Ayşegül Mermer kitaplarından Ayrılırken Tanışalım kitap alıntıları sizlerle…
Ayrılırken Tanışalım Kitap Alıntıları
Evet, davanızı alıyorum Serkan Bey dedim. Ortada çoğu zaman mağdur olan kadının yerini alan bir erkek , çocuklarına kavuşmak için varını yoğunu ortaya koyan annenin yerinde ise bir baba vardı. Hatta bu uğurda gurur denilen en sert demiri kırmış, öfke denilen en yakıcı ateşi çıplak elleriyle canı yana yana söndürmüştü.
Aldatmanın hiçbir bahanesi olmadığını düşünüyorum.
Çoğu zaman umman kadar sınırsız, evren kadar sonsuzdur bir babanın kudreti
Ne güzeldir yanında susabileceğin insanların da olması.
Umudun bir insanın kalbine doğuşunu izlemek ne güzel şeydi.
İçimdeki iyimser çiçek soluyordu ve ben onu çocukluğum gibi korumaliydim.
Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardı, bilirdim. Ve bu düşünce aslında bize hayatımızın özetiydi. Hayatta başlayan her şey bir şekilde sona ererdi. Acı biterdi, acı mutlaka biterdi. Geriye o acıyı nasıl dönüştürdüğünün gerçeği kalırdı sadece. Ben her gecenin şafağını umutla beklemeyi seçenlerdendim..
Ve umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan çok daha zevkliydi. Ben umut etmeyi de, yaşam denilen bu yolculuğu da her şeye rağmen seviyordum.
İşte acılara dayanamayan da avukat da olmaz.
Geçmişi önce kabul etmek ve sonra affetmek, insanları her zaman gelecek güzel günlere taşırdı. Kin ve öfke omuzlarda yüktü, ağırlığı zamanla artardı. Taşımak zorlaşır, daha da çok yere çekerdi insanı. Yaşanılan her ne olursa olsun ileriye bakmak, çözüme odaklanmak ve kalpten gelen sese akılla ortak bir karar vermek gerekliydi. Kader elbette vardı, ama gelecek her zaman bizim kararlarımızla şekillenirdi.
Bütün erkekler aldatır, her kadın aldatılır, aldatmayan erkek yoktur, erkek dediğin aldatır . Bu lafları duymayan ya da bilmeyen var mıdır acaba? Yoktur bence. Bu bir şekilde evrensel bir kanun gibi ekiliyor beyinlere. Aldatmayı meşrulaştırmak ve basite indirgemek değil mi bu? Erkek bu bilinçle büyüdüğü için yaptıklarının elinin kiri olduğunu görüyor sadece. Karısını seviyor ne de olsa, bu karşı tarafa gösterdiği büyük bir lütuf. Ben yaparım, ama sen eşim olarak beni anlayışla karşılayıp her zaman arkamda durmalısın! Evrensel kanun böyle değil mi? Küçük yaşlardan beri kadının yeri öyle öğretilmedi mi? Her erkek aldatır diye bir şey yok tabi ki, ama ne yazık ki genele vurduğumuz zaman ortaya çıkan tablo bu.
Evet, eşine aşık bir kadındı. Bu çok netti. Ama bu gerçek, aldatılmayı kabul edeceği anlamına gelmiyordu.
Ama kadınlık içgüdüleri çoğu zaman özellikle çok sevdiğimiz birisi söz konusu ise bize doğruyu söylerdi.
Numarasını yazdığı peçeteyi avucuma tutuşturmuştu. Elimi tuttu, kulağıma doğru eğilerek fısıldadı: Bence şu an avucunda geleceğimiz var
Kimileri hissettiklerini davranışlarına yansıtır. Ne yaşıyorsa dışa vurur. Yaşadıklarını saklayamaz, sende anlarsın zaten. Kimisinin yüzüne, özellikle gözlerinden anlarsın aslında öyle olmadığını. Yaşadığı acıların her zerresi gözlerine imza atar. Ve gözler asla yalan söylemez. Kimi de yediremez kendine yaşadıklarını, bu yüzden silmeye çalışır beyninden. Ama beyin o kadar kolay kanar mı? Olağanın dışından bir tepkiyi örtebilmek için kendini kandırmaya başlar. Yaşadığı acıyı halının altına süpürür ve temizliğin bittiğine inandırmaya çalışır kendini. İleriye bakarsa, geride bıraktığı hayatla bağlarının kopacağını sanar. Durup yüzleşmekten kaçar. Asıl bu yüzleşmeyi yapamazsa ileriye gidemez. Yasemin şu anda yaşaması gerekeni atlıyor ve üzerine örtüyor.
Aşkın gücü, karşılıklı verilen emekle doğru orantılı olarak çoğalır.
İnsan ömrünün en önemli kararı bence eş seçimidir. Evlenme kararı vermeden önce tarafların birbirlerini mantıksal ve duygusal olarak çok iyi tanıması, tamamlanması ve gönüllü bir şekilde olduğu gibi kabul etmesi gerekiyor
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ve bilirim ki, hayvanları sevmeyenler insanları daha içten sever. Hayvan dostları mutlu olmayı sevgiden ararlar. Hayvan sevgisi olmayanın, başka sevgileri taşıması da pek olası değildir bana göre. Yani hayvan sevmeyen, insanları da kolay kolay sevmez. Oysaki toplumun sevgiye o kadar çok ihtiyacı var ki, son günlerde..
Bazen yaptığımız iyilikliklerin ya da fedakarlıkların karşılığı, diğer taraf aynı şeyi ifade etmiyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her insanın bir uyanma zamanı vardır. Bazı olaylar, kader değiştirecek hamleler yaptırır.
Evlatlarınıza iyi örnek olun. Söylediklerinizi değil, yaptıklarınızı kayda alır çocuk beyni. Siz ne kadar öğüt verseniz de, onlar gördüklerini kapar ve uygular
Ancak genel baktığımızda, ne yazık ki kadını birey olarak görmeyen erkeklerin varlığı oldukça fazla
Beni bugün de aramadı dediğiniz bir kişiden nasıl hayat arkadaşı olur? Defalarca yarı yolda bırakıldığımız kişiyle evlilik yolunda yürümeyi beklemek doğru mu? Paylaşımların zamanla azalması elbette normal. Bu hayat şartları ve stres altında sürekli ilgi ve alaka beklemek, zaten resmi tozpembe görmek demek. Ama arayıp sormayan ya da duygusal herhangi bir paylaşımda bulunmayan adam, bir gün çıkıp gelse ve Hadi, evlenelim! dese, koşa koşa Evet! diyecek çok kadın var.
Evlilik sizin hediyeniz, eşinizi değiştirecek sihirli bir değnek değil.
Hep bildiğimiz, ama günlük karmaşada unuttuğumuz gerçekliğimizi zaman zaman bize anımsatan kişiler olmalıydı hayatımızda. Dipsiz kuyulara düşmemek, hiç bitmeyecek girdaplarda savrulmamak için tutunacak dallarımız olmalıydı.
Baban, Bir çay koyayım mı Refiye? derdi mesela. anlardım artık uzlaşma vakti gelmiştir. Ya da ben, İsmail arka lambasına bir bak yanmıyor dediğimde o anlardı ki, artık kızgınlığım geçmiş.
Annemin bir lafı var: Yeter ki, geçinmeye gönlü olsun insanın . Ama daha başlarda belli eder insan aslında kendini, geçinmeye gönlü gerçekten var mı, yok mu? Aslında her şey olduğu gibidir. Birbirlerini kendi istedikleri gibi değiştirmeye çalışan çiftler, kendilerine ideal eşi yaratmaya çalışıyor. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını gördüklerinde de artık her şey için çok geç oluyor. Yani geçinmeye gönlü olanlar bir araya gelse daha iyi olmaz mı? Karşınızdaki erkek ya da kadın bir proje değildir. Yeniden yaratamazsınız onu. Ama gönül gönüle değerse, zaten o ufak tefek dediğimiz sıkıntılar kendiliğinden hallolur. Yoksa hepimiz değişmiyor muyuz? Deneyimlerle ve yaşanmışlıklarla olduğumuz kabın şeklini bir şekilde almıyor muyuz? Seneler önce yaptığımız hatalar için: Şimdiki aklım olsa! ile başlayan cümleler kurmuyor muyuz hiç?
İlişkilerde tökezlediğimiz en yaygın noktalardan biri de karşımızdakini değiştirme çabası. Bu çaba gerçekten dünyanın en yorucu işidir ve bir nevi boşa kürek çekmektir. Amaç, olmayanı oldurmaktır. Neden? Mutlu olmak için Neden peki? Gördüğüne değil, görmek istediğine inanmak değil midir yapılan en büyük hata. Elbette ki ufak tefek değişimler yaşar insan.
Başta güzel başlayan bir birlikteliğin, böyle sonlanmasına inanmıyordu insan. Çok iyi tanıdığını düşündüğü, çok güvendiği, hayatını paylaştığı kişinin aslında zannettiği gibi olmadığını bunca sene sonra görmek acı olmalıydı. Belki de zaman içinde nasıl değiştiğini anlayamamak, nereden nereye geldiğini düşündüğünde işin içinden çıkamamak ve anlam verememekti kafaları bu kadar kurcalayan. İç dünyanın yarattığı bilinmezlikler ve hiç susmayan endişe krizleri ile bazen de kendini sorgulardı insan. Nasıl izin vermedim? Nasıl görmedim? gibi sorularla kendini suçlar dururdu. İnsan benim başıma gelmez der, ama başına gelince de şiddetli bir sarsıntı geçirirdi.
Müvekkil benim için cinsiyetsizdir. Kadın ya da erkek yoktur. Haklı vardır.
Bir babanın evlatları için yapabileceklerinin sınırı yoktur kızım. Çoğu zaman umman kadar sınırsız, evren kadar sonsuzdur bir babasının kudreti.
Benim biricik kızım deyişi tüm aşk sözcüklerini ezer geçerdi.
Sustuk sonra. Ne güzeldir yanında susabileceğin insanların da olması.
Nasıl da uzun bir gün olmuştu benim için. Aynı yirmi dört saatin bazen bu kadar uzun, bazen ise kısacık gelmesi tuhaf gelirdi bana her zaman.
Yol ayrımları hep korkutur insanı. Acaba lar dikilir hep. İnsanın karşına hesap sorarcasına. İnsan kafasında başarabilecek miyim korkusu ve hiç susmayan endişe sesleri ister istemez cirit atar. Kendinden tam da emin olamaz. Nermin in kimseye değil kendine güvenmesi lazımdı. Tıpkı ülkemizdeki pek çok kadın gibi
Gölgelerin varlığı, sağlıklı ilişki kurmayı her zaman engeller. Açıklık ve netlik gerekir. Affetmeyi de, insanlara yeniden güvenmeyi de, eksilen duyguları kazanmayı da zamana bırak. Zaman en güzel şekilde ruhunda gereken onarımı yapacaktır, çünkü ustadır bu konuda, bu onun işi.
Aşk her şeyi affetmiyor Nermin. İnsan ruhunun sindirebileceği hataların da bir ölçüsü vardır. Bu hata bayağa büyük ne yazık ki, ne ruh taşır ne de gurur.
Hala benden af dilemesini yediremiyorum kendime. Demek ben onun gözünde basit bir özürle kandırılabilecek kadar kolay ve değersizmişim. Yazık çok yazık..
Kolay mı acı çekmek? Denizin kendine ait hissetmediklerini dalgalarla kıyıya atması gibi ihanet acısını, kalbinde ve sırtında taşıyamadıklarını hayatından at artık
Bizi öldürmeyen şey, bizi güçlendirir unutma. Yeter ki, buna karar ver ve kararına sıkı sıkı tutun. Çünkü verdiğin karar seni tekrar hayata döndürecek. Bir tırtılın kozasını örüp kelebek olarak hayatına devam etmesi gibi düşün bunu
Kim bilir ne fırtınalar kopuyordu bu sessizliğinin altında? Ne hesaplaşmalar yaşıyordu kafasında? Zor değildi tahmin etmek Ama atlatmalı ve hayatına devam etmeliydim. Yaşadığı hiçbir şeyi hak etmemişti, evet. Sadece içindeki gücü görmesi ve kullanması gerekiyordu. Bunu başarmak şu anda onun için çok zordu, hatta imkansız gibi görünüyordu. Ama bir o kadar kolaydı
Ağlamalı diye düşündüm, yoksa nasıl atlatacaktı?
Bazen biz kadınlar arasında sarf edilecek sözler gerekli değildir, bilirdim. Kalpten kalbe konuşurduk çoğu zaman
Avukat olmak demek, her kesimden ve kişilikten insanla yani normal hayatta tanışmanın belki de mümkün olmadığı her türden insanla tanışmak ve bir arada olmak demekti.. Ama bence bu bir külfet değil, hem mesleki hem de insani birikimin en güzeliydi.
Onu tüm yaptıklarına rağmen affedebilirsin, zor olan onu affettiğin için kendini affedebilmektir
Güven kaybı ise öyle başka kayıplara benzemez. Gitti mi gelmez, gelir gibi olsa da her an avucumuzdan uçacak gibidir. Eskisi gibi sarmaz sizi güvenin kanatları. İnanmak isterseniz ona, ama bir türlü ikna edemezsiniz kendinizi.
Başkasında duyup ayıpladığın şeyleri bir bakmışsın sen yapıyorsun, hemde misli misli Bakarsın ama görmeyi bilmezsin, anlarsın ama mantığına hüküm geçiremezsin. Ben olsam diye dinlediğin hikayelerin baş kahramanı bir bakarsın sen oluverirsin.
İnsanın hayatında, son anına kadar unutamayacağı anlar ya da zaman dilimleri vardır. Dönüm noktaları, ince çizgileri..
Dünya asla adil bir yer değildi Ve ben adalet için savaşacak gücümü kaybetmek üzereydim
Çakıl taşları ile döşenmiş araba yoluna girerken, lastiklerden gelen sesi bile özlediğimi fark ettim. Bu Sığınağa Hoş Geldiniz sesiydi benim için
O acı çekmişti ve acı çektirerek iyileşiyordu
Şu gerçek de unutulmamalıdır, çocuk sadece anneye ya da sadece babaya ait değildir. Çocuk her ikisinin sorumluluğundadır ve bu yüzden ne anneye ne de babaya yabancılaştırılmayı hak etmez. Karşı taraftan intikam almak için çocuğunu kullananlar, derin ve onarılmaz yaraları aslında çocuğunun kalbinde açmaktan başka bir şey yapmazlar
İyiyken değil, tam tersine kendini kötü hissediyorken ya da çaresizliğin en dibini yaşarken hayal kur! Hayalin gerçekleşmedi mi? O zaman emin ol ki bazen olmaması, senin için olmasından daha hayırlıdır. Bunu bilemezsin
Eğer yaşadığın acıları kabul eder ve affedersen, Allah sana her zaman bir çıkış yolu gösterir
Günün en sıkkın zamanlarında babamla yan yana uzanır, gökyüzüne kocaman pembe balonlar yerleştirirdik. Kocaman olsun derdi babam. Balonlar büyüdükçe, hayaller de büyürdü. Önce ben, sonra babam teker teker baloncukların içine yerleştirdiğimiz hayallerimizi anlatırdık
Ortada her şeye rağmen bitmeyen bir sevgi vardı ve elimde şiddetli geçimsizlik yazan dosyayla o sevginin üzeri örtülecekti
Yazmak bir nevi fark etmektir çünkü. Fark edilen şey ile önce yüzleşilir, sonra da kabule geçilir.Durumunu, şartlarını ve en önemlisi kendisini kabul eden insan ise eninde sonunda çevresindekilere gösterdiği şefkati kendisine de gösterir ve nihayete ererdi. Kendini bilir, kendini sever ve yazgısını seçerdi.
Kalbine karamsarlığı oturtursan, hayatına gelen iyiliği göremezsin
Yaralı bir çocukluk geçiren bireylerin, yetişkinlikte yaşadığı sıkıntılar ve hayatla olan mücadelesi de bitmiyor. Parası olmadığı için harekete geçemeyen taraf ile çocuk arasındaki bağlar ise kopma noktasına geliyor. Çocuk yaşı gereği, annesinin ya da babasının kendisini neden görmeye gelmediğini anlamıyor ve kendisini anlatılanlara ya da yaşadıklarına inanıyor. Sonuç olarak çocuğunu göremeyen taraf hasretle yanarken , çocuk da unutulduğunu düşünerek kin ve nefret duygularıyla büyüyor.
Kötülüğü yakıştıramıyordu sevdiğine.
Kayınvalide ve gelinin aynı evde huzurla yaşaması elbette mümkündü. Toplumumuzda pek çok örneğini görüyorduk bunun. Ancak burada işin içine: bireylerin sahip olduğu hakları karşı tarafa da saygı göstererek yaşayabilmesi, karşılıklı anlayış ve tüm bunlarla birlikte doğal olarak oluşan sevgi giriyordu
Hatta bu baskılar zamanla işkenceye dönüşmüş. Zalim sürdürmüş mezalimini, mazlum susmuş. Şahitler de kapatmış gözlerini, zulüm devam etmiş..
Pozitif düşünmenin gücünü ve kullandığımız cümlelerin adeti bir büyü etkisi yaptığını deneyimleyerek öğrenmiştim.
İçeri girebileceği söylendiği halde yine de kapıyı tıklattı. Ya kimseye rahatsızlık vermemek için kendini feda edenlerdendi ya da rahatsızlık verdiği anda cezalandırılanlardandı. Bu tip insanlar genellikle başkaları tarafından baskılanıp önemsizleştirilir ve tek başına ayakta duramayacağına inandırıldı. Haklarını korumak bir yana, hak ne demek onu bile unuturlardı..
Keşke o çocuk bunları yaşamasaydı, keşke o çocuk doğmasaydı, keşke çiftler bakamayacakları çocuklar dünyaya getirmeseydi Ve keşke o çocuklar buruşturulmuş bir mendil gibi ortalığa atılmasaydı.
Sanırım insan zihni, en süratli makinadan bile hızlı çalışıyor
Kim bilir ne zaman öğrenmişti korkmayı?
Çocuk gibi bakmadı bana. Kocaman baktı. Benden de büyüktü sanki bakışları. Annesinin eteğini sıkıcı tuttu
Şiddetli geçimsizlik! . Şu iki kelimeden oluşan bu kısacık cümlenin büyüklüğü, beni her zaman şaşırtmıştır. Fiziksel ve ruhsal şiddet, aldatma, sevgisizlik, ilgisizlik, kumar, yıkılan yuvalar, arada kalan çocuklar ve daha bir sürü trajedi Hepsi iki kelimelik şu küçücük cümlenin içine sığıveriyor bir anda.. Tıpkı bir sihirbazın şapkasından dünyaları çıkarması gibi
Ve evet, annem haklıydı. İyimserlik konusundan, asla büyümeyen bir çocuk gibiydim..
Sevgi ile büyüyen her canlı gibi ister karanlıkta, ister aydınlıkta çiçek açardım. Sevginin su gibi ekmek gibi yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu bilirdim, sonuna kadar inanırdım
Heyecanına bakar mısın? Sabah sabah sevdiğim şekerler geldi diye aramış. Müjde vermek için aramış beni. Bahar bir türlü gelmesin, hava kahverengi olsun, önemli miydi şimdi?
Severiz de çocuk kalmayı. Direniriz hatta bunun için. Temiz düşünür, temiz hareket eder, dolu dolu ve pozitif yaşar benim babam. Çektiği tüm sıkıntılara, uğradığı haksızlıklara ve sırtından vuranlara rağmen hayata küsmeden, tam tersine daha da sıkı sarılarak yoluna devam eder. Benim rol modelimdir o. İyi ki de öyledir.
İstanbul hepimizi kendi gibi hızlı hareket etmeye, hızlı düşünmeye ve hızlı akmaya zorluyordu.