İçeriğe geç

Aşkın Elçisi Kitap Alıntıları – Ahmet Turgut

Ahmet Turgut kitaplarından Aşkın Elçisi kitap alıntıları sizlerle…

Aşkın Elçisi Kitap Alıntıları

Muhammed’dir iki cihanın şâhı
Ali’dir âşıkların kıblegâhı
Hasan Hulk-ı kudret fazl-i ilâhi
Pirim serverimdir İmam Hüseyin.

– Kul Himmet

Kulun Rabbine varan en kısa yolu hangisidir? diye sordu Seyyide muhsinelere ve kendi cevapladı ;

AŞK

Bir yere cem oldu kesilen başlar
İsm-i Âzam okur, mim ile kuşlar
Fatıma Anamın gözünde yaşlar
Yârelerim bende İmam Hüseyin.

-Derviş Muhammed

Şehidlerin serçeşmesi
Enbiyânın bağrı başı
Evliyanın gözü yaşı
Hasan ile Hüseyin’dir

– Yunus Emre

Nâtuvanım, yoktur gücüm
Alaz alaz yana içim
Kıydılar ki, bilmem niçin?
Ah Hasanım, vay Hüseynim.

– Kul Hudâi

Bedir iken Kerbelâ oldu
Aldık dediler intikam
İntikam alınan kim?
Hüseyin midir aceb?
Yoksa Cedd-i Pâk’i mi?

– Cevat Gök

Nice şehid yoldaş oldu işine
Çözdü mahramasın sardı başına
Beli dedi, hile gelmez kaşına
Gel dinim imanım Hasan Hüseyin.

– Kul Hüseyin

N’oldu bu gönlüm, n’oldu bu gönlüm
Derd-u gâm ile doldu bu gönlüm
Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm
Yanmada derman buldu bu gönlüm

– Hacı Bayram Veli

Hakikat bağına girmiş
Muhabbet güllerin dermiş
Ta ezelden lütfe ermiş
Dilde her dem ezkârı var.

– Kul Hudâi

Nusaybin’de konakladıklarında bölge ahâlisi kimi Hristiyanlar gördükleri bu zulme şaşırıp kalmışlardı. Bi keşişin : Biz İsa Mesih’in atının nalı için can vermeye hazırken siz Nebi bildiğiniz insanın kızlarını esir mi ettiniz?.. sorusuna cevap veremeyenler, çareyi alelacele şehri terk etmekte bulmuşlardı.
Doğdu ol, Sadr-ı Risâlet, bastı arş üzre kadem
Gelmeseydin âleme Sen, yaratılmazdı Âdem.
Nûr-i veçhinden alındı ziyâ-ı şems u kâmer
Bahr-i ilminden bilindi hikmet-i levh-i kalem

– Niyâzî-i Mısrî

Evvel baştan Muhammed’e salavât
Gönül kalk gidelim, Hüseyn’e doğru.
Ecel gelip ömür gülü solmadan
Gönül kalk gidelim, Hüseyn’e doğru.

– Pir Sultan Abdal

Ne demişti Habibullah Ölmezden evvel ölün!..

Mûtu kable ente mÛtu!..

İnsanlık nedir diye bana sorarsan
Gönüller birleşip Hakkâ dönmektir
Bu nutk-ı güşine yazmak dilersen
Ölmezden evvel hemen ölmektir.

– Sabri Çavuş

Nereden baktığına bağlı!.. Aradığın ‘Dost’ veçhiyse, her nereye dönersen O var. Bu durumda gurbette olduğunu söylemen haramdır sana. Derdin ‘Dost’a kavuşmaksa yaşadığın her an gurbettesin. Ta ki son nefesini verip O’ na rücû edene deyin

– İmam Ali Seccad

Deşt-i Kerbelâ’da güzeller şâhı
Mülk-i melahatte şehâdet mâhı
Hüseyn’ e muntazır Hakk’ın dergâhı
Sıddık ağlar, Muhtar ağlar, Yâr ağlar.

– Muhammed Lutfî

Ey hâli râna güzel!
Yağmaladın gönlüm evin
Pek bağla aşkın zincirin
Boşanmasın divâneler!

– Şemsî Sivasî

Ezelden divane kıldı aşk beni,
Hüseyniyiz, mevâliyiz neylersin!
Yine taan edersin tarik düşmanı
Hüseyniyiz, mevâliyiz neylersin!

– Kul Himmet

Aaah kardaş!
Babam Oğlu!
Bulutlar katına yükselemez, sular senden inerdi.
Şimdi gözlerimdeki bir damla yaşa hasretim.
Ay kardaş!
Anam Oğlu!
Ciğerlerim püryan oldu.
İşte, bak!
Kevser’in değirmeninde öğütülür tenim;
Tandırlarda tüten, bacının yüreği
Yanıp piştiğimin kokusu ulaşmaz mı sana?
Sen de bilirsin!
Âhıma dil verip ağlasam.
Gökten yağmur misâli yıldız indiririm.
Karanlıkların bile rengi boğulur bende.
Neredesin gözümün ışığı, nerede?
Aaah kardaş!
Deme Oğlu!
Düldül’den inip Burak’a binen değil misin?
Bilsem ki, sen ölüsün;
Vallahi düşmem derdine.
Neredesin gözlerin nur vesilesi
Nerede?..
Beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan, murâdım şem’i yanmaz mı?
Fuzülî rind-i şeydâdır, hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır, bu sevdâdan usanmaz mı?

– Fuzülî

Ceddi Peygamber, pederi Haydar
Fatıma’dan izhar İmam Hüseyin
Şüheda başı, akıtan yaşı
Hasan kardaşı İmam Hüseyin

– Fedâyi Baba

Hasan hulk-ı rızadır, perdeyi açar.
Sıdk ile sevenler kızıl kan saçar
Bir damla yaş dökmek kurbana geçer
Gelin ah edelim İmam aşkına

– Derviş Ali

Ben bir Yakub idim, kendi hâlinde
Mevlâmın kelâmı vardı dilimde
Kabettim Yusuf’u Kenân ilinde
Ağla Yakub, ağla! Yusuf’um, deyû
Gitti de gelmedi Ol Güzel, deyû

– Kazancı Bedih

Gökten yere yağdı dane-i rahmet
Âdem’in şehrinde göründü hikmet
Bağışla günahım ey Kâni Kudret
Hasan ile Hüseyn’in aşkına!..

-Esîrî

Sen esir oldun ki, kurtulsun esir
Zincire vuruldun ki, kırılsın zincir.

– Musa Aydın

Diriliş beldesinin türbedârı
Sen ki, dirâyetin alemdârısın.
Ey görenlerin gönül aydınlığı!
Sen de ceddin misâli ‘Hayy-Dar’sın.
İmam Hüseyin’in 6 yaşındaki Rukayye halası Seyyide’ye sordu : Halacım! Uyusam babamı görebilir miyim?
Her şeyi hakkıyla bilen Allah’ım!
Şu aciz kullarına vahiyle akledebilmeyi nasip et!
Bizlere indireceğin hayra öylesine muhtacız ki!..
Basîretimizi, ferâsetimizi, belâgatimizi, duyuş ve sezişimizi
‘El-Fettah’ ismin hürmetine sonsuz olan ilmine aç!..
Şüphesiz Sen, ‘el-Alîm’ olansın.
Bize ilminden bir derya sun!..
Ve onun sahilinin en hayırlı kısmını lütfet!
Biliriz ki, Sen yegâne sığınağımızsın.
Tüm sıkıntılar ancak Seninle giderilir
Kâh çıkarım gökyüzüne; seyrederim âlemi
Kâh inerim yeryüzüne; seyreder âlem beni.

– Seyyid Nesîmî

İmam Ali Kufeliler için;
keşke analarınız sizi doğurmayaydı. Etrafımda sizler gibi her bin adam yerine, efendilerinin sözünü dinleyen birer Şamlı olsaydı!..
Derman arardım derdime,
Derdim bana derman imiş.
Burhan arardım aslıma,
Aslım bana burhan imiş.

– Niyâzî-i Mısrî

Aşk beni arif etti
İnceltti zârif etti
Ben aşkı bilmez idim
Aşk beni târif etti.

– Mevlânâ Celaleddini Rumi

Ah dedeciğim!..
Şu âlemler senin hürmetine yaratılmadı mı ?
Rabbine iki yay kadar,
Hatta daha da yakın iken
‘Ümmetim, ümmetim!’ diyen Sen değil miydin?
Aaah Dedem!..
Oğullarının hâli ortada, kızların perişan!
Dillerinde Senin adın olanlar neler yaptı kuzularına?
Görmez misin?..
Kerbelâ arzından Muharrem arşına yükseliyordu İmam Hüseyin’in kızlarının ahları;
Va Ebî!.. Va Huseyna!
Ah babacığım! Neredesin?..
Sana ağlamayanlara kimler ağlasın?
Menzile Kerbelâ desin o diller,
Gönüldeki ismi Kurb-ı Âla dır.
Ebu Tûrab’sa Sahib-i Zülfikâr,
Toprağın adı Huseynî Can’dır
Her âşık kendi tâziyesindedir.Peki sen?..
Ey insanlar!
Kalplerinizin katılaşmasından Rabbinize sığının.Güneşin ışığı,onun hararetine delil ise,gönlümüzdeki nâr da O’nun nurundandır. Oysa siz Nur’u görmemek için gözlerinizi sımsıkı kapıyorsunuz. Size gösterilenler de, bunları görmek istemeyen gözleriniz de yarın size karşı şâhidlik ettiğinde kimin şefaatini sığınmayı düşünüyorsunuz?
Mazlumun hesap soracağı gün, zalimlerin zulümlerinden daha çetin geçecek.O vakit sen de anlayacaksın,kimin muzaffer olduğunu
Dua, hasretle buluşmayınca sâde bir temenni olarak kalmaktaydı.
Peki,sabretmek mücadele etmek değil miydi?
Direneceklerdi
Herkes mazhariyetine erdiği isimle müsemma olur ve bununla âmel eder!
Tevekkül; mecburiyet ve çaresizlik illetlerine karşı demirden örsler gibiydi. Eriyip kor parçası hâline gelen yüreklere şekil veriyor, onları Zülfikârcasına keskin kılıp kalıba alıyordu. Meyveye değil emeğe, boş vermişliğe değil dirâyete açılan kapıydı o. Kulun kendi gayretinden sonra sonucu Rabbinden beklemesinin adıydı.
Farkındalardı!..
Âyet(Nahl/41-42) tevekkülü sabrın ardına gizliyordu. Peki, sabretmek mücadele etmek değil miydi?
Direneceklerdi
Amenna!.. Gidenin de sahibi var; kalanın da!..
Bugün amel var, hesap yok. Yarın hesap var, amel yok! Ellerinizle kendinizi ateşe atmayın!..
Peki, sabır sahilsiz derya mıydı?
Onun da ucu bucağı vardı.
Âhı ve yâdı derinde kalan güzelliğin kızıydı ya; gıkı çıkmıyordu.
Yineleye yineleye asra yemin ediyordu. İnsanoğlu ziyandaydı, nankördü ve zâlimdi.
Sesler arasından bir ses düştü gönlüme
Esirsin sen, esâretine meftun; garipsin ve gurbetinden habersizsin! diyordu.
Kula verilecek en büyük ceza, nasip olmayan bir nimet için onun ömür boyu didinmesidir!
Kesin bir bilgiyle inananlar için, hem yeryüzünde hem de doğrudan sizin benliklerinizde nice ayetler vardır.. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?
Merhamet, vicdanın kalbe okuduğu ezandı.. Bunu duymak istemeyene rahmet de yoktu, secde de..
Zalimin baş belası, üzeri örtülmüş dahi olsa içindeki adâlet beklentisi değil miydi?
Hakk’ı gören halkın ahlâkında olamazdı.. Güzeli ancak güzel bakıp güzel düşünen müşahade edebilirdi.. Allah’ın nuruyla bakan kul yüzünü her nereye dönerse dönsün şahiddi ki Allah’ın kuluna yol gösteren bir vechi oradadır..
Gönlün süsü özlenenin güzelliğiyle marûf değil miydi?
Göz göre göre mukaddere yürümek, şuursuzca kadere uzanmaktan misliyle çetindi..
Sabır; işlerin sonunu gözlemek demektir.. Sabırsızlık ise, bunları göremeyecek denli kısa görüşlü olmanın adıdır..
Biliyorlardı. Kişiye kendi nefsinden daha ağır bir düşman verilmemişti.
Unutma doğru ve güzel soru ilmin yarısıdır
Her aşık kendi taziyesindedir peki sen?
Sabır; işlerin sonunu gözlemek, demektir. Sabırsızlık ise bunları göremeyecek denli kısa görüşlü olmanın adıdır.
Gözyaşlarında kendi hakikatine uzak kalmanın seferiliği vardı.
Unutursanız unutulursunuz!
Belli ki, kimsenin zâlimden hesap sormak gibi bir kaygısı yoktu.
Unutursanız unutulursunuz!
Kişi dilinin altında gizlidir ve söylediklerimin esiri, kendinde sırlandıklarınınsa efendisidir.
”İnsan varlığına inandığı aklı da, inanmadığı aklı da gösteremiyorken mekanı ve aklı yaratan Allah, bu ikisinin esiri olabilir mi ? ”
Hiç akletmeyenler veya vahiyle akledenler olduğu gibi bir de vahyi kendi akıllarına uyduranlar vardı.
Kişi dilinin altında gizlidir ve söylediklerinin esiri, kendinde sırladıklarınınsa efendisidir.
Merhametini yitiren insanlığın âdil olabilmesi de mümkün değildir.
Her şey vakitlice güzeldir! diyordu. Demini bulmayan ilim, erken gelmiş bahar havası misali tohumu fatretmek yerine meyveleri henüz dalındayken vurup çürütebilirdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir