İçeriğe geç

Azizan Kitap Alıntıları – Ayşe Rahşan Gürel

Ayşe Rahşan Gürel kitaplarından Azizan kitap alıntıları sizlerle…

Azizan Kitap Alıntıları

Bize düşen kudret-i Mevlâ’nın neler eyleyeceğini gönül hoşluğuyla seyretmektir.
Hayatın tadı dediğiniz nedir ki?
İhtiyacını gördüğünüz bir insanın gözlerindeki ışıltı dan başka. Ben insanın doğruluktan, dürüstlükten daha büyük sermayesi olmadığına inanıyorum. Fadime Anam böyle der. Her geceyi kadir, her gördüğünü Hızır bil; sonra pişman olmazsın! der.
Önce insanlar doğdukları yer ile anılır ama asıl şehirlere kıymetini veren, yüreklerini aşkla besleyebilen insanlardır. Şehirler bağırlarından kopmuş iyi insanların izlerinde yaşarlar
Hak yolcusu vaktinin kıymetini iyi bilmelidir. Üzerinden vakitler bir yağmur tanesi gibi geçerken kendisinin ne halde olduğunu sık sık muhasebe etmelidir.Kalbin uyanık ve huzurlu olduğu anlara şükretmeli, gaflet anlarını hemen telafi yoluna gitmeli ve Cenâb-ı Hak’tan af dilemelidir.
Buhârâ Kırmızı zambakların rüzgârla sürüklendiği cana
can katan Buhârâ Doğu memleketleri içinde Buhârâ, İs
lâm’ın kubbesiydi ve onlar arasında mevkii itibariyle Bağ
dat’a benzemekteydi. Çevresi fakih ve âlimlerin nuruyla ay
dinlanmış, en nadide yüce şahsiyetlerle süslenmişti. Kadim
devirlerden itibaren her çağda o, her bölgeden büyük âlimle
rin, fakihlerin buluştuğu yer olmuştu. Buhârâ ismi, muhtelif
rivayetlerden biri olarak Mecusi lisanında ‘eğitim merkezi
anlamına gelen ‘buhar’ kelimesinden türemişti. Bu kelime
Uygur ve Hitay putperestlerinin mabetlerine isim olarak ver
diği ‘vihar’ kelimesi ile de benzeşmekteydi.
Dost karanlık gecede ay gibidir.
İlâhî muhayyile hiçbir şeyi unutmaz ve eğer korunmasını dilerse Allah’ın tuttuğu kayıtları yele vermeye hiçbir beşerin gücü yetmez.
Aramakla bulunmaz; fakat bulanlar arayanlardır.
İnsanoğlu kendi türünün avına çıkar.
Bir çentik at tarihe, haydi uzat; ellerini varır bulur ellerim
Nuri Pakdil
İnsan ne tuhaf bir varlıktı. Tıpkı yüce yaratıcısının tarif ettiği gibi bazan ne kadar câhil, zâlim, fehhar, acûl, nankör olabiliyordu.
Her kap ancak içindekini sızdırır. Bunun içindir ki herkesin Yunus’u başkadır Mevlânâ’sı başka.
Şehîdlerin şâhitliğine ihtiyacı vardır tarihin. Görmüş duymuş ve tatmışların. Görmeyenlerin yazdıkları tarihlerdunya düzeninden bahsetse de, ‘nizâm-ı âlem’i gösteremez.
Roman ki en az yakışanıydı bize güzel sanatların; hakikatle hayâl arasındaki nispetsizlik bu kadar artmadan önce.
Hatırlatmam istenmese eminim kelimeleri yokluk denizinden kurtarıp yazamazdım. Kelimelerin ucuna tutuşup yanan her isimle birlikte ben de yandım. Yanmasam yazamazdım! Yanmasam yakamazdım!
Kadere taş atan, ancak kendi başını yarardı..
“Avâm rızkın, ârifler Rezzâk’ın peşinde koşar.”
“İnsan sağlam düşünüyorsa, alın terinin süzgecinden geçire geçire düşünüyorsa, putsuz yeryüzü kararlılığı tamsa, kuşku yok; o insan taşın içinde yürümeye başlamış demektir.”
-Nuri Pakdil
“Tarih, şehitlerin ve kurbanların kanında
ebedî bir filiz gibi göverir”
-Sezai Karakoç
“ALLAH’a kul olunca,
kendi öz damarına iner insan”
-Sezai Karakoç
“Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni;
Hür olurum buyruklarını bir bir dolansam efendim”
A. Cahit Zarifoğlu
“Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara;
sana doğru uzanan çaresiz ellerimi”
-Sezai Karakoç
Âlimler bu âlemin süsüdür, zînetidir. İlmin anahtarı onların elindedir. O anahtar olmadan hiçbir kapı açılmaz. Rahmân, Kur’ân’ı bütün kâinata öğretmiş, onu insan için hazırlamıştır. Sonra o hazır saraya insanı yaratıp misafir etmiştir. Ve insana kendine şükretmeyi öğretmiştir. Ayı, güneşi, ağacı, çiçeği hep ince hesaplarla bu bilinçle yaratmıştır. Sonra gökleri yükseltip onlara da bir denge koymuştur. İşte bu terazi akıldır. Ama akıl da çelikleşmek için ateşlere yanmak, damla damla su verilmek ister.

İman tarlasını akıl tırpanıyla çapalamazsan mahsul alamazsın!

Hak yolcusu vaktinin kıymetini iyi bilmelidir. Üzerinden vakitler bir yağmur tanesi gibi geçerken kendisinin ne hâlde olduğunu sık sık muhasebe etmelidir. Kalbin uyanık ve huzurlu olduğu anlara şükretmeli, gaflet anlarını hemen telafi yoluna gitmeli ve Cenâb-ı Hak’tan af dilemelidir.
“ Hiç yazılmamış uzun bir destandır annelerin yüzleri”
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Gönlündeki çiçeği sevgiyle sulayıp merhametle besledikçe her insanın ayrı bir çiçeğin kokusunu taşıdığını işitmişti. Buna inanıyordu.
Hak yolcusu vaktinin kıymetini iyi bilmelidir. Üzerinden vakitler bir yağmur tanesi gibi geçerken kendisinin ne halde olduğunu sık sık muhasebe etmelidir. Kalbi uyanık ve huzurlu olduğu anlara şükretmeli, gaflet anlarını hemen telafi yoluna gitmeli ve Cenab-ı Hak’tan af dilemelidir ..
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
“Bir çentik at tarihe, haydi uzat ;
ellerini varır bulur ellerim..”
-Nuri Pakdil
Ey zengin, yüzlerce çuval altın getirsen Allâh der ki: A iki büklüm adam gönül getir.Gönül senden razı ise ben de razıyım.Gönül senden yüz çevirmişse ben de yüz çeviririm. Sana bakmam, o gönle bakarım. Ey canı kapımda olan, bana armağan olarak gönül getir..
Her şeyle cengâverce baş etmek ya da herşeye ölümüne tahammül etmek zorunda değiliz.Kazanılması ve sürdürülmesi mümkün olmayan savaşlardan uygun zamanda, uygun biçimde ve kabul edilebilir kayıplarla geri çekilmek de mümkündür.
Hiçbir şeyi insanların yerine yapma! Yapmayı öğrenmek için çabası olmayanlara öğretmek için de çırpınma. Bazen yalnız bırakmak,en iyi öğretme yoludur.
‘Aşk’tır insana yüklenen en kutsal duygu. İnsana özgürlüğünü Allah’a kul olmak yani ‘aşk’ buldurur;
“Şehîdlerin şâhitliğine ihtiyacı vardır târihin. Görmüş duymuş ve tatmışların. Görmeyenlerin yazdıkları târihler dünya düzeninden bahsetse de, ‘nizâm-ı âlem’i gösteremez.”
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
“Şehirler, bağırlarından kopmuş iyi insanların izlerinde yaşarlar.”
‘Aşk’tır insana yüklenen en kutsal duygu. İnsana özgürlüğünü Allah’a kul olmak yani ‘aşk’ buldurur; medeniyetleri ancak özgür ruhlar yani ‘aşıklar’ kurmuştur, güneşin yönünün değişinceye kadar da bu böyle olmaya devam edecektir.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
“Diriliş fecrinin Sur’unu, ancak özbenliğini özülküsüne adamış, gözleri ve gönülleri madde tutsaklığından kurtulmuş, Yaratıcısı uğrunda ve yolunda fani olmayı göze almış yeni bir insan üfleyecektir.
Şehîdlerin şâhitliğine ihtiyacı var tarîhin.
Şimdi Yıkıcılara karşı, Yapıcı ve Kurucuların görünme zamanıydı! Çünkü târih, ancak “şehitlerin ve kurbanların kanında ebedi bir filiz gibi göğerir”di!
“Şehirler, bağırlarından kopmuş iyi insanların izlerinde yaşarlar.”
“Gördüğümüz görmemize izin verilen şeyden ibaretse, târih diye bir şey yoktur aslında.”
“Aşktır insana yüklenen en kutsal duygu.”
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
“Şehîdlerin şâhitliğine ihtiyacı vardır târihin. Görmüş duymuş ve tatmışların. Görmeyenlerin yazdıkları târihler dünya düzeninden bahsetse de, ‘nizâm-ı âlem’i gösteremez.”
Kendi halinde olmayı öğrenmek, hayatın sonsuz ve derin bir o kadar da basit hikayesini okumaya başlamak için bir eşikti
Hikaye anlatmak ise ,yol kenarında çeşme olmak gibi bir şey
Maksat, gelip geçen yolcunun kulağına fısıldanacak bir küçücük söze vesile olmaktı. O da bunu yapmaya özenmişti..
Gerisi hikâyenin asıl sahibine aitti..
Bize selâm gönderen kutlu ruha, Azîzân’a siz de bu fakir Ebul Hasan’ın selâmını götürün.Deyin ki çaldığı maya tutacaktır; attığı ok hedefini bulacaktır.Açtığı sancak kıyamete kadar dalgalanacaktır.O, gizli hazineler anahtarıdır.Seve seve öğretenlerin, seve seve öğrenenlerin kapısı hiç kapanmayacaktır.Onda beşer denilen balçığı hakîkî insan haline getiren manevi bir ilim vardır; O hakîkat- i Muhammediyye ‘ye vâkıftır.Âdem’ i , Muhammedî yapan iksir onun avuçlarındadır
Biz ,Anadolu fütuhâtının kalbiyiz.
Ebul Hasan Harakânî k.s
Diz kırdığı boyun büktüğü o cennet misali sohbet meclislerinin, dostlarının, beraber gezindikleri manevi terakki bahçelerinin kokusunu ciğerlerinde hissetti.
Hak erleri, bir ağacın dalları yaprakları gibiydi.İncelikleri, şekilleri, damarları farklıydı ama hepsi bir özden bir kökten besleniyor ve şifa dağıtan meyveler veriyorlardı..Eski günlere dalıp gitmişti.Beraberce Hemedan’ı Buhârâ’yı Semerkant’ı Belh’i Harezm’i zikrettiler.Gül alıp gül verdiler
Halkı sevin, ona güneşte gölge, soğukta kaftan, kıtlıkta ekmek olun
sabret, şükret, seyret
Zaten şeyhi ona hep,
-Sevgi de özlem de büyükten, iner derdi.

Önce Cenâb-ı Hak kulunusever, sonra kul o çekilişle aramaya koyulur.

Ruhu yükseltmenin en meşakkatsiz yolu, kalbini Allah’a vermiş olanların gönlünü kazanmaktır.
O Sultan’ın mülkünde köleyle sultanı ayıran tek şey, hangisinin O’na daha saygılı olduğudur.O öyle bir Sultan’dır ki O’nun huzurunda ameli işleyeceksin; yine de kendini kusurlu bilip işlememiş sayacaksın
Azîzân
Kürk kış içindir bahar için değil; halvet yabancıdan olur Dost’tan değil..
insanlar ..Allah Teala’nın övdüğü ahlakları nasıl kazanabilirler, derseniz, bunun en kestirme en emin yolu zikrullahtır.
Zikir, dilde zahmetle başlar, gönülde rahmetle biter.
Kalbe giren 360 damar vardır.Allah Teala kulunun gönlüne her gün bu pencerelerden 360 kere nazar eder.Doğan feyiz 360 koldan bütün vücuda yayılır. Gözlerinizi yumun ve gönlünüzden dünya telâsını çıkarın.Bırakın , bütün damarlarınız onları size veren Mevlây-ı Zülcelâl’i zikretsin.
– Fa’lem ennehu lâ ilâhe illallah
– Allah Allah Allah
İlâhi !Senin işlerin sebeplere bağlı değildir; lutfuna bağlıdır.
Şeyh-i Şehid Mecdüddîn-i Bağdadî k.s
-biz uçmayız ! Bizim bir ayağımız hep sırât-ı müstakîmdedir, dedi.Sesi yumuşak ama ciddiydi.
-Kesret rüzgârlarının ipek saçlarına değmediği vahdet gülümüz bu gece nasıllar? diye sorarken o şefkat dolu tebessümüyle sarmaladı hanımının sâdık yüreğini.

-Efendimizi gördük, gönlümüze ferahlıklar saçıldı.Gül kokusu tasalarımızı dağıttı.Allah bize efendimizin eksikliğini göstermesin.

Vardınsa pîr-i kâmile taş olsa dil yumuşağ olur.
El -Hacc Muhammed Es’ad Erbili k.s
Gönül tabibi Ne güzel bir rütbeydi bu böyle.İnsanın en çok ve çabuk hastalanan uzvu kalbi olduğu halde, kimse parmağındaki kesik kadar bile inun tedavisiyle ilgilenmez, onun derdine derman aramazdı.
Kadın erkeğe kutsal bir emanet, El Vedûd’un armağanıydı.Ünsiyete ancak bir kadının gönlünden geçerek varılırdı.Erkek ruhu kadın üzerinde kayyûmiyet, kadın ruhu erkek üzerinde ünsiyyet kanadıyla gezinirdi.
Hazret- i Hâcegân’a sordum :Sizin de gönlünüze havâtır düştüğü olur mu? gülümsedi.
Elbette düştüğü olur, ama durduğu olmaz
-Bu, hayatta ondan aldığım en büyük derslerden biriydi.Hayatım boyunca en büyük ilmin, kalbe vakıf olmak olduğunu anlamıştım.Benim size verebileceğim, sizin benden alıp dağıtacağınız ilim budur, irfan budur, feyiz budur, huzur budur.!
Sâdâtın bir özelliği vardır; onlar isterse sıkıntıları yoldaşlarının başından kendi gönüllerine alabilirler ama bu zevât bundan daha iyisini yaparlar sıkıntıyı almaz fakat sıkıntının gönle verdiği gamı kederi alırlar.Böylece onlar yaşadıkları hallere bedavaca konmaz, idrâk, şuur basamaklarını bir bir anlayarak çıkarlar.Bu bilen için büyük nimettir.!
-Hâtıraları ne çağır , ne de kov.Sadece Allah’ı zikret!İlaç da merhem de derman da budur!
Zaman keskin kılıçtır.Zamanın şükür vakti mi özür vakti mi olduğunu bilmek ariflerin işidir.Kabz hali özür, bast hali şükür gerektirir.Haline riayet edeni Cenab- ı Mevlâ hallerin üzerine çıkarır.
-Yaptığınız her işte sayının tek olmasına dikkat edin .Allah tektir,teki sever.Bu dikkatinizi toplamanıza, her işi O’na bağlamanıza yardımcı olur.Çayınıza kattığınız katığı bile tek sayıda atın.İçtiginiz çayı bir için üç için beş için ama iki içmeyin.Olmadı bir artı diyerek için.

-Bu söylediğimi hafife almayın.Sayıya riayet ledün ilminin başıdır.Her sayının esası Bir’dir.Bir’i ancak gözü dünyaya ahirete dönmüş şaşılar cok görür.Allah’tan ilham almayak isteyen O’ndan başkasını görmez

Söylenen sözün üzerine ezan okunursa, o sözün doğruluğuna işarettir derdi Anası.
-Hayatın tadı dediğiniz nedir ki? İhtiyacını gördüğünüz bir insanın gözlerindeki ışıltıdan baska. Fadime Anam böyle der..
Her geceyi kadir, her gördüğünü Hızır bil; sonra pişman olmazsın !
-Oğlum !
-Bütün hallerinde ilim, edep ve takva üzere olasın.
-Selefin eserlerini oku, izlerinden yürü
-Ehli sünnet vel cemaat çizgisinden ayrılma
-Fıkıh ve hadis öğren, cahil sofulardan uzak dur
-Namazını cemaatle kılmaya itina et.Fakat imam ve müezzin olma
-Şöhretten uzak dur, çünkü şöhret afettir.-Herhangi bir makama göz dikme
-Mahkeme ilamlarına adını yazdırma
-Padişah ve devlet adamlarıyla düşüp kalkma
Oğlum Ali ! İlim mektepte medrese de öğrenilir ama irfan oralarda ögrenilmez, o aha şuncacık yerdedir der elini göğsüne götürürdü
Gözü duvarda asılı vasiyete ilişti
-Dünyaya ve dünyacılara meyletme.Elbisen sade, yoldaşın derviş, mayan ilim, evin mescit, dostun Allah olsun
-Sükûnet dervişin hil’atidir, dedi.
O da cündullâh’tan olmalıydı; Allah’ın gönüllü askerlerinden..
-Orada tanışanlar burada da buluşuyor.Kainatın yasası bu!
Onlar daha önce, çok daha önce başka bir mecliste tanışmışlar, aynı aşkla şahitliklerde bunmuşlar ve güzel arkadaşlar sıfatıyla tek tek yeniden bir araya getiriliyorlardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir