Yaşar Kalafat kitaplarından Balkanlar’dan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları 1 kitap alıntıları sizlerle…
Balkanlar’dan Uluğ Türkistan’a Türk Halk İnançları 1 Kitap Alıntıları
Kafkas halklarında odanın kapısının üzerine iç taraftan diken bitkisi asılmaktadır. Bu dikenin evi ve evdekileri nazar gibi kötü gözlerden koruyacağına inanılıyor.
Dağıstan’da her cuma namazında cenaze namazı kılınmaktadır. Ayrıca cenaze namazları definden sonra kılınmaktadır.
Avarlar’da henüz dünyaya gelmemiş çocuğun cinsiyetini tayin için Erem kadına gidilir. Erem kadın doğacak çocuğun cinsiyetini kendi yetenekleri İle tayin edebilir.
Avarlar’da çocuklara konulan isimlerden hareketle diğer aleme bazı duyurularda bulunulur. Mesela Kıztaman (Kıztamam) artık kız istemiyoruz. Lezgiler’de Best (Beşti) yeter artık çocuk verme.
Avarlar arasında doğum esnasında zorluk çeken kadınlara yardımcı olacağı İnancı İle silah atılır veya ses çıkaran bazı uygulamalar yapılır. Bu tatbikatların doğumu kolaylaştıracağına İnanılır.
Kumuk Türkleri’nde düğünden hemen sonra gelin evden ayrılırken, baba evine tekrar dönmesin diye ardından sembolik taş atılır. Amaç gelini aşağılamak anlamında taşlamak değil, yeni yerinde taş gibi ağır olmasını sağlamaktır.
Kumuklar’da erkeğin karısının ismini söylemesi de uğursuzluk uygunsuzluk olarak algılanır. Kumuk bilhassa yabancıların yanında da ismi ile hitap etmez, ona Ey , O gibi hitap eder.
Kumuklar’da hamile kadın (aylı kadın) a özel ilgi gösterilir. O’nun canının çektiği bir yiyecek olur ise, temin edilip yemesi sağlanır. Aksi halde Damla olur. Damla annenin veya bebeğin vücudunda ben çıkmasıdır.
Kumuk Türkleri’nde çocuğu olmayan kadın Enem Hatun lara gider. Bunlar gün görmüş çok çocuğun doğumuna nezaret etmiş, bilgili, ağzı dualı, yaşlı kadınlardır.
Kumuklar Anadolu Türk kültürünü uzun süre N. Hikmet, A. Nesin ve Çalıkuşu ile tanımışlardı-. Kumuklar arasında çok sayıda Feride isminin oluşu, Çalıkuşu romanından kaynaklanıyor
Molla yağmur yağsın diye dua eder Kurban kesilir. Çok yağan yağmurun durması İçin baltayı yere vurur (Ağzını toprağa sancar).
Gudil. Terekeme Türkleri’nde yağmur duası için gezdirilen geline denir. Gudil yedi ev gezdirilerek pirinç toplanır ve bununla pilav yapılıp yedi eve dağıtılır. Böylece yağmurun yağacağına İnanılır.
Terekeme Türkleri’nde gelin eşikten girerken ilkin sağ ayağını atmaktadır. Bunun uğruna ve bereketine inanılır. Ayrıca eşiğin önünde ve kapıda balta olur.
kabrimi ormana yapın üzerime buğday serpin. Ben ormanın yakılmasına sebep olmakla kuşlara zarar verdim. Buğdayı kuşlar yesinler
Mecit meşe denilen yerlerin ağaçları kesilmez. Kesenler çarpılır, felç olur, ölür inancı vardır. Buralara çaput bağlanılmaz, bu kutsal meşelere dua edilir.
ömrün kesilmesi kaza sonucu ölümü, ömrün bitmesi ise, o kadar yaşayabilmiş olmasını anlatır.
Anadolu’da camiye yürüyerek gelinmesi atılan adım sayısının arttığı nispetinde hayır işlenilmiş olunacağına inanılır.
Kumuklar’da yas evindeki ağlatıcı deyişler söyleyen kadına Laylatıcı veya Zikra (Zikircl) denir.
Gürcistan’da, geline baba evinden çıkarken Ocak Taşı verilir. Gelin yeni evinde, ağır olsun bereketi bol olsun diye. Makedonya’da Türkleri’nde, yeni gelin İlk geldiği gün Ocak Taşı öptürülür.
Borçalı’daki yağmur duası Kars yöresinde yapılan ile tamamen aynıdır;
Godu godu’yu gördünmü?
Godu godu’la selam verdin mi?
Godu burdan geçende
Kırmızı don giydin mi?
Yağ yağ yağmur
Cenazeyi mezarlığa götürürken, sokaklarda dolaştırırlar. Cemaat cenazeden dönerken başka bir yolu izler. Cenazeden dönen cemaat, mutlaka elini yıkar. İnanca göre bunun yapılmasındaki amaç; ölünün ruhu yerinde kabirde kalsın, gözü evinde eşiğinde kalmasın, hortlama tabir edilen olay yaşanmasın, ölünün ruhu geriye dönmek İsterse, evinin yolunu bulamasın, böylece ev halkının korkmasının önlenmesidir.
Kuzeydoğu Anadolu’da toprak başına, kül başına bedduası vardır. Bu, sen ölmeseydin, anlamındadır, toprak benim başıma diyen kederli anne ölen ben olaydım. Biçareyim demiş olur.
Borçalı Türkleri’nden ölen kimsenin 3, 7, 40, 52 ve sene-i devriyesi yapılır. Duyulan acıyı anlatmak için ölünün yakınlarınca yüzlerinin yırtılması (çırılması) uygulaması da vardır.
Niyetli kız saçından bir kıl alır, buna yüzüğünü bağlar içerisi su dolu bir bardağa sarkıtır. Bunu üç defa yapar. Yüzük istikanın (bardağın) sağına soluna kaç defa değer ise, o yaşta evleneceğine inanılır.
Karakalpakistan’da yemek şölenlerinde ziyafetin sonuna doğru, masanın İtibarlı zatının önüne ziyafet için kesilen hayvanın koyun veya koçun pişirilip temizlenmiş kellesi getirilir. İtibarlı zat, bazen masa beyi, pişirilmiş kelleyi kesimlerine, bölgelerine göre parçalar ve parçanın özelliğine göre uygun açıklamalar yaparak masada yemekte bulunanlara dağıtır. Mesela kulağından bir parça verirken verilene Ben sizin kulağınız olayım, sizin İçin kötü bir şey söylenilmesin, duymayayım der. Hayvanın en İtibarlı yeri kellesi ve masanın da en itibarlısı misafirdir. Kelledeki itibarlı yerler kulaktan sonra yanağı, sonra dili, dudakları ağzıdır. Dudakları evin veya masanın kızına verilir.
Sadaka yolunda (sadaka niyetiyle) elbiseleri ve şahsi eşyaları dağıtılır. 40’nın veriliş sebebi ölünün eti ile kemiğinin birbirinden ayrılması ile izah edilir. Anadolu’da et ve kemiğin ayrılışı ölümün 52. günü olarak biliriz.
Karakalpaklar’da damat başarısız olmasın diye, gerdek odasının girişinde eşiğin önünde, damat ve gelin 3 defa ateşten atlatılırlar. Böylece zararlı cinlerin imha edildiğine İnanırlar.
Karakalpak Türkleri’nde ölen kardeşin karısı eş olarak alınabilir. Buna Yenge alma denilir.
Nazardan korunmak için çocuğun kepine, omuzuna, beşiğine boncuk takılır.
Bir Karakalpak özlü sözüne göre Gözün anbarı büyüktür . Zahiri anlamda gözün hafısazı geniştir, her şeyi görür ve hafızada tutulmasını sağlar anlamına gelmiş olabilir.
Nazardan korunmanın yollarından birisi de Geyik Boynuzudur. Evlerinin kapısının üst eşiğine geyik boynuzu çakılır. Zarar vermek için gelen cinlerin eşikten geçip içeriye girerken bu boynuza takılıp imha olacaklarına içerideki insanlara zarar veremeyeceklerine inanılır.
Karakalpak Türkleri’nde sünnet yapılırken aş dökülür toy yapılır. Davetliler sünnetli balaya hediye getirirler. Hayır İşlenir. Sünnetin parçası saklanır veya bir meyve ağacının altına gömülür. Bu parçayı çocuğu olmayan anne adaylarının yedikleri olur.
kesinlikle odaya su konulmaz. Suyun, Albastı’yı hızlandıracağına inanılır. Su onun dostudur. Albastı erden, erkekten korkar onun olduğu yere gelmez. Erkeğin pardüsüsü hamilenin odasına asılır ve kadının yatağının üzerine atılır ise, erkeğin evde olduğunu sanır, sokulmaz.
Karakalpak Türkleri’nde de Albastı İnancı vardır. Albastı, hamile kadının tenha yerlerde olması veya yalnız bulunsa doğum günlerinde basar. Albastı günlerinde hamile kadın uyuyunca yanında biri bulunmalı. Birisi yoksa uyumamalı.
Yerikleme, Karakalpak Türkleri’nde Yerik olarak bilinmektedir. Hamile kadının canı, dayanılmaz derece de yiyecek bir şey ister. Sebebini kendisi de bilemez. Bünyesi bu arzuyu gösterir ve temin edilemez ise kadının hastalanacağına inanılır.
Gebe kadının korkmaması için inanç içerikli bazı uygulamalar yapılır. Onun görünmeyenlerden çok çabuk korktuğuna inanılır. Odasındaki ocak söndürülmez, ışık yakılır.
Gebe kadının kızı olacak ise, göbeğinin orta kısmının sivri ve oğlu olacak ise yuvarlak olduğuna inanılır.
Kırklar Meclisi , Kırkı Çıkmak gibi söylemler halk kültürümüzde âdeta kült oluşturmuşlardır. Bir diğer benzeri husus da Karakalpak adındaki Kara kelimesidir ki, bize göre bu kelimenin de keza, mitolojik ve sufistik boyutları vardır.
Halk inançları, halkları kültürünün bir bölümüdür. Halkların kültüründe, çok kalın duvarlarla bölünmüş bölümler yoktur. Zira halklar birarada yaşayan topluluklardır. Doğaldır ki, halklar arası kültür ortaklığı da olacaktır.
Hazaralar’da aynaya zamansız bakılmaz. Mesela geceleyin aynaya bakılmaz, aynada kendi suretiyle oynanmaz, konuşulmaz. İnsan kendi gölgesiyle oynayamaz veya konuşamaz bunları yapan İnsan hasta sayılır.
Hazaralar’da yaşlı bayanların özel saydığı (saygı duyduğu) aylar diğer kişilerden çok farklıdır. Ayları, kendi taktıkları İsimlerle anarlar. Hazaralar’da iki tane kış vardır. Bunlar, büyük kış ve küçük kıştır. Onlara göre küçük kış çok fazla soğuktur. Hatta diyorlar ki küçük kış (Çille hardak) demiş ki, Eğer ben büyük kış (çille kalan)ın yerinde olsaydım tavuğu yumurtlarken ve yaşlı kadını da tandırın başındayken soğuktan öldürürdüm. Bunlar hepsi küçük kışın çok soğuk olduğunu anlatmak için söylenmiştir.
Anadolu’da elma ve nar zürriyetin simgesidir. Rüyada nar görmek, nesil bereketi olarak yorumlanır. Narın cennet meyvesi olduğuna, bir tanesinin dahi yere düşürülmemesi gerektiğine inanılır.
Farsçada çihil, kırk demektir. Çihilten kelimesi de kırk kişi anlamını taşımaktadır. Çok eski zamanlarda zalim kişiler kırk tane güzel kızı yakalamaya çalışırlar kırk kız kaçıp çihilten dağındaki mağaraya sığınır. Bundan dolayı dağ ve mağaranın ismi çihilten (40 kız) olararak adlandırılmıştır.
Keçi hapşırmasını da değişik anlamları vardır. Keçi bir defa hapşırırsa acele et, iki defa hapşırırsa sabret anlamı çıkarılır.
Hazara Türkleri arasında çok değişik inançlar vardır. Mesela bir kişi yeni bir işe başlamak üzereyken veya yolculuğa çıkacağı sırada hapşırmışsa bu sabret anlamını taşır.
Hazara Türkleri’nde şeytanın kulakları duymasın tarzındaki ifade Anadolu’da şeytan kulağına kurşun şekli İle inanç olarak aynen yaşamaktadır. Bu esnada ses çıkaran tahta türünden bir yere üç defa vurulur. Ses çıkarılarak kötü ruhların dağılacağına İnanılır.
Kötü bir işin olması istenmezse, duyan kişi kulaklarını çekip eline yere veya duvara vurur ve şeytanın kulakları duymasın der. Kirpiğin üzerinde bir şey varsa, alırlar. Fatiha okurlar. Rızk, nimet olduğunu kabul ederler.
Hazara Türkleri’nde gözle ilgili inançlar vardır. Örneğin birinin sağ gözünün kapağı zıplarsa iyi bir haber duyacağına veya iyi bir iş becereceğine, ama eğer sol gözünün kapağı zıplarsa kötü bir haber duyacağına inanılır.
Ölünün üçüncü gününde hayrat yapılır ve herkese yemek verilir. Ölünün üçünde olduğu gibi 7’sinde ve 40’ında da hayratlar yapılır ve Kur-’an-ı Kerim okutulur ve Allah’tan ölü için rahmet dilenir.
Özellikle beyaz renkli güvercinlerin, Mezar-i Şerifte bulunan Hz.Ali’nin türbesindeki ak güvercinlerden oldukları inancı vardır. Gerçekten de bu türdebe beyaz renkli güvercinlerin dışında güvercin bulunmamaktadır.
Nazardan korunmak için ambar, ahır, değirmen, bostan gibi yerlere at, koç ve öküz boynuzu veya kafa kemiği asılması Anadolu ve Azerbaycan Türkmenleri’nde de vardır.
Koyunun cennetten çıkan bir hayvan olduğuna inanılmakta olup o dövülmez, aç ve susuz bırakılmaz.
Hazaralar’da temiz ve abdestli olmak şartıyla herkesin boynunda Yasin-i Şerif, Ayetel Kürsi, Cevşeni-Kebir gibi sureler ve dualar asılır. Bu sureler ve duaların her tür kötülükten insanları koruyacaklarına inanılır.
Bazı zamanlar at, sığır, İnek veya diğer hayvanların biri işeyemez olur. Onun için çarderya (dört deniz) denen bir uygulama yapılır. Çar derya uygulamasında dört deniz veya nehrin ismi hayvanın dört ayağının ucuna yazılır. Böylece birkaç dakika sonra hayvan idrarını çıkarır ve rahatlar.
Nazar halk inançlarında ve hayvanlarda ölüm sebebi de olabilmektedir. Daha ziyade ani ölümler bilhassa bebeklerde nazarla İzah edilir. Nazar bazen yangınların çıkmasına, bazen kazaların olabilmesine, ticari zarara uğranılmasına, aile fertleri arasında geçimsizliğe de yol açabilir.
Anadolu Türkleri’nde binaları nazardan korumak için dış duvarlarına asılan nazarlığın içerisine okunmuş yumurta da konur.
Evlerinin giriş kapılarının üst bölümünde koç veya geyik başlarını bulunduranlar, nazardan korunduklarına inanırlar. Bu pratikler yapılırken Kur’an-ı Kerim’-den bazı sureler okunur. Nazara karşı muska ve tütsüler de yapılır.
Hazara Türkleri arasında nazar ve buna bağlı pratikler çok yaygındır. Mesela yedi tane küçük yuvarlak hamur ateşe atılır ve bu esnada hamurlar patlarlar ve ses çıkarırken dualar okunur. Kötü gözlere beddua edilir. Böylece nazarların geçeceğine İnandır.
Türk halk İnançlarında su aydınlıktır. Sadece damadın değil yola çıkan her yakının ardından su dökülür, ayna tutulur.
Gelin (beri) babasının evinden çıktığı zaman arkasından su dökerler. Damadın evine girdiğinde ocağa götürülür, gelin ocağı öperek ziyaret eder. Gelinin eline içmek için şerbet (tatlı su) verilir, yaşamın tatlı ve hayırlı olması için gelin eve girerken besmele çekmesi gerekir.
Hazara Türkleri’nde yapılmış muskanın etkisinin giderilmesi için suya atılması inancı, Türkiye’de de vardır. Muska veya büyü akar suya atılır.
Kına sahiplilik simgesidir. Türk halk kültüründe kına yakılan gelin damada, koç Allah’a, Mehmetçik orduya adanmıştır.
Ayna, halk tasavvufunda sadece arkası sırlı bir yansıtıcı cam parçası değildir. O aynı zamanda manevi sırlar da içermektedir. Aynanın cinleri topladığına inanılır.
Kırklı kadının bulunduğu eve daha ziyade odaya çiğ et, dışardan getirilmiş etin sokulmaması Özbekistan Türkleri’nde de vardır.
Hazaralar’da kadın, kırkı çıkıncaya kadar et yemez, onun bulunduğu eve et girmez, çiğ et, kirli su evin üst tarafından da geçirilmez.
Bibi nin Türk halk tasavvufunda özel bir yeri vardır. Bibi, Anadolu’da bazen hala ve bazen de teyze anlamında kullanılmakla beraber asıl anlamı gün görmüş, hikmet sahibi, ağzı dualı, eli bereketli, aziz hatun kişi demektir.
Bazı ailelerde, erkek çocukları çok öldükleri için, erkek çocuklarının ismini kötü bir şeyin ismini koyarlar. Örneğin Çalme Hazara dilinde tezek demektir.
Hazaralar da kız çocuğu çok olup, oğlu olmayan aileler son kız çocuklarına Cuma gibi erkek İsmi de koyarlar.
Çocuğa kalamayam kadın İçin bakıcı kadın , Emici Ana , Ebe Ana , Ocaklı Ana’lara gitme, Nuska/Muska, Tomar boylama, hamayıl yazdırıp taşıma geleneği Türk halkları arasında çok yaygındır.
Hazara Türkleri’nde çocuğu olmayan hanımlar için koyun ve keçi soyulur (kestirilir). Bayan bu kesilmiş olan hayvanın derisine sarılır. Akciğer ve bazı iç organları anne adayının bel ve karnının üzerine yarım saat için koyulur.