İçeriğe geç

Benden Başka Herkes Kitap Alıntıları – Sıddık Yurtsever

Sıddık Yurtsever kitaplarından Benden Başka Herkes kitap alıntıları sizlerle…

Benden Başka Herkes Kitap Alıntıları

Ben ölürsem kitaplarım ne olacak doktor bey.
İçimde Ferdi Tayfur’dan Hatıran Yeter çalıyordu. Arada sırada eşlik ediyordum.
İnsan avunuyor ama acı unutulmaz.
Dünya bir zindan, içinde ihtirasların ve iktidar savaşlarının olduğu bir zindan.
Hayallerimi sana anlatamadım.
Bu dünya bize göre değil.
Göz kapaklarında dünyanın ağırlığı var.
Sahi ne zaman uyanacaktık bu kâbustan?
İçimdeki bu uçuruma bu yaraları ne zaman serpiştirdin anne?
Ağladıkça dünyayla aramdaki mesafe açılıyordu.
Başardınız. Beni bu dünyadan kopardınız. Diğerleri gibi olmadığım için.
Ramazan Bayramıydı. Büyüklerin elleri vardı hâlâ. Öpmüştük. Küçüklerin gözleri yavaş yavaş anlamsızlaşmaya başlamıştı.
olsaydı eğer burnun aklı, onun kokusunu sorardım.
Şu iki metrekarelik pencere de olmasa inanmayacaktım yaşadığıma
Oysa içim çürümüş.
Bir şey kazanmak için başka bir şeyden vazgeçmelisin. Hayat böyle işler. Bu, hayatın kendisi.
Bir gece Bitti diye beş harflik bir mesajla hayatımın jübilesini yaptırdı bana.
içimdeki uçuruma bu yaraları ne zaman serpiştirdin anne sen?
Tamamlanmamış bir hikâyenin içi yakan sızısı.
Bir türlü yerini bulamayan hayalin azabı.
Kırılmıştım;dünyanın yabancısıydım, gördüklerimin, işittiklerimin
Belki biriyle konuşabilseydim bana bardağın dolu  tarafından bak derdi. Ama çevremde kimse yoktu ve bardak paramparça olmuştu.
Sana kelimlerden kalp yapsam, kelimelerimi açsam sana, bakarsın ve görürsün yaramı. Kabuğunu beğenmeyen yaramı.
Veba

Elinle ettiğin iyiliği dilinle etme zayi.

Uçurum Çiçekleri

Yatağa yatıp sağa sola dönmeye başlamıştım. Olur da bu dönüşlerin herhangi birinde uyuyabilirim diye. Ama ne yana dönsem o yandan darbe yiyor gibiydim.

Uçurum Çiçekleri

Görünürde bir şeyim olmamasına rağmen içimde çok rauntlu kavgalar birbirini izliyordu. Süresiz bir maçın kazananı veya kaybedeni yoktu.

“Yaşamak vurmadıysa kanadından bir kuşun, dağ dağa kavuşmadıysa, o günü bekle. O gün geldiğinde, yerle bir olacak alem ve Adem’in öğrendiği isimler kaybolacak ansızın.”
Sakince söylenen her söz hakikat midir Fatih? dedim. Sustu başka bir şey demedi. Közü bulduğu kalınca bir odunla iyice karıştırdı. Kara demliğe uzandı. Bir çay doldurdu kendine. Azalıyoz emmoğlu neyini anlamadın bakam? dedi.
İmam Efendi kafayı mı yedi acaba? O adamdan her şey beklenir gerçi.
..
Orhan Gencebay’dan Batsın Bu Dünya yı tüm köye seher vakti dinletmemiş miydi?
Ben yükselirken mezarlık aşağıda kalıyor.
..
Bugün sana bir üst geçitten baktım ey aziz ölüm!
İçimde Ferdi Tayfur’dan Hatıran Yeter çalıyordu.
İnsan avunuyor Ali. Ama acı unutulmaz.
Sigarasını bitiren dedem ani bir hareketle yerinden kalktı. Dışarıya doğru yöneldi. Tam o anda babaannem son sözünü söyledi:
Sevip de alamadığın kızın adını bir eşeğe koyman da ayrı bir eşeklik.
Tamamlanmamış bir hikâyenin iç yakan sızısı. Bir türlü yerini bulamayan hayalin azabı.
Göz kapaklarında dünyanın ağırlığı var.
Sana kelimlerden kalp yapsam, kelimelerimi açsam sana, bakarsın ve görürsün yaramı. Kabuğunu beğenmeyen yaramı.
Babamı uçsuz bucaksız bir hayalde kaybediyorum.
Kırılmıştım; dünyanın yabancısıydım, gördüklerimin, işittiklerimin Belki biriyle konuşabilseydim bana bardağın dolu tarafınından bak derdi. Ama çevremde kimse yoktu ve bardak paramparça olmuştu.
Bu hapishanede bölük pörçük yaşamaya çalışıyordum. Buna yaşamak denirse.
İçimdeki uçuruma bu yaraları ne zaman serpiştirdin anne sen? Hangi yağmurdan sonra açtı bu çiçekler? Hani yamaçta sırılsıklam oldum? Sahi anne, bu çiçekler mezarında ne zan büyüyecekler?
Ne olmuştu da bu hale gelmiştik? İmamesi dağılan tespihin taneleri, kalbimi av tüfeğinden çıkan saçma parçaları gibi paramparça ediyordu.
Elem beni terk etmiyor.
Ben ölürsem kitaplarım ne olacak doktor bey. Gerçi ben öldükten sonra ne olursa olsun.
Öleceksin. Bir şarjör mermiyi bedenime bocalayıp üstüme katran dökülmüş gibi hissettim. ilkin. Sonra kurşunlar gül oldu, katranlar bahçe.
”Sana kelimelerden kalp yapsam, kelimelerimi açsam sana, bakarsın ve görürsün yaramı. Kabuğunu beğenmeyen yaramı. ”
Derdime bir çare yok. Böyle ölsem o iki kelimeyi bir araya getiremem. Hem o iki kelime bir araya gelse Melahat gelmez, Melahat geldi diyelim
Gerçi sen buna meslek diyormuşsun. Çay ocaklarında kurtarıyormuşsunuz vatanı. Kitap okuyormuşsunuz sabahlara kadar.
O anda dünya tarihinin değiştiğini fark ettim. Sanki dünya milattan önceye, taş devrine, karanlık çağlara, ilkel kabilelere doğru bir akın başlatmış; Vikingler, Kızılderililer, Hunlar, Sakalar bir dünya karmaşası halinde bizim gelişimizi değişik lisanlarda, kaotik bir şiirle açıklıyorlardı.
İçimdeki uçuruma bu yaraları ne zaman serpiştirin anne sen? Hangi yağmurdan sonra açtı bu çiçekler? Hangi yamaçta sırılsıklam oldum? Sahi anne, bu çiçekler mezarında ne zaman büyüyecekler?
Âlem, kabuk bağlamış, bütün varlıklar yağan karın tesiriyle geri çekilmiş gibiydi.
Bayılmışım. Kendime geldiğimde keskin ilaç kokularının ortasına bırakılmış bir imge gibiydim.
Hayırlı iş ayrıntı gerektirmez derler. Lafı fazla uzatmayacağım.
Yıllarca dağlarda yaşamış, sesini bir ağıt gibi taşımış insanlar.
Her çeşme başında, kervancılara yol sordum, olsaydı eğer burnun aklı, onun kokusunu sorardım.
Ali, derdini sadece içlerinde dünyanın bütün yetim çağıltılarını barındıran gözleriyle anlatır. Ya da hıçkırır kesik. O kesik, en derin bıçak yaralarından bile beterdir. Tarif gerekmez. Ki tarif edilemez.
İnsan avunuyor Ali. Ama acı unutulmaz. Kangren olmuş gibi tüm vücut. Bir tek aklımıza yayılmadı bu meret.
Gör gölünü.
Kendi iktidar hırsını başkasında göremeyenler göz boyamaya çalıştı.
Benim yurdum biçareler yurdudur. Orada kimse kötülük nedir bilmezdi.
Kör değilim ama göremem.
Kışın sonu bahar aylarına yaklaşmaya görsün, çiçek elbet açar demişler
Ezdişer, geri getirdi kelimelerini.
Görünen anlaşılmak üzere, anlaşılan görünmek üzereydi.
Son ses açmıştık Müslüm’ü. Nereden Sevdim O Zalimi.
Sakince söylenen her söz hakikat midir Fatih?
Serde sarraflık var.
Feleğin çemberi pas tuta tuta akıllandırmış adamı.
Ne demiş büyükler: Elinle ettiğin iyiliği dilinle etme zayi.
Kalbinin acele adımlarla bedenini esir aldığını, içindeki kelimelerin hızlı hızlı kıpırdanmaya başladığını, sağ gözünün seğirttiğini, dudaklarından belli belirsiz sesler çıktığını, parmaklarının arasındaki yarılanmış sigaranın yere düşüp ıslandığını fark edemedi.
Ne diyorsa ikna edemiyor kimliksiz adamı.
Kalbi borsanın ritmine ayak uyduran şehrin beyefendileri için.
Göz kapaklarında dünyanın ağırlığı var.
Arabaların oluşturduğu seremoniye zikirlerle karşılık verecekti yine.
Kitabı bitirince sona ermemişti.
Ağlayarak ciğerlerini delen o acıyı yarmaya çalışıyorlar.
O gece söylenmeyecek olan her şey, söylenecek olanların yanına eklendi:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir