İçeriğe geç

Baba Evi Kitap Alıntıları – Orhan Kemal

Orhan Kemal kitaplarından Baba Evi kitap alıntıları sizlerle…

Baba Evi Kitap Alıntıları

İnsanların çoğu ne söylediğine değil nasıl söylediğine bakarlar
Gözlerini yükseklere dik, oraya ulaşmak için oku
Herkes dertli..
Dertsiz insan yok bu dünyada
Odamın sokağa bakan penceresi önünde müthiş şeyler düşünerek dışarlara bakıyorum
Omuzlarımdaki yükün gün geçtikçe ağır bastığını açık açık hissediyorum
Eğilmez başın gibi
Gökler bulutlu efem
Dağlar yoldaşın gibi
Sana ne mutlu efem
Ey açlık! Seni mideme, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen, benim iyi, benim şefik ve rahim olan soyum, insan soyu, sen ebedî tokluğu fethedeceksin!
Eski ayakkabılarımdan zenginlerimiz utansın
Ya postallarım? Onlar büsbütün eskimişlerdi. Küçük adam oluşuma hayatımda ilk defa klanet ederek, şaşkın, bekledim. Kızamıyor, hiç olmazsa, nasıl kızacağımı beceremiyordum. Buna hakkım da yoktu galiba.
Onun çalıştığı bitişik çikolata fabrikasına dadandığım için bir gün patron, kızların önünde kulağımdan yakaladı, getirip makinemin yanına bırakı, bağırdı, çağırdı.. Galiba, Bir daha seni orada görürsem kovarım! dedi .
Ama ben babamı asıl fırka mücadelelerinde tanıdım.
Benim gibi, benim gibi bir adamın oğlu ha!
Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir muameleyi başkalarına da yapmayın
Dünyada herkesin rızkı başka başka yollarda
Bir doktorun işini bir çöpçü beceremediği gibi bir çöpçünün işini de bir doktor göremez
Ben de dehr’in sitemin çekmeğe geldim dehr ‘e…
Ben de dünyaya dünyanın sıkıntısını çekmeye geldim…
Kuşlar, zavallı kuşlar, başlarını omuzları arasına çekmiş, karanlık geleceklerine endişeyle bakan kuşlar

Evet ama Kuşlar ? Onları düşmandan kaçıracak babaanneleri yoktu ki!

Söyle Canın sıkılmadı değil mi?
Sıkılmadı.
Hiç sıkılmayacak mı?
Sıkılmayacak
Hiçbir zaman sıkılmasın, umursama bile. Sat anasını dünyanın.

. Aldırma kocacığım, herkes sakız çiğner ama Çingene kızı tadını çıkarır . Değil mi?

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Herkes sakız çiğner, ama Çingene kızı tadını çıkarır
İnsanlığa işleyen kafalar lazım, et kafalar değil.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Dünya memulardan ibaret değil. Memurlar devede kıl bile değildirler.Sonra, dünyadaki insanların önemli bir kısmının da ortaokul diploması yoktur ama,pekala çalışır, kazanır, diplomaları yaşatır,kendileri yaşar ve mücadele de ederler!
Benim ağabeyim var, der ki: Eski ayakkabılarımdan zenginlerimiz utansın
Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir muameleyi başkalarına da yapmayın! (Ve hemen ilave ederdi) İsterse tavuk olsun!
Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen, benim iyi, benim merhametli ve devamımı sağlayan soyum, insan soyu, sen sonsuz tokluğu fethedeceksin!
Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum.Ve sen, benim iyi , benim şefik ve rahim olan soyum, insan soyu, sen ebedi tokluğu fethedeceksin!
Elini yoksullardan en sonra çeken mübarek ekmekle kara zeytine bile veda ettiğimiz günlerden bir gün annem, yakın, ama çok yakınlarımızdan birisine, borç para istemeye gitti.
Eski ayakkabılarımdan zenginlerimiz utansın.
Kol çevirirken çoğu kez, elimde olmadan dile gelirdim. Bu ve buna benzer bütün düşündüklerimi içimdeki bir başka benle münakaşa ederken kendimden geçermişim Ustam, kim bilir kaçıncı defa, Kafiii! diye bağırırmış, duymazmışım ki, enseme vururdu.
Ben en çok kara gözlerini seviyordum. Işıklı, ıslak ıslak gözler Dükkana geldikçe o, Süreyya Usta bile değişirdi. Hiç gülmeyen yüzü yumuşadı.
Memlekette, tanınmış bir fırka lideri, bir avukat, bir gazetecinin oğlu olmaktan bıkmıştım. Sokaklarda dolaşma, terbiyesiz çocuklarla oynama, küfretme, gibi nasihatlerden usanmıştım. Öyle ki, kaç sefer, ah, keşke bir eskicinin çocuğu olsaydım diye düşünmüştüm. Lokanta ne iyiydi
Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir muameleyi başkalarına da yapmayın! (Ve hemen ilave ederdi) İsterse tavuk olsun!
Pavli Dayı’nın gülüşü korkunçtu. Pavli Dayı gülmezdi, Pavli Dayı sanki ağlardı. Onunla ahbaplık ettiğime kızan babaannem, Pis, bitli, gâvur, derdi.
Dokunsalar ağlayacaktım.En sevdiğini az evvel topraklara kendi elleriyle vermişlerin o tesellisiz,bunaltıcı sıkıntısı içinde..!
neden ayıp olsun? benim bir ağabeyim var, der ki: eski ayakkabılarımdan zenginlerimiz utansın
Elveda arzularım tatlı hayallerim gökteki ay paslı tenekeler çürümüş tahtalar kalabalığı elveda!
Bir insanın öğrendiklerini diğer bir insan niye öğrenmesin?
İnsanlar kızılmaya değil acınmaya ve sevilmeye muhtaçtır.
Sanki tabiat gözlerini ovuşturarak uyanıyordu.
Hele kendi kendisiyle alay edebilmek zeka işidir.
İnsanlığa işleyen kafalar lazım et kafalar değil.
Vallahi nasıl geçindiğimizin nasıl döndüğünün farkında değilim.
Herkes dertli diye devam etti. Dertsiz insan yok bu dünyada!
Çocukken ne iyiydi? Büyümek bu muydu ?
İstanbul güzel ama karnımız açtı.
İçimde bir türkü hazin bir türkü
Sen yalnız kendini düşün kendini ve okulunu. Bizi Allah düşünür!
Geride bırakacağım her şeyde bir mahzunluk seziyordum.
Daha çok kendi kendimle sohbetlerde bulunuyordum ve bundan adamakıllı zevk almaya başlamıştım.
Eski ayakkabılarımdan zenginlerimiz utansın.
Bir yanımız sarp kayalık öbür yanımız baş döndürücü bir uçurum
Eski ayakkabılarımdan zenginlerimiz utansın
Dedem benim doğduğumu babama benim imzamla şöyle tellemiş:
Ben de dehr’in sitemin çekmeğe geldim dehr’e!
Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir muameleyi başkalarına da yapmayın! (Ve hemen ilave ederdi) İsterse tavuk olsun!
Bizimki de hayat mı? Sokulmuşuz ahlaksızlık yatağı, ruhsuz şehirlere
Zaten maaşım çok olmazsa evlenmem ki İçim yanmış fukaralıktan Gözümü açtım yoksulluk Bıktım usandım be
Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen, benim iyi, beni koruyan ve devamımı sağlayan soyum, insan soyu, sen sonsuz tokluğu fethedeceksin!
Kimi? Neyi?
Kim bilir
Biliyor musun, İki paralık cahil insanlarla aynı çatı altında Aynı masada çalışmak ne üzücü!
Yığınla söz söylüyor, lügat paralıyorsun, bir şey anlamıyorlar belki, belki değil kesin, ama kafalarında yalnız sen yaşıyorsun! Çünkü insanların yüzde sekseni, ne söylendiğine değil, nasıl söylendiğine bakarlar!
İnsanlığa işleyen kafalar lazım, et kafalar değil. Onun için uğraşıyorum.
Kendinize fazla önem veriyorsunuz. İnsanların, işlerini güçlerini bırakıp sizinle, yalnız sizinle ilgili olduklarını sanıyorsunuz. Bu bir hastalıktır.
herhalde biz hürriyetten faydalanmasını bilmiyorduk.
Yalnız işçiler, o, dünyanın her tarafında, herkesten az uyuyan, kadınlı erkekli, çocuklu kalabalık, onlar kümeler halinde ve yollarda olurlardı.
Her taraf kar içindeydi. Telefon tellerine üşüşmüş kuşlar. Kuşlar zavallı kuşlar, başlarını omuzları arasına çekmiş, karanlık geleceklerine endişe ile bakan kuşlar..
Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen, benim İyi, benim merhametli ve devamımı sağlayan soyum, insan soyu, sen sonsuz tokluğu fethedeceksin!
Ey açlık! Seni midemde, iliklerimde, kanımın yuvarlarında duydum. Ve sen, benim iyi, benim koruyan ve merhametli olan soyum, insan soyu, sen sonsuz tokluğu fethedeceksin!
Zaten maaşım çok olmazsa evlenmem ki İçim yanmış fukaralıktan Gözümü açtım yoksulluk Bıktım usandım be
“Ya,” diyordum, “babam ölüverirse!”
Onun varlığında bana evimin dağılmamasını temin eden bir tılsım var gibi geliyordu. Onu sevmediğim, ondan korktuğum, ondan süratle uzaklaşıp kurtulmak için can attığım halde, onu yine de sırtımı dayadığım bir ağaç, yahut uçurumun kenarında sıkı sıkıya tutunduğum sağlam bir meşe dalı kadar kuvvetli buluyordum.
Annem, babamı çoktan affetmişti:
“Dövsün,” demişti, “erkektir ”
İnsanlara kızmamaya alışın. İnsanlar kızılmaya değil,acınmaya ve sevilmeye muhtaçtırlar. Hastasına kızmayan bir doktor olmaya çalışın. Ekmeğinizi alnınızın teriyle kazanın,kitaplar satın alın,bol bol okuyun. Benim kim olduğumu öğrenip de ne yapacasınız? Bir insan işte
Kendinize fazla önem veriyorsunuz. İnsanların, işlerini güçlerini bırakıp sizinle, yalnız sizinle ilgili olduklarını sanıyorsunuz. Bu bir hastalıktır. Attan inip eşeğe binenlerin, daha doğrusu eşeği de bulamayıp yayan yürüyenlerin hastalığı
Kendinize fazla önem veriyorsunuz. İnsanların, işlerini güçlerini bırakıp sizinle, yalnız sizinle ilgili olduklarını sanıyorsunuz. Bu bir hastalıktır. Attan inip eşeğe binenlerin, daha doğrusu eşeği de bulamayıp yayan yürüyenlerin hastalığı
bense ne yapmam gerektiğini pek bilmediğim için aşık oldum.
Kendinize fazla önem veriyorsunuz. İnsanların, işlerini güçlerini bırakıp sizinle, yalnız sizinle ilgili olduklarını sanıyorsunuz. Bu bir hastalıktır. Attan inip eşeğe binenlerin, daha doğrusu eşeği de bulamayıp yayan yürüyenlerin hastalığı.
Kendinize fazla önem veriyorsunuz. İnsanların, işlerini güçlerini bırakıp sizinle, yalnız sizinle ilgili olduklarını sanıyorsunuz. Bu bir hastalıktır. Attan inip eşeğe binenlerin, daha doğrusu eşeği de bulamayıp yayan yürüyenlerin hastalığı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir