İçeriğe geç

Başka Dillerin Şarkısı Kitap Alıntıları – Karin Karakaşlı

Karin Karakaşlı kitaplarından Başka Dillerin Şarkısı kitap alıntıları sizlerle…

Başka Dillerin Şarkısı Kitap Alıntıları

Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya.
* Gülten Akın*
En temiz kabul edildiği için en kolay kirlenen renktir beyaz.
Lütfen bugünden başlayarak siz de öğle zamanı insanlarına bakın. Onlar sandığınızdan daha fazla ve umduğunuzdan daha yakındalar
Öğle zamanı insanı, hayat keşmekeşinin en egemen olduğu zaman diliminde bile, tam da öğle saatlerinde bir an durup hayata dışardan bakan ve kaçınılmaz olarak da yalnızlık duyan insandır.
Bu mektubu senin bütün hallerine yazdım. Onu senin hiç bir haline yollamıyorum. Salıveriyorum.
Salıverdiğim sensin. Sensizliğin huzurunu soluyorum. Seni bıraktığım noktadan gönlümün meçhul eşine doğru yola koyuluyorum usul usul. Bilmecelerde sorulur ya hani, aşkın tam ortasında, ev e varacağım, biliyorum.
Mektuplar sabırsızdır. Hep o yazılan kişiye yönelir, varmak ister. Mektuplar seçicidir, tek hedef bilir. Yollanmayan mektuplarsa tıkıldıkları çekmecelerde, onları yazan ve sonrasında onları tutacak ellerden ve okuyacak gözlerden yoksun bırakanları suçlar. Mektubu yazan kişinin bir harften diğerine çektiği sıkıntı ve kararsızlık önemsizdir. Mektupların dünyasında korkak kalemlere yer yoktur.
Sana çok konuştum,sana çok sustum. Her iki durumda da her şeyimle bendim, fazlasıyla bendim. O yüzden gün geldi konuştuklarımı, savunma ifadesine dönüştürdün, sustuklarım da aleyhimde delil oldu. Vicdanını beraat ettirebildin mi, bilemiyorum. Sana çok inandım, oysa sen çelişkilerinde ve çıkmazlarında kendini kurtarmak için farklı doğrulara yöneldin. Benliğinin her parçası yere düşen boncuklar gibi dağıldı. Kaybolanları bulamadım.
Hatırlanmaya değer ya da istendiği halde unutulamayan sözler ancak nefesin dili paylaşılmışsa söylenebilir. Nefes bu ortak anlamları yüklenir ve biraz daha hacimlenir.
Sözlere sığmayan ayrıntılarda gizlidir yaşananlar. Bazen eksikliğini duyana kadar fark etmeyiz bile var olanları.
Hep, hiç bilmediğim bir dilde sanki derdime deva o tek büyülü sözcük varmış gibi gelir.
Anıların yalnızca hatırlandığı söylenir oysa. Ben her şeyi yeniden yaşadım; pencerenin kenarına oturmuş, gözleri uzaklara dalmış bir kadın görünümündeydim ama ruhum ezbere bildiği sokaklara inmiş, ona koşuyordu.
Bir anıyla yüklenmeyince hiçbir eşya vazgeçilmez olmuyor.
İnsanların ayrıntıları fark edecek zamanı yok.
İnançsızlık, hayatı dayanılmaz kılıyor.
Oyun dışı kalanların ortak diliydi suskunluğun dili.
Beraber solunan her an, yazılmamış bir şiir dizesidir.
”Ta içimden de kopsa yazdığım her söz yavan kalıyor. Gözümün bebeğindekini, yüreğimin vuruşundakini, beynimin zonklayışındakini açıklayamıyor. Bazen gecenin bir vakti, yazdığım şu kağıtları lime lime etmek istiyorum ama sessizliğimi iyiye yormayacağını bildiğimden yine uysal uysal atıyorum o zarfı ince delikten içeri. Ben o delikten süzülebilir miyim hiç? Olanca varlığımla o küçük kutunun önünde kalakalıyorum. Mektubum, günlük yaşamımın gölgesi, sana geliyor. ”
”Koşulların, zamanın ve mekanın ötesinde yaşanmakta olan bir şeyi açıklamaya çalışmanın anlamı yok. ”
”Denizkızı olsam saçlarımın ağına seni takar, derinlikler boyu peşim sıra sürüklerdim. Hiçbir ada seni bırakabileceğim bir yer gibi görünmezdi gözüme. Sen de taşını, toprağını, yuvanı ben bellerdin. Denizkızı değildim. Vapurdan yine yalnız indim. ”
”Açıktan buram buram deniz esiyordu, senin için de içime çektim. Bence sen de tam o anda iç çektin. ”
”Mecalim yok ” diyebildim. Bunca şeyi anlaşılır kılmaya mecalim yok demek istemiştim ama devamını getirmeye fırsat kalmadı. ”
”Sözler de kirlenirse yaşananlar nasıl korunaklı kalır? ”
”Ama yalnızlığı, özü besleyecek bir süreç olarak görüp aşktan umudu kesmemek yürek istiyordu. ”
”İlk aşkım da saman kağıt müsvedde defterde ebedileşti öyle ki sonunda suretini aslından daha çok sever oldum. ”
”sevgilin gittiğinde bilirsin ki aynı güneşe uyanıp aynı dolunayı seyredeceksin. Sonra gözyaşı niyetine aynı yağmurları ıslanacaksın, aynı bulutların altında taş gibi kalakalacaksın. ”
”SANA çok konuştum, sana çok sustum. Her iki durumda da her şeyimle bendim, fazlasıyla bendim. O yüzden gün geldi konuştuklarımı savunma ifadesine dönüştürüm, sustuklarım da aleyhime delil oldu. ”
”Ne kadar uzun olabilir iki elin mesafesi? ”
”Gözlerime dolanır hayalinin bukleleri. ”
”Beraber soluk aldıktan sonra insan hangi dilde konuşabilir? Beraber solunan her an, yazılmamış bir şiir dizesidir. ”
”İkimiz de hava grubundanız ” dedin sen. O yüzden mi karada boğuluyoruz, denizde kasılıyoruz bazen? O yüzden mi aynı yerde duramıyoruz birbirimizden ve kendimizden sıkılarak? O yüzden mi ben titreyince aklına kaloriferi yakmak geldi? Ellerin hep doluydu; direksiyon, çatal bıçak, fincan. Boş olduğunda da cebindeydi saatler boyu. Zamanı yalnız o gün hissettim. Çünkü rüya değildi ama gerçeğimiz de değildi. ”
”Arkamda duruyordun. Yüzünü saçlarımda hissediyordum. İkimiz de aynı anda aynı şeyi yapıyorduk birbirimize. Sesini beynimde duyuyordum. Sesin çıkmadan konuşuyordun benimle. Bu, rüyamdı, uyandım. ”
”Sonra bir şarkı mırıldanırdın devamını benim getirdiğim. ”Sen bu şarkıyı biliyor muydun? ” diye sorardın yüzünde şaşkın bir ifadeyle. ”Bu aralar ondan başka bir şey dinlemiyorum ” derdim. Gülümserdin bana sarılırken. Bu, rüyam olurdu, uyanırdım. ”
Bir insanın içine nasıl işleneceğini en iyi rüzgarın bildiğini düşündüm.
Böyle sayılınca çok görülüyor. Oysa yaptıklarımı, an geliyor,hiç hissediyorum.
SENDEN hep o kendinden bile sakındığın çocuğu istedim. Ama senden bir şey beklemenin, güzel bir filmi televizyonda izlemeye yeltenmekten bir farkı yoktu. Reklamlar, gelecek program tanıtımları derken filmin büyüsü, bütünlüğü yok olurdu. Öyle oldu.
Fotoğraflar bile gerçek değildir. Poz verir insan, doğal durmak bile pozdur..

Yaşanan anların resimlerini ancak beyin çeker ve bir insan ömrü kadar ölümsüz olur o resimler.

Kuralları severim. Başkaları uyumalı, bense onları hep zorlamalıyım.
En garip olasılık bile beklentiden daha kesindir.
Birbirimize kavuştuğumuz anda o aralık ( ayrılık değil ) hiç yaşanmamış gibi olacak.
Bir ömür herkese laf anlattım, tartıştım, kavga ettim, ikna ettim, için için konuşan suskunluğu ise seninle tadıp sevdim. O zamandan beri de kimseye meram anlatacak halim yok. Beni anlayan bir kerede ve ta iliğime kadar anladı, gerisi de abes kaldı.
Öğle zamanı insanı, hayat keşmekeşinin en egemen olduğu zaman diliminde bile, tam da öğle saatlerinde bir an durup hayata dışardan bakan ve kaçınılmaz olarak da yalnızlık duyan insandır.
Ne gerek var canım o kadar yol tepmeye, ayrılırsın biter, diyenlere ondan hiç ayrılmadığımı; çünkü ayrılabilmek için iki ayrı varlık olmak gerektiğini, oysa bizim ilmek ilmek birbirimize dokunup iç içe geçtiğimizi nasıl anlatacaktım?
Birlikte yaşamadığımız bir hayatı neden birbirimize rapor etme gereği duyduğumuzu bilemiyordum.
Ama onun yanında sözsüzlükte yaşamaya o denli alışmıştım ki yeniden kendimi sözcüklere akıtmak çok zor geldi.
En çok kolaycı yalanları yurt belleriz kendimize, o zaman gurbetler de tanıdıklaşır sanki.
Korunağımı yıktığımda arkasında olanı görmeye dayanabilir misin?
Ben sana sardunya çiçeklerinin bende uyandırdığı aidiyet duygusunu anlatırken belki de sen sardunya saksısını kırdığın Hatice Teyze’nin, yanağına yaklaşan kocaman elini görürsün. Durduramam o eli.
Beraber solunan her an, yazılmamış bir şiir dizesidir.
İnsan aynalardaki ikili görüntüleri unutamaz, fotoğrafları bile unutur ama paylaşılan bir ayna kalır, çünkü o da öncesiz ve sonrasızdır.
Elimizde şiir kitapları, aynı dizelerinde durakladığımız şiirler.
Vapurda yanında otururken sol bileğine ağrı saplandığında elini tutar, acını hisseder ve hissettiğim için de onu dindirirdim. Bu, rüyam olurdu, uyanırdım. Karşımda oturmuş, kahve fincanını kaldırmaya çalışan ve deliler gibi titreyen ellerine bakardım. Tutamadığım ellerine. Bu da gerçeğim olurdu, uyanırdım.
Her şeyin içindeki o bitmez tükenmez tekdüzeliği keşfedecek kadar uzun zamandır sularda salınır dururum.
İkiye ayrılıyor insanoğlu-kendi yaşamlarını izleyenler, kendi filmlerini yaşayanlar.
yeni yollara çıkılamazmış sanki
durup geçmiş bir kavşakla ödeşmeden
Murathan Mungan
Sözlere sığmayan ayrıntılarda gizlidir yaşananlar. Bazen eksikliğini duyana kadar fark etmeyiz bile var olanları.
Sen asla tek bir döneme ait olmayı sindiremedin içine ama bugünler ve öbür günler de fazla gerçek bir dekor olurdu senin büründüğün kurgusal kişilikler için.
Hiçbir fiil çekiminde rahat edemedin/ edememiştin/ edemiyorsun/ edemezsin Sonuçta asla unutulamayacak kadar kanırtıcı, hatırlanamayacak kadar iğreti kaldın.
Sesin gözünde bir fısıltıya kısılır, dilini uyarır. Sesin gözünde bir haykırışa açılır, diline bağırır. Gözünü dinlerim, dilin laftan anlamaz. Sözlerin savurur beni, susmazsın. Sanki bu son konuşmandır. Benim sesim nerelere gitmiştir bilemem ama sözlerimde değildir. Kabarcıklara açılır ağzım. Konuşuyor oluruz. Sesimi bulamadığım için duyuramam kendimi. Sen de zaten kendi kuru gürültünün içinde kaybolursun. O kadar ki sonunda gözünü de kaçırırsın. Sesin eline düşer.
Dilin Çok mutluyum ben. der. Elin huzursuzluğa sıkılıdır.
Tam da İstanbul gibidir beynin. Her şeyi ve karşıtını içerir. Söz konusu olan ancak belirli alanların, sayılı anların bütünlüğüdür. Parçalar birleştiğinde bir yerler hep uyumsuz kalır. Dilin beynine uyduğunda ise ortalık toz duman olur.
Beraber solunan her an, yazılmamış bir şiir dizesidir.
Bir eli tamamlanmış kâğıt oyunu gibiydi okulu bitirmek. Hepimiz yaşama yeniden dağıtıldık. ( ) Sonra bir baktım, bu eldeki kâğıtlar bana hiç uygun değil. Pas dedim ve yeniden başladım her şeye ama sıfırdan değil.
Bazen hiçbir yere ait değilmişim gibi hissediyorum.
İnsanlara uzağım. Verebilecek bir şeyim yokmuş gibi.
En garip olasılık bile beklentiden daha kesindir.
Seni hatırlamıyorum. Hatırlamak için unutmak gerekir.
Her gün şehirlerarası gidermiş gibi hissettiğim, vardırmayan yollara koyuldum.
İnsanlara uzağım. Verebilecek bir şeyim yokmuş gibi.
Çok korktum kendimden. Sana gelecek kadar korktum.
Ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya Gülten Akın
İçim güvercinleri okşamış kadar rahat. (Turgut Uyar)
Bir kurguydu hayat. O yüzden rastlantıya inanmadık. Rollerimizin bizi zorladığı oldu. O zaman yine el ele tutuştuk eski bir oyun gibi. Dünyanın önünde el ele tutuşup sunduk gösterimizi. Gösterimiz tüm benliğimizdi.
Sözlere sığmayan ayrıntılarda gizlidir yaşananlar. Bazen eksikliğini duyana kadar fark etmeyiz bile var olanları.
Tok kahkahası kulağımda patladı. O en güzel bombaydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir