İçeriğe geç

Ateizmi Anlamak Kitap Alıntıları – Aydın Türk

Aydın Türk kitaplarından Ateizmi Anlamak kitap alıntıları sizlerle…

Ateizmi Anlamak Kitap Alıntıları

Tanrı mantık ilkelerinin üzerinde midir? Aynı anda hem doğru olan hem de yanlış olan bir şey yaratabilir mi örneğin? Ya da daire şeklinde bir kare?
Ateistler, deizmi genellikle ateizme giden yolda bir basamak olarak görür.
Bilim ile din bağdaşmaz.
Jean Paul Sartre’a göre, Tanrı varsa bile ona savaş açıp onu yok etmeye çalışmalıyız, çünkü o bizim özgürlüğümüze engeldir.
Günümüzde bilim en fazla ateist çıkartan müessesedir.
Dinler, güce kavuştuktan, statikleştikten ve esnekliklerini kaybettikten sonra gerici birer güç olmaya başlıyorlar.
İyi ve kötüyü ayırt edebilmek için Tanrı inancının gerekli olduğu fikri de geçersiz bir önyargıdır.
Tanrı’nın varlığı iddiasını reddetmek, neden zorunlu olarak ’Tanrı’nın var olmadığı iddiasını sunmayı gerektirmez? Çünkü bir iddiayı kanıtlamakla yükümlü olan taraf iddia sahibi olan taraftır. Tanrı’nın varlığı konusundaki orijinal iddia teizm tarafında ileri sürülmektedir. Yani teizm ’Tanrı’ diye bir şeyin var olduğunu ileri sürmektedir. Dolayısıyla, ispat yükümlülüğü teist taraftadır. Negatif ateistlerin bakış açısına göre, eğer bu ispat yükümlülüğü yerine getirilemezse, yani varlığı iddia edilen Tanrı’nın var olduğu gösterilemezse, doğal tavır bu iddianın reddi olmaktadır.
istatistiklere göre Türkiye, evrim karşıtı yaratılışçılık akımının Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en güçlü olduğu ülkedir.
dinlere akıl ve bilim yoluyla inanılmaz. inancın mekanizması başkadır. Akıl ve bilime ait veriler inancı pekiştirmek ve bazen de savunmak için kullanılır sadece. Bu yüzden de bu alanlarda meydana gelen gelişmeler genellikle dinlerin sonunu getirmez, olsa olsa krizlere sebep olur.
inanmak akılsızlık veya bilim dışılıktır denemez. Demeye çalıştığım inancın akıl, mantık, zeka veya okul eğitim düzeyi ile çok fazla bir ilgisi olmadığıdır. Çok zeki ve çok iyi eğitimli insanlar da inanır. Fakat inançları zekaları, eğitimleri veya bilgileri sebebiyle değildir. Toplumdan hazır aldıkları, fazla sorgulamadıkları, kendilerini içinde yaşadıkları insan topluluğunun parçası haline getiren ve onlara sosyal ve psikolojik kimlik kazandıran ruhsal ve duygusal şekillendirmelerin ürünüdür kişilerin sahip olduğu dini inanç. Genellikle de daha çocukluk döneminde kişilerin belleğine işlenmiştir.
Ateist olmak bir karar meselesi değildir. Noel Baba’ya inanan bir çocuğun, Noel Baba diye bir şey olmadığını anladığı zaman yaşadığına benzer bir durumdur. Yani bir zorunluluk. O çocuğun artık Noel Baba’ya inanmaması bir seçim değildir. Bir karar vererek geri dönülecek bir konu da değildir. İnsanlar ‘Ben bari ateist olayım’ diye karar vererek ateist olmaz. İnançlarını kaybederler, yanlışlığını görürler, öğrendikleri bilgiler onlara bu durumun adının ateizm olduğunu söyler, onlar da bu etiketi kabul etmeye psikolojik olarak hazırlarsa kendilerini ateist olarak ifade etmeye başlarlar.
ahlak prensiplerinin din kaynaklı olduğuna olan inançtır asıl tehlikeli olan. Gerçekten böyle düşünen biri, demek ki dine inanmamaya başlasa her türlü sapıklığı ve ahlaksızlığı işleyecektir.
denir ki inançlılar haksızsa onların kaybedeceği bir şey yoktur ama ateistler haksızsa kayıp büyüktür.
Din kendi başına bir şeyden sorumlu olamaz. Mesele onu kullanan insanların zihniyetindedir.
Bir şeyin var olmadığını kabul etmek için, var olmadığını kanıtlamak şart değildir.
toplumda ahlaki prensiplerin ille de din kökenli olması gerektiği önyargısı mevcuttur. Bu yüzden ateistlerin ahlaksız olabileceği, ortada onları ahlaklı birer birey olmaya iten bir sebep olmadığı ya da ateistlerin ahlaksız olmalarının mübah olacağı şeklinde yaygın bir yanlış inanç mevcuttur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Deizm, evrenin bir yaratıcısı olduğunu kabul etmekle beraber, dinlerin ilahi olduğunu kabul etmez. Deizmin bakış açısına göre, Tanrı başlangıçta evreni yaratmış ve sonra işleyişine karışmamıştır. Dinler ilahi değil, insan yapısıdır.
Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar
zayıf yöneticilerdir.

isteyen istediği gibi ibadet edebilir. Herkes kendi vicdanının sesini dinler. Ama bu davranışı ne sağduyulu mantıkla çelişmeli ne de başkalarının özgürlüğüne karşı çıkmasına yol açmalıdır.

inancın asıl kökeni akıl, mantık ve bilim olmadığından, bunlar kullanılarak insanlar inançlarından vaz geçirilemez. inanç daha çok sosyal, psikolojik ve duygusal bir konudur. Dolayısıyla da dini inançtan kurtuluş bu faktörlerle ilgilidir. Kişinin bilgi birikimi, zekası, eğitim düzeyi vs gibi faktörlerle doğrudan ilgili değildir.
negatif ateist Tanrı kavramına, ‘Var olduğu kanıtlanmadığı sürece bu iddiayı kabul edemem’ şeklinde yaklaşır. Pozitif ateistin yaklaşımı ise, ‘Tanrı’nın var olması mümkün değildir’ şeklindedir.
Negatif ateizm, Tanrı’nın var olmasını prensip olarak mümkün görmekle beraber, var olduğuna dair hiçbir gerekçe bulunmadığı gerekçesiyle Tanrı’yı reddeder.
Pozitif ateizm ise Tanrı’nın var olmasını mümkün görmez
her çocuk ateist doğar. Yetiştikleri toplumun ve kültürün dinini sonradan öğrenir insanlar. Bu yüzden de insanların ezici çoğunluğu ana babasının, doğup yetiştiği kültürün dinini takip eder.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dikkat edilirse, burada reddedilen bu kavramın zihinlerdeki varlığı değildir. Zihinde var olan bir kavramın, dış dünyadaki varlığı iddiası reddedilmektedir. Aynen Noel Baba, Anka Kuşu, tek boynuzlu at gibi zihinlerde var olan ve tanımlı kavramların dış dünyadaki varlıklarının reddedilmesi gibi.
Kendileri gibi yaşayan, saygın meslekleri olan, yasalara saygılı, ahlaklı, çoluk çocuk yetiştiren vs kişilerin ateist olabileceğini hayal bile edemez çoğu kişi.
Bunun da sebebi ateizmin bilinmemesi, ateizmden bahsedenlerin ve insanlara ateizmi anlatanların ateistler değil, diğer kesim olmasındandır.
her çocuk ateist doğar. Yetiştikleri toplumun ve kültürün dinini sonradan öğrenir insanlar. Bu yüzden de insanların ezici çoğunluğu ana babasının, doğup yetiştiği kültürün dinini takip eder.
Ben aslında ateizm terimini sevmiyorum. Bizim düşüncemize bir isim vererek, dinlere, diğer dogmatik inanç sistemleriyle, mitolojilerle ya da dünya görüşleriyle aynı kefeye koyuyorlar bizi. İnsanların da kafasında ateizmin bir inanç sistemi, ahlak felsefesi, hatta ritüelleri falan olduğu ya da olması gerektiği yönünde önyargılar oluşuyor.
Dinsel düşünce, ( ) bilimsel bilgiye gösterilen bir dirençtir.
Canlılar dünyasında amansız bir rekabet, acımasız bir mücadele vardır. Herhangi bir konuda daha iyi uyum sağlayan (daha iyi gören, daha iyi uçan, eşeyli türlerde karşı cinse daha çekici gelen vs) bireyler hayatta kalır, diğerleri ise yok olur gider. Bu süreçte vicdan, merhamet yoktur. Böyle bir dünyayı bir yaratıcının yarattığını, tasarladığını söylemek ise, o yaratıcının aynı zamanda merhametsiz, vicdansız, esirgemez ve bağışlamaz bir varlık olduğunu söylemekle
eşdeğerdir.
Dünya’da yaşam olsun diye mi Dünya’nın Güneş’ten uzaklığı bildiğimiz mesafededir, yoksa Dünya’nın Güneş’ten uzaklığı bildiğimiz mesafede olduğu için mi Dünya’da yaşamın olması mümkün olmuştur?
Dünya gezegeninde şehirden şehire uçup, zor durumda kalan insanlara yardım eden bir ‘Süpermen’ yoktur. Evrenin bir yerlerinde
bir Süpermen’in olma ihtimali yüzde sıfır olmamasına rağmen, bizim ilgilendiğimiz anlamda bir Süpermen, (bizim hayatlarımıza karışan, hayatımızın ve gezegenimizin bir parçası olan) yoktur.
Dinde doğrular baştan bellidir. Testin sonucu bu doğrulara göre yorumlanır. Bilimde ise test ve deney, doğruya ulaşmak için kullanılır.
Iyi ve kötüyü ayırt edebilmek için Tanrı inancının gerekli olduğu fikri
de geçersiz bir önyargıdır.
Çoğu kişinin kafasında karikatürize edilmiş bir ateist imajı vardır. Ya hiçbir ahlaki kaygısı olmayan, rahatça suç işleyebilecek, öbür dünyadaki adalete inanmadığı için kendisine güvenilemeyecek bir toplum düşmanı, ya da özenti sebebiyle ateist olduğunu söyleyen, çok kolay argümanlarla alt edilebilecek, yüzü sivilceli bir gençtir insanlara göre ateistler. Kendileri gibi yaşayan, saygın meslekleri olan, yasalara saygılı, ahlaklı, çoluk çocuk yetiştiren vs kişilerin ateist olabileceğini hayal bile edemez çoğu kişi.
Kuşa bakıp, Ne güzel bir tasarım, amma da mükemmel uçuyor derken, kaplumbağanın yürümek için bile doğru dürüst bir katkısı olmayan çolak bacaklarına bakıp neden aynı hayranlık duyulamamakta? Üstelik ters dönmüş bir kaplumbağanın saatlerce, belki de günlerce konumunu düzeltememesine ve belki de bu yüzden yaşamını kaybetme tehlikesine bakıp neden aynı hayranlığı duymuyoruz?
Yaratılışçı kesimin derdi açıklama bulmak veya doğruya ulaşmak değildir. Onların tek derdi tabularını ve dogmalarını korumaktır.
Canlıların beslenmeleri konusunda, birbirlerini öldürüp yemeleri dışında daha iyi ve daha az acımasız bir yöntem olamaz mıydı?
Uçmak için kanat çırpmatan çok daha iyi prensipler var günümüz fiziği açısından düşünecek olursanız. Tanrı ya verimsiz tasarımlar konusunda uzman, ya da bunlar bir tasarım işi değil.
Tanrı sebepsizdir demek, evren sebepsizdir demekten daha mı açıklayıcıdır?
Farz edelim ki bilimkurgu filmlerindeki o
akıllı robotları yapacak kadar gelişti teknolojimiz ve bu yaptığımız robotlar hem kendi varlıklarının bilincinde, hem de hür seçimlerini yapabilecek varlıklar. Bu durumda, biz onlardan, bize köle gibi itaat etmelerini bekleyebilir miyiz? Buna hakkımız var mıdır? Bunu yaparsak, bu durumun hür insanları köle edinmekten ne farkı vardır? Bu bizi, gaddar, acımasız, despot ve adaletsiz yapmaz mı?

Yapay zeka programları üzerine çalışan bir
bilgisayar programcısını düşünün. Bir program hazırlıyor, test ediyor ve programın istediği kadar zeki davranmadığını görüyor. Bu durumda programcı kimi suçlamalıdır? Yazdığı
programı mı, yoksa kendisini mi?

Bilimle din arasındaki bir başka fark, bilimde yargıların deneyden (testten) sonra, dinde ise önce yapılmasıdır.   Bilimde yargılar deneyden (testten) sonra yapılır. Deneyin sonucuna göre, gerekirse yargılar değiştirilir. Dinde ise yargılar baştan verilir, doğrular baştan bellidir, ve deneyin sonucu bu bilgilere göre yorumlanır. Bu yüzden bir mümini kuranda geçen bir ifadenin yanlış olduğuna ikna edemezsiniz örneğin. Çünkü kuranda geçen tüm ifadelerin doğruluğunu baştan kabul etmiştir. Eğer herhangi bir ifade, günümüzde bilinen bazı gerçeklere aykırı düşerse, basitçe bu ifadenin yorumlanış tarzını değiştirir. Dini ifade hala doğrudur, baştan beri doğrudur, sadece mümin geçmişte onu yanlış anlamıştır. Açıklaması budur.  
İnanç eğer ‘iman’ anlamında, yani dayanaksız kabul anlamında kullanılırsa, pozitif ateizm bir inanç değildir.
Varlık da tek başına yokluk kadar temel bir durumdur, daha doğrusu bu ikisi iç içedir ve yokluk olmadan varlık, varlık olmadan ise yokluk anlaşılamaz.  
Bilinçli insanın, bu tür temel konularda bilinmeyenlerle yaşamayı öğrenmesi gerekmektedir. Yoksa doğru cevap diye uydurma bazı cevaplarla kendini kandıracaktır.
Cevapları bilmek zorunda olduğumuzu ve cevapların her zaman bilinebileceğini zannetmek
Fakat farz edelim ki evrenin ardında zeka var. Bu yine de bu zekanın Tanrı olduğu anlamına gelmez. Bu zeka, bir uygarlığın kolektif zekası olabilir veya insanlığın günümüzdeki uygarlığını yaratan zekanın çok uzak gelecekte alacağı biçim olabilir. (Örneğin, belki de insanlık çok uzak gelecekte öyle bir düzeye ulaşacak ki, zamanda geri gidip evreni yaratacak). Ya da başka bir şey olabilir.
İnsanların Adem ve Havva’dan türediğine inanan biri, dağa, bozkıra çıkıp, ilkel insan fosili aramaz.
Tanrı’ya inanmamanın diğer insanlara zarar veren bir yönü yoktur. Ya da ibadet etmemenin, namaz kılmamanın vs.
İnsanları belli eylemlere eğilimli yaratıp, sonra da bu eylemleri yapmayı seçiyorlar diye cezalandırmak, inançlıların zihinlerinde canlandırdıkları türde yüce bir yaratıcıya yakışmayacak derecede çocukça ve olgun olmayan bir davranıştır.
Batıda ‘Skeptik’ (kuşkucu) denen ve bu tür doğaüstü iddiaları incelemeyi kendine misyon edinmiş kurumlar vardır. Bunlar arasında doğaüstü herhangi bir iddiayı kontrollü ve bilimsel deney koşullarında kanıtlayabilene para ödülleri verenler vardır. Örneğin James Randi’nin ‘Milyon dolarlık meydan okuma’ (Million Dollar Challenge) denen ödülü. James Randi Vakfı, kontrollü deney koşullarında herhangi bir doğaüstü iddiayı kanıtlayabilene 1 milyon dolarlık ödül vaadetmektedir. ( ) Uzun yıllardır devam eden bu yarışmada, bırakın ödülü kazanmayı, başvuran on binlerce kişinin hiçbiri iki aşamalı testin ilk aşamasını bile geçmeyi başaramamıştır.
Ateistler içinde Allah geçen tabirleri kullanırlar mı? Yemin ederler mi?  

Din çağlar boyu toplumun ve kültürün çok önemli bir parçası olduğundan, dinsel kökenli kelime ve ifadeler de dillere yerleşmiştir elbette. Fakat bunların çoğunun aslında kullanıldıkları özel durum ile ilgili belli anlamları vardır ve bunun genellikle dindeki temel inançlar veya Allah/Tanrı kavramıyla bir ilgisi yoktur. Örneğin ‘inşallah’ aslında ‘umarım’ anlamındadır ve günlük hayatta bu kelimelerin ikisi de kullanılmaktadır. Bu ifadeyi kullanan inançlı birinin bile bu ifadeyi kullanırken aklından İslam dinindeki Allah kavramı geçmemektedir.   ‘Allahaısmarladık’, ‘Allah aşkına’, ‘Allah allah, bu nasıl oldu böyle?’ cümlesindeki anlamıyla ‘Allah, allah’ ünlemi vs gibi ifadelerin tümü, dildeki kullanımlarında aslında dindeki Tanrı kavramıyla ilgisi olmayan, kendilerine özgü anlamlarda kullanılan ifadelerdir.

Dikkat edin, 10.000 tane ‘ayrı’ din var. Bir kısmı artık takipçisi olmayan dinler bunların. Fakat olaya nasıl bakarsanız bakın, şurası açık ki dünya üzerinde çok fazla uygarlık var ve çok fazla inanç sistemi var.
İnsanlar açıklayamadıkları olaylar yaşarlar.
Ateizm bir din değildir.
Dolayısıyla kuralları yoktur.
Din kendi başına bir şeyden sorumlu olamaz. Mesele onu kullanan insanların zihniyetindedir.
Neden agnostisizm değil de ateizm? Agnostisizmi anlayabilirim, ama net bir şekilde ‘Tanrı yoktur’ nasıl denebiliyor?
Ateizm, yalnızca, Tanrı’nın varlığını reddetmek demektir.
Dinden bahsedilebilmesi için ortada inanç olması gerekir.
Tüm insanların aslında bu evren denen bilinmezde aciz oluşu. Neden var olduğumuzu bilmiyoruz. Hayattaki amacımızı bilmiyoruz. Hayatta bir amacımız olup olmadığını bile bilmiyoruz. Kökenimizi zaten bilmiyoruz. Hele de geleceğimizi, ölümü ve ölümden sonrasını hiç bilmiyoruz. Dolayısıyla bu kadar boşluk içindeki bireyleri bir araya getirebilmek, bir amaç etrafında toplayabilmek ve onlara hayatta sağ kalıp bir şeyler yaratma ve bir şeyler başarma mücadelesinin içine çekebilmek için fikirsel olarak tutunacakları dallar göstermek gerekiyordu.
Bir insan varlığına inanmadığı bir şeyden nefret edemez.
Negatif ateizmde bir iddia yoktur, sadece bir ret vardır. Pozitif ateizmde ise hem bir ret, hem de bir karşıt iddia vardır.
Günlük hayatın düzenlenmesinde dine bağlı kalmanın bir diğer zararı, dinin insanları bilimsellikle bağdaşmayan bir düşünce biçimine alıştırmasıdır. Bilimde yargılar deneyden (testten) sonra yapılır. Testin sonucuna göre yargılar ve fikirler gerekirse değiştirilir. Dinsel düşünce tarzında ise, doğru baştan belli ve verilmiş olduğundan, yargı deneyden (testten) önce yapılır ve testin sonucu, bu yargıya göre yorumlanır.    
Eğer bu prensibe beyninizi alıştırırsanız, başarılı bir bilimsel zihin geliştirmeniz mümkün değildir. Beyniniz her zaman doğrunun ne olması gerektiği konusunda baştan kendisini şartlandırmış olacaktır.     Hatta dini inancın bununla bağlantılı bir başka problemi, bu sebeple, yeni bilgi arama ve araştırma konusunda ortada bir motivasyon bırakmamasıdır. Öyle ya, eğer doğrular zaten belliyse, niye şüphe edip gerçekten doğru olup olmadıklarını araştırmaya kalkayım? Niye deney, gözlem yapıp asıl doğrunun ne olduğunu ortaya çıkarmaya uğraşayım? Sonuçta en temel doğrular bize zaten verilmiştir. Allah’ın bütün canlı türlerini bir defada yarattığına inanıyorsam niye fosilleri inceleyeyim, niye doğayı, ekosistemleri inceleyip anlamaya çalışayım?    
Dini inancın bu aynı sonuca yol açan bir başka yönü daha var. O da, asıl hayatın öbür dünyada olması konusu. Öyle ya, eğer bu dünya faniyse, asıl hayat, sonsuz süreli olarak öbür dünyadaysa ve bu dünyadaki maksadımız, bir imtihandan geçip öbür dünyaya hazırlanmaksa, o zaman milyonlarca çeşit böcek türünü sınıflandırmak için veya yer kabuğunun tektonik yapısını incelemek için niye vakit harcayayım? Onun yerine Allah’ı düşünür, ibadet ederim, iyi bir dindar olup öbür dünyadaki yerimi garantilerim. Dolayısıyla, dinsel inancın, bilimsel araştırma için motivasyon bırakmaması da bir diğer faktördür.    
Evrende hassas bir denge vardır. Güneş’in Dünya’dan mesafesi, Planck sabitinin değeri ve pek çok başka şey sanki özel olarak tasarlanmış gibidir. Tüm bunlar evrenin ardında bir zeka olduğunu göstermiyor mu?

Evren’in o derece hassas bir dengede olduğu doğru değildir. Daha doğrusu, o dengeler, kendilerinin oluşması için bir ayar yapıldığının göstergesi değildir. Herhangi bir süreç, mevcut doğa yasalarına göre eninde sonunda belli bir denge durumu oluşturur. Kuralları değiştirip, sistemi tekrar kendi haline bıraktığınızda, bu sefer başka bir denge durumu oluşur. Yeni kurallara, yeni duruma göre. Belli bir denge durumuna ve o duruma uygun olarak meydana gelmiş oluşumlara bakarak, bunun altında tasarım aramak, meseleyi tersinden görmektir. Burnumuz gözlük takmak için mi yaratılmıştır, yoksa burnumuzun şekline göre gözlük diye bir şeyi biz mi icat ettik? Atomlar bir arada kalabilsin ve bildiğimiz gerçeklik oluşabilsin diye mi Planck sabiti o değerdedir, yoksa Planck sabiti o değerde olduğu için mi atomlar bildiğimiz gibidir ve gerçeklik böyledir? Dünya’da yaşam olsun diye mi Dünya’nın Güneş’ten uzaklığı bildiğimiz mesafededir, yoksa Dünya’nın Güneş’ten uzaklığı bildiğimiz mesafede olduğu için mi Dünya’da yaşamın olması mümkün olmuştur? (Nitekim başka mesafelerde gezegenler var ve onlarda yaşam yok).

Din ile bilim arasındaki bir başka fark, dinde yargıların testten önce, bilimde ise testten sonra, testin sonucuna göre verilmesidir. Dinde doğrular baştan bellidir. Testin sonucu bu doğrulara göre yorumlanır. Bilimde ise test ve deney, doğruya ulaşmak için kullanılır.
Bir bilginin ‘yanlışlanabilir’ olması, yanlışsa yanlışlığının ortaya çıkarılabilir olması demektir. Örneğin ‘Dışarıda yağmur yağıyor’ yanlışlanabilir bir önermedir, çünkü eğer yanlışsa, yani dışarıda yağmur yağmıyorsa, bunu anlamak için pencereden bakmak yeterlidir. Fakat örneğin ‘Ölümden sonra hayat vardır’ önermesi yanlışlanabilir değildir. Çünkü eğer yanlışsa, bunu ortaya çıkarmak mümkün değildir. Dolayısıyla bu bilimsel bir önerme değildir. Bugün artık herhangi bir iddiayı bilimde bu ve buna benzer yöntemlerle test edip, bilimsel olup olmadığına karar vermek mümkündür. Dinlerin iddiaları arasında ise yanlışlanabilir olanlar çok azdır ve onların da bir kısmı yanlışlanmıştır.
( ) çünkü bizim toplumumuzda ateistlerin sesi çıkmadığından, insanlar ateizmi bile ateistlerin rakiplerinden öğrenmektedir. Yani hacı-hocalardan, din konusunda bilgili olduğu düşünülen kişilerden vs. Tabii ki bu kişilerden öğrenilen bir ateizmin de objektif olması pek mümkün değildir.
Zaten bu sebeple çoğu kişinin kafasında karikatürize edilmiş bir ateist imajı vardır. Ya hiçbir ahlaki kaygısı olmayan, rahatça suç işleyebilecek, öbür dünyadaki adalete inanmadığı için kendisine güvenilemeyecek bir toplum düşmanı, ya da özenti sebebiyle ateist olduğunu söyleyen, çok kolay argümanlarla alt edilebilecek, yüzü sivilceli bir gençtir insanlara göre ateistler.  
Kendileri gibi yaşayan, saygın meslekleri olan, yasalara saygılı, ahlaklı, çoluk çocuk yetiştiren vs kişilerin ateist olabileceğini hayal bile edemez çoğu kişi.  
Bunun da sebebi ateizmin bilinmemesi, ateizmden bahsedenlerin ve insanlara ateizmi anlatanların ateistler değil, diğer kesim olmasındandır.  
Ateist olarak nitelendirilmek için gerekli ve yeterli koşul, kişinin Tanrı diye bir şeyin var olduğunu düşünmek için ortada geçerli bir sebep olmadığını anlaması ve Tanrı diye bir kavrama ihtiyaç olmadığını görmesidir.
Dinlerin toplumu kontrol etmede ideal birer araç olmaları sebebiyle, zaten o tepe için mücadele edenlerin işine de geliyor dinin etkisinin devam etmesi. Dolayısıyla, ateizmin o doğruyu topluma haykırmaya niyetli naif amacına yer yok o acımasız güç mücadelesinde.
Evrene tasarlanmıştır deyip, evrenin tasarımcısına tasarlanmamıştır demek, çok açık bir tutarsızlıktır. Eğer evrenin tasarımcısı dedikleri faktörün tasarlanmadığını hayal edebilmek mümkünse, aynı mantık gereği evrenin de tasarlanmamış olabileceğini düşünmeleri gerekir. Yok eğer evren ille de tasarlanmış olmak durumunda ise, o zaman böyle bir evreni tasarlayan şeyin neden tasarlanmamış olduğu açıklanmalıdır.
Aralarında, yöntem, düşünce yapısı, bilgi düzeyi ve amaç olarak dağlar kadar fark olan iki fikrin, sanki aynı kulvardaymış gibi karşılaştırılıp yarışa tabi tutulması, işin aslı komedinin ta kendisidir. Bugün, bilimsel bilgilere yeterince aşina kesim için, evrim teorisinin açıklayıcılığı ve gerçekliği, dinsel açıklamaların ise komikliği açıktır.
İşe yarayan ve düzen sağlanmasına yardımcı olan bir toplumsal fenomen, toplumda zaman içinde kabul görür. Daha az sorgulanır. Hele de insanlara bunun anlayamayacakları bir şey olduğunu ve bu konuya ancak belli başlı bazı akıllı ve bilge kişilerin vakıf olduğunu söyleyin, insanlar zaten meşgul olan günlük hayatlarından bu meseleyi çıkarır, bu konuda güvendikleri kişilerin fikirlerini ve öğütlerini dinlemeye başlarlar.
Ölçek argümanı (argument from scale): Teist dünya görüşüne göre evrenin insan için yaratıldığı, dolayısıyla insan ölçeğinde yaratılmış olması gerekirken, insanın bu evrende önemsiz bir ayrıntı olması üzerine kurulu bir argümandır.
Bir şeyin doğruluğu, çok miktarda yanlışlama çabasına rağmen yanlışlanamaması ile anlaşılır. Fakat tek bir olumsuz test sonucu, test edilen prensibin terk edilmesi için yeterlidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir