İçeriğe geç

Aşk Romanları Okuyan İhtiyar Kitap Alıntıları – Luis Sepulveda

Luis Sepulveda kitaplarından Aşk Romanları Okuyan İhtiyar kitap alıntıları sizlerle…

Aşk Romanları Okuyan İhtiyar Kitap Alıntıları

İhtiyar, tarih kitaplarının düpedüz yalanlarla dolu olduğunu düşünüyordu. Eldivenleri dirseklerine kadar çekili, cambazlar gibi daracık pantolonlar giyen bu soluk benizli beyefendiler nasıl olur da savaşlardan galip çıkarlardı? Adamcağızların karıncayı bile incitemeyeceklerini anlamak için rüzgarda dalgalanan bakımlı buklelerine bakmak yeterliydi. Böylelikle ihtiyar, tarihi kitaplardan hoşlanmadığına karar vermişti.
Okuma biliyordu.

Hayatında yaptığı en önemli keşifti bu. Okuma biliyordu.

Onlardan biri gibiydi, ama onlardan biri değildi, dolayısıyla şerefine ne ziyafet düzenlenecek ne de sanrılara kapılıp uzaklara gidilecekti.
Biz arkadaşız ve birbirimize destek olmamız gerekir; ne de olsa bir el öbür eli yıkar, ikisi birlikte kıçı yıkar.
Onlardan biri gibiydi, ama onlardan biri değildi
Aşktan başka amaç gütmeyen, katıksız bir aşktı bu. İçinde sahiplenmeye ve kıskançlığa yer yoktu.
Nefretini ne kadar canlı tutmaya çalışsa da bu dünyadan keyif almadan edemiyordu.
Kadın, yani Dolores Encarnación del Santísimo Sacramento Estupiñán Otavalo’nun üstündeyse sahiden var olmakla kalmayıp kimi hafızaların (yalnızlık böceklerinin de yuva kurduğu) inatçı köşelerinde varlıklarını sürdüren elbiseler vardı.
takma dişlerini çıkarıp mendiline sardı ve kitaplarını göğsüne bastırarak barakasına döndü.
.
Anılarına yön verebilmek ve anılarının kurduğu tuzaklara düşmemek en büyük arzusuydu.
.
Hay içine edeyim, amma narin tiplersiniz be!
Doktor Loachamin hükümetten nefret ederdi. Hangi hükümet olduğu fark etmezdi, hepsinden nefret ederdi.
Rahat dur, sıçtığımın! Çek şu ellerini!
Anılarına yön verebilmek ve anılarının kurduğu tuzaklara düşmemek en büyük arzusuydu.
konacak dal ararken ağaçlara toslayıp duran kör bir kuş gibi çaresizce dolaşıp duracağım
Okuma biliyordu.
Hayatında yaptığı en önemli keşifti bu. Okuma biliyordu. Yaşlılığın sinsi zehrine karşı bir panzehri vardı artık. Okuma biliyordu.
Hayvanın küçük beyninde hepimiz yavrularını öldüren katilleriz, ona göre hepimizin kokusu aynı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Shuarlar arasında geçirdiği süre boyunca aşkı duyumsamak için aşk romanları okuma ihtiyacı hissetmemişti.
Pasillo’lara göre aşk görünmez bir atsineğinin ısırığından farksız olmasına rağmen herkes aşkın peşindeydi.
Gündüzleri insan ve orman ayrı varlıklardır. Gece olduğundaysa insan ormanın bir parçası haline gelir.
Yavaş yavaş, heceleri sabırla birleştirerek, tatlarını damağında hissediyormuşçasına keyifle fısıldayarak okur, sözcüklerin tamamına hâkim olunca yüksek sesle tekrarlardı. Sonra cümlelerin tamamını da aynı şekilde tekrarlar, sayfalara yedirilmiş duygu ve fikirleri bu sayede özümserdi.
Bizi lokma lokma tüketiyorlar. Hükümetler, vatandaşlardan hain dişleriyle kopardıkları lokmalar sayesinde ayakta kalıyorlar.
Acıdan gözü dönmüş bir Jaguar kafa kafaya vermiş yirmi tane katilden daha tehlikelidir.
Önceden de insan öldürmüşlüğü var. İnsan kanının tadını ve kokusunu biliyor. Hayvanın küçük beyninde hepimiz yavrularını öldüren katilleriz, ona göre hepimizin kokusu aynı.
Anılarına yön verebilmek ve anılarının kurduğu tuzaklara düşmemek en büyük arzusuydu.
“ ( ) sonra palasıyla kestiği kalın bir dalı baston gibi kullanarak El Idilio’ya, barakasına ve birbirinden güzel sözcüklerle aşktan bahsederek insanların ne kadar barbar olduğunu ona unutturan romanlarına doğru yola koyuldu.”
Anılarına yön verebilmek  ve anılarının kurduğu tuzaklara düşmemek en büyük arzusuydu.
Bizi lokma lokma tüketiyorlar. Hükümetler, vatandaşlardan hain dişleriyle kopardıkları lokmalar sayesinde ayakta kalıyorlar.
Acıdan gözü dönmüş bir jaguar kafa kafaya vermiş yirmi tane katilden daha tehlikelidir.
Medeni insanların en büyük eserini yaratıyor, yani ormanı çöle çeviriyorlardı.
Konacak dal ararken ağaçlara toslayıp duran kör bir kuş gibi çaresizce dolaşıp duracağım.
Terk ânında kimse ötekinin semasını sahiplenemez.
Sevmişti bu başlangıcı. Yazarın kötü adamları kitabın en başında açıkça belirtmesi pek hoşuna gitmişti. Böylece hak etmeyen karakterlere boşuna sempati besleyip sonradan zor duruma düşmesi engelleniyordu.
Yağmur mevsiminde geceler gittikçe uzadığından adam bütün gün hamağında uzanıp keyif çatar, işemesi gerekmedikçe veya karnı zil çalmadıkça yerinden kalkmazdı.
Romanlardaki karakterlerin bazen umursamadan kara basmalarını affedilmez bir şımarıklık olarak görürdü.
Buraya gelmek, geçmişinde kalan koca bir dünyaya dönmekten farksızdı.
Böyle bir hayvan ne kadar aç kalırsa kalsın zayıf düşmez.
Bizi lokma lokma tüketiyorlar. Hükümetler, vatandaşlardan hain dişleriyle kopardıkları lokmalar sayesinde ayakta kalıyorlar.
Bizi lokma lokma tüketiyorlar. Hükümetler, vatandaşlardan hain dişleriyle kopardıkları lokmalar sayesinde ayakta kalıyorlar.
Aşktan başka amaç gütmeyen katıksız bir aşktı bu. İçinde sahiplenmeye ve kıskançlığa yer yoktu.
Geometri kitaplarını gözden geçirirken okuma bilmenin sahiden değip değmediğini sorgulamış ve bu kitaplardan öğrendiği uzunca bir cümleyi keyifsiz anlarda tekrarlar olmuştu: Bir dik üçgende dik açının karşısındaki kenara hipotenüs adı verilir. Daha sonraları bu cümleyi duyan El Idilio sakinleri, bunun ya bir küfür ya bir tekerleme ya da geçerliliği su götürmez bir tövbe olduğunu zannedeceklerdi.
Antonio José Bolívar, jaguarları kontrol altında tutmaya çalışsa da yerleşimciler ormanı yerle bir ederek medeni insanların en büyük eserini yaratıyor, yani ormanı çöle çeviriyorlardı.
Kendi ölüm anını belirlemeyi ve bedenini karıncalara yem etmeyi beceremeyeceğinin bilincindeydi. Zaten bunu başarsa bile cenaze töreni oldukça sönük ve üzücü olacaktı..
Gök gürültüsünü kimse zapt edemez. Terk anında kimse ötekinin semasını sahiplenemez..
Pasillo’lara göre aşk görünmez bir atsineğinin ısırığından farksız olmasına rağmen herkes aşkın peşindeydi.
barakasına ve birbirinden güzel sözcüklerle aşktan bahsederek insanların ne kadar barbar olduğunu ona unutturan romanlarına doğru yola koyuldu.
“görünmez bir atsineğinin ısırığından farksız olmasına rağmen herkes aşkın peşindeydi.”
İhtiyar, tarih kitaplarının düpedüz yalanlarla dolu olduğunu düşünüyordu. Eldivenleri dirseklerine kadar çekili, cambazlar gibi daracık pantolonlar giyen bu soluk benizli beyefendiler nasıl olur da savaşlardan galip çıkarlardı? Adamcağızların karıncayı bile incitemeyeceklerini anlamak için rüzgârda dalgalanan bakımlı buklelerine bakmak yeterliydi. Böylelikle ihtiyar, tarihî kitaplardan hoşlanmadığına karar vermişti.
Bizi lokma lokma tüketiyorlar. Hükümetler, vatandaşlardan hain dişleriyle kopardıkları lokmalar sayesinde ayakta kalıyorlar.
insanların yaşlandıkça bilgeliklerinin arttığını birçok kez duymuştu ve bu bilgeliğin sayesinde en çok istediği şeyi elde edebileceğini umuyordu; anılarına yön verebilmek ve anılarının kurduğu tuzaklara düşmemek en büyük arzusuydu.
okuma biliyordu.
hayatında yaptığı en önemli keşifti bu. okuma biliyordu. yaşlılığının sinsi zehrine karşı bir panzehiri vardı artık. okuma biliyordu. ama okuyabileceği hiçbir şey yoktu.
El Dorado’daki zamanının neredeyse yarısını Edmondo de Amicis ve onun Yürek’i aldı. Elinden bırakamadığı ve gözleri yorgunluktan iyice görmez duruma gelinceye kadar okumaya çalıştığı bir kitaptı bu. Ne var ki direnmenin de bir sınırı vardı ve bir akşam fırlatıp attı kitabı. Bu kadar çok acı ve üzüntü mümkün olabilir, bunca şanssızlık bir kişinin üstüne yıkılabilir miydi hiç? Bu gencecik insanlara böylesine acı çektirmekten hoşlanan biri, kuşkusuz boktan herifin teki olmalıydı.
Geometri kitaplarını karıştırırken bunları okumanın ne yararı olabileceğini sordu kendi kendine. Bu kitaplardan, keyifsiz olduğu zamanlar söylenmek için kullandığı uzun bir cümle kalmıştı aklında: “Bir dik üçgende, dik açının karşısındaki kenara hipotenüs denir.”
Bu cümle El Idilio’da oturanları şaşkınlığa düşürür, bunun ya saçma bir tekerleme ya da Tanrıya edilmiş bir küfür olduğunu düşünürlerdi.
Ben o kadar da aptal değilim.
Sen de sandığın kadar zeki değilsin.
Dünyada milyonlarca kitap var; her dilde, her konuda kitaplar mevcut, hatta bazılarının yasaklanması lazım.
Az çok okudum. Önceleri, yaşım gençken ve gözlerim yorgun değilken elime geçeni okurdum.
“görünmez bir atsineğinin ısırığından farksız olmasına rağmen herkes aşkın peşindeydi.”
El Idilio ya, barakasına ve birbirinden güzel sözcüklerle aşktan bahsederek insanların ne kadar barbar olduğunu ona unutturan romanlarına doğru yola koyuldu.
Pasillo’lara göre aşk görünmez bir atsineğinin ısırığından farksız olmasına rağmen herkes aşkın peşindeydi.
Nushino, “Ne kötü bir ayrılık şekli” diye fısıldamıştı dişleri arasından, yüzünü acıyla ekşiterek. Huzur içinde ölemeyeceğim, dostum. Konacak dal ararken ağaçlara toslayıp duran kör bir kuş gibi çaresizce dolaşıp duracağım.
“Gök gürültüsünü kimse zapt edemez. Terk ânında kimse ötekinin semasını sahiplenemez.”
Gözleri gözyaşlarından ve yağmurdan bulanmış halde jaguarın bedenini nehrin kıvrımına kadar iteledi. Sular hayvanı ormanın derinliklerine, beyaz adamın asla kirletemeyeceği yerlere, Amazon Nehri’nin sularına, akıntıların cesedi taşlara çarparak parçalayacağı ve insan denen aşağılık haşarattan ebediyen korunacağı bir dünyaya taşıdı. Alıntı.
Onecen gringoların bir azizinin ismidir. Bozuk paralarının üstünde resmi vardır ve sonunda bir ‘t’ harfi bulunur. One cent.
Shuarlar, “Jaguarın izini kolayca sürebiliyorsan ve onu avlayabileceğine eminsen hayvan ensenin dibinde demektir” derler ve haklıdırlar.
( ) ama biz arkadaşız ve birbirimize destek olmamız gerekir; ne de olsa bir el öbür eli yıkar, ikisi birlikte kıçı yıkar.”
( ) hayatında ilk kez yalnızlık denen hayvanın saldırısına uğramıştı. Uyanık bir hayvandı bu. En ufak bir açığını yakaladığında dile gelip adamı uzun nutuklar atarak suçluyordu.
Aşktan başka amaç gütmeyen, katıksız bir aşktı bu. İçinde sahiplenmeye ve kıskançlığa yer yoktu.
“Gök gürültüsünü kimse zapt edemez. Terk anında kimse ötekinin semasını sahiplenemez.”
Dostu Nushino ona durumu böyle açıklamıştı bir seferinde.
Kendi ölümün seni şaşırtmak için kılıktan kılığa giriyor. Ayrılık vaktin henüz gelmediği için böyle yapıyor. Onu avla.
Gündüzleri insan ve orman ayrı varlıklardır. Gece olduğundaysa insan ormanın bir parçası haline gelir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir