Jules Verne kitaplarından Aya Seyahat kitap alıntıları sizlerle…
Aya Seyahat Kitap Alıntıları
&“&”
“Sevgili dinleyicilerim, diye sürdürdü konuşmasını, “bazı dar kafalılara bakarsak -bu adamlara öyle demek gerekiyor-, insanlık bir popillus çemberine” takılmış, onu aşamazmış, gezegenler arasındaki boşluğa çıkmadan şu küremizin üzerinde ot gibi yaşamaya yazgılıymış. Gerçek hiç de öyle değil. Bugün nasıl Liverpool’da new York’a kolayca, hızlı, güvenlik içinde gidiliyorsa, Ay’a, gezegenlere, yıldızlara da gidilecek ve atmosfer okyanusuda yakında Ay’daki okyanuslar gibi aşılacak.
Halbuki örneğin, eksenin çok az bir eğim gösterdiği Jüpiter’in yüzeyinde oturanlar varsa -değişmez sıcaklıkların tadını çıkarırlar. Orada sürekli bahar, yaz, sonbahar ve kış bölgeleri vardır; her jüpiterli hoşuna giden iklimi seçip yaşamı boyunca, sıcaklık değişimlerine karşı kendini güven altına alabilir. Jüpiter’in bu açıdan gezegenimize üstünlüğünü kolayca kabul edersiniz.
“Şu nedenle ki, tehlikeden haberi olmayan her zaman cesurdur. Bir şey bilmiyorum, doğru, ama işte gücüm de bu zayıflığından kaynaklanıyor.”
Nantes kentinde dünyaya gelen yazar hukuk örenimi gördü ancak zamanla edebiyata yöneldi. Önce tiyatro yapıtları ve opera librettloları yazdı.
Yeryüzünün dört bir yanından şikayet sesleri yükseliyordu.Ama doğa bundan pek duygulanmadı.Madem ki insanlar patlattıkları maddeyle atmosferin düzenini bozmuşlardı, sonuçlarına da katlanmak zorundaydılar
Bilim,kendi yolunda ilerlerken, başyapıtları bile çiğner geçer!
Uzaklık boş bir laftır, uzaklık diye bir şey yoktur.
Her şeyden önce, karşınızdaki insanın tam bir cahil olduğunu ve cahilliğin güçlük nedir bilmemeye dek uzandığını unutmayın.
Kendileri gibi savaşçı insanlar için, ancak zamanın -bazı durum ve koşullarda korkunç bir düşman haline gelen zamanın- yenebileceği bir engele takılıp kalmak ve düşmanın keyfini beklemek gerçekten zordu.
Barutu kimsecikler bulmamıştır; o, tıpkı kendisi gibi kükürt ve güherçilerden yapılan Bizans ateşlerinden türemiştir.
Yalnız, eskiden yanıcı olarak kullanılan bu karışım, ortaçağdan sonra patlayıcı hale getirilmiştir.
Gecelerin yıldızı, dünya’ya görece yakınlığı ve çeşitli evrelerinin hızla değişen gösterisiyle, başlangıçta dünyalıların ilgisini güneşle paylaşmıştır; ama güneş’e bakmak yorucudur, ışığın kamaştırıcılığı, seyredenleri az sonra utandırıp yere bakmaya zorlar.
Gun-Club’daki ünlü toplantıdan birkaç gün sonra, bir İngiliz tiyatro topluluğunun yönetmeni, Baltimore Tiyatrosu’nda Much Ado About Nothing‘i sahneleyeceklerini duyurdu. Ancak, oyunun adında Başkan Barbicane’in tasarısına sataşma gören kent halkı tiyatroyu bastı, sıraları kırdı ve zavallı yönetmeni oyunu değiştirmeye zorladı. Beriki akıllı adamdı, halkın isteğine boyun eğdi; o tatsız komedi yerine As You Like It‘i koydu ve haftalarca, akıl almaz paralar kırdı.
Ne yapacak bir şey kaldı ne de bir umut! Ne can sıkıcı bir varoluş!
Baltimore Gun-Club üyeleri adına Cambridge Gözlemevi’ne gönderilen 6 Ekim tarihli mektubunuzu alır almaz, kurulumuz hemen toplanmış ve şu yanıtların verilmesini kararlaştırmıştır:
Kendisine sorulan sorular şunlardır:
1- Ay’a bir mermi gönderilebilir mi?
2- Dünya ile uydusu arasındaki tam uzaklık nedir?
3- Yeterli ilk hızla yola çıkarılacak merminin yolculuğu kaç gün sürecektir, dolayısıyla belli bir noktada Ay’la buluşabilmesi için ne zaman fırlatılması gerekir?
4- Ay, mermiyle buluşabilmek için en uygun duruma ne zaman gelecektir?
5- Mermiyi atacak topla göğün hangi noktasına nişan alınmalıdır?
6- Mermi yola çıktığı anda Ay gökyüzünün neresinde olacaktır?
…
Özetlersek:
1-Top, 0-28 derece güney ya da kuzey enlemleri arasındaki bir ülkeye yerleştirilmelidir.
2- Bulunulan yerin tepe noktasına çevrilmelidir.
3- Mermiye saniyede on iki bin yardalık bir ilk hız verilmelidir.
4-Gelecek yılın 1 Aralık’inda, saat on bire on üç dakika, yirmi saniye kala atılmalıdır.
5- Atılışından dört gün sonra, 4 Aralık gece yarısı, Ay tepe noktasına ulaştığı zaman oraya varacaktır.
Kim bilir kaç göğüs beklemenin yükü altında ezilmişti!
Bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler.
Urbi Et Orbi*
* Kentten dünyaya
Bilginlere çok büyük bir saygım vardır. Ama bilmeyen bilginleri de çok gördüm.
Allah, dedi, yıldızları ve gezegenleri yarattı.
Ay ile Dünya arasındaki uzaklık da giderek azalıyordu. Bunun sonucu ne olacaktı? İşte kıyamet dedikleri bu olaydı.
Bundan böyle bizim yapacağımız tek iş var: Evde hanımların yün sarmalarına yardımcı olmak.
Öyle canım sıkılıyor ki diyerek söze başladı. Ne sıkıntılı, ne tatsız bir yaşam bu…
Yeryüzünün dört bir yanından şikayet sesleri yükseliyordu.Ama doğa bundan pek duygulanmadı.Madem ki insanlar patlattıkları maddeyle atmosferin düzenini bozmuşlardı, sonuçlarına da katlanmak zorundaydılar
Ayı bombalamak isterken bazı şeyler ters gidiyor ama sonra her şey düzeliyor
“Bizim Dünya’da insan ektiğini biçiyor işte!”
“Tehlikeye atılmayanın hiçbir şeyi olmaz, derler.”
İyi kullanılmış 26 dakika, boş geçirilen 26 seneden daha değerlidir! Pascal’ın ya da Newton’ın birkaç saniyesi, embesiller ordusunun bütün varlığından daha değerlidir…"
“Güneş’e bakmak yorucudur, ışığının kamaştırıcılığı, seyredenleri az sonra utandırıp yere bakmaya zorlar.”
“Yeni Dünya’da birtakım şeylere gülünmez.”
Eğer üzerinde durup incelemediyseniz, neden ele alıyorsunuz bilimsel konuları?"
Tanrı nasıl yıldızları ve gezegenleri yarattıysa, insanoğlu da dünyasal hızların ölçütü, aslında birer mermiden başka bir şey olmayan uzaydaki yıldızların küçültülmüş örneği gülleyi yapmıştır! Elektriğin, ışığın, yıldızların, kuyrukluyıldızların, gezegenlerin, uyduların, sesin, rüzgârın hızı Tanrı’nındır! Buna karşılık, en hızlı tren ya da atlardan yüz kere daha hızlı giden güllenin hızı da bizimdir!
Bir gün önce yadsınan yığınla şey ertesi gün gerçekleşmez mi!"
Orada canlı varlıklarla karşılaştığımızı düşün. Onlara, yeryüzünde olup bitenler konusunda acı bir fikir vermek, savaşın ne olduğunu öğretmek, en değerli vakitlerimizi birbirimizi boğazlamaya, çiğ çiğ yemeye, kolumuzu bacağımızı kırmaya harcadığımızı; üstelik de bu işi bir milyar iki yüz bin kişilik nüfusumuzla, yüz milyarı rahatça besleyebilecek bir dünya üstünde yaptığımızı göstermek ister miydin?"
Bir de boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler."
Uzaklık görece bir sözdür, günün birinde sıfıra inecektir.
Bir şey söylendiği an, yapılmış demekti."
Bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler.
Ne yapacak bir şey kaldı, ne de bir umut! Ne can sıkıcı bir yaşayış!"
Ama uygulamaya geçemedikten sonra, neye yarardı o boş kuramlar?"
Bizim Dünya’da insan ektiğini biçiyor işte!
Ben hiçbir şey bilmem, işin doğrusu bu; gücüm de işte bu zayıflığımdan gelir.
Bence, yapılan her şeye biraz sanat katmak, öylesi çok daha iyi oluyor.
Kadınlar, korkuyu bir yana bıraktıkları zaman, erkeklerden daha gözü pektirler.
Keşke çılgınlığım beni Ay’a kadar götürebilse!
…bilen bilginlere derin saygım vardır, bilmeyen bilginleriyse fena halde hor görürüm.
Uzaklık, boş bir laftır, uzaklık diye bir şey yoktur!
Tehlikeye atılmayanın hiçbir şeyi olmaz.
Kendileri gibi savaşçı insanlar için, ancak zamanın -bazı durum ve koşullarda korkunç bir düşman haline gelen zamanın- yenebileceği bir engele takılıp kalmak ve düşmanın keyfini beklemek gerçekten zordu.
Zaten, rakamlar sözlerden daha tumturaklıdır.
Muhammediler, Dünya’nın bu sadık dostuna nasıl bir gönül borcuyla bağlı bulunduklarını anlamış, aylarını onun dolaşımına göre düzenlemişlerdir.
Gecelerin yıldızı, Dünya’ya görece yakınlığı ve çeşitli evrelerinin hızla değişen gösterisiyle, başlangıçta Dünyalıların ilgisini Güneş’le paylaşmıştır; ama Güneş’e bakmak yorucudur, ışığının kamaştırıcılığı, seyredenleri az sonra utandırıp yere bakmaya zorlar.
bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardır elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı bilirler.
bütün savaş sanatının temeli olan ahlak dışı ilke uyarınca, kendine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkalarına yapmışlardır.
kendileri gibi savaşçı insanlar ,için, ancak zamanın- bazı durumlar ve koşullarda korkunç bir düşman haline gelen zamanın- yenebileceği bir engele takılıp kalmak ve düşmanın keyfini beklemek gerçekten zordu.
İnsanlar için, ancak zamanın – bazı durum ve koşullarda korkunç bir düşman haline gelen zamanın- yenebileceği bir engele takılıp kalmak ve düşmanın keyfini beklemek gerçekten zordu."
Gecelerin Yıldızı Ay, Dünya’ya görece yakınlığı ve çeşitli evrelerinin hızla değişen gösterisiyle, başlangıçta Dünyalıların ilgisini Güneş’le paylaşmıştır; ama Güneş’e bakmak yorucudur, ışığının kamaştırıcılığı, seyredenleri az sonra utandırıp yere bakmaya zorlar.
…bu oyunda bir hırsız var, gireceği evlerden birinin duvarını delerken , deliği bir lir, bir çiçek ya da kuş biçiminde mi, yoksa amfora biçiminde mi açması gerektiğini düşünür. Söyle bakalım, dostum Barbicane, o çağda jüri üyesi olsaydın, bu hırsızı cezaya çarptırır mıydın?
Yaradan’ın, keyifli olduğu bir anda yarattığı ve işini bitirir bitirmez kalıbını kırdığı benzersiz kişilerden biriydi bu. &‘
Tehlikeye atılmayanın hiçbir şeyi olmaz, derler. Ardan sık sık tehlikeye atıldığı halde elinde, avucunda pek bir şey yoktu!
Kendileri gibi savaşçı insanlar için, ancak zamanın -bazı durum ve koşullarda korkunç bir düşman haline gelen zamanın- yenebileceği bir engele takılıp kalmak ve düşmanın keyfini beklemek gerçekten zordu.
Bir de cahillerden oluşan boş inançlılar sınıfı vardı elbet; böyleleri hiçbir şey bilmemekle kalmaz, olmayanı da bilirler…
Gecelerin yıldızı, dünya’ya görece yakınlığı ve çeşitli evrelerinin hızla değişen gösterisiyle, başlangıçta dünyalıların ilgisini güneşle paylaşmıştır; ama güneş’e bakmak yorucudur, ışığın kamaştırıcılığı, seyredenleri az sonra utandırıp yere bakmaya zorlar.
“Orada canlı varlıklarla karşılaştığımızı düşün. Onlara, yeryüzünde olup bitenler konusunda acı bir fikir vermek, savaşın ne olduğunu öğretmek, en değerli vakitlerimizi birbirimizi boğazlamaya, çiğ çiğ yemeye, kolumuzu bacağımızı kırmaya harcadığımızı; üstelik de bu işi bir milyar iki yüz bin kişilik nüfusumuzla, yüz milyarı rahatça besleyebilecek bir dünya üstünde yaptığımızı göstermek ister miydin?”
“Şu kızıl dumanları, bir yanardağa yaraşan şu alevleri, yer sarsıntısını andıran şu gürültülü zangırtıyı, kasırgalarla ve fırtınalarla yarışan şu korkunç homurtuları insanoğlu tek başına yaratmıştı ve yine onun eliydi kendi kazdığı derin bir kuyuya şu ergimiş maden Niagara’sını akıtan.”
Uzaklık, boş bir laftır, uzaklık diye bir şey yoktur!
Amerikalının birinin aklına bir fikir geldi mi, hemen bunu paylaşacak ikinci bir Amerikalı arar. Üçü bir araya geldiler mi de bir başkan ile bir yazman seçerler. Dört kişi oldular mı, bir de arşivci atarlar ve yazıhane çalışmaya başlar. Sayıları beşi buldu mu, hemencecik bir genel kurul toplantısı yaparlar, kulüp kurulmuştur.
&”Kendileri gibi savaşçı insanlar ,için, ancak zamanın- bazı durumlar ve koşullarda korkunç bir düşman haline gelen zamanın- yenebileceği bir engele takılıp kalmak ve düşmanın keyfini beklemek gerçekten zordu.&”
Bırak, orman yanmak istiyorsa yansın, tutuşan kendi ağacıdır."
Şu kızıl dumanları, bir yanardağa yaraşan alevleri, yer sarsıntısını andıran şu gürültülü zangırtıyı, kasırga ve fırtınalarla yarışan şu korkunç homurtuları insanoğlu tek başına yaratmıştı.
Bence sanatın karışmadığı hiçbir şey yapılmamalı, sanatın karıştığı her şey çok daha güzel oluyor.
Ama sakın bana insanları öldüren, her yeri yakıp yıkan diğer toplarınızdan bahsetmeyin. Hele hele onların da bir ruhunun bulunduğuna inandırmaya çalışmayın!
Kadınlar, korkuyu bir yana bıraktıları zaman, erkeklerden daha cesur olurlar.
Ben cesur bir kişiyim . Tehlikeden korkmam. Hiçbir şey bilmediğim doğru. Benim gücüm, zayıflığımdan kaynaklanır.