Zoran Zivkoviç kitaplarından Başka Zaman Kütüphaneleri kitap alıntıları sizlerle…
Başka Zaman Kütüphaneleri Kitap Alıntıları
Olağandışı şeyler, hiçbir açıklamaya gidilmeksizin oldukları gibi kabul edilmeliydiler. Bu tür şeylerle yaşamanın en kolay yolu da buydu.
Düşmanını yenmeye gücün yetmiyorsa onu kandırarak alt edeceksin.
Peki, okuma yazması olup da yaşamı boyunca kitaptan vebadan kaçar gibi kaçmış yüzde 47.71’e ne demeli? Geri kalan yüzde on kadarı da bir şekilde kitap okumuş ama onlar da kendilerine bir şey vermediğini düşündükleri okuma eylemini zaman israfı olarak görüyorlar. Peki bu durum sana neden tuhaf gelmiyor?
Uzun yıllar önce, bu dünyanın açıklanamayan mucizelerle dolu olduğunu fark etmiştim. Bu tür şeyleri açıklamaya çalışmanın hiçbir yararı olamazdı. Açıklamaya çalışanı da büyük bir mutsuzluk bekliyor demekti.
-Kitap okumamanın büyük bir günah olabileceğini hiç düşünmemiştim.
-Değil. Ancak yine de eğer olsaydı, dünya yaşamak için çok daha iyi bir yer olurdu
Çok zaman önce okumanın televizyon önünde ömür törpülemekten çok daha işe yarar ve zevkli bir şey olduğunu keşfetmiştim
Ayrıca kitapların çok yer kapladıkları da bilinen bir gerçektir. Bu yasayı tersine işletemezsiniz. Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, asla yetinmezler. Önce duvarları ve ardından da adım attıkları her yeri işgal etmeye başlarlar. Kitapların işgalinden nasibini almayacak tek köşe evin tavanıdır. Yeni kitaplar eve gelmeyi sürdürürler ve siz tek bir eski kitabı bile atma fikrine tahammül edemezsiniz.
İlk başlarda, alışana dek, biraz zorluk çekeceksin, ama sonunda, okumanın aslında eşsiz haz verici birşey olduğunu anlayacaksın.
İnsanlar anlamadan yargılamaya bayılırlar
Kitap raflarının düzensiz haline asla tahammül edemem
Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin asla yetinmezler. Önce duvarları ve ardından da adım attıkları her yeri işgal etmeye başlarlar. Kitapların işgalinden nasibini almayacak tek köşe evin tavanlarıdır. Yeni kitaplar eve gelmeyi sürdürürler ve siz tek bir eski kitabı bile atma fikrine tahammül edemezsiniz. Bir de bu arada yavaş yavaş ve hiç çaktırmadan yeni ciltler kendilerinden öncekileri itelerler. Aynı buzullar gibi.
İş sona erdiğinde duyulacak hazzın büyüklüğü deneyim sırasında çekilen acıların büyüklüğüne bağlıdır.
Eğer çok okurlarsa, kötülük yapmak için hem daha az güdüleri olacak, hem de kötülük yapmaya pek zaman bulamayacaklardı.
Her çağın kendi cehennemi vardır.
İnsanlar genelde olup biteni unutma veya bastırma eğilimindedir.
İnsanlar hemen kalkıp işin sonuçlarıyla ilgilenmeye bayılırlar.
Olağandışı şeyler, hiçbir açıklamaya gidilmeksizin oldukları gibi kabul edilmeliydiler. Bu tür şeylerle yaşamanın en kolay yolu buydu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Korkmadığında insanın imkansızı bu kadar çabuk kabullenmesi şaşırtıcı bir şeydi.
Ama yine de bu kadar ilgisiz davranmanın bağışlanabilir bir tarafı yoktu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her istedigimizi, her zaman gerçekleştiremeyebiliriz.
İnsanlar anlamadan yargılamaya bayılırlar.
Bence insan hiçbir şekilde yapması gereken işten kendini alıkoymamalıdır, hatta hiç umulmadık bir şekilde gelişen olaylar karşısında bile
Tek bir kararın insanı baştan yaratabilmesi beni şaşırttı.
Ayrıca, bir insan neden gereksiz yere kendini mutsuz kılsın ki?
Eğer düşmanını yenmeye gücün yetmiyorsa, onu kandırarak alt edeceksin.
Bakmayı bilen görür.
Yazarlık meseğinde zorluklardan kaçmak diye bir şey yoktur. Dur durak yoktur. İşin kolayına kaçılamaz. Her deneyimin verdiği bir ağrı, bir sızı vardır. Zaten iş sona erdiğinde duyulacak hazzın büyüklüğü deneyim sırasında çekilen acıların büyüklüğüyle doğru orantılıdır.
Kitap okumamanın büyük bir günah olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Değil. Ancak yine de eğer olsaydı, dünya yaşamak için çok daha iyi bir yer olurdu.
Değil. Ancak yine de eğer olsaydı, dünya yaşamak için çok daha iyi bir yer olurdu.
Cehennemin kütüphane olduğunu öğrenince millet neden şaşırıyor anlayamıyorum. Mahkumlarımız kütüphane olgusuna çok uzak, tamı tamına yüzde 84.12’si okumaktan nefret ediyor. Yaşamları boyunca kitaplardan veba gibi kaçmışlar.
Saçma sapan meselelerle uğraşmayı bıraktığım an uykularım düzeldi, eski iştahıma kavuştum ve hayata karşı ilgisizlikten ve tükenmişlikten de kurtuldum. Tek bir kararın insanı bir anda baştan yaratabilmesi beni şaşırttı.
Çok zaman önce okumanın televizyon önünde ömür törpülemekten çok daha işe yarar ve zevkli bir şey olduğunu keşfetmiştim.
Korkmadığında insanın imkansızı bu kadar çabuk kabullenmesi şaşırtıcı bir şeydi.
Çok zaman önce okumanın televizyon önünde ömür törpülemekten çok daha işe yarar ve zevkli bir şey olduğunu keşfetmiştim.
İnsanlar, anlamadan yargılamaya bayılırlar.
Olağandışı şeyler, hiçbir açıklamaya gidilmeksizin oldukları gibi kabul edilmeliydiler. Bu tür şeylerle yaşamanın en kolay yolu da buydu.
Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, asla yetinmezler. Önce duvarları ve ardından da adım attıkları her yeri işgal etmeye başlarlar. Kitapların işgalinden nasibini almayacak tek köşe evin tavanlarıdır. Yeni kitaplar eve gelmeyi sürdürürler ve siz tek bir eski kitabı bile atma fikrine tahammül edemezsiniz. Bir de bu arada, yavaş yavaş ve hiç çaktırmadan yeni ciltler kendilerinden öncekileri iterler. Aynı buzullar gibi.
Mesela, siz şimdi kalkıp lüks bir eşyayı gazete kağıdına sarar mısınız? Zaten eğer büyük edebiyat eserleri eşyaların en lüksleri arasında sayılmayacaksa, büyük edebiyat ne işe yarar ki!
Her şeyin bir ölçüsü vardır, kabalığın da münasebetsizliğinde.
Her şeye rağmen insanın kendisine hakim olması gerekir. En karanlık dürtülerimiz bizi ele geçirirse sonuç ne olurdu?
Kitap raflarının düzensiz haline asla tahammül edemem.
Her şeyi böyle suistimal edersek, basitleştirip ucuzlaştırırsak, sonumuzun ne olacağını hiç bilmiyorum doğrusu.
Her deneyimin verdiği bir ağrı, bir sızı vardır.
Baskı altındayken sorunlara çözüm bulmak güçleşir.
Bakmayı bilen görür.
Burada bulunan herkesin verisini bilgisayara girdiğimizde ortaya çıkan rakam mahkumlarımızın kütüphane olgusuna çok uzak olduklarını ortaya koyuyor; tamı tamına yüzde 84.12’si okumaktan nefret ediyor. Mahkumların yüzde 26.38’i hiç okuma yazma bilmedikleri için bu durum gayet anlaşılabilir. Peki, okuma yazması olup da yaşamı boyunca kitaptan vebadan kaçar gibi kaçmış yüzde 47.71’e ne demeli? Geri kalan yüzde on kadarı da bir şekilde kitap okumuş ama onlar da kendilerine bir şey vermediğini düşündükleri okuma eylemini zaman israfı olarak görüyorlar. Peki bu durum sana neden tuhaf gelmiyor?
Sana neyin en uygun geleceğini bulmamız gerekiyor.
Ceza olarak mı?
Biz buna terapi diyoruz.
Ateşte yanmak terapi mi oluyor?
Ateşte yanmaktan bahseden kim ?
Belki yağların içinde kaynatmak veya ipe gerilmek
Saçmalama! Orta Çağ’ da değiliz!
Ceza olarak mı?
Biz buna terapi diyoruz.
Ateşte yanmak terapi mi oluyor?
Ateşte yanmaktan bahseden kim ?
Belki yağların içinde kaynatmak veya ipe gerilmek
Saçmalama! Orta Çağ’ da değiliz!
Yaygın inancın tersine, gerçek hayatlar kurgulanmış hayatlardan çok daha heyecanlıdır.
Çok zaman önce okumanın televizyon önünde ömür törpülemekten çok daha işe yarar ve zevkli bir şey olduğunu keşfetmiştim.
Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, asla yetinmezler. Önce, duvarları işgal ederler. Ardından adım attıkları her yeri işgal etmeye başlarlar.
İstisnai durumlar, hiçbir şeyden şikayet etmeden fedakarlık yapacak birini gerektirir.
Her istediğimizi her zaman gerçekleştiremeyebiliriz.
İnsanlar anlamadan yargılamaya bayılırlar.
Herkes içine doğan bir şeyin gerçekleşmesinden dolayı büyük zevk duyar, özellikle de bunlar uğurlu şeylerse.
Sağduyu şapka çıkarılacak bir şeydir, ama insan her zaman aklıselime bel bağlayamaz.
Sadece cahil ve bilgisiz kişiler bir kitabın kapağına bakılarak o kitap hakkında bir hüküm verilemeyeceğini iddia edebilirler.
Soylu bir kütüphane, bir mideye çok benzer.
İnsan, kendisinin başkahramanı olduğu bir kitabı her gün okuma şansına kavuşamıyor.
Çok zaman önce okumanın televizyon önünde ömür törpülemekten çok daha işe yarar ve zevkli bir şey olduğunu keşfetmiştim.
Ayrıca kitapların çok yer kapladıkları da bilinen bir gerçektir. Bu yasayı tersine işletemezsiniz. Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, asla yetinmezler. Önce duvarları ve ardından da adım attıkları her yeri işgal etmeye başlarlar. Kitapların işgalinden nasibini almayacak tek köşe evin tavanlarıdır. Yeni kitaplar eve gelmeyi sürdürürler ve siz tek bir eski kitabı bile atma fikrine tahammül edemezsiniz.
Olağandışı şeyler, hiçbir açıklamaya gidilmeksizin oldukları gibi kabul edilmeliydiler. Bu tür şeylerle yaşamanın en kolay yolu da buydu.
Saçma sapan meselelerle uğraşmayı bıraktığım an uykularım düzeldi, eski iştahıma kavuştum ve hayata karşı ilgisizlikten ve tükenmişlikten de kurtuldum. Tek bir kararın insanı bir anda baştan yaratabilmesi beni şaşırttı.
İnsanlar genelde olup biteni unutma veya bastırma eğilimindedirler.
İlk başlarda, alışana dek, biraz zorluk çekeceksin, ama sonunda, okumanın aslında eşsiz haz verici bir şey olduğunu anlayacaksın.
Her şeyi böyle suistimal edersek, basitleştirip ucuzlaştırırsak, sonumuzun ne olacağını hiç bilmiyorum doğrusu.
Kitap okumamanın büyük bir günah olabileceğini hiç düşünmemiştim.
Değil. Ancak yine de eğer olsaydı, dünya yaşamak için çok daha iyi bir yer olurdu
Çok zaman önce okumanın televizyon önünde ömür törpülemekten çok daha işe yarar ve zevkli bir şey olduğunu keşfetmiştim.
Kitaplara ne kadar çok yer verirseniz verin, asla yetinmezler.
Ama her şeye rağmen insanın kendisine hâkim olması gerekir.En karanlık dürtülerimiz bizi ele geçirirse sonuç ne olurdu?
Bakmayı bilen görür.
İnsanlar genelde olup biteni unutma veya bastırma eğilimindedir.