İçeriğe geç

Bala Es Kar Kitap Alıntıları – Gök Türk

Gök Türk kitaplarından Bala Es Kar kitap alıntıları sizlerle…

Bala Es Kar Kitap Alıntıları

13 Nisan 1934 Bergama Asklepion Tiyatrosu’ndaki Antik yerler gezilirken Osman Bayatlı ve Alman Arkeologlar Atatürk’e açıklamalar yaparlar. Eski Yunan ve Roma uygarlığı üzerine hayranlık derecesine varan anlatımlar yapıldıkça Atatürk sıkılmaya başlar ve sonunda der ki: Biraz daha kazarsanız, Türk’ün çarıgı çıkar.
Tilkiye sormuşlar tavuklara çoban olur musun diye, gülmekten söyleyemem ki demiş.
Descartes, Eger gerçegi gerçekten bilmek istiyorsan, yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et, demiştir. Aynı şekilde Atatürk de Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamar olmalıyız. diyerek o dönemin tarih bilgisiyle yetinmemiş ve çeşitli araştırmalar yapmıştır
Her hücrenin doğum, konum, şekil büyüklük ve
Kimliğinin genler tarafından düzenleniyor olması başlı başına şaşırtıcı bir olaydı. Hücrelerin ölümlerinin bile genler tarafından kontrol edildiği keşfedildi. Ölüm de genler tarafından kontrol ediliyor olabilir miydi ? Deneylerde ortaya çıkmıştı ki solucanlardaki “ced9” adlı bir gen, ölüm düzenleyicidir. İnsan hücrelerindeki BCL2 geni, bu genin muadilidir. BCL2’nin etkinleşmesi, ölüm sürecinin tıkanmasına ve ölememe kusuruna sahip bir hücrenin ortaya çıkmasına yol açıyor ve kanser oluşuyordu.
Genetik bilimi genlerin mekanizmalarını açıklığa kavuşturdukça, bilim insanları genler, hastalıklar ve insan fizyolojisi arasındaki bağlantıları çözmeye başladılar. Bir hastalığın belli bir proteinin genetik kodundaki değişiklikten kaynaklanabileceği gibi, gen düzenlemesindeki bir sorundan ya da genin doğru zamanda açılıp kapanmamasından da kaynaklanabileceği görüldü.
Güneş sisteminde güneş, Ay ve on gezegen olduğunu verdiği örneklerle açıklamış, Anunnakilerin bu en dış gezegenden yani Nibiru’dan geldiğini söylemiştir. Buna göre Anunnaki’lerin Nibiru’su, Güneş Sistemi’mizin en dış gezegeni Planet X olarak bilinen gezegendir.

İlginç olan NASA ve ES, 1983’te IRAS uydusu tarafından keşfedildiğinden beri bu gezegeni izlemektedir. 2008’de Japonya’daki Kobe Üniversitesi’nde çalışan bilim insanları, Güneş Sistemi’nin dış kenarlarında bulunan bir gezegenin varlığına ikna olduklarını açıklamışlardır. Araştırmacılar, bilgisayar simülasyonları kullanan teorik hesaplamalara dayanarak, gizemli Planet X gezegeninin ilanının yalnızca bir zaman meselesi olduğunu söylemişlerdir.

2016 Ocak’ında bu gezegenin varlığı iki NASA bilim insanı, Mike Brown ve Konstantin Baytgin tarafından kısmen açıklanmıştır. Güneş Sistemi’mizdeki yeni bulgular üzerine Astrononomical Joumal’da yayınlanan makalede yeni gezegenin, 20 ila 100 milyar kilometre uzaklığa ve 10 bin ila 20 bin yıllık yörüngeye sahip olabileceği vurgulanmıştır. Hemen eklemeliyim ki buradaki yörünge dairesel olarak hesaplanmıştır. Buna da Sümerlilerin dedikleri gibi eliptik yörüngeye çevirirsek 3 ila 4 bin yıla karşılık gelecek, Nibiru’nun yörüngesini doğrulamış olacaktır. Zaten Mike Brown, yapmış simülasyonda Nibiru, yum eliptik yörüngeye sahip olarak göstermiştir.

Dünyada yaklaşık üç milyar kişi tarafından kabul gören antik astronotlar kuramı görüşü, mitolojik tanrı ve tanrıçaların aslında hayali varlıklar olmayıp, onların uzaylı olduğunu kabul eder.
Sayılar başka bir galaksiye açılan kapıdır.
İskender daha sonra Pers İmparatorluğu’nu tamamen yıkmış ve Hindistan’a kadar gitmiştir. Kendisine sürekli çift boynuzlu miğfer taktığı İçin “Zulkarneyn” yani “Çift Boynuzlu” denmiştir.
Koç Çağı’nın son beş yüz yılına girildiğinde Sin yani El’e ait olacak Balık Çağı hazırlıkları da başlamıştı. Koç Çağı, insanların, senin tanrın benim tanrım, savaşlarıyla geçmişti ve Anunnakilerin tanrıcılık oynamaları sonunda herkesi rahatsız eder noktaya gelmişti. O yüzden Enlil’in de isteğiyle Sin Anunnakilerin de inandığı Yüce Yaradan’ı insanlara anlatmayı seçti. Tüm Anunnakiler insanların arasından ayrılacak, onları anlatan bilgiler ve kütüphaneler yok edilecek, kadim imparatorlukların sarayları ve şehirleri terk edilecek, çivi yazısı ve tabletler yer altına bırakılacaktı. Bu arada Niburu da yaklaşıyordu ve yeryüzünde şiddetli depremler ve yanardağ patlamaları artmıştı.
M.Ö 560 yılında Atlantis’i anlatan Mısırlı rahiplerin Solon’a söyledikleri de buydu. Siz yazıyı yeni bulduğunuzu sanıyorsunuz ama aslında atalarınız yani Akha/Mikenlerin yazı sistemi ve ileri bir uygarlığı vardı. Sonra Atlantis ile savaştılar ve onları yendiler.
Kayıp medeniyet Luvileri ortaya çıkardığı gibi Truva Savaşı’nın Luvi-Akha savaşı olduğunu gösteriyor. O zaman düz mantıkla Platon’un Atlantis metinlerinde anlatılan Akha-Atlantis savaşının da Truva Savaşı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Atlantis, Luvilerin bilinmeyen adıdır.
Biliyorsunuz Osmanlıcanın sesli harfleri yoktur, o yüzden parça bütünlüğüne göre kelimeyi kullanmanız gerekir. Örnek vereyim kzk harfleri karlı bir ortamı anlatıyorsa kızak, kıyafet anlatan bir metinde geçiyorsa kazak şeklinde okunur.
Sonunda bilim dünyası bir eşiği daha geçmiş, DNA modeli oluşturulmuştu. Buna göre sarmal, birbirinin çevresinde dönen iki DNA ipliğinden oluşmakta ve sağ elle içe doğru döndürüldüğünde içe gömülen vida gibi sağlak bir yapıdaydı. Molekül boyunca uzunluğu 23 angström yani milimetrenin yüz binde biriydi. İnanılmaz uzun ve ince olup bedenimizdeki her hücrede iki metre bu ipten bulunuyordu. Yani DNA’nın dikiş ipliği kalınlığında olduğunu düşündüğümüzde o tek hücrenin içindeki iplik, 200 kilometre uzunluğunda oluyordu.
Ortalama bir insan vücudunda, yaklaşık 30 ila 40 trilyon hücre bulunduğu tahmin edilmektedir. İşte vücudumuzun büyük bir bölümünü kaplayan bu hücrelerin her birinde bir çekirdek bulunur. Her bir çekirdeğin içindeyse 46 kromozom bulunur.
İşin doğrusu, genlerimiz bizim kozmik bağlantımızdır.
Savaş gittiğinde Messagetler büyük bir coşku yaşarken sadece Tomris elimde kan dolu bir tulum ile alanı geziyordu. Tek tek ölülere bakıyordu, aradığı kişi Kiros’tu. Sonunda onu buldu ve kafasını kopararak tulumun içine daldırdı. Sonra her yanı kana bulanan kafayı güneşe doğru kaldırdı ve dedi ki;

“Canım sağ ve savaştan zaferle çıktım ama sen, beni öldürdün. Hileyle oğlumu yakaladın; ama işte sen de sana önceden söylediğim gibi, benim elimle kana doyuyorsun !”

Kana doymayan kanlı katil Kiros, bu başarıyla şişinme; bu zaferi, içtiğiniz zaman sizin de aklınızı başından alan, damarlarınıza indiği ölçüde ağzınıza kötü sözler çıkartan üzüm kazandı. Bu zehirdir diyorum, seni hilebazlıkla oğlumun efendisi yapan; bu güçlerin ölçüştüğü savaş değildir. Bak şimdi sana güzel bir öğüt vereyim, beni dinle, oğlumu bana geri ver, bir şeyler karıştırmadan çık git bu topraklardan, Massaget ordusunun üçte biri üzerinde kazandığın kaba zaferle yetin. Ama eğer bu dediğimi yapmazsan, Massagetlerin efendisi olan güneş adına ant içerim ki; kan dökmeye doymayan adam, seni ben kanla doyuracağım.
Zira çok zengin insan vardır, eğer talih zenginlik içinde geçen ömrünün sonuna kadar ona yâr olmazsa, kıt kanaat yaşayan insanlardan daha mutlu değildir. Nice insan vardır ki masallardaki kadar zengindir, ama mutsuzdur; niceleri de vardır ki şöyle böyle geçinirler, ama talihlidirler.
İnsan İçin yalnız talih ve talihsizlik vardır.
Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır.
Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.
Mustafa Kemal ATATÜRK
Toprak dişi enerjidir ve dişi enerjinin rahmi mağaralar, yer altı kaynakları ve kuyulardır.
Tüm kültürler bu tanrı ve tanrıçalara kendi dillerinde isim verdiler. Yani Poseidon’a; Mısırlılar Ptah, Sümerliler Enki, Akadlılar Ea, Türkler Erlik, Persler Ehrimen dediler.
Hep büyük bir kıta olarak anlatılan Atlantis’in çapı sadece beş kilometrecik miymiş ?
Ne olursa olsun; insanın, atalarının izini bir damga gibi taşıdığını kabul etmemiz gerekmektedir.
Gerçek bir bilge, bilgiye talip olur ve ulaşır, sonra bilgiyi işler ve kullanır, en sonunda da geleceğe miras bırakır.
Mısır’da M.Ö. 2500 yılından beri aynı anda üç takvim kullanılmaktaydı; bunlardan ikisi Ay, birisi Güneş takvimiydi. Ay takvimindeki tarihler dini amaçlar için, şenliklerde ve anıtlardaki yazıtlarda kullanılıyordu. Herodot, Solon ya da Manetho’nun Mısırlı rahiplerle görüşürken duyduğu tarihler Güneş yılına göre değil dini amaçlarla kullanılan Ay yılına göre hesaplanmıştı. Kısacası, rahiplerin bir yıl dedikleri esasında bir aydı. Ay yılları 12,37’ye bölünerek Güneş yılına çevrilebilir. Atlantis metninde yer alan 8000 Ay yılını Güneş yılına çevirirsek, Mısırlı rahibin anlattığı olayların M.Ö. 1207’de olduğunu görürüz. Paros’ta bulunan kronolojik bir çizelge olan Parya mermerinde Truva Savaşı’nın tarihi M.Ö. 1208 olarak verilmiştir.
Ancak burada bir yıl olarak ele aldığım, aslında Ay yılıdır, yani sadece 30 günden ibarettir. Bizim bugün bir ay dediğimiz zaman dilimini Mısırlılar eskiden bir yıl sayıyorlardı. Bir başka yerde, “ Toplam 11 bin yıl etmekte, ama bunlar aslında aylık dönemlerdir, yani toplam 11 bin aydır.” Demiştir. Ayrıca “böylece altı kuşak ve altı hanedan boyunca insanlar arasına karışmış olan tanrılar yönetimi, her bir ayın 30 günlük çevrimlerinden oluşan yıllar halinde hesaplanmıştır. Ay yıllarının toplamı 11.895’tir, yani 969 Güneş yılıdır,” demiştir.
Miken ile Akha nasıl ki birbirinin aynısı ise Atlantis ile Luvi de birbirinin aynısıydı.
Yaklaşık M.Ö. 1100 civarlarından M.Ö. 8. Yüzyılın ortasına kadar yazıya dair hiç bir kanıt yoktur elimizde. Yaklaşık M.Ö. 750 de ortaya çıkan yazının kaybolan yazıyla da hiçbir bağlantısı olmadığı da açıktır. Yazının sonraki dönemde bambaşka bir kaynaktan geldiği anlaşılmaktadır. Harflerin, yani yazı tasarımının ve düzeneğinin Asya’dan, Fenikelilerden alındığını tahmin ediyoruz. Bugün Lübnan toprakları olan bölgeden gelen bu yazı stilinin Sami kökenli olduğu anlaşılmıştır. Yunan topraklarında yaşayanların M.Ö. 1100 ila 750 arasında tamamen cahil olduğunu ve hiç yazılarının olmadığını biliyoruz. Bu sebepten dolayı araştırmacılar tarafından bu döneme “Karanlık Çağ” adı verilmiştir.
Bunlar Yeruşalim’de krallık yapan Davutoğlu Vaiz’in sözleridir:
“Her şey boş, bomboş, bomboş ! Diyor Vaiz.
Ne kazancı var insanın Güneş’in altında harcadığı onca emekten ?
Kuşaklar gelir, kuşaklar geçer, ama dünya sonsuza dek kalır.
Güneş doğar, güneş batar, hep doğduğu yere koşar.
Rüzgar güneye gider, kuzeye döner,
Döne döne eserek hep aynı yolu izler.
Bütün ırmaklar denize akar, yine de deniz dolmaz.
Irmaklar hep çıktıkları yere döner.
Her şey yorucu, sözcüklerle anlatılamayacak kadar.
Göz görmekle doymuyor, kulak işitmekle dolmuyor.
Önce ne olsuysa, yine olacak.
Önce ne yapıldıysa yine yapılacak.
Güneşin altında yeni bir şey yok.
Var mı kimsenin, “Bak bu yeni!” Diyebileceği bir şey ?
Her şey çoktan, bizden yıllar önce de vardı.
Geçmiş kuşaklar anımsanmıyor,
gelecek kuşaklarda kendilerinden sonra gelenlerce anımsanmayacak.
Mondros Mütarekesi’nin Akhaların Başkomutanı Agememnon’un adı verişmiş olan zırhlıda imzalatılması, Atatürk ve Fatih Sultan Mehmet’in Çanakkale ziyaretlerinde “Hektor’un öcünü aldık” demesi birer mesaj mıydı ?

Mısırlı rahipler Solon’a “Ey Solon! Bildiğiniz tarih çocuk masalı bile değildir” derken tüm bunları mı kastediyorlardı diye sorarak Atamızın bir anısıyla yazımızı sonlandırıyoruz. “ 13 Nisan 1934 Bergama Asklepion Tiyatrosu’ndaki Antik yerler gezilirken Osman Bayatlı ve Alman Arkeologlar Atatürk’e açıklamalar yaparlar. Eski Yunan ve Roma uygarlığı üzerine hayranlık derecesine varan anlatımlar yapıldıkça Atatürk sıkılmaya başlar ve sonunda der ki; “ biraz daha kazarsanız, Türk’ün çarığı çıkar.”

Helenlerin Heracles ya da Herkül, Fenike’nin Melkart ya da Baal dediği Urfa Soğmatar’da ve Saymalıtaş’taki çizimlerde Güneş Tanrısı olarak bilinen Samaş’ın Türk mitolojisindeki Gök Tengri olması, kardeşi İnanna’nın da Umay Ana olması tarihin çok daha derin sırlar barındırdığını mı anlatıyordu ?
Kralımız Anu o yaratıcının bir elçisinin dünyaya geldiğine ve dünyayı dünyalılara bırakmamız gerektiğine inandı. Bu sayede M.Ö 3760’tan beridir insanlara bir düzen kurma çabamız var.
İşte bu göklerde uçan araçların Dünya’da, Mars’ta, Ay’da, Phobos’ta ve birçok yerde toplanma alanları vardır. Bir zamanlar Kudüs’teki platformda da o araçlar inip kalkıyordu. Hiç merak etmiyor musun Moriya Tepesi’ndeki büyük platformu kimler yaptı ? Şu anda üzerinde Kutsal Hâkimiyet Evi’nin bulunduğu bu platformun altındaki 500 tonluk megalit taşları kimler taşıdı ? Eğimi düzeltmek için bu kadar molozu kim nereden getirdi ? Senin de bildiğin gibi Moriya Tepesi’nin doğal kaya yatağı kuzeyden güneye doğru hala eğimlidir. Bu yüzden büyük bir doldu ile düzleştirilmiştir. Böylesine büyük bir dolgu harekâtı ile ilgili hiçbir kaynakta bilgi verilmemesi sence de ilginç değil mi ? Kudüs bir şehir haline geldiğinden beridir üç tepeyi kaplamaktadır sen de bilirsin.
Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız tanrının yarattığı mahlûk
İnsan mahlûktan, adam insandan çıktı.
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.

Mustafa Kemal ATATÜRK

Beni hep Aslan oğlum diye severdin.
Hep derler ki bir insan, babası ölünce büyürmüş..
Ölümün acısını ancak yakın birini kaybedenler bilebilirdi..
Ölüm aslında hep çevremizdeydi ama biz onu çemberin içine girene kadar fark etmiyorduk.
Kopernik, Gelileo, Kepler ve Newton sayesinde Güneş Sistemi’nin gerçek işleyişini fark ettik. Ardından teleskobu icat ettik ve bu sayede Satürn’ün ötesindeki gezegenleri keşfettik. ABD ve SSCB arasındaki uzay yarışı sayesinde uzaya çıkabildik. Fakat günümüzde uzak galaksiler hakkında birçok bilgi edinebilmekteyken, hemen dibimizde bulunan Mars’taki sıvı halde bulunan denizin keşfini neden ancak 2020’de yapılabildiğini, Güneş Sistemi’nin en dış gezegeni Planet X’in halka neden hala açıklanmadığını, yeterince sorgulamadık.

Sümer, Mısır, Akad, Asur ve Babil gibi uygarlıkların yazılarını çözdük ve tarihimiz yeniden yazıldı. Ancak tarihi hep kazananların yazdığını, gerekli görmedikleri yerleri sümen altı ettiklerini düşünmedik.

Ardı ardına gelen bilimsel keşiflerle teknolojimiz her on yılda öncekini iki, üçe, beşe katladı ancak bu keşiflerin ve teknolojilerin ilk nasıl ortaya çıktıkları sorusuna yeterince zaman ayırmadık.

Çok kısa sürede hücreleri, çekirdekleri, kromozomları, DNA’yı ve genleri öğrendik. Yaşamın hücrelerdeki kromozomlarımızın ucunda bulunan telomer denen küçük parçalarla ilgili olduğunu fark ettik. Ancak DNA kodlarını, hurda genler ve insan genomunun sırlarını tam olarak çözemedik. Neden insandaki genlerin yüzde 97’sinin protein sentezi yapmadığını, şalterin neden kapatıldığını henüz algılayamadık.

Big Bang’i öğrendik ve büyük patlamadan arta kalan gürültü denilen kozmik mikrodalga arka plan ışıması sayesinde yaradılışın o ilk anlarında neler olduğunu artık tahmin edebilir noktaya geldik. Ancak Güneş Sistemi’nin oluşumuna kadar yaklaşık sekiz milyar yıldır var olmuş olan evrenden neden Zeki bir yaşam formuna ait bir radyo sinyali bile alamadığımızı açıklayamadık, derin uzaydaki uzaylı ırklarıyla mesajlaşmaya henüz başlayamadık.

Gerçek bir bilge, bilgiye talip olur ve ulaşır, sonra bilgiyi işler ve kullanır, en sonunda da geleceğe miras bırakır
Unutma ki;
Yaşadığın vakit atalarla tanışma vaktidir.
Onların şehirlerini, kalıntılarını bulma vaktidir.
Petrolün değeri 1900 lerin başında anlaşıldı ve bu sayede ortadoğu devletleri birden zenginleştiler.
Petrolü insanlığa veren yapay zekaydı ve o bölgenin zenginleşmesi ılımlı İslam projesi için gerekliydi.
2060 da tamamen fosil yakıtlar son bulduğunda ley hatları gibi baska enerji kaynakları insanlara verilecek.
Kimse farketmeden yapılacak büyük değişimlerin en kolay yolu savaslardır. Ayrıca savaşlar sadece değişimin değil gelişimin de en önemli unsurudur.
Dedim ; artık bilgiden yana eksiğim yok ;
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok .
Derken aklım geldi başıma , bir de baktım :
Ömrüm gelip geçmiş , hiçbir şey bildiğim yok .
“Kardeşim sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan et ve kemiksin
Gül düşünürsün , gülistan olursun
Diken düşünürsün dikenlik olursun “
Hayatta hiçbir şey korkmak için değildir . Her şey anlaşılmak içindir .
Modern insan fosil bakımından soydaş birçok akrabaya sahiptir ama atası yoktur ;
Dolayısıyla Homo Sapiens’in türemesi bir bulmacaya dönüşmektedir .
Sezgisel akıl kutsal bir hediye iken , rasyonel akıl sadık bir hizmetçidir .
Öyle bir toplum yarattık ki o toplum hediyeyi unuttu ve sadece hizmetçiyi onurlandırıyor .
Evrenin o büyük sistemi mükemmeL çaLışmaktadır. Her kim ne yaparsa yapsın, sonuçLara baktığında kişi asLında kendine yapmıştır. Bu sistemi doğru okuyabiLen kişi oLumsuzLukLar için kimseyi suçLamaz ve her zaman akışa güvenir. Evren bir duvar gibidir, oraya ne atarsanız size de o döner. Karma yükLenmeden evrene pozitif enerjiLer göndermek Lazım.
TesLa: Bırakın doğruLarı geLecek söyLesin ve herkesi eserLerine ve başarıLarına göre değerLendirsin. Bugün onLarın oLsun; ama uğrunda çok çaLıştığım geLecek, benimdir.
Artemisia: Başka bir dünya var yaşadığından, gördüğünden başka. Bu dünyada ancak doğru yaşayanLar, o dünyaya seçiLir. ‘SeninLe bir daha görüşebiLecek miyiz ?’ diye soruyorsun, cevabım, kim biLir!
SuLtan AbduLaziz: DoğruLuk nedir, nasıL doğru yaşanır?
Artemisia: DoğruLuk, içinden geLen iLe ağzından çıkanın bir oLmasıdır. DoğruLuk; karşındaki insana , hayvana, bitkiye ve her türLü canLıya ince ve nazik davranmak , merhametLi oLmaktır. Doğru yaşam ise, her doğrunun her yerde söyLenmemesi, ama her söyLenenin doğru oLmasıdır.
Gerçek bir biLge, biLgiye taLip oLur ve uLaşır, sonra biLgiyi işLer ve kuLLanır, en sonunda da geLeceğe miras bırakır.
GeLenLer adamdı, buLdukLarı insandı
İnsan yaLnız tanrının yarattığı mahLûk
İnsan mahLûktan, adam insandan çıktı.
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.
Mustafa KemaL ATATÜRK
Gerçek tekdir ama ona ulaşma yolları çok fazladır. O yüzden insan kendi yoluna odaklanmalı, başkalarının yollarıyla ilgilenmem elidir.
Gerçek tekdir ama ona ulaşma yolları çok fazladır. O yüzden insan kendi yoluna odaklanması, başkalarının yollarıyla ilgilenmem elidir.
Hayatta hiçbir şey korkmak için değildir. Herşey anlaşılmak içindir.
Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Tanrı’nın yarattığı mahluk
İnsan mahluktan, adam insandan çıktı
Tanrı’ nın insanı yer ve içer
İnsanın adamı düşünür ve yaratır
Sezgisel akıl bir hediye iken, rasyonel akıl sadık bir hizmetçidir. Öyle bir toplum yarattık ki o toplum hediyeyi unuttu ve sadece hizmetçiyi onurlandırıyor.
TesLa: Bırakın gerçekLeri geLecek söyLesin ve herkesi eserLerine ve başarıLarına göre değerLendirsin. Bugün onLarın oLsun; ama uğrunda çaLıştığım geLecek benimdir.
Çok bilgelik çok keder doğurur, bilgi arttıkça acı da artar.
Kitapları kapatırken son olarak Tesla’ya ait bir söz gözüne ilişti: “Bırakın doğruları gelecek söylesin ve herkesi eserlerine ve başarılarına göre değerlendirsin. Bugün onların olsun; ama uğrunda çok çalıştığım gelecek, benimdir.”
Herkes öleceğini bilir ama kimse inanmak istemez. Eğer öleceğimize inansaydık, bir takım şeyleri farklı yapardık.
Sezgisel akıl kutsal bir hediye iken, rasyonel akıl sadık bir hizmetçidir. Öyle bir toplum yarattık ki o toplum hediyeyi unuttu ve sadece hizmetçiyi onurlandırıyor. -Albert Einstein-
Ölüm ile aramızdaki en büyük sorunumuz eksik teknoloji.
Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan, yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et.
“Çok bilgelik çok keder doğurur, bilgi arttıkça acı da artar.”
Her doğru her yerde söylenmez çünkü bazı doğrular karşıdaki insanı incitir.
Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok;
Şu dünyanın sırrına ermişim az çok.
Derken aklım geldi başıma, bir de baktım:
Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok.
Kardeşim sen düşünceden ibaretsin,
Geriye kalan et ve kemiksin
Gül düşünürsün, gülistan olursun
Diken düşünürsün dikenlik olursun.
Farkındalıklarla olanı biteni görüp, yaşamı sorgulamaya başladıklarında bu kişiler için daha zorlu bir süreç başlar; hem görenlerden olup hem de dünya hayatına ayak uydurabilmek onlar için artık daha yorucu olacaktır.
Uyanış; daima sorgulayan, kendini geliştiren, bilgisini artıran, arttırdıkça yükselen ve yükseldikçe alçakgönüllü olanları ister.
Din, dil, ırk ayrımı yapmayan; insan olmanın ilk şartının merhamet duygusu olduğunu öğrenmiş olan, hayvanlara iyi davranan, bitkilere iyi davranan, çocuklara iyi davranan, en önemlisi de kendine iyi davranan insanlar, denizdeki bir inci gibidir. Bu insanların hangi yolu benimsedikleri hiç önemli değildir çünkü dünya onların enerjisi ile güzel bir yer olmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir