyi ve bir de türkü dinlemeyi ihmal etme!
Eğer sevmenin bir zekatı olsaydı, o da sırılsıklam göstermek olurdu herhalde.
Sinemde bir ok var, derunumda bir acı
Yalan dünyada bir yel essin, kokun gelsin, yüreğim hafiflesin.
Kalbim iyileşsin..
Ayaklarının altındaki cennette hasret yaşıyoruz.
Büyümek zormuş be anne
Ama sensizlik daha zormuş
Senelerin, yılların bir önemi yokmuş
İnsan annesi ölünce büyürmüş.
Ruhumuzu dijital kodlara sıkıştırmaktan, sanal dünyayı gerçek sanmaktan, zenginliği sadece paraya şartlamaktan, değerlerimizi satılığa çıkarmaktan, haramı masum göstermeye çalışmaktan, adaletin terazisini yanlış yerde tutmaktan, düzenim bozulmasın diye hep alttan almaktan, güçlü sansınlar diye ağlayamamaktan, aman laf olur diye adım atamamaktan, akışta kalacağız derken savrulmaktan, kalabalıklar içindeki yalnızlıktan, üst aklın planına razı olmaktan, eyvallah kelimesinin içini boşaltmaktan, sahibinden az kullanılmış merhamet bollgğundan, yağmuru çamur görüp karda üşüyoruz diye mızmızlanmaktan, ölümü hep uzak evlerde sanmaktan, savaşın çocuklarını etkileşim ve beğeni alacağımız postlara alet ederken onları duasız bırakmaktan; işte bunlardan dolayı mosmor dudaklarımız, griye çaldı vicdanlarımız.
Aylarca bayatlayamayan paketli ambalajlara hapsolmaktan; yorgancıları, zerzevatçıları, mahalle sütçülerini eski sayıp onları cahil ve varoş görmekten, devamlı yarış halinde yaşamaktan, son sürat koşarken günde beş vakit soluklanamamaktan perişanız
Kara dumanların içinde kaybolup giden haysiyet treninin geç kalmış yolcularıyız biz
Uzanacak bir ele muhtaç gönlümüzle, yorgun ve mahcup bir ömürle el sallıyoruz ardından.
.
İyi ki varsın Eren
Annemi sevdiğimde bebektim.
Ona hayran olduğumda çocuktum.
Annemle arkadaş olduğumda delikanlıydım.
Onunla dertleşecek yaşa geldiğimde annesizdim.
Ben geç kaldım, sen yetişesin
Yüreğimdeki aşkı taşı can suyu bekleyen solgun güllere
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Haberin yok mu yıldızlardan, duymadın mı aşkından meczup olanları?
Hangi yalancı baharın çiçeği çeldi aklını da unuttun gülistandaki gülleri?
Yunus öldü diye sala verirler, ölen hayvan imiş âşıklar ölmez.
En büyük ibadet, gönüldeki kasveti dağıtmaktır.
Aşkı, sevdayı, şiirleri, samimiyetsizliğin başköşeye kurulduğu masalara meze ettiğimiz için ağlayalım. Vakit geç olmadan, gözpınarlarımız kurumadan ve hâlâ aklımız başımızdayken ağlayalım!

Ağlamak iyidir, en azından ağlatmaktan

Annesini dünyasına sığdıramayıp, ruhunu rahatlatacak kelimelerle mazeret uydurup onu huzurevine layık gören, ilk nefesine tebessümle eşlik eden kadının son nefesine şahit olamayan modern ve hayırsız evlatlara ağlayalım.
Duam yetersiz gelir, şükrüm eksik kalır, âcizliğim perişan eder..
Sen beni kalbimden dinle!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sözlerim eksik kalır sen beni kalbimden dinle.
Aşk kalbindeki sırdır..
.
.
.
.
.
.
.
Yalnız ariflerin bilebileceği bir sır..
Nasıl bu kadar sevdin diye soran olursa, cevabını kimseye söylemem böylesi büyük bir aşkın. İmam-ı Gazali’den aldığım düsturu giyinir devam ederim yoluma. Ahmaklara cevap vermek haramdır” zira.
Değer görmediğin yerde çok kalma iki gözüm.
Sıradanlaşırsın, alışkanlık olur da sen de unutursun kendi değerini..
İnsanın kalbine en çok yakışan duygudur merhamet.
Aşk, kederden kadere dönüşme becerisidir.
O kadar zor ki tutunmak bu yüzyılın dikenli tellerine
Bir çiçekle bahar gelmezmiş ama tohumuna sığmayan bir çiçektir yarınki baharları müjdeleyen.
Ben her yere ait olurum, ait olduğum her yeri de öğrenir, yaşarım dedi.
Her yerde değil her yeri yaşarım dedi Ömer.
Bütün hikâye, görmektir aslında.
Bakmak herkesin, görmek yüreğin işidir.
Adam olmak, otuz dokuzu kırka tamamlamaktır.
Aşkın ruhuna verdiği sırrı, gençlik hovardalıklarına kurban etmeyen, perdede yansıyan gölgeye değil, perdenin ardındaki hakikate aç ve susuz Mevlana gönüllü kırk hamal
Hayatımızın fragmanı, O’nun adı ile okumak, O’nun kuralları ile yaşamak ve O’na kavuşmak
Gerisi sinemadaki patlamış mısır,
olsa da olur olmasa da
Zamanın ardından mektuplar yaz bugünlerimize.
Ne derler? diye diye tükettik sonu belli olmayan günleri
Hangi hayal rüzgârı söküp attı gönül yamaçlarına ekilen tohumları da, böyle mahzun kaldı baharımız?

Hangi diploma yüceltti seni de, kaldı bu dava ayaklarının altında?

Hangi havuzlu sitenin sosyal alanı hapsetti, hangi süslü mekânlar gasp etti senin kızıl elmaya vurgun ruhunu?

Aylarca bayatlayamayan paketli ambalajlara hapsolmaktan; yorgancıları, zerzevatçıları, mahalle sütçülerini eski sayıp onları cahil ve varoş görmekten; devamlı yarış halinde yaşamaktan, son sürat koşarken günde beş vakit soluklanamamaktan perişanız
Plansız bir akıl, başkasının planlarına meze olur!
Sakın incitmeyesin bir karıncayı, bir taşı, bir toprağı dahi
İnciten insan hiçbir zaman gönülde taht kuramaz.
Gönülde tahtı olmayanın da dünyada sarayı sağlam kalmaz!
Er olmak kolaydır, zor olan er kişi olmaktır.
Alın yazındaki ömrün hesabını yapmaya kalksan ne bugün var ne de yarın yaşanır
Geldik ,görüyoruz ,nasipleniyoruz ,yaşıyoruz gideceğiz biliyoruz.
Kafama takılan şu:
Nasıl dayanır insan ,usanmaz mı hiç ,böyle yaşanır mı?
Bir ömür kendine değil de başkalarının fikrine hapsolup ömrü ziyan etmeye değer mi?
Etrafındaki uğultular ,gürültüler ne kadar yüksek olursa olsun,senin sesin tüm seslerden önce kalbine değer mi?
Ona De ki

İnsan kaderine yürür.
Hayatı şahdamarından yakalamak için,yürümek yetmez sana.
Sen ,seni adam edecek değerlerin peşinden koş.
Koş
Koş
Yudum yudum iç adımlarını
Yürüdüğün yol da,yolda karşılaştıkların da ilham kaynağın olsun.

Anlatmadan yana sıkıntı yok da, yazma gündeme gelince değişiyor işin rengi. Kalemim koşamıyor bazen yüreğimden dökülenlerin peşinden. Dert çok olunca..
Bana Allah yeter dedim.
Ağlamak iyidir, en azından ağlatmaktan
Bakmak herkesin, görmek yüreğin işidir.
Hayat, bitmeyen bir öğrencilik ve derinleşen bir kâşifliktir.
Bazı büyükler vardır ki, onların önünde küçülmek, büyümenin ilk adımıdır
Ayaklarıma Kudüs gücü verene hamdolsun.
Yüreğime Kudüs aşkını nakşedene rahmet olsun.

(Yedi güzel adamın devrimci ağabeyi Nuri Pakdil Hoca’ya saygıyla, sevgiyle, rahmetle )

Koy kenara aldığın diplomaları, sertifikaları, kâğıttan ibaret başarı belgelerini.
Küçül kardeşim küçül!
Allah’ın izzeti, kudreti karşısında küçücük kal.
Bırak bir şeyler olmayı, mükemmel olmaya çalışmayı da bırak. Sen insansın, yanılan, unutan âciz bir insan Kul!
Ahmaklara cevap vermek haramdır.
İlim müminin yitik malıdır.
Biz insanız, biz cahiliz. Her şeyi bilmek gibi bir gayemiz, derdimiz olmadı hiçbir zaman, olmasın da.
Çayla aramız hep iyiydi, kahveyi de sevdik bazen. Ama acı olanını
Kader bu, ne gelirse O’ndan, kahrı da hoş lütfu da hoş.
Bilir misiniz, bu topraklarda okunan ezanlara dokunmaya çalıştılar bir zamanlar Allahu Ekber’i Tanrı uludur. a çevirdiler. Tam 18 yıl Müslümanların kulaklarından girip yüreklerini dağladılar. Güya Arapça ezanı anlamıyormuş millet. Satır satır, harf harf Türkçeleştirdiler. Her duyan anlayacak ezanın ne dediğini ne anlattığını. Yalnız bir bölüm hariç Hayya alel-felah taki felah, kurtuluş demekti. Ama minarelerden söylemediler namazın kurtuluş olduğunu, Haydin felaha dediler.
Oysa, kitaba uymak gibi bir vazifen varken
Bebeklerin ninnilerinde bir kahramanlık mısrası olarak yer alacak, kurşuni renklerle Esma’ya şiirler yazılırken bir virgül de sen olacaksın.
Yanmadan sönmüyorsun,
Yeşermeden solmuyorsun.
Saatin kaç olduğuna bakmadan arayabildiğin insan var ya
İşte o’dur can,
O’dur sana yakın olan, sana liman olan,
O’dur omuzunda akıttığın gözyaşını saklayan
Dünyalık işler boş zamanlarda yapılır.
Namaz boş zamanda kılınmaz.
Kitap boş zamanda okunmaz.
Ziyaret boş zamanda yapılmaz.
İhtiyaç olduğunda Ebabil soyundan kışlar girerler devreye Bazen asker olurlar, bazen derviş Bazen ateşten tuğlalar taşırlar gagalarında, bazen de döner dururlar semada hu hu larla
Daima zikir ve dualarla
İnsan kaderine yürür
Bilirim ne ağırdır o kanatlar
O feryat ne acıdır
Ama yine de baş tacıdır aşk.
İşte aşk, kederden kadere dönüşme becerisidir.
Değer görmediğin yerde çok kalma iki gözüm. Sıradanlaşırsın, alışkanlık olur da sen de unutursun kendi değerini
Üstat Necip Fazıl elbette haklı. Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen hem yolunu kaybedersin hem dostunu. diyerek uyarmıştı yol yürüyenleri.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir