İçeriğe geç

Ateşi Yakalamak Kitap Alıntıları – Suzanne Collins

Suzanne Collins kitaplarından Ateşi Yakalamak kitap alıntıları sizlerle…

Ateşi Yakalamak Kitap Alıntıları

&“&”

Adi bir davranış olacağının farkındaydım ama beklersem, onu daha fazla tanırsam ve ona daha fazla borçlanırsam, daha büyük bir adilik yapmış olmayacak mıydım?
Benim kabuslarım genelde seni kaybetmek üzerine…
Güzel olan her şey, bana onu hatırlatıyor.
Keşke bu anı dondurabilsem. Hemen şuracıkta, şu anda… Ve sonsuza dek bu anın içinde yaşayabilsem.
Çünkü bazen insanların başına bir şeyler gelebilir ve onlar da bu şeyleri kaldıracak donanıma sahip olmayabilirlerdi.
O hemen hemen hiç değişmemişti, ancak ben artık tanınmayacak haldeydim.
Keşke bu anı dondurabilsem. Hemen şuracıkta, şu an da… Ve sonsuza dek bu anın içinde yaşayabilsem."
Aklı başında hiç kimse, plan yapma işini bana bırakmazdı. Ne de olsa dostla düşmanı ayırt etmekten bile acizdim.
Aslına bakarsanız, ölümüm onu hâlâ kurtarabilirdi.
Kurtaramazsa da, ne yapalım? İnadına ölmek de yeterliydi.
Koluma istedikleri şeyi pompalayabilirlerdi ama yaşama arzusunu kaybetmiş birini yola devam ettirebilmek için bundan çok daha fazlası gerekirdi.
Zihnimin içinde, bırakın rahat rahat ölelim! diye haykırıyordum.
Kendilerini herkesten üstün gören insanlardan hiç hoşlanmıyorum," dedim.
Haymitch, "Hoşlanılacak neleri var ki?"…
Ah, sanırım benim olduğum her yerin katlanılmaz olacağına güvenebiliriz."
Yüzlerce hayat yaşasan bile onu hak edemeyebilirsin, biliyorsun."
Hiçbir zaman inceliğinden ötürü ödüllendirilemeyecek ama kesinlikle gözü pek bir kız. Ya da deli.
…Neredeyse son sekiz kişiye indik. Sonra ne olacak?"
"Yedimiz daha öleceğiz" dedim umutsuz bir sesle.
Bu defa arabaya bindiğinde gülümsemek ya da el sallamak yok. Senden, seyirciler senin dikkatine değmezmiş gibi, dümdüz, karşıya bakmanı istiyorum."
"Nihayet altından kalkabileceğim bir şey," dedim.
Endişelenme. Ben duygularımı her zaman işime kanalize ederim. Böylece, kendimden başka hiç kimseye zarar vermemiş olurum.
Kendilerini herkesten üstün gören insanlardan hiç hoşlanmıyorum
Söze bir şakayla girmeye niyetlenerek ağzımı açtım ve daha o anda gözyaşlarına boğuldum.
Güçlü halim, buraya kadardı.
Ah, sanırım benim olduğum her yerin katlanılmaz olacağına güvenebiliriz.
…Bana daha çok, çaresiz insanların bel bağladıkları bir söylenti gibi geliyor."
"Biliyorum. Ben sadece umut etmiştim ki…" dedim.
"Aynen öyle. Çünkü sen de çaresizsin."
Tek düşünebildiğim, mutfak masamızda oturan, annemin, reçetelerine ebeveynlerin veremeyecekleri bir şeyi -daha çok yiyecek- yazdığı bir deri bir kemik çocuklardı. Şimdi artık zengin olduğumuz için, annem onları yanlarına biraz yiyecek verip gönderebiliyordu. Fakat eskiden, verilecek hiçbir şey olmuyordu; zaten çocuklar da kurtulacak noktayı çoktan geride bırakmış oluyorlardı. Oysa burada, Capitol’de, insanlar sırf göbeklerini tekrar tekrar doldurma zevkini tatmak için kusuyorlardı. Bunu bedensel ya da ruhsal bir hastalık ya da bozuk yemek yüzünden yapmıyorlardı. Partilerde herkes böyle yaptığı için yapıyorlardı. Beklenen bu olduğu için. Eğlencenin bir parçası olarak görüldüğü için.
Onu punch kasesine düşerken gördüğümü hatırlayınca, gülerek Ve siz de…"
dedim.
"Evet. Bir daha hiç iyileşemediğimi duymak hoşunuza gider herhalde," dedi Plutarch.
Ona, kendi elleriyle yarattığı oyunda canlarından olan yirmi iki haracın da asla iyileşemeyeceklerini söyleme isteğiyle doldum. Fakat sadece "İyi," demekle yetindim.
Çaresiz zamanlar, çaresiz önlemler almayı gerektiriyorsa, ben de istediğim kadar çaresizce hareket etmek konusunda özgürüm demektir.
Çok mutluymuşum gibi yapıyordum ama aslında Capitol insanları beni zerre kadar ilgilendirmiyordu. Yemeklerle arama girmekten başka bir işe yaramıyorlardı.
Bana göre, en kötü acı, her zaman için, o anda hissedilen acıdır.
Oyunlar’ı kazanmama şaşmamak gerekti. Düzgün birinin kazandığı görülmüş şey değildi.
Ne yaparsam yapayım, birilerini mutlaka incitiyordum.
İnkar edilemez olanı görmesi neden bu kadar zordu?
Zihnmde her şey net gibiydi; hatta kalabalığın önünde konuşurken bile. Ama kelimeler kalemimin ucunda dosdoğru dökülemedi.
Yavaş ilerlemek hiç ilerlememekten iyidir.
“Biliyorsun, kömüre yeterli basınç uygularsan, inciye dönüşür.”
“Keşke bu anı dondurabilsem. Hemen şuracıkta, şu anda. Ve sonsuza dek bu anın içinde yaşayabilsem.”
Çünkü bazen insanların başına bazı şeyler gelebilir ve onlar da bu şeyleri kaldıracak donanıma sahip olmayabilirler.
Güzel olan her şey, bana onu hatırlatıyor. Evimin yanındaki Çayır’da büyüyen sarı çiçeklerde onu görüyorum. Ağaçlarda şakıyan alaycı kuşlarda.
Göğsüme bir darbe inmiş gibi hissettim. Aslında, tabii ki, kimsenin bana vurduğu yoktu ama ben öyle keskin bir acı duyuyordum ki ister istemez bir adım geri çekildim
Bu alışkanlıktan vazgeçmeyi çok düşündüm ama bunu yapmak için geçerli bir neden bulamadım.
Yüzmek hâlâ çok hoştu ama göl ziyaretlerimin beni hüzünlendirdiğini söyleyebilirdim. Aradan geçen beş seneye rağmen göl hemen hiç değişmemişti;
oysa ben artık tanınmayacak haldeydim.
Çünkü bazen insanların başına bazı şeyler gelebilir ve onlar da bu şeyleri kaldıracak donanıma sahip olmayabilirler. Mesela, şu anda benim olduğum gibi.
Sanırım üstünde bir pars zambağı vardı ama şimdi yumruğumun içinde kırık dökük haldeydi. Bu kadar sıktığımın farkında bile değildim; sanırım dünyam kontrolden çıkarken bir şeye sıkıca tutunma ihtiyacı duydum.
Eğer bir avuç orman meyvesiyle yerle bir olabiliyorsa, sistem çok kırılgan demektir
Koluma istedikleri şeyi enjekte edebilirdi ama yaşama arzusunu kaybetmiş birini yola devam ettirebilmek için bundan daha fazlası gerekirdi.
En yakın dostumu, sırlarımı açacak kadar güvenebildiğim tek insanı kaybetme fikri o kadar acı vericiydi ki dayanamıyordum
İnsanlar önce öldürüp, bunu neden yaptıklarını sonra düşüneceklerdi.
Bu defa paramparça olan bedenim değil yüreğimdi.
Kendilerini herkesten üstün gören insanlardan hiç hoşlanmıyorum.
Çaresiz zamanlar, çaresiz önlemler almayı gerektiriyorsa, ben de istediğim kadar çaresizce hareket etmek konusunda özgürüm demektir.
Üzgünüm ama hep söylüyorum; insanları dinlemiyorsun.
Seni kurtarmak zorundaydık çünkü sen alaycı kuşsun Katniss ."
Güçlü olmak zorundaydım."
Doğru düzgün düşünemiyordum."
Ancak bir şeyin sonuna ulaşabilmek için, önce o şeyi yaşamak zorundasın.
Ama bunun nedeni çaresiz hissetmemiz, ne yapacağımızı bilmememiz değil miydi?"
Hayatını kurtarmak için bu kadar ileri gidebilen bir kızın, hayatından bu kadar kolay vazgeçemeyeceğini söylemiştim."
Kocaman gülümseyin!"
Belki de çoktan delirmeye başlamıştım ve hiç kimsede bunu söyleme cesareti yoktu."
-“Söyleme”,diye fısıldadım.
Ama Gale benden sır saklayacak biri değildi.
“Katniss,artık 12.Mıntıka diye bir şey yok…
-Camın başında dikilip,tüm vedalarım dudaklarımda donakalmış halde,hızla arkamızda kalan 12.Mıntıka’ya bakakaldım.!
…dost ile düşmanı ayırt etmekten bile âcizdim.
Ancak bir şeyin sonuna ulaşabilmek için, önce o şeyi yaşamak zorundasın.
‘’Belki de çoktan delirmeye başlamıştım ve hiç kimsede bunu söyleyecek cesaret yoktu.’’
“keşke bu anı dondurabilsem. hemen şuracıkta, şu anda… ve sonsuza dek bu anın içinde yaşayabilsem.”
+ Ne oldu?
– Şu anda, burada zamanı dondurabilmek ve sonsuza dek bu zamanın içinde yaşamak isterdim…
…çoğunun ruhu öylesine yaralıydı ki, içgüdülerim beni onları korumaya itiyordu.
Ancak bir şeyin sonuna ulaşabilmek için, önce o şeyi yaşamak zorundasın."
Yaşama arzusunu kaybetmiş birini yola devam ettirebilmek için çok daha fazlası gerekirdi.
Keşke hepsi ölselerdi ve biz de ölseydik. En iyisi bu olurdu."
Biliyorsun, kömüre yeterli basınç uygularsanız, inciye dönüşür." (!)
Sen benim bütün hayatımsın.
Bu defa paramparça olan bedenim değil, yüreğimdi.
Zavallı Finnick. Hayatında ilk defa güzelliğini kaybediyorsun galiba?" dedim.
"Sanırım. Bana tamamen yabancı bir duygu. Sen bunca sene nasıl idare ettin?" diye sordu.
"Aynalardan uzak dur, yeter. Unutursun, merak etme," dedim.
"Sana bakmaya devam edersem, asla unutamam."
Şu beynini kullansan diyorum, tabii bir beynin varsa.
Yetmiş Beşinci Açlık Oyunları Başlasın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir